• Sonuç bulunamadı

Ankara-Eskişehir-İzmir yollarının kesişim noktasında olan Sivrihisar, İç Anadolu Bölgesi’nin kuzeybatısında yer alır. Eskişehir’in en büyük ilçesi olan Sivrihisar’ın doğusunda Günyüzü ve Ankara; batısında Mahmudiye, Çifteler;

kuzeyinde Mihalıççık ilçesi; güneyinde Emirdağ ilçesi ve Çeltik ilçesi ile çevrilidir.

İlçe merkezi Eskişehir’e 95 km uzaklıktadır (Keskin, 2001: 12).

İç Anadolu Bölgesinde yer alan Sivrihisar yüzey şekilleri açısından yükseltili bir araziye sahiptir. Eskişehir’in güneydoğusunda, Sakarya Çayının içerisinden başlayan Sivrihisar dağları, güneydoğu- kuzeybatı yönünde uzanıp, Türkmen dağları ile buluşmaktadır. Deniz seviyesinden yüksekliği 1070 metre olan Sivrihisar’ın en yüksek noktasını ise ilçe merkezinin doğusunda yer alan ve 1690 metre yükseklikte bulunan Çaldağı oluşturmaktadır. Bunun dışında Akyokuş (961 metre), Adatepe (1400 metre), Yumrukçalı Tepesi (1300 metre), Sarnıçlı Tepe (1321 metre), Hasanpaşa Tepesi (1525 metre), Yediler Tepesi (1531 metre), ve Çamlıkdağı (1525 metre), diğer önemli yükseltiler olarak dikkat çekmektedir (Erçin, 2014: 23-24).

Yükseltiler dışında Sivrihisar’ın coğrafi olarak en önemli varlıklardan birini de su kaynakları oluşturmaktadır (Becerik, 2002: 2). Sivrihisar’ın batısında çifteler civarından kaynayan beş kaynak Sakarya ırmağını meydana getirmektedir.

Başlangıçta, güneyi takip eden Sakarya nehri, doğuya doğru ilerlerken, Kepen Çayı, Zorsu, Göksu ve Düden sularını alarak kuzeye dönmektedir. İlçe sınırlarına kuzeyden Biçer Köyü civarında giren Porsuk Nehri, Beylikköprü yakınlarında Sakarya ile birleşmek üzere doğuya ilerler. Karaburhan’dan çıkan Karaburhan suyu,

Zey, Dümrek, Memik, Elcik, Mesut çiftliği ve Babadat sularını içine alarak Hortu suyu ile birleşir ve Pürtek suyu adını alır. Mülk Köyünün batısından geçerek son olarak Demirci, Ortaklar güzergahı ile İlören yakınlarında bulunan Porsuk Nehrine dökülür (Keskin, 2001: 13).

Sivrihisar’ın tarihi çok eski zamanlara dayanmaktadır. İlk çağlarda Sivrihisar ve çevresinin; Trak asıllı bir kavim olduğu tarihi kaynaklarca ifade edilen, Frigyalılar’ın egemenliğinde olduğu bilinmektedir (Keskin, 2001: 14). Tarihte Sivrihisar ilçesinin en eski yerleşim yerlerinden biri olan Pessinus’tan bahsedecek olursak; Kuruluşu çok eski dönemlere uzanan Pessinus şehri dünyanın o zamanki en büyük ticaret merkezlerinden biri olmasının yanı sıra, ünlü Kybele tapınağının bulunduğu bir Frigya tapınak devleti olarak anılmıştır (Albek, 1991: 79).

Pessinus M.Ö. 204’teki parlak durumunu Ana Tanrıça Roma’ya taşşındığı için kaybetmeye başlamıştır. M.Ö. ‘5’te Roma egemenliğine geçmiş ve augustus zamanında şehir gelişerek kendi adına para basma imtiyazına sahip olmuştur. M.S.

IV. asırda kasaba tamamen Hristiyanlaşmış, buna rağmen yerli dinin izleri devam etmiş ve milli karakterini korumuştur (Keskin, 2001: 15). Bizans İmparatoru Justinianus’un Justiniapolis’i Palia veya Splia (Spania) adlı eski beldeler üzerine inşa ettirdikten sonra Pessinus önemini daha da kaybetmiştir. I. Justinianos’un antik Palia şehrinin üzerine Justinianopolis adıyla bir kale yaptırmasıyla birlikte şehir Bizans askeri yolu üzerinde bulunduğundan hızla büyümeye devam etmiştir. Kısa süre içinde yakınında bulunan önemli şehirlerden Pessinus dan daha fazla önem kazanan Justinianopolis, dinî açıdan da gelişmesini sürdürmüştür. Hatta 700’lü yıllara doğru Pessinus başpiskoposu, Justinianopolis kalesinde yaşamaya başlamıştır (Sezgin, 2009: 289).

Pek çok uygarlığın hakimiyeti altında yaşayan Sivrihisar, 1071 yılında Alparslan’ın Malazgirt’te Romanos Diogens ordusunu yenmesiyle Türklere Anadolu’nun kapıları açıldıktan sonra, fütuhat başlamış ve bu meyanda 1073 yılında I. Süleyman Şah başkumandanlığı altındaki Türk orduları, Sivrihisar’ı Ahmet Şah komutasında zapt etmesiyle Selçuklu hakimiyeti altına girmiş ve önemini bu dönemde de korumuştur ( Keskin, 2001: 17). Türklerin Anadolu’ya girmelerinden

sonra Melikşah’ın emriyle 200 bin Türkmen ailesi, Doğrul Bey döneminde ise 300 bin aile birlikte Sivrihisar ve çevresine yerleşmişlerdir. Bu doğrultuda bölge Selçuklular döneminde Oğuz Türkmenleri’nin uğrak bir yeri olmuştur. Sivrihisar’a Oğuz boylarına mensup olan Karkın aşireti, Kınık aşireti, Iğdır aşireti, Alaçat aşireti, İğdecik köyü bölgesine İmralı-İmur ve Yölemir aşireti, Beydilli, Yazır ve Buğdüz aşiretleri yerleşmiştir. Yine bu aşiretlerin kolları olan Afşar Kılıç, Karaca Ören, Kırgızlar, Köseler, Sazılar, Karaburun, Alayunt ve Gedik aşiretlerinin de bölgeye yerleştikleri görülmektedir (İşcan, 2000: 9). 1092 yılında Melikşah’ın ölümü üzerine bölge I. Kılıçarslan’ın idaresine geçmiştir. Anadolu Selçukluları zamanında uzun süre uç merkezi olarak kalan ve bu dönemde Anadolu’nun belli başlı şehirleri arasında yer alan Sivrihisar, mimari açıdan da gelişmeye devam etmiştir (Sezgin, 2009: 289).

II. Kılıçarslani Anadolu Selçuklu Devleti’ni oğulları arasında 11 eyalete ayırmış, Ankara merkez olmak üzere Eskişehir, Çankırı ve Kastamonu Mesut’a verilmiştir. Merkeze bağlı fakat, bağımsız birer sultan oğulla arasında saltanat kavgası başlayınca, II. Kılıçarslan küçük oğlu I. Gıyaseddin Keyhüsrev’i tahta çıkarmıştır. Selçukluların son dönemlerinde çıkan karışıklıkların Sivrihisar’ı da etkisi altına almasıyla Moğolların Sivrihisar kalesini yıktıkları, bir müddet sonra Karamanoğullarına geçtiği ve Selçukluların güç kaybettiği görülür. Selçukluların gücünü kaybetmesiyle Osmanlılar ile Germiyanoğulları arasında Eskişehir bölgesinin ele geçirilmesine yönelik mücadelelerin başladığı, 1299 yılına doğru bölge hakimiyetinin Osmanlılara geçtiği, Orhan Bey zamanında Sivrihisar ve Sivrihisar’ın doğusunda kalan alanların Moğol güdümünde yerel beyler tarafından idare edildiği bilinmektedir. Moğol komutanlarından 1327 tarihli Alemşah için Sivrihisar ilçe merkezinde inşa edilen Alemşah kümbeti bu döneme aittir (Parla, 2005: 5).

Osmanlı Devleti ile Karamanoğlu Beyliği Anadolu iktidarlığı için uzun yıllar çarpışmışlardır (Doğru, 1997: 10). Osman Gazi 1299’da Sivrihisar’ın yönetimini Gündüz Bey’e vermişti. Ancak, İlhanlı valisi Çobanoğlu Timurtaş ile Karamanoğulları’nın saldırıları sonucu devamlı el değiştirmiştir. Bundan dolayı Osmanlı idaresinden çıkan Sivrihisar’ı Orhan Gazi M. 1334 yılında Timurtaş’tan

satın alarak Osmanlı topraklarına katmıştır. Kısa bir süre sonra Karamanoğulları burayı işgal ettiyse de I. Murad ( saltanatı 1362-1389) zamanında geri alınmıştır (Keskin, 1001: 20).

Orhan Bey’in vefat etmesinden sonra Ankara’da büyük etkinliği olan âhiler, Karamanoğullarından aldıkları destek ile Osmanlı Beyliği’nden ayrılmışlardır. I.

Murad tahta geçer geçmez bu sorunu çözmek için Ankara üzerine yürümüş ve şehri âhilerden geri almıştır. Osmanlı Devleti’nde Orhan Bey ile başlayan genişleme politikası, Yıldırım Bayezid zamanında doruk noktasına ulaşmıştır. Anadolu’da toprak kaybına uğrayan beyler doğuda kurulmuş olan Timur devletinin hizmetine girerek kaybettikleri toprakları geri alma çabasına girmişlerdir. Yıldırım Bayezid Ankara Savaşı’nda Timur’a kaybedince Timur, Anadolu beylerine verdiği sözü yerine getirmek için hepsini kendi topraklarına göndermiştir. O sırada Bursa’da nezaret altında bulunan Karamanoğlu Alaeddin Bey’in oğulları Mehmed ve Ali Beyler’de beylik merkezine gönderilmişlerdir. Timur bu dönemde Alaeddin Bey’in oğullarına, babalarının topraklarından başka Beypazarı, Sivrihisar ve Akşehir’i de vermiştir (Erçin, 2014: 27). Sivrihisar 1415 yılından sonra kesin olarak Osmanlı Devleti’nin toprakları içerisinde yer almıştır. Bu tarihten sonra Sivrihisar, Osmanlı Devleti’nin içinde siyasi yapısı ile değil daha çok kültürel ve sosyal yapısıyla katkıda bulunarak, birçok ünlü insan yetiştirmiştir (Becerik, 2002: 7).

Sivrihisar’ın Osmanlı Devleti zamanındaki idari yapılanmasına bakıldığında Orhan Bey’in yaptırdığı yaya tahrirlerinde Sivrihisar’ın yayalık ve müsellemlik alanlarının Sultanönü Sancağı’na bağlı olduğu görülmektedir (Becerik, 2002: 8).

Sivrihisar kazâsı bağcılık yapmaya uygun bir alan olduğu için yayalar arasında sipahi toprağında bağ tutan yaya sancağının bağcılık ile uğraşan üyeleri genellikle bu nahiyede yer almışlardır (Erçin, 2014: 28).

XV. ve XVI. yüzyıllar da nahiyede yer alan ve bugün hâlâ eski isimlerini koruyan köyler göz önüne alındığında, Sivrihisar’ın o zamanki sınırının günümüzdeki kazâ sınırından oldukça geniş olduğu görülmektedir. Güney ve güneydoğu sınırı Sakarya nehri ile doğal olarak sınırlanmış olmakla beraber bazı köyler bugünkü Polatlı köyleri arasında yer almıştır. Güneybatıda böyle doğal sınır

yoktur. Kuzeyde, Porsuk Çayı engel oluşturmamış, Mihalıççık bölgesinin yayalık alanları dışında kalan köyler Sakarya nehrine kadar Sivrihisar nahiyesi içerisinde kendine yer bulmuştur. Batıda ise bu sınır daha esnektir. Sultanönü sancağının Karacaşehir nahiyesinin son bulduğu yerde Sivrihisar nahiyesi’nin başladığı görülmektedir (Doğru, 1997: 14).

Osmanlı yönetimi altında Sivrihisar’ın fiziki yapısı ile ilgili ilk bilgiler XV.

yüzyılın ikinci çeyreğine aittir. 1486 yılında yirmi dördü Müslüman biri Ermeni olmak üzere yirmi beş mahallesi bulunan Sivrihisar’ın tahmini nüfusu 3100 kişi kadardır. Bu tarihlerde en kalabalık mahalle doksan bir hanesi bulunan Ermeni mahallesi olmuştur. Müslüman mahallelerinden en kalabalık nüfuslu mahalle olarak ise, otuz sekiz hane ile Çöpük Mahallesi yer almıştır. Çöpük Mahallesini sırası ile Kılınç ve Kethüda Mahalleleri takip etmiştir (Sezgin, 2009: 289).

Sivrihisar’ın köy ve mahalle sayıları ile nüfusunda dönem dönem artış ve azalmalar görülmesine rağmen Sivrihisar halkının XVIII. ve XIX. yüzyılda da refah seviyesi yüksek olmakla birlikte yine Sivrihisar’ın canlı bir ticaret hayatına sahip olduğu anlaşılmaktadır. Zira 1836 yılında Sivrihisar’da ekmekçiler, bakkallar, debbağlar ( kösele yapmak amacı ile hayvan derilerini düzeltenler), sarraclar (at takımlarını, araba koşumlarını, deri ve meşinden türlü eşyaları satan kişiler), nalbantlar, berberler, yemeniciler, sahtiyan (dericiler), kalaycılar, kasaplar, demirciler, bezciler, kuyumcular, kahveciler, boyacılar, enfiyeciler, niyetçiler, hamamcılar, mumcular, simitçiler ve dülgerler gibi esnaf dükkanlarının faaliyet gösterdikleri görülmektedir (Özkaya, 2001: 15).

Yukarıdaki kayıtlar dışında 1844-1845 yılları arasındaki Sivrihisar’a ait Temettuat defterleri de Sivrihisar ekonomisinin gelişim düzeyi hakkında önemli veriler sunmaktadır. Bu kayıtlara göre 1844-45 yılllarında Sivrihisar’da, çiftçilik, hayvancılık ve tüccarlığın ekonomi’de önemli bir yer tuttuğunu söylemek mümkündür. Yine aynı verilere bakılarak Sivrihisar’ın Osmanlı şehirlerinin klasik iş kolları olan dericilik ve dokumacılık alanında da gelişmiş olduğu anlaşılmaktadır (Adalıoğlu-Sakarya, 2010: 54).

Sivrihisar XIX. yüzyıla kadar Hüdavendigar eyaletine bağlı bir nahiye olarak kalırken, XIX. yüzyılın ortalarına doğru Bilecik kaymakamlığına ve Eskişehir muhassıllığı’na bağlı olmuştur. 1856 Islahat Fermanından sonra yeni vilayet kanununa göre yapılan düzenleme ile Sivrihisar, Ankara vilayetinin merkez sancağına bağlı olan bir kazâ durumuna getirilmiştir (Becerik, 2002: 9).

Dahiliye Nezareti, Birinci Dünya Savaşı sırasında Eskişehir’in yönetim statüsünü değiştirmek için yeni bir çalışma başlatmış ve bağımsız bir sancak merkezine dönüştürülmesi planlanan Eskişehir’e, Ankara vilayeti sınırları içinde yer alan bir nahiye ve 65 köyü ile Mihalıççık ve yine iki nahiye 96 köyü ile Sivrihisar’ın bağlanması kararı verilmiştir. Ankara Vilayeti Meclis-i Umumi’si bu duruma itiraz etse de hükümet şikayetleri dikkate almayarak, Eskişehir’i 4 Nisan 1915’te bağımsız bir sancak merkezine dönüştürmüştür. Eskişehir’in sancak merkezine dönüşmesi ile Mihalıççık ve Sivrihisar kazâsı da kesin olarak Eskişehir’e bağlanmıştır (Erçin, 2014:

31).

Benzer Belgeler