• Sonuç bulunamadı

SİVİL TOPLUM-DEMOKRASİ İLİŞKİSİ

Bu iki kavramın birbiri ile ilişkili olduğu noktalar üzerinde duracağım. Demokrasi, evrimi olan bir yönetim biçimidir. 19. yüzyılda demokrasiden kastedilen şey, milli egemenliğin, milli iradenin kim tarafından temsil edileceği, kim tarafından oluşturulacağıydı. Demokra-si ile ilgili temel sorun bu idi. Dolayısıyla bu soruna cevap vermek üzere demokratik seçim sistemi denilen sistem gelişmiştir. Fakat 20. yüzyıla gelindiğinde kimin yöneteceğinden zi-yade, siyasal iktidarın sınırı, özgürlükler, toplumsal katılım gibi konular ön plana çıkmaya başlamıştır. Dolayısıyla hukukun üstünlüğü ve temel haklar demokrasinin vazgeçilmez de-ğerleri haline gelmiştir. 19. yüzyılda demokrasi ile Cumhuriyet önemli ölçüde el ele gider.

En azından felsefi düzeyde bakıldığında ikisinin çok önemli ölçüde örtüşen değerleri söz konusudur. İkisinden de ana hatlarıyla iki temel şey anlaşılmaktadır: Parlamenter sistem ve Anayasal hukuk. Ancak 19. yüzyıl demokrasisi, esasında özü itibarıyla çoğunlukçudur.

Dolayısıyla milli irade, milli egemenlik her şeydir. Milli iradeyi elinde bulunduran çoğun-luk iradesi toplumun geriye kalanını da temsil eder, aynı zamanda meşruiyetin kaynağıdır.

Fakat bugünkü demokrasi ölçütü farklı bir noktaya kaymıştır. Temel hak ve hürriyetler ve hukukun üstünlüğü ilkesi milli iradenin de üzerine çıkmıştır. Dolayısıyla hukukun üstün-lüğü ilkesi denildiği zaman doğal olarak temel hak ve hürriyetleri anlamaktayız.

Demokrasinin Sivil toplum ile ilişkili olduğu husus şudur: Demokrasinin bilindiği üzere dört tane ayağı vardır, bunlardan biri eksik olursa demokrasi tam anlamıyla işlemez. Bi-rincisi, yasal boyuttur. Burada anayasadan başlamak suretiyle demokratik hukuk düzenin-den bahsedilir. Bilindiği gibi her yasa demokratik yasa değildir. Bir şeyin kanuni olması onun hukuki olması anlamına gelmez. Dolayısıyla demokrasideki bu yasal boyut, hukukun evrensel prensipleriyle ilgilidir.

İkincisi, demokrasinin kurumsal boyutudur. Parlamento, çok partili sistem, Anayasa mah-kemesi ve benzeri gibi kurumlar bu bağlamda demokrasinin sacayaklarından birini oluş-turur.

Üçüncüsü, siyasal kültürdür. Demokrasi her siyasal kültür ortamı içerisinde gelişmez.

Özgürlüğe, katılıma açık olan, farklılaşmayı tolare eden, bireye açık olan bir siyasal kültür ortamı içerisinde gelişir. Bunun olmadığı yerde demokrasi sadece yasa ve kurumsal boyu-tu itibarıyla iki ayak üzerinde durur. Bu da demokrasinin tam anlamıyla oboyu-turmasın engel oluşturur.

Dördüncüsü, toplumsal boyutudur. Demokrasinin toplumsal boyutu, farklılaşmış ve örgüt-lenmiş bir topluma işaret eder. İşte Sivil toplumun devreye girdiği nokta da burasıdır. Sivil toplum, insan evladı kadar eskidir. İnsanla birlikte hayata geçen bir şey olup fıtridir. Sivil toplum, devletten önce gelişmiştir, devletten önce var olmuştur. Devlet tarihsel olarak sonradan ortaya çıkan bir kurumdur. Nerede iradi beraberliğe dayalı bir birliktelik varsa orada sivil toplum vardır. Bu, evlilik ilişkisinden başlar, büyük ölçekli sosyal hareketlere kadar uzar. Sivil toplum en az iki kişi arasındaki iradi beraberlikle harekete geçer.

Dolayısıyla Sivil toplum dendiği zaman şiddet dışı olmak kaydıyla her türlü gönüllü bera-berliği anlıyoruz. Buna evlilik ilişkisi de dahildir. Bu yönüyle Sivil toplum oldukça eskidir, demokrasiden ve devletten de öncedir. Bugünkü modern demokrasinin Antik Yunan boyu-tu bir kenara bırakılırsa yaklaşık olarak iki yüz senelik bir tarihi vardır. Oysa Sivil toplum Adem’in çocuklarıyla birlikte harekete geçen bir varlık alandır.

Sivil toplumun demokrasiye sağladığı katkılardan biri her şeyden önce toplumsal fark-lılaşmayı sağlamasıdır. İkincisi, gönüllü birlikteliği oluşturur. Üçüncüsü, demokrasinin örgütlülük boyutunu yerine getirir. Dördüncüsü, toplumsal muhalefete aracılık ve hizmet eder. Beşincisi ve en önemlisi de toplumsal katılımı sağlar.

Demokrasilerde katılım, bilindiği üzere seçimler yoluyla sağlanmaktadır. Ancak bu çok sınırlı bir katılımdır. Bugün, demokrasi krizinden söz edilmektedir. Özellikle katılımı esas alan alternatif demokrasi modelleri gelişmektedir. Tüm bunlar demokrasi krizinden kay-naklanmaktadır. Demokrasi krizinin yoğunlaştığı noktalardan biri temsil ve katılım me-kanizmasıdır. Örneğin oy, on sekiz yaşından itibaren verilebilmektedir. Dört senede bir sandık başına gidildiğinde yetmiş yaşına kadar oy kullanıldığı varsayılırsa yaklaşık olarak elli iki sene oy kullanıldığı anlaşılır. Dörde bölündüğünde yaklaşık on üç seçime denk gelir.

Katılım sadece oy vermeyle sınırlı tutulduğunda bir vatandaş tüm hayatı boyunca yaklaşık on üç kez sandık başına gidiyor demektir. Seçim kampanyalarının, propagandaların, ira-denin sandığa ne kadar yansıdığı ayrı bir tartışma konusudur. Ama seçimlerle sınırlı kalan bir katılımın oldukça sınırlı kaldığını görüyoruz. Dolayısıyla demokrasinin kendi meka-nizması içerisinde katılım sınırlıdır. Sivil toplum demokrasinin daha aktif, daha yaygın ve daha dinamik bir katılım ihtiyacını gidermektedir.

1. GÜN | 2.OTURUM - “SİYASİ KÜLTÜR - DEMOKRASİ İLİŞKİSİ: ANTİ DEMOKRATİK YÖNTEMLERİ DIŞLAMAK”

103

Öte yandan demokrasinin sivil topluma sağladığı katkılar vardır. Demokrasinin temel de-ğerleri olan hukukun üstünlüğü, ifade özgürlüğü, çoğulcu siyasal ve toplumsal yapı ve meş-ru muhalefet sivil topluma zemin sağlar. Dolayısıyla sivil toplum ve demokrasi bu değerler üzerinden birbirini önemli ölçüde beslemektedir.

Dünya tarihine bakıldığında Avrupa bilindiği üzere sınıflar tarihidir. Ve Avrupa’da Sivil toplum da sınıfsal temellidir. Demokrasi de bu sınıflar arasındaki mücadelenin sonucunda gelişmiştir. Avrupa örneğinde sivil toplum aslında demokrasiyi getirmiştir denebilir. Doğu Avrupa ülkelerine bakıldığında da benzer bir durum göze çarpar. 1980’lerin sonu 1990’la-rın başında sosyalist rejimlerin yıkılmasının ve buralarda demokrasiye geçişin öncü gü-cünü sivil toplum örgütleri oluşturdu. Sivil toplum genel olarak demokrasiyi getirmiştir ancak demokrasi sayesinde de var olmuştur. Dünyadaki değişik örneklere bakılacak olur-sa, otoriter ve totaliter rejimlerde sivil toplum gelişmediği görülür. Sivil toplum demokra-silerle birlikte var olabilmektedir.

Bu noktada Türkiye’ye bakıldığı zaman Osmanlı’da vakıflar, medrese sistemleri, ulema, lonca, millet sistemi gibi çok önemli geleneksel sivil toplum unsurları vardı. Modernleş-meyle beraber modern sivil toplum unsurları da bunlara eklendi. Siyasal partiler, dernek-ler ve medya bu bağlamda öne çıkan modern sivil toplum unsurları oldular. Cumhuriyet döneminde tek partili yönetime geçildiğinde, (aslında Cumhuriyet Osmanlı’dan çok güçlü bir Sivil toplum geleneği almıştır) bütün bu sivil tolum unsurları yer altına gönderilmiştir.

Özellikle de 1935’ten başlayan süreçten sonra sivil toplum adına gösterilebilecek tek bir örnek hemen hemen yoktur.

Türkiye’de sivil toplum 1950’den sonra yeniden demokrasiyle beraber neşvüneva bulmuş-tur. 1980 sonrasında da liberal politikalarla birlikte artarak gelişmiştir. Sivil toplum, Özal ile beraber büyük bir canlılık ve hayatiyet kazanmıştır. Aynı zamanda da çok büyük bir popülarite kazanmıştır. Turgut Özal’ın vurguladığı kavramlardan biri özgürlük, biri de si-vil toplumdu. Bir yandan bir liberal, bir politikacı olarak Turgut Özal bir taraftan liberal politikalar ve piyasanın gelişmesi sivil toplumu hayatımızın kaçınılmaz unsuru haline ge-tirmiştir.

Sivil toplum, yaklaşık olarak son otuz yıl içerisinde Türkiye’de toplumsal normların, de-ğerlerin kaçınılmaz iskeletini oluşturmuştur. Dolayısıyla toplum, bir taraftan Sivil toplum düzeyinde bir gelişme gösterirken bir taraftan da demokrasiyi talep eden, bunu aynı

za-manda üstlenen ve korumaya çalışan bir noktaya gelmiştir. Bunun en önemli patlama nok-tası 15 Temmuz darbe girişiminde görülmüştür. Daha önceki darbe girişimlerinde veya darbelerde sivil toplum bu denli meydanlara dökülmüş değildi. 28 Şubat sürecinde de si-vil tolum meydanlarda görülmüştür. Örneğin 28 Şubat sürecinin otoriter yapısına rağmen İstanbul’dan Kars’a kadar üç milyon insan ele ele tutuşarak bir zincir oluşturmuştur. Ba-şörtüsüne özgürlük için yapılan el ele insan zinciri, birkaç sivil toplum örgütünün öncülük ettiği bir sivil eylemdi.

Ancak 15 Temmuz gerçekten bir patlama noktası olmuştur. Sivil toplum örgütleri burada çok aktif rol oynamıştır. Sayın Cumhurbaşkanımız halkı sokağa çağırmadan önce sivil top-lum örgütleri, “sokağa dökülelim”’ diye bir network oluşturarak kendi aralarında yaygın-laştırdılar. Sayın Cumhurbaşkanının davetiyle birlikte bireysel, kitlesel ve örgütsel düzey-de Türk toplumu meydanlara inmiş, düzey-demokrasiyi ölümüne sahiplenmiştir. Halk herhaldüzey-de tarihte emsali çok az bulunan bir kahramanlık örneği sergileyerek demokrasiyi korumuş ve sahiplenmiştir.

Eğer 15 Temmuz darbe girişimi başarılı olmuş olsaydı bugün Türkiye’nin Suriye’den, Irak’tan veya Libya’dan hiçbir farkı olmazdı. Belki bölünme noktasına gelmişti, belki de bir iç savaş sürecinde yuvarlanıp gidiyor olacaktı. Türkiye dirlik içinde hayatiyetini devam ettiriyorsa bunu Türkiye’deki sivil bilince ve sivil toplum örgütlerine borçluyuz.

Demokrasinin eksikleri konusunda bizim de eleştiride bulunduğumuz noktalar var. Ama şayet 15 Temmuz başarılı olmuş olsaydı bugünleri hayal bile edemezdik. Eksiğiyle gediğiy-le bugün dimdik ayakta isek bunu Türkiye’deki sivil toplum ruhuna ve bilincine borçluyuz.

Prof. Dr. Yusuf Şahin

Aksaray Üniversitesi Rektörü

1. GÜN | 2.OTURUM - “SİYASİ KÜLTÜR - DEMOKRASİ İLİŞKİSİ: ANTİ DEMOKRATİK YÖNTEMLERİ DIŞLAMAK”

107