• Sonuç bulunamadı

Sivil Toplum Örgütlerinin Sosyo-Politik Amaçları 1 Demokras

SOSYAL POLİTİKA VE SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ İLİŞKİSİ

2.5. Sivil Toplum Örgütlerinin Sosyo-Politik Amaçları 1 Demokras

Tüm kavramlar, içinde bulundukları tarihsel sürece paralel olarak şekillenir ve gelişirler. Bu açıda, küreselleşme sürecinin her sosyal kavram üzerinde etkili olduğunu kabul etmek gerekir. Toplumun gerek bireysel, gerekse kolektif olarak kendi istek ve tercihlerini ortaya koyabilmesinin, gerek kişilerin kendi bireysel kişiliklerini savunma ve birey olabilmeleri açısından, gerekse toplumların kolektif ihtiyaçlarının açıklanabilmesi ve savunulabilmesi yönünden önemi ortadadır.

Küreselleşme sürecinde demokrasi kavramı, kavramın içeriği ve amacından çok, kavramın uygulanış sistemi açısından farklılaşmaktadır. Charles Dickens’ın İki Şehrin Hikayesi kitabında Sanayi Devrimi için kullandığı “sınırsız imkanlar ve büyük yokluklar, büyük sefaletler ve büyük zenginlikler dönemi” ifadesi, Sanayi Devrimi kadar önem taşıyan, sosyal ve ekonomik yapıyı aynı derecede değiştiren ve şekillendiren Küreselleşme Süreci için de geçerlidir. Bu bağlamda, her sosyal kavramı etkileyen bu süreç, demokrasi üzerinde de etkili olmaktadır.

Yukarıdaki bölümlerde ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, sosyal refah devleti ve ulusal devlet kavramları ciddi şekilde erozyona uğramış ve yerini Neoliberal politikalara bırakmıştır. Bu süreç içerisinde gerek bireylerin, gerekse toplumsal grupların sosyo-ekonomik ihtiyaçları yanında, bu ihtiyaçları dile getirme yöntemleri değişmiştir. Gerek bireysel, gerekse kollektif hareketler gelişme göstermiş, bu durum, bireylerin siyasal süreçleri temsilciler yoluyla etkilemeye çalışma eğiliminden, kendi isteklerini doğrudan kendi yöntem ve eylemleriyle dile getirme sürecine geçiş eğiliminde olduklarını ortaya koymuştur. Diğer bir ifadeyle, yarı- doğrudan demokrasi, yani temsilciler yoluyla, bireylerin etkisinin asgari düzeyde olduğu demokratik yöntemler, yerini, doğrudan-demokrasiye bırakmaya başlamıştır. Bu doğrudan-demokrasi eğilimi, halk meclisleri veya Eski Yunan’daki Beşyüzler Meclisi karakterini elbette göstermemekte, bireyler demokratik istek ve eylemlerini,

kendi kurdukları sivil toplum örgütleri yoluyla dile getirmektedirler. Diğer bir ifadeyle, demokratik yöntem ve eylemler, STK’ların eksenine kaymaktadır.

2.5.2. Sosyal Barış

Sosyal barış kavramı, refah devleti döneminde özellikle dar anlamda sosyal politika kavramının aktörleri olan işçi, işveren ve devlet arasındaki ilişkilerin çatışmalardan ve hukuk düzenini tehdit eder konumdan uzak olması amacını ifade etmek için kullanıla gelmiştir. Bu dönemde, işçi sendikaları ile işverenler arasındaki sözleşmelerin barışçıl ortamda ve süreçte oluşumunu ifade eden kavram, sosyal barış kavramı olmuştur.

Ancak küreselleşme sürecinde sosyal barış kavramı, sosyal politika kavramının gelişimine paralel bir seyir izlemiştir. Dar anlamda sosyal politika kavramının, neoliberal politikalar nedeniyle, geniş anlamda sosyal politika kavramına bırakması sürecinde, sosyal politika kavramının taraflarını oluşturan kesinlerde de artış gözlenmektedir. Neoliberal politikalardan etkilenen tüm kesimler bu sürecin aktörü olarak ortaya çıkmakta ve sosyo-ekonomik sistem içerisinde etkili olma mücadelesine girmektedir. Bu etkili olma mücadelesinin en önemli aracı da sivil toplum örgütleridir. Sivil toplum örgütleri, daha önceki bölümlerde de açıklandığı üzere, neoliberal politikalara karşı ortaya çıkan baskı gruplarının örgütlenme biçimi olarak faaliyet göstermektedirler.

Neoliberal süreçte bir aktör olma özelliği kazanan STK’lar, eylem ve faaliyetlerinde, bu sürecin diğer aktörleri ile eşit oranda, sosyal barışı sağlama yükümlülüğünü de yüklenmiş bulunmaktadırlar. Üçüncü Sektör olarak da adlandırılan STK’ların diğer sektörleri oluşturan devlet ve özel şirketlerle olan tüm ilişkilerinde, hukuk düzeninin aleyhinde ve bu düzeni sarsıcı hareketlere girişmeme yükümlülüğü, diğer sektörlerle eşit düzeyde mevcuttur. STK’ların eylem ve hareketlerinin meşruiyetinin sınırları pek çok kulvarda tartışılmış, ancak kesin bir kavramsal sonuca varılamamıştır. Bu nedenle, konuyu dağıtmamak açısından bu konuya girilmeyecektir.

2.5.3. Sosyal Refah

Sosyal refah, genel olarak bir ülkede yaşayan insanların sosyo-ekonomik yaşam düzeyinin ne olduğunu veya ne olmadığını ifade eder. Bir başka ifadeyle sosyal refah, toplum içinde insanların yaşam standartlarının, ihtiyaçlarının ne kadarını karşılayabilecek durumda olduklarıyla ilişkilidir. Bu açıdan bakıldığında sosyal refahı gerçekleştirmek, sosyal politikaların temel amacıdır.

Küreselleşme sürecinde refah devletinin aşınması ve sosyal politikaların arka plana atılması ile refah seviyesi düşük kesimler kendilerini tekrar bir mücadele içinde bulmuşlardır. Sanayi Devrimi’nde düşük gelir seviyesine sahip sosyal kesimler nasıl ki içinde yaşadıkları sürecin dinamiklerinden olumsuz etkilenmişler ve belli bir mücadele süreci içerisine girmişlerse, post-endüstriyel süreçte de tekrar bir sosyo-ekonomik dönüşüm yaşanmakta ve büyük bir kitle kendisini tekrar mücadele içerisinde bulmaktadır. Bu mücadelenin en önemli aracı olarak da STK’lar ön plana çıkmaktadır.

STK’lar, bu süreçte sosyal refahın eşit dağılımında hükümetlere karşı bir baskı grubu kimliği ile hareket etmektedirler. Bu hareketler ülke bazında ve yerel bazda olabildiği gibi, küreselleşmenin dünya çapındaki imkanlarından faydalanarak uluslararası hareketler şeklinde de ortaya çıkabilmektedir.

STK’ların sosyal refah konusundaki bir diğer faaliyeti ise kendilerinin birer yardım aracı olarak ortaya çıkmalarıdır.

2.5.4. Sosyal Adalet

Sosyal adalet kavramı çok farklı şekillerde yorumlanabilmesine karşılık genellikle sosyal refahın eşit dağılımı ve fırsat eşitliğini ifade etmektedir. İnsanların sosyo-ekonomik eşitsizliklerin yarattığı olumsuzluklar nedeniyle özgür bireyler olarak ortaya çıkamamaları ve toplumsal özgürlük ve gelişim sürecinde bireysel olarak yer alamamaları bu insanların bazı mekanizmalar tarafından korunması ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Örneğin, eğitim imkanlarından yararlanamayan bireylerin çeşitli şekillerde bu imkana kavuşturulmaları, yalnızca bugün için

başvurulan bir sosyal refah uygulaması olmaktan öteye, gelecek için bireyin ekonomik ve sosyal yaşamda eşit şartlarda yer alabilmesi için başvurulan bir sosyal adalet uygulamasıdır.

Bir diğer bakış açısıyla, bireylerin sosyal hayatta daha üst gelir seviyesinde olanlar karşısında daha aktif rol alabilmesi sosyal adalet kavramıyla ilişkilidir. Buradan hareketle kişilerin kollektif güç olarak sosyal hayata katılımı ve sosyal refahtan pay almak amacıyla mücadele etmeleri için kullandıkları başlıca araç olan STK’lar, sosyal adaletin gerçekleşmesi için de bir araç olarak karşımıza çıkmaktadır.

2.6. Küreselleşme Sürecinin Sivil Toplum Kavramı Üzerindeki Etkileri ve