• Sonuç bulunamadı

Sistemci Ekol teorisyenlerinin aritmetik hesaplarla tel bölünmeleri üzerinden tanımladıkları bu tür aralık oranlarını, günümüzde logaritmik bir formül kullanarak “cent” (¢) cinsinden sayısal değerlere dönüştürebilmekteyiz. Örneğin, yukarıdaki 9/8 oranına bu işlemi uyguladığımızda “203,91¢” değerini elde etmekte, dolayısıyla da “elif” ve “dal” sembolleri

arasında bu değere sahip bir “tanini” aralığının bulunduğunu anlamaktayız. Bu sayede, yani

cent değerlerinden faydalanarak, Sistemci Ekol teorisyenlerinin makamları tanımlamakta

kullandıkları bütün sembolleri dizek üzerindeki notalarla veya modern perde isimleriyle eşleştirebilmekteyiz. İşte bu yöntemler üzerinden söz konusu sembollerin hangi notaya veya hangi perdeye denk geldiğini gösteren “cetveller” oluşturabilmekte ve söz konusu cetvelleri referans alarak yukarıdaki türden makam tariflerinin hangi perdelerden/notalardan oluştuğunu ortaya çıkarabilmekteyiz.

4 Ne var ki, 13.-15. yüzyıllar arasında eser vermiş olan Sistemci Ekol teorisyenleri, yukarıda saydığımız modern referans sistemlerinin hiçbirine sahip değillerdi. Başka bir deyişle, “perde isimleri”nin tarih sahnesine çıkmasından önce makamları tarif etmiş olan bu teorisyenlerin zamanında, ne mikrotonal bir ses sistemini temsil edebilecek dizek notasyonu (“notalar”) mevcuttu ne de ardışık sesler arasındaki aralığı hesaplamada kullanılan “logaritma” icat edilmişti. Dolayısıyla bu noktada da karşımıza şöyle bir soru çıkmaktadır: Günümüzde fazlasıyla karmaşık işlemler ve çeşitli referans sistemleri kullanarak anlam vermeye çalıştığımız bu harf sembolleri üzerinden, Sistemci Ekol teorisyenleri yaklaşık iki-üç yüzyıl boyunca birbirlerini nasıl anladılar?

Görülüyor ki, on yedinci yüzyıldan önce (yani henüz standart perde isimlerinin3

kullanılmadığı dönemlerde) yazılmış olan makam teorisi eserlerini anlamaya çalışırken bazı kritik noktalarda önemli sorularla karşılaşmaktayız. Böylesi sorularla tetiklenen merak duygumuzun bir sonucu olan bu çalışmada, söz konusu dönemlerdeki makamsal müzik teorisi yaklaşımlarını daha iyi açıklayabileceğini düşündüğümüz yeni bakış açıları önermekteyiz.

Makamsal Müzik Teorisi Tarihini Ele Alırken Benimsediğimiz Tutum

Bilindiği üzere “makamsal müzik teorisi”, tarih sahnesinde birdenbire bugünkü haliyle boy göstermemiş, çağlar boyunca pek çok aşamadan geçerek günümüzdeki haline kavuşmuştur. Örneğin, modern teori sistemimizin belkemiğini teşkil eden ve her biri kendine özgü bir isme sahip olan “perdeler”, makamların açıklanmaya başlanmasından çok daha sonraki bir dönemde ortaya çıkmış; söz konusu perdeleri kağıt üzerinde basitçe temsil edebilmemizi sağlayan dizek notasyonu ise perde isimlerinin kullanılmaya başlanmasından da sonraki dönemlerde makamsal müzik teorisi sistemine dahil olmuştur. Böylesi gösterim ve ifade biçimlerinin ortaya çıkışından önce yaşamış olan eski teorisyenler ise, kendi zamanlarında icra edilegelmekte olan müziği kağıt üzerinde teorik olarak açıklamak için

3 “Standart perde isimleri” ifadesi ile kastettiğimiz durum, bütün perdelerin kendine özgü bir isme sahip olması ve bu isimlendirmenin kendi içinde tutarlı bir kullanıma sahip olmasıdır. Bu ifadede geçen “standart” nitelemesi, makamsal müzik teorisi literatürünün tamamına yayılmış bir “aynılık” durumuna işaret etmemekte, başka bir deyişle perde isimlerinin herkes tarafından aynı şekilde kullanılıyor olması gibi bir durumu kastetmemektedir. Çünkü bilindiği üzere bugün dahi farklı ekollerde bazı perdeler için farklı isimler kullanılabilmektedir. Dolayısıyla “standart perde isimleri” ifadesini kullanırken ekoller arasındaki farklılıkları göz ardı ederek sadece her bir perdenin kendine özgü bir özel isimle anılmasını ve bu isimlerin tutarlı bir şekilde kullanılıyor olmasını (yani bir teorisyenin aynı perde için farklı farklı isimler kullanmıyor olmasını) kastetmekteyiz.

5 dönemin teknik olanakları çerçevesinde farklı gösterimler ve farklı ifade biçimleri kullanmışlardır.

Makamsal müzik teorisi tarihinin geç dönemlerinde ortaya çıkmış olan “perde isimleri” ve “notalar”, açıktır ki bugünün teorisyenleri olarak bizim makamsal müziği nasıl algılıyor olduğumuzu ciddi biçimde şekillendirmektedir. Bu nedenle de eski teori anlatımlarını anlayabilmemizin en pratik yolu, söz konusu eserlerde yer alan teorik ifadeleri günümüzdeki notalara veya perde isimlerine çevirmektir. Ne var ki makamsal müzik teorisi tarihinin farklı dönemleri arasında gözlenebilen değişim sadece gösterim ve ifade biçimlerinin farklılaşması ile sınırlı olmadığı gibi, bu farklı anlatımların altında aslında farklı bir algılayış biçiminin yatmakta olduğu da aşikardır. Zira bugünkü anlamıyla “perdelerin” ve “notaların” mevcut olmadığı bir dönemde yaşamış olan eski teorisyenlerin zihinlerinde böylesi kavramlar yer almadığı için, söz konusu teorisyenlerin müziği teorik yönden algılayış biçimi ile bugün bizim zihinlerimizde gerçekleşen düşünsel süreçlerin aynı olması mümkün değildir. Ayrıca, zaman içinde sadece teorik ifade biçimlerinin değil bizzat müzik geleneğinin de değişmiş olabileceği her zaman göz önünde bulundurulmalıdır. Dolayısıyla, eski teori sistemlerini incelerken konuyu günümüzdeki kavramlarla açıklamaya çalışmanın hem bakış açımızı sınırlandıracağını hem de yanıltıcı sonuçlara neden olabileceğini düşünmekteyiz. Çünkü, bilindiği üzere, “geçmişi anlama” yönündeki teşebbüslerde konuya bugünün penceresinden bakmak, bilimsel açıdan pek çok probleme gebe olan bir yöntemdir. Bu durumu, İlkçağ Felsefe Tarihi serisinin birinci cildinde Ahmet Arslan şöyle ifade etmektedir:

Çünkü bizce diğer her türlü şeyin tarihinde olduğu gibi felsefe tarihinde de doğru olan, zaman bakımından önce geleni sonra gelenle; kusurlu, yetersiz olanı mükemmel, tam olanla açıklamak değil, tersine her zaman sonra geleni önce gelenle, mükemmel olanı kusurlu olanla açıklamaktır. (A. Arslan, 2018, s. 7)

Fakat bu alıntıda geçen “kusurlu, yetersiz” ve “mükemmel, tam” ifadelerine şerh koyarak, makamsal müzik teorisi tarihini bu türden nitelendirmelerle ele almadığımızı belirtmek isteriz. Şöyle ki, makamsal müzik teorisinin en eski dönemlerden bugüne gelene kadar geçirmiş olduğu farklılaşmayı “evrimsel bir süreç” olarak değerlendirmekteyiz. Çünkü makamsal müzik teorisi tarihine bütüncül bir gözle baktığımızda karşımıza şöyle bir manzara çıkmaktadır: Pek çok kavram, ilk ortaya çıktıkları hallerinden bambaşka anlamlara dönüşmüştür; pek çok yöntem ve terim, zamanla işlevsiz hale gelip terkedilmiştir; müzik yaşantısının değişimine bağlı olarak ortaya çıkan yeni koşullar, yeni teorik ihtiyaçlar

6 doğurmuş, bu ihtiyaçlar da pek çok yeni yöntem ve terimin oluşmasını sağlamıştır; söz konusu yeni yöntemlerin kabul görüp yaygınlaşmasında ise “pratiklik” veya “kapsayıcılık” gibi kıstaslar üzerinden gerçekleşen bir seçilim süreci rol oynamıştır. Bu noktada, “evrim” terimini halk arasındaki yaygın kanıyla bir “tekâmül” (tamamlanma, mükemmelleşme) anlayışı olarak değil, “süregiden bir değişim/dönüşüm süreci” olarak ele alıyor olduğumuzu da vurgulamak isteriz. Dolayısıyla, günümüzdeki teori sistemini “mükemmel” veya

“tamamlanmış” bir sistem olarak ele almadığımız gibi, geçmiş dönemlerde kullanılmış olan

sistemlere de böylesi bir “kusurluluk” ve “yetersizlik” atfetmekten imtina etmekte, her dönemi kendi koşullarına göre değerlendirmeyi tercih etmekteyiz.

Amaç, Kapsam ve Yöntem

Yukarıda işaret ettiğimiz üzere bu çalışma, makamsal müzik teorisi tarihinin geçmiş dönemlerinde karşımıza çıkan yaklaşım farklılıklarına odaklanmaktadır. Çalışmamızda, söz konusu “eski” teori anlayışlarının iç yapısı detaylıca incelenerek bu yaklaşımların altında yatan temel mantığın ne olduğu anlaşılmaya çalışılmış ve bunun üzerinden, tarihsel süreçte söz konusu yaklaşımların neden ve nasıl değişmiş olabileceğine ilişkin değerlendirmeler yapılmıştır. Dolayısıyla bu çalışma, makamsal müzik teorisi tarihinde tek tek makamların veya ses sistemindeki aralıksal değerlerin zaman içinde nasıl değiştikleri gibi teknik detayları değil, doğrudan müzik teorisi algısındaki (ve anlatımındaki) genel değişimleri mercek altına almaktadır. 4

Çalışmamızın kapsamı, on üçüncü ve on sekizinci yüzyıllar arasında yazılmış olan teori eserlerindeki yaklaşım farklılıklarının incelenmesi ile sınırlı tutulmuştur. On üçüncü yüzyılı başlangıç noktası olarak ele almamızın nedeni, makamsal yapıların sistematik bir şekilde açıklanmaya başlandığı (ve bizim haberdar olduğumuz) en eski kaynakların bu dönemde karşımıza çıkıyor olmasıdır. On sekizinci yüzyılın başından itibaren yazılmış olan teori eserlerini kapsam dışında bırakmamızın nedeni ise, “standart perde isimlerini kullanarak ve seyir olgusuna önem vererek makamları tarif etmek” şeklinde özetleyebileceğimiz temel bakış açısının bu dönemde oturmuş olması ve günümüzdeki makamsal müzik teorisi

4 Şunu da belirmemiz gerekir ki, çalışmamızda, makamsal müzik teorisi tarihinin güncel Arap ve İran müzik geleneklerini doğuran kanadını değil Osmanlı-Türk müziği geleneğini doğuran kanadını incelemekteyiz. Bu nedenle son birkaç yüzyıl içinde yazılmış olan Arap ve İran kültürlerindeki makamsal müzik teorisi eserleri bu çalışmanın kapsamı dışında tutulmuştur. Ayrıca şunu da belirtmeliyiz ki makamsal müzik teorisinin hayati bir unsuru olan “usuller” (ritim) konusu da bu çalışmanın kapsamı dışında bırakılmıştır.

7 anlayışının temelinde bu yaklaşım tarzının hala geçerliliğini koruyor olmasıdır. Dolayısıyla çalışma kapsamında odaklandığımız eser külliyatı, bugünkü gibi her perdeye standart bir isim verilmeden önce makamsal yapıları tarif etmiş olan teorisyenlerin kaleme aldığı eserleridir.

Söz konusu tarih aralığındaki makamsal müzik teorisi yaklaşımlarını incelerken iki temel soruya cevap aramaktayız. Birinci sorumuz, henüz bugünkü gibi bir “perde” kavramı mevcut değilken makamsal müzik teorisinin nasıl anlaşılıyor ve anlatılıyor olduğu; ikinci sorumuz ise “perde” kavramının nasıl ve neden ortaya çıkmış olduğudur. Bu iki temel soru etrafında şekillenen çalışmamız şu bölümlerden oluşmaktadır:

• Birinci Bölüm: XV. Yüzyıl Öncesindeki Müzik Teorisi Yaklaşımları

Perde isimlerinin ortaya çıkışından önceki teori anlayışına ayrılmış olan bu bölümde özel olarak odaklanacağımız konu, 13.-15. yüzyıllar arasında yaşamış olan Sistemci Ekol teorisyenlerinin kullandıkları “devir” yaklaşımının altında nasıl bir anlayış tarzının yatıyor olduğudur. Bu bölümde, Sistemci Ekol teorisyenlerinin eserlerindeki temel gösterim aracı olan ve günümüzde “ebced notası” olarak anılan sistemin, neden modern “perde” anlayışından tamamen farklı bir sistem olarak ele alınması gerektiği tartışılacak ve yeni bir bakış açısı önerilecektir.

• İkinci Bölüm: “Sistemci Ekol” Eserlerinde Seslerin Temsili

Yine özellikle Sistemci Ekol teorisyenlerine ait eserlerin mercek altına alınacağı bu bölümde, perde isimlerinin ortaya çıkışından önce, “ebced notası” sisteminin yanı sıra, sesleri sembolik veya sözel olarak temsil edebilmek için başka hangi sistemlerin kullanılmış olduğunu incelenecektir.

• Üçüncü Bölüm: XV. Yüzyıl Yazmalarındaki Farklılaşmaya Genel Bakış

Makamsal müzik teorisi tarihinde bugünkü gibi bir “perde” anlayışının kullanılmaya başlanmasına ilişkin en eski örnekler on beşinci yüzyılın başlarına ait olduğu için, çalışmamızın bu bölümü söz konusu döneme ait eserlerin genel bir perspektifle değerlendirilmesine ayrılacaktır. Söz konusu dönemin teori anlayışındaki genel farklılaşmayı yorumlayabilmek için bu bölümde, hem Sistemci Ekol yaklaşımının kendi içinde nasıl bir değişim geçirdiği ve neden zamanla terkedilmiş olabileceği

8 konuları incelenecek hem de müzik teorisi açısından yine bu dönemde gözlenen alternatif yaklaşımlar ele alınacaktır.

• Dördüncü Bölüm: Perde İsimlerinin Ortaya Çıkış Sürecinden Bir Örnek: Hızır bin

Abdullah’ın Makam Tarifleri

Bu bölümde hem müzik pratiğindeki hem de müzik teorisindeki koşulların farklılaşmasına bağlı olarak on beşinci yüzyıl civarında “perde isimleri” yaklaşımının neden ve nasıl ortaya çıkmış olabileceği tartışılacak, yeni bir bakış açısı önerilecektir. Ayrıca, perde isimlerini kullanan on beşinci yüzyıl teorisyenlerinden Hızır bin Abdullah’ın makam tarifleri mercek altına alınacak ve ileri sürdüğümüz bakış açısı üzerinden bu tariflerin nasıl çözümlenebileceği örneklendirilecektir.

Tüm bu incelemelerin temel amacı, makamların tarif edilmeye başlandığı 13. yüzyıldan, “perde isimleri” anlayışının temel yaklaşım tarzı haline geldiği 18. yüzyıla kadar makamsal müzik teorisinin nasıl bir değişim sürecinden geçmiş olduğunu yorumlamaktır.

Makamsal müzik teorisi tarihinin geçmiş dönemlerinde kullanılmış olan anlayış ve anlatım tarzlarını incelerken, müstakil olarak belirli eserlerdeki gözlemlerimiz üzerinden genellemelere varmaktan mümkün olduğunca kaçındık. Bunun yerine, söz konusu eser külliyatının bizde uyandırdığı intiba üzerinden genel hipotezler üretip, sonrasında eserleri bu açıdan yeniden inceleyerek söz konusu hipotezlerimizi sınama yolunu tercih ettik. İtiraf etmeliyiz ki, çalışmanın başlangıç aşamasında ele aldığımız pek çok hipotezin yanlış olduğunu bu yeniden değerlendirmeler sayesinde fark ettik; dolayısıyla böylesi hipotezlerimizden vazgeçmek durumunda kaldık. İşte bu çalışmada ortaya koyduğumuz hipotezler, tarafımızca henüz yanlışlanamamış olan hipotezlerdir.

Doğaldır ki, incelemiş olduğumuz eserlerde hipotezlerimizle çelişen ve bizim gözden kaçırdığımız (hatta belki farkında olmadan göz ardı ettiğimiz) noktalar mevcut olabilir. Ayrıca henüz haberdar olmadığımız başka eserler keşfedildikçe bu hipotezlerimizi çürütecek yeni bulgulara rastlanabilir. Umulur ki, burada ortaya koyduğumuz hipotezleri kolayca yanlışlayabilecek böylesi durumlarda bizden sonraki araştırmacılar, konuyu çok daha iyi açıklayan yeni hipotezler geliştireceklerdir.

9

Sınırlılıklar

Çalışmamızın en temel eksikliği, ele aldığımız birincil kaynakların çoğunu (Arapça, Farsça, Grekçe ve Latince teori eserlerini) çeviriler üzerinden incelemiş olmamızdır. Bu eksikliğimizi bir nebze de olsa giderebilmek adına, mümkün olduğunca, farklı çevirileri karşılaştırmalı olarak incelemeye çalıştık. Ayrıca, özellikle Arapça ve Farsça eserlerin çevirilerinde yer alan bazı ifade ve cümlelerin bizde şüphe uyandırması durumunda, orijinal metnin diline hâkim olan uzmanlara danıştık.

Çalışmamızda, oldukça geniş bir zaman aralığında yazılmış olan pek çok eseri ele aldığımız için ve ayrıca, söz konusu eserlerin “el yazması” olması nedeniyle çeşitli nüshaları bulunduğu için, genellikle, doğrudan orijinal yazmalar üzerinde çalışmak yerine, söz konusu yazmaların farklı nüshalarının karşılaştırmalı olarak incelendiği yüksek lisans/doktora tezlerini ve yine bu yöntemle yazılmış olan kitapları kaynak olarak kullandık. Ayrıca, on beşinci yüzyıl itibariyle Osmanlı Türkçesinde yazılmış olan eserleri değerlendirirken, edisyon-kritik çalışmalarındaki transkripsiyonları, orijinal yazmalar üzerinden de kontrol ederek okumaya gayret ettik.

İncelemekte olduğumuz eserlerin el yazısıyla kopya edilmiş farklı nüshaları bulunduğu için, söz konusu nüshalar arasında pek çok farklılık bulunmaktadır. Bu farklılıkların bir kısmının, eserleri kopya eden müstensihlerin yazım hatalarından kaynaklanmış olduğu açıktır. Dolayısıyla, nüsha karşılaştırması yapmak gibi bir amacımızın olmadığı bu çalışmada söz konusu eserlerden alıntı yaparken, alıntıladığımız metnin hem gramer ve dil üslûbu açısından hem de müzik teorisi açısından bize en anlamlı gelen varyantını kullanıp, alıntıladığımız metne ilişkin olarak nüshalar arasındaki farklılıkları, önemli bir husus ortaya çıkmadıkça, belirtmeye gerek duymadık. Söz konusu “nüshalar arasındaki farklar” için, alıntıladığımız metinlere kaynak olarak gösterdiğimiz edisyon-kritik çalışmalarına başvurulabilir.

Ayrıca şunu da belirtmemiz gerekir ki, özgün bir açıklama ortaya koymak yerine gelenekte zaten var olan bilgileri “aktaran” bazı eski eserlerde, müelliflerin, müzik teorisine ilişkin bazı konu ve kavramların mahiyetini tam olarak kavrayamamış olabileceklerini düşünmekteyiz. Dolayısıyla müzik teorisi açısından daha az önem arz eden bu türden eserleri de göz önünde bulunduruyor olmamıza rağmen, değerlendirmelerimizin asıl dayanağı, söz konusu teori

10 geleneğini ortaya koymuş veya geliştirmiş olan teorisyenlerin eserleridir. Bu nedenle kaynak gösterirken, aynı bilgiyi aktaran bütün eserlere atıf yapmak yerine sadece belli başlı birkaç esere gönderme yapmayı tercih ettik.

11

1. BÖLÜM:

XV. YÜZYIL ÖNCESİNDEKİ MÜZİK TEORİSİ YAKLAŞIMLARI

Bilindiği üzere, modern teori sistemimizde her bir perdenin kendine mahsus bir ismi bulunmaktadır. Makamsal müzik teorisi tarihinde sadece son birkaç yüzyıldır karşılaşılan bu uygulama o kadar önemli ve vazgeçilmez bir işleve sahip olmuştur ki günümüzde perde isimlerinin kullanılmadığı bir makam tarifine rastlamak neredeyse imkansızdır. Zira on sekizinci yüzyılın başından itibaren yazılmış olan bütün makam teorisi5 eserleri söz konusu perde isimlerinin üzerine inşa edilmiş; bu nedenle de “perde” kavramı, sonradan ortaya çıkmış olmasına rağmen makam teorisinin en temel unsuru haline gelmiştir.

Her ne kadar “perde” sisteminin günümüzdekine benzer bir kullanıma kavuşmasını ancak on sekizinci yüzyıl kaynaklarından itibaren gözlemleyebiliyor olsak da, makam teorisi tarihinde “perde” kavramının ortaya çıkışına ilişkin en eski örneklere, yaklaşık olarak on beşinci yüzyılın başlarından itibaren rastlayabilmekteyiz. Bu nedenle çalışmamızda on beşinci yüzyılı, uzun vadeli ve kalıcı etkileri olan bir dönüşüm sürecinin başlangıcı olarak ele almaktayız.

On beşinci yüzyıl yazmalarında gözlenen değişimi daha sağlıklı bir şekilde değerlendirebilmek ve perde isimlerinin neden ve nasıl kullanılmaya başlandığını yorumlayabilmek için, on beşinci yüzyıl öncesindeki (yani perde isimlerinin henüz mevcut olmadığı dönemlerdeki) makam teorisi yaklaşımlarını mercek altına almanın faydalı olacağı kanaatindeyiz. Bu amaçla odaklanacağımız asıl eser külliyatı “Rast”, “Uşşak” gibi makam isimlerinin kullanılmaya başlandığı on üçüncü yüzyıldan itibaren yazılmış olan teori eserleridir. Fakat makam teorisi tarihinde her bir dönemin bir önceki ile sıkı bir bağlantı içerisinde olduğunu düşündüğümüz için, söz konusu 13.-15. yüzyıllar arasında yazılmış olan makam teorisi eserlerini ele almadan önce, henüz makam isimlerinin dahi mevcut olmadığı en erken döneme ait teori kaynaklarına da kısaca değinmekte fayda vardır.

5 Çalışmamızda “makamsal müzik teorisi” ifadesinin kısaltması olarak “makam teorisi” ifadesi kullanılmıştır. Yani bu ifade ile kastedilen durum, sadece “makam” kavramına özel teorik konular değil, makamsal müzik kültürünün tamamına yönelik genel “müzik teorisi” konularıdır.

12

1.1. Makam Öncesi Dönem (9.-11. yüzyıl)

Sekizinci ve onuncu yüzyıllar arasında Antik Yunan metinlerinin Arapçaya tercüme edilmesi yönündeki yoğun çalışmalar,6 görünüşe göre İslam kültüründe müzik teorisi ile ilgili ilk eserlerin de kaleme alınmasını sağlamıştır. Bu bağlamda, 9.-11. yüzyıllar arasında yaşamış olan Kindî, Fârâbî, İhvân-ı Safâ, İbni Sînâ gibi ilk dönem bilginlerinin eserlerine göz atıldığında, “müzik teorisi” kapsamında ele alınan nerdeyse bütün konu ve kavramların doğrudan Antik Yunan metinlerinden alınmış olduğu görülmektedir. Dolayısıyla, İslam kültürünün ilk dönem müzik teorisyenlerinin eserlerinde yer alan “teori” sisteminden hakkıyla bahsedebilmek için hem söz konusu Antik Yunan metinlerindeki teori yaklaşımlarından hem de Latincede yazılmış eski müzik teorisi eserlerindeki uygulamalardan bahsederek konuyu karşılaştırmalı olarak ele almamız gerekmektedir. Çalışmamızın amacına doğrudan katkı sağlamayacağı için böylesi bir anlatıma burada yer vermeyecek, ilerleyen bölümlerde yeri geldikçe müzik teorisi açısından bazı temel detaylara değinmekle yetineceğiz.

Bu noktada, yanlış anlaşılmalara yol açmamak için bir durumu açıkça ortaya koymak gerekmektedir: Yukarıdaki paragrafta kastettiğimiz durum, katiyen, “müzik kültürü”nün Antik Yunan medeniyetinden alınmış olduğu değildir. Kastettiğimiz durum, müziği anlayabilmek ve açıklayabilmek adına daha önce Antik Yunan teorisyenlerinin ortaya koymuş oldukları “kavramların”, “yöntemlerin” ve “yaklaşım tarzlarının”, adeta bir “bilim dili” şeklinde ödünç alınmış olduğudur. Üstelik, İslam kültüründeki söz konusu ilk dönem müzik teorisyenleri, bu bilgileri sadece “aktaran” değil, söz konusu bilgileri kendi yerel müzik kültürlerini açıklayacak şekilde “uyarlayan”, “geliştiren”, hatta Antik Yunan teorisyenlerinin hatalarına işaret eden kişilerdir. Bu bağlamda, Antik Yunan teorisyenlerince ortaya koyulmuş olan “müzik teorisi” sistemini bir “temel” olarak kullanmış olan söz konusu ilk dönem teorisyenleri, ortaya koydukları eserlerle kendilerinden sonra gelecek olan diğer teorisyenleri büyük ölçüde etkilemiş olmaları bakımından, günümüze kadar uzanacak olan makam teorisinin de bu anlamda temellerini atmışlardır.

13 Söz konusu ilk dönem teorisyenlerini, “müzik teorisi” konusunda benimsemiş oldukları tutum açısından iki ayrı gruba ayırmak mümkündür. Teori sistemlerinin farklılığından