• Sonuç bulunamadı

Sistemci-Ekol-Dışı Teorik Yaklaşımların Yaygınlaşması

3. BÖLÜM: XV. YÜZYIL YAZMALARINDAKİ FARKLILAŞMAYA GENEL BAKIŞ

3.2. Sistemci-Ekol-Dışı Teorik Yaklaşımların Yaygınlaşması

Tarafımızca bilinen teori eserlerine baktığımızda, aslında on beşinci yüzyılın Sistemci Ekol için oldukça parlak bir dönem olduğunu söyleyebiliriz; zira oransal bir kıyaslama yapıldığında Sistemci Ekol külliyatının büyük kısmının bu dönemde yazılmış olduğu görülmektedir.112 Buna rağmen, Sistemci Ekol yaklaşımının terkedilmesi ve diğer

111 Lâdikî, Zeynü’l-Elhan: “Müteahhirîn katında bu iki bu’ud dahı ebad-ı sıgar-ı lahniyyedendür, pes bunlarun

katında ebâd-ı sıgâr-ı lahniyye biş oldı.” (Pekşen, 2002, s. 37)

112 On beşinci yüzyılda Sistemci Ekol yaklaşımıyla eser vermiş olan ve çalışma kapsamında ele aldığımız teorisyenler şunlardır: Abdülkadir Merâgî, Abdülaziz Merâgî, Mahmud bin Abdulaziz, Fethullah Şirvanî, Câmî, Alişah bin Hacı Büke, Lâdikî ve Benâî.

124 yaklaşımların yaygınlaşması da yine bu dönemde gerçekleşmiş, bilinen son Sistemci Ekol eserleri bu yüzyılın sonlarında yazılmıştır.

Giriş bölümünde belirttiğimiz üzere çalışmamızın asıl kapsamı Osmanlı-Türk müziği geleneğinin “teori tarihi” ile ilgili olduğu için, bu bölümden itibaren odaklanacağımız “Sistemci-ekol-dışı” teori eserleri, özellikle Osmanlı padişahlarına ithaf edilmiş olan ve/veya Osmanlı Türkçesiyle kaleme alınmış olan eserlerdir. Zira, buraya kadar değindiğimiz ilk dönem teorisyenlerinin ve Sistemci Ekol teorisyenlerinin eserleri, yerel kültürdeki uygulamalara yoğunlaşmaktan ziyade “müzik” konusunu bir “ilim” dalı şeklinde ele almaları nedeniyle, İslam kültürünün egemen olduğu geniş coğrafyada makam teorisi tarihinin “ortak” kaynakları olarak karşımıza çıkmaktadır. Oysa Sistemci Ekol yaklaşımının hâkim olduğu dönemden itibaren bu yaklaşım tarzını ve anlatım biçimini kullanmadan müzik teorisi üzerine yazılmış olan eserler, hem müziğin matematiksel temelleri gibi nesnel konulara eğilmemeleri hem de söz konusu eserler arasında ortak bir dil bulunmaması nedeniyle daha yerel bir görünüm sergilemektedir.

On beşinci yüzyıl başlarından itibaren tarih sahnesinde boy göstermeye başlayan söz konusu “Türkçe” eserler arasında, bir önceki bölümde değindiğimiz Lâdikî’nin eseri dışında Sistemci Ekol yaklaşımını takip eden özgün bir teori eserine rastlanmamaktadır. Örneğin Sistemci Ekol külliyatı içindeki ilk Türkçe eser olarak kabul edilen Ahmedoğlu Şükrullah’ın risalesi,113 Urmevî’nin Arapça kaleme aldığı Kitabu’l-Edvâr’ın tercümesidir. Aslında bir müzik teorisyeni olmayan114 Şükrullah’ın söz konusu risaleyi kaleme alma nedeni,

113 Söz konusu eser için bkz. Bardakçı (2012); ayrıca bkz. Kamiloğlu (2007) ve Şirinova (2008).

114 Bu durum, söz konusu eserin girişinde şöyle belirtilmektedir:

Ol sebeble ol emīrzāde-i aꜤzām […] bir kitāb getürdi ve şöyle iltimās eyledi kim ol kitāb Türk dilince tercüme olup yazıla ve Rūm ḫalḳınuñ Ꜥibārātı üzerine düzeile. Çün ol cüvān-baḫtuñ elinden aldum ve kitāba naẓar kıldum. Şöyle bildüm ki edvār Ꜥilminden bir kitābdur ve […] Ṣafīyeddīn […] taṣnīf kılduġı kitābdur. Bu kemīne daḫı ol emīr-zāde buyruġıyla muṭāvaꜤat kemerini cān biline baġlayup ḳabūl barmaġını göñül gözi üzerine ḳodum ve iltizām gösterdüm. Egerçi ṭabꜤumda ol ķābiliyyet yoġıdı, ammā ķıllet-i bıżāꜤatile ve ķuṣūr-ı ṣınāꜤatile anlaruñ devletinüñ yümni bereketine iꜤtimād idüb bu kitāba şürūꜤ ķıldum. Ve şol maķṣūdlar kim, bu fen ehline gereklüdi, ol maķṣūdları muġlaķ Ꜥibārātlerile añmışlarıdı. Zīrā ki istiꜤdādlarına göre Ꜥibāret ḫarc itmişleridi. Ammā mübtedīlere āsānlıġıla maḳṣūd ḥāṣıl olmazdı. Bu kemīne cidd ü cehd idip muġlaḳ Ꜥibārātları elden geldügi ḳadarı āsān ḳılmaġa saꜤy ḳıldum, tā mübtedīler daḫı fāyide ṭutalar. Ve eger kelāmda öñlü ve ṣoñlu olursa tevaḳḳuꜤ kemāl ehlinüñ kereminden oldur ki Ꜥafv etegin örtülü ṭutalar. Zīrā ki maḳṣūd iẓhār-ı fażilet degüldür ve bu Ꜥilm-i edvāruñ ıṣṭılāḥın ve ḳāꜤꜤilm-idesꜤilm-in bꜤilm-ildürmekdür. (Bardakçı, 2012, s. 8)

125 Karamanoğlu İsa Bey’in, elinde bulunan Arapça bir eserin Türkçeye tercüme edilmesi yönündeki talebidir (Bardakçı, 2012, s. xxii–xxvi). Söz konusu eser, Şükrullah’ın da belirttiği üzere, Urmevî’nin Kitabu’l-Edvar’ının bir nüshasıdır. Üstelik Şükrullah, on beş bölümden ibaret olan bu Kitabu’l-Edvar nüshasını Türkçeleştirmekle kalmamış; risalenin sonuna yirmi bölüm daha ekleyerek Sistemci Ekol külliyatı dışındaki eserlerden de müzikle ilgili bilgiler aktarmıştır. Görünüşe göre söz konusu ilave bölümlerde Ahmedoğlu Şükrullah’ın en çok yararlandığı kaynak, on dördüncü yüzyılda yazılmış olan Kenzü’t-Tuhaf isimli Farsça eserdir.115

Sistemci Ekol külliyatının dışında kalan eserlere örnek olması bakımından Kenzü’t-Tuhaf’ta yer alan teorik açıklamaları inceleyebiliriz. Fakat öncelikle şunu belirtmek gerekir ki bu eserde Sistemci Ekol yaklaşımına alternatif bir teorik yaklaşım bulunmamaktadır. Söz konusu eserin Sistemci Ekol külliyatı dışında tutulmasının nedeni hem teorik konuların oldukça yüzeysel bir şekilde ele alınmış olması, hem de içerik yönünden Sistemci Ekol eserlerinden farklılaşmasıdır. Bu eserde, her ne kadar Sistemci Ekol teorisyenlerinin alfa-numerik ebced notasyonunu kullanarak aralık oranları hakkında verdikleri bilgiler aynen aktarılıyor olsa da ne uyumlu dörtlü ve uyumlu beşlilerden ne de devirlerden bahsedilmektedir.116 Makam tarifleri ise sadece, ud üzerindeki parmak pozisyonlarına dayalı perde isimleri üzerinden bir tablo halinde verilmiştir, ki söz konusu tablonun da Sistemci Ekol teorisyenlerinin eserlerinden alınmış olduğu açıktır. Görülüyor ki,

Kenzü’t-Tuhaf’ı bir “teori eseri” olarak ele almak mümkün değildir. Bu nedenle, Şükrullah’ın

risalesinde de Kenzü’t-Tuhaf’ın bu yüzeysel teorik girizgâhı tercüme edilmemiş; fakat Sistemci Ekol eserlerinde rastlanmayan çalgı yapımı ile ilgili bilgiler, müzisyenlere yönelik ahlaki öğütler, sese faydalı veya zararlı olan yiyecek-içecekler gibi kısımlar Türkçeye çevrilmiştir.

Sistemci Ekol külliyatının dışındaki “teori” eserlerini incelemeye geçmeden önce şunu belirtmemiz gerekir ki, 14.-15. yüzyıllarda müzik üzerine kaleme alınmış ve Sistemci Ekol külliyatının dışında kalan Arapça, Farsça veya Türkçe pek çok esere rastlamak mümkünse de genellikle söz konusu eserlerdeki teorik açıklamaların oldukça yüzeysel bir seviyede

115 Kenzü’t-Tuhaf’ın yazarı hakkındaki tartışmalar için bkz. Bardakçı (2012, s. xxvii–xxviii).

126 kaldığı görülmektedir.117 Çalışmamızın asıl kapsamı “teori” eserleri olduğu için, böylesi eserlere burada yer vermeyi gerekli görmüyoruz.

Makamsal yapılar hakkında belirli bir düzeyde ayrıntı vermeleri sebebiyle Sistemci Ekol yaklaşımına “alternatif” olarak değerlendirebileceğimiz “teori” eserlerinde aradığımız öncelikli kriter, “makam”ların uyumlu dörtlü ve beşlilerin birleşimi üzerinden tanımlanmamış olması; ikinci önemli kriter ise alfa-numerik ebced notasyonunun kullanılmamış olmasıdır. Bu kriterleri karşılayan teori eserlerinin erken dönem örneklerinden biri olarak, “Ibn Kurr” tarafından on dördüncü yüzyılın ilk yarısında yazıldığı düşünülen Gayat al matlub fi ilm al-angam ve’l durub başlıklı Arapça eseri gösterebiliriz.118 Söz konusu “alternatif” teori eserlerinin bir diğer önemli örneği, Kırşehirli bir Mevlevi olduğu belirtilen Yusuf ibn-i Nizâmeddin ibn-i Yusuf’un kaleme aldığı Farsça bir risâledir. Günümüzde “Kırşehrî risâlesi” olarak bilinen bu eserin 1411 yılında (yani on beşinci yüzyılın başında) yazılmış olduğu kabul edilmektedir. Fakat ne yazık ki söz konusu Farsça risalenin orijinal dilindeki herhangi bir nüshası henüz bulunamamıştır. Buna rağmen söz konusu eser hakkında bilgi sahibi olmamızın nedeni ise bu Farsça risalenin 1469 yılında Derviş Harîrî

ibn-i Muhammed tarafından Türkçeye tercüme edibn-ilmibn-iş olmasıdır.119

Ibn Kurr ve Kırşehrî tarafından yazılan bu iki “alternatif” teori eseri örneği birbirinden tamamıyla farklı olsa da, her ikisi de Sistemci Ekol yaklaşımını benimsememiş olmaları nedeniyle ortak özelliklere sahiptir. İçerik açısından göze çarpan ilk ortaklık, her iki eserde de aralık oranları gibi matematiksel konulara yer verilmemiş olmasıdır. Söz konusu eserlerin en önemli ortak özelliği ise “alfa-numerik ebced notasyonu” ve “ud üzerindeki parmak pozisyonlarına dayanan perde isimleri” gibi Sistemci Ekol geleneğinde kullanılan anlatım tekniklerinden faydalanmadan makamsal yapıları betimlemiş olmalarıdır. Söz konusu iki

117 Ayrıca Owen Wright (2014, s. 10), söz konusu döneme ait “Sistemci Ekol dışı” eserlerin genellikle günümüzde tanınmayan yazarlar tarafından veya anonim olarak kaleme alınmış olduğunu ve dolayısıyla bu tür eserleri net bir şekilde tarihlendirmenin de pek mümkün olmadığını da belirtmektedir: “They are simply

less –and sometimes only minimally– informative: they generally avoid theoretical elaboration and restrict themselves to tabulating modes. In short, they tend to name rather than define or describe, and are either by unknown authors or anonymous, and thus impossible to date and place with any accuracy and thus hard to contextualize.”

118 Owen Wright, söz konusu eserin bilinen tek nüshasının British Library’de Or. 9247 numarasıyla kayıtlı olduğunu belirtmektedir. Söz konusu nüshanın matbu Arapça edisyonu ve eserdeki teorik açıklamalar hakkında Owen Wright’ın yorumları için bkz. Wright, (2014).

119 Söz konusu eser için bkz. Kırşehirli Yusuf bin Nizameddin (2014); ayrıca bkz. Kamiloğlu (1998) ve Doğrusöz (2007).

127 eserde makamların tarifi için kullanılan ses temsil sistemleri, ilkel birer “perde” isimlendirme yöntemi olarak görünmektedir. Biri Ibn Kurr, diğeri de Kırşehrî tarafından kullanılan bu iki “perde isimlendirme” yöntemini tam olarak çözümleyememiş olduğumuz için maalesef söz konusu yöntemler hakkında detaylı bilgi veremiyoruz.

Ibn Kurr’un eserinde kullandığı perde isimlendirme yöntemini devam ettiren başka bir teori eseri, bildiğimiz kadarıyla, mevcut değildir. Fakat Kırşehrî risalesinde kullanılan yöntemin oldukça benzer bir versiyonuna, Hızır bin Abdullah tarafından Türkçede kaleme alınmış olan bir teori eserinde rastlanmaktadır. (Çalışmamızın bir sonraki bölümü, modern perde isimlerinin ortaya çıkışındaki ilkel bir basamağı temsil eden bu eserdeki yöntemin ayrıntılı olarak yorumlanmasına ayrılmıştır. Bu nedenle perde isimlerinin nasıl ve neden ortaya çıkmış olabileceği konusu da bir sonraki bölümde detaylı olarak ele alınacaktır.)

Görünüşe göre makam teorisi tarihinde özel perde isimlerinin kullanılmaya başlanması, Sistemci Ekol yaklaşımının terkedilme sürecine paralel olarak on beşinci yüzyıl itibariyle gerçekleşmiştir. Fakat burada kastettiğimiz durum, özel perde isimlerinin ilk defa on beşinci yüzyılda ortaya çıkmış olması değil, on beşinci yüzyıl itibariyle kullanımının yaygınlaşmış ve kabul görmüş olmasıdır. Üstelik bu durum sadece “yeni/farklı terimlerin kullanılmaya başlanması” ile açıklanamayacak kadar kritik bir dönüşümün de göstergesidir. Zira, Sistemci Ekol yaklaşımında bütün makamların soyut bir aralıksal iskelet şeklinde tanımlandığını ve her birinin aynı sembolle başlatıldığını göz önünde bulundurursak, burada teorik yönden de bir bakış açısı değişiminin söz konusu olduğu ve makamsal yapıların belirli perdelerle eşleştirilmeye başlandığı görülmektedir.

Söz konusu erken dönem eserlerinde kullanılan “karmaşık” perde isimlerinin, on altıncı yüzyılın başı civarında kaleme alınmış eserlerde gitgide daha da şekillendiği; on yedinci yüzyılın sonu itibariyle ise artık çok daha kapsamlı ve standart bir sistem haline dönüştüğü görülmektedir.

Maalesef, özel perde isimlerine yönelik söz konusu dönüşüm sürecini takip edebilmek için elimizde yeterince kaynak yoktur. Ayrıca, Sistemci Ekol külliyatının dışındaki teori eserlerinin pek çoğunun tam olarak hangi tarihte yazılmış olduğu belirsiz olduğu için de bu

128 dönüşümün içindeki aşamalar hakkında net bir söz söylemek zordur.120 Söz konusu değişim/dönüşüm sürecini sağlıklı bir şekilde değerlendirebilmemizin önündeki en büyük engel ise, bu eserlerdeki teorik açıklamaları tam olarak anlayamıyor olmamızdır.

120 Örneğin literatürde genellikle bir “on beşinci yüzyıl eseri” olarak anılan Kadızâde Tirevî’nin risalesine müzik teorisi merceğinden baktığımızda, bu eserin, on beşinci yüzyılın sonundan önce yazılmış olmasının pek mümkün olmadığını görmekteyiz (Yazım tarihi tartışmalı olan bu eser günümüzde pek çok araştırmacı tarafından da bir on altıncı yüzyıl eseri olarak değerlendirilmektedir). Aynı şekilde, perde isimleri üzerinden makamların seyirlerine ilişkin bilgiler veren Arapça bir eser, 1363 yılında vefat etmiş olan Selahaddin Safedî’ye atfedilmektedir. Makam teorisi tarihi açısından bu eserin de on dördüncü yüzyılın ortalarında yazılmış olmasının mümkün olmadığını düşünmekteyiz (Söz konusu eserin Türkçe çevirisi için bkz. E. Tekin, 2007). Yazım tarihi belirsiz olan bu eserin meşhur tarihçi/yazar/şair Selahaddin Safedî’ye değil, başka bir Safedî’ye ait olduğu yönündeki tartışmalar için bkz. Shiloah (1979, s. 304). Ayrıca şunu da belirtmemiz gerekir ki, kullanılan terminoloji bakımından Osmanlı-Türk müzik geleneğinin değil Arap geleneğinin özelliklerini sergileyen söz konusu eser, anılan nedenden ötürü çalışmamıza dahil edilmemiştir.

129