• Sonuç bulunamadı

kasım'da, Shuckburgh, Cox'un teklifinin desteklenmesi yönünde hiç bir öneriyi kabul etmemesini Churchill'e tavsiye etti

Churchill 3 Ekim tarihli cevabi telgrafı ile Cox'un Kürt bölgelerini Irak'a dahil etme planına de facto (a.ç) bir ehliyet vermiş olmaktaydı

11 kasım'da, Shuckburgh, Cox'un teklifinin desteklenmesi yönünde hiç bir öneriyi kabul etmemesini Churchill'e tavsiye etti

Churchill, aynı gün, yukarıda alıntılanmış olan telgrafında bunu yaptı. Londra, bir yüksek politika meselesinde Cox'u devreden çıkarmayı bu kez başarmıştı.

Bu politika kararlaştırılınca, Binbaşı Noel ve Bedirhanlılar'ın Bağdat'ta bulunmaları, Londra ve Bağdat arasında bir kez daha mesele haline geldi. Fakat, bu kez taraflar beş ay öncekinin tam ter­

siydi. Cox, beş ay önce Noel ve Bedirhanlar'ın davasına karşı çıkmıştı; çünkü, bunun, Kürt bölgelerini Irak'a dahil etme siyasetini tıkayacağını düşünmekteydi. Hatırlanacağı gibi, Noel ve Bedirhan­

lar ayrı bir ülke istemekteydiler. Kasım ayı itibariyle Cox, Kürt bölgelerinin Irak'a dahil edilmemesini temin için değil, Anadolu'da Türkler'e karşı bir Kürt isyanının tahrik edilmesi için, Noel ve Bedir- hanlar'ın Bağdat'ta kalmalarını istemekteydi. Şayet, Churchill-Cox muhaberatını doğru yorumluyorsam, Cox, 1921 Kasım ayı itibariy­

le, Kürt bölgelerini Irak'a dahil etme hedefinde başarıya ulaşmış olduğunun farkına varmış bulunuyordu.

1921 Yaz ve Sonbahar mevsimleri zarfında Seyyit Abdülkadir, İstanbul'da ve elçileri vasıtasıyla Bağdat'ta İngilizlerle görüşmeler yapmaktaydı. Abdülkadir, Türkler'e karşı isyanda, Ingiliz desteği rica etmekte ve İran'da İsmail Ağa Simko dahil olmak üzere tüm Kuzeydoğu Kürdistan'ı Ingilizler'in Bolşevik tehdidine karşı bir Kürt tampon devleti yaratmak için acilen harekete geçmeleri gerektiğini altını çizerek ifade etmekteydi. Cox, 23 Kasım'da Churchill'e öfkeli bir cevap yazdı; Churchill'in kendisinin bilmediği bilgi kaynakları olduğuna kuşkusu olmadığını, ancak, Irak'ın Türkiye'nin en yakın hedefi olmadığı görüşünü kabul etmenin kendisi için hayli zor olduğunu ifade etmekteydi. Türkiye'nin yakın dönemde Irak'a karşı gerçekleştirmiş olduğu tüm düşmanca faaliyet­

leri sıralamıştı. Cox, tüm bu düşmanlıklara rağmen, Kürtler'i herhan­

gi bir şekilde teşvik etmek için müsait bir zeminde bulunulmadığını kabul ediyordu; fakat, Kürtler'in, oyun dışı edilmeyeceklerini ümid etmekteydi. Cox, Halil Bey Bedirhan'ın Irak'ı terketmekte olduğunu ve yardımcılarından Rıfat Bey'in de İstanbul'a dönmekte olduğunu da bu vesileyle Churchill'e haber vermekteydi.43

Churchill, 1 Aralık tarihinde Cox'a, Kürtler'in oyunun içinde tu­

tulmaları veya yurtdışındaki Ingiliz temsilciliklerine "bu hususta özel talimatlar" gönderilmesi tekliflerini kabul etmediğini yazdı. Cox'a, Büyük Britanya'nın manda bölgesi haricindeki bir Kürt isyanını, hele hele Yunanlılarla işbirliği içerisinde bir Kürt isyanını niçin destek- leyemeyeceğinin sebeplerine dair bilgi vermekteydi. Churchill'in iti­

razlarının büyük bir kısmı, Bullard, Meinertzhagen ve Shuckburgh tarafından formüle edilmiş olan itirazlardı; fakat bunlar, Churchill'in 11 Kasım telgrafına tamamıyla dahil edilmediler. Churchill, telgrafını şöyle bir sonuca bağlamaktaydı: "Savaş esnasında Araplar'a vermiş olduğumuz veya verdiğimiz iddia edilen tüm vaadleri yerine getire­

bilmiş değiliz. Kürtlerle ilişkilerimizde de benzeri zorlukların yaratıl­

masına tamamen karşıyım."44

Demek oluyor ki, 1 Aralık 1921'e gelindiğinde, Cox'un Irak'taki Ingiliz manda bölgesinin haricinde bir Kürt isyanını tahrik etme yönündeki teklifleri herkes tarafından reddedilmekteydi. Bunun, Yunanlılarla ittifak içinde yapılması hususu önemli değildi. Bu, Kürtler'in henüz tespit edilmemiş Musul vilayeti hudut bölgesinde kullanılamayacakları mânâsına gelmiyordu. Ingilizler, "gerekli bir tedbir olarak Kürt ihtilalcileriyle temasa devam" edeceklerdi. Brita­

nya'nın 5 Haziran 1926‘da Türkiye-lrak Andlaşması'mn imzalan­

masına kadar tatbik etmiş olduğu siyaset budur.

Fakat, Sir Percy Cox, Kürt ihtilali planının ne kadar kararlı bir şekilde reddedildiğini bilemeyecekti. Zira, Faysal'ın konumu ve asker sayısının azaltılması gibi hususlarda işbirliği gerektiğinden dolayı, Ortadoğu Masası çok da "katı" bir tegraf göndermek isteme­

mişti. VVinston Churchill, Ortadoğu Masası ile (yani, Shuckburgh ve Bullard ile) aynı fikirdeydi; böylesine hassas bir vaziyette yapılması gereken en iyi şeyin, "...m eseleler fazla mühim değilken, Londra'dan Bağdat'a çekilen telgrafları azaltarak yeterince zaman aralıkları tapımak" olacağını tavsiye etti. Cox, teklifinin reddine dair kararı öğrenebilmiş, fakat Sömürgeler Bakanlığı ve Ortadoğu Masası'nın kat'i gerekçesini öğrenememişti.

Sonuç olarak, Cox, Kürtler oyuna girdiğinde Londra tarafından desteklenmeyeceklerini tam olarak fark etmeksizin, "Kürtler"*

oyunun içinde tutmaya devam etti. Ingilizler'in manda bölgesi dışında Türkler'e karşı bir Kürt isyanını desteklememesine dair Kasım-Aralık 1921'de varılan karar, Mart 1922'de teyid edildi.

Burada, bildiğim kadarıyla, Kürtler'i Türkler'e karşı tahrik etmeye yönelik bir teklif, ciddi bir biçimde son kez tartışılmıştı.

Teklif, 1918-1922 döneminde Ingiliz istihbarat ve siyasi ajan olarak Ortadoğu'da bulunmuş olan Albay Ravvlinson tarafından yazılmıştı, ekim 1919'dan Kasım 1921'e kadar Türkiye'de görev

yapmış, Kasım 1921'de Türkler tarafından hapsedildiği hapishane­

den alınıverilerek, Ingilizler tarafından Malta'ya sürgün edilen tutuk- lularla değiş-tokuş edilmişti. Büyük Britanya'ya döndükten sonra, Dış İşleri Bakanı Lord Curzon, Sömürgeler Bakanı VVinston Churc­

hill ve Savaş Bakanlığı'ndaki askeri istihbarat şefine çok sayıda rapor yazmıştı. Bu rapor da VVinston Churchill'in isteği üzerine kaleme alınmıştı. Ravvlinson, ilk kısımda üç soru ortaya koyuyor ve bunları cevaplandırarak devam ediyordu:

(1) Türk milliyetçilerinin iktidarının pekişmesinde, Müttefik siya­

setlerinin katkısı ne oldu?;

(2) Müttefiklerin tekliflerini reddetmekte ne kadar başarılı oldular?;

(3) Ve Türk milliyetçileri, Misak-ı Milli'nin şartlarını uygulamak açısından kendilerine ne kadar şans tanıyorlar?

Ravvlinson, soru (1)'e cevaben, milliyetçi liderlerin, Erzurum ve Sivas Kongrelerini takib eden devrede konumlarının güçlenmesine rağmen, "ülke insanının genel desteğini kazanmak" konusunda zi­

hinlerde bir netlik olmadığı kanaatindeydi; Türk milliyetçileri, 1920 baharına kadar ciddi bir muhalefetle karşı karşıya idiler, şeklinde düşünmekteydi. Fakat, Ravvlinson, 16 Mart 1920'de İstanbul'un Müttefikler tarafından işgali; 15 Mayıs 1919'da Yunanlılar'ın Müttefik desteğiyle İzmir'i işgali; 10 Ağustos 1920'de Sevr Antlaşmasinın ilanı ve 16 Mart 1921'de milliyetçilerin Sovyetler Birliği ile sulh anlaşması imzalaması sonucu, bu muhalefetin büyük ölçüde dağıldığına inanmaktaydı.46

Ravvlinson, milliyetçilerin Müttefik barış tekliflerini reddetmek­

te, başarılarına ilişkin soru (2)'ye cevaben Türkler'in tüm Türk (Osmanlı) halkını seferber etmeye muktedir olabildiklerini yazmak­

taydı. Eylül 1920'de Kars'ı zapt etmiş, ermeni kuvvetlerini ele

geçirmişlerdi. Türkiye batıda Yunanlılar'a karşı hazırlıklı askeri hare­

katlara başlamış bulunmaktaydı,. Dahası, milliyetçi idare Kâbil üzerinden Hindistan, Irak, Filistin ve Mısır'daki ihtilalci liderlerle nizami ilişkiler kurmak üzere Almanya'da eğitilmiş istihbarat subayları göndermişti.

Ravvlinson, devam ederek, bahis konusu faaliyetlerin "dikkate değer bir başarıyla" gerçekleştirilip gerçekleştirilemediğine dair üçüncü soruya geçmekteydi. Cevabı şuydu: Milliyetçiler, Yunan kuvvetlerinin kendileri için bir tehdit oluşturmadığından kesinlikle emindiler; "Müttefikler, Anadolu'da askeri harekâtlara girişmeye hiç bir şartta hazır" değildiler; ve dolayısıyla müttefiklerin halihazırdaki politikalarından korkmalarına hiçbir gerekçe yoktu, "ancak, bu politi­

ka devam ettiği sürece tüm taleplerini elde etmekten daha fazla emin olacak ve bu sebeple daha azıyla yetinmeye hazır" olmayacak­

lardı.

Ravvlinson'un kanaatine göre, milliyetçilerin kendilerinden emin olmaları, gerçekleştirilmesi "Boğaz'dan Dağıstan dahil olmak üzere Kafkasya'ya kadar" yayılacak bir Müslüman-sünni Konfederasyo­

nunun kurulmasına yol açabilecek taleplere neden olması mümkündü; "böylelikle Batum limanları ve Bakü Türkler'in eline geçecek. Milliyetçilerin Doğu gayelerinin asıl hedefi bu. Zira, böyle bir konfederasyon Yakındoğu'daki siyasi konumları hakimiyeti altına alır." Ravvlinson'a göre bu türden bir kaçınılmazlığa mani olmak için,

"Müttefikler, hatta yalnızca Ingiliz Hükümeti tarafından Milliyetçilerin konumunu zayıflatabilecek ve böylelikle, daha az insafsız ve makul teklifleri dikkate almaya daha açık hale getirerek bu sayede nihai bir hal tarzını mümkün kılabilecek bir politik çizginin tespit ve tatbik edilmesi hususu üzerinde durulması hayli mühim bir noktaydı.

Böyle bir politikanın hedeflerine ulaşabilmesi ve fiiliyatta işe yaraması için şu hususlara dikkat etmek gerekirdi. İslam karşıtı

olmamalı3.3;0.3 yeni gelişmeler olacağına dair bir kaygı yaratabil- meli; önemli harcamalara olanak verecek şekilde asker kullanmayı gerektirmemeli; istendiğinde sona erdirmek mümkün olmalı.

Bu noktadan sonra, Ravvlinson, bu dört şartı yerine getirebilecek bir siyasi çizgi tavsiye ediyordu. Bu çizgide bir siyasetin tatbik edil­

mesi, “Doğu Vilayetlerimdeki Kürt aşiretlerinin memnuniyetsiz ve kontrolü gayri kâbil bir vaziyette bulunmaları sayesinde" mümkün olabilirdi. Dahası, silah altına alınabilecek tüm Türkler'in Doğu ve Batı cephelerinde seferber olm aları nedeniyle, Kürtler,

"Anadolu'nun doğu bölgelerinde muazzam bir ekseriyete ulaşmış­

lardı ve buradaki Türk karakolları hayli korumasız bir şekilde mahallî Kürt halkının insafına kalmışlardı. Bu karakollar hemen hemen aynı esnada, mesela, aynı ay içinde Kürt taarruzlarına mâruz kalmaları halinde daha da hassas bir vaziyette" idiler.

Ravvlinson, Kürt reislerinin kendi konumları açısından hayli tat­

minsiz ve Türkler'e karşı ziyadesiyle husûmet içinde olduklarını haber vermekteydi. Reislerin, az bir para veya silah karşılığında se­

ferber olmaya iknâ edilebileceklerini düşünüyordu. Manâlı bir şekilde,makinalı tüfeklerden bahsetmekteydi. Her Kürt reisi, kendi kazasındaki Türk karakol ve garnizonlarına taarruz edebilirdi. Gerçi, Ravvlinson'un raporuna göre, Kürtler arasında işbirliği pek mümkün olabilecek bir hâl olmamakla birlikte, bu tür taarruzlar, aşiretler arasın­

da pek az bir işbirliğiyle de tatbik sahasına konabilirdi.

Ravvlinson, bu politikanın yürürlüğe konulması için şunu tavsiye etmekteydi: "Karadeniz'de hızlı bir Ingiliz deniz vasıtası, tercihen bir destroyer kullanılabilir. Bu destroyer, geceleri Anadolu sahillerinin muayyen noktalarına, kara ajanlarına v.s. uğrar. Gündüzleri ise, açıkta bekler. Vasıtalar, sahil şeridinden verilecek daha önce tespit edilmiş bir sinyal sistemi uyarınca geceleri tekrar döner. Bu tür bir girişimin tatbiki, fazla sarfiyat gerektirmez; ve, tamamen başarılı bir

şekilde tatbik edilemese bile, bu çizgideki bir politika, her şeyden önce milliyetçileri korkuya düşürecektir. Zira, bü cihetteki zayıflık­

larını çok iyi bilirler. "Böyle bir politikanın başarısının milliyetçiler üzerinde hayli büyük bir tesiri olacaktır. Çünkü, "bu tür bir politika muazzam moral etkisinden ve bu vesileyle teşvik edilebilecek olan dahili ihtilafların doğu cephesi ile batıdaki ordular arasındaki irtibatı kesmesi ihtimalinden korkmaktadırlar."47 Ravvlinson'un kanaatine göre, bu politikanın üç avantajı vardı: Dini hissiyatın insiyâkı gibi bir meseleye yol açmazdı; her an son verilebilirdi; ve Avrupa efkâr-ı umumiyesinde Franklin-Bouillon misyonunun uyandırdığı kadar akis bulmazdı.

Ravvlinson, bu misyonu yerine getirecek Kürt aşiretleri ve reisle­

rinin isimlerini tavsiye niteliğinde belirterek raporunu bir sonuca bağlamaktaydı: Oltu kazasından Eyüp Paşa, ki Erzurum'u almaya muktedir bir vaziyetteydi; Kara Kilise veya Bayezit'i alabilecek olan Eleşgirtli Hüseyin Paşa ve hali hazırda isyan halinde olan ve her an Erzincan'ı almaya muktedir olan Dersim Kürtler'i. Ravvlinson'ın ka­

naatine göre, kullanılabilecek başka gruplar da vardı: Karadeniz sahil şeridi, “Pontus Rumları ve tahrik edilmeye müsait firarilerden mürekkep asi çetelerin elindeydi" Ravvlinson, bu politikanın başarılı olacağına tam bir güven duymaktaydı; zira, "bu aşiretlerdeki önder­

lik konumunda bulunan şahsiyetlerle şahsen görüşmüş ve sohbet etmişti". Bu politikanın, "milliyetçi Türk hükümetinin hali hazırdaki tavırlarını ılımlaştırmakta etkili olacağı" hususunda iyimserdi.

9 Mart tarihine gelindiğinde, John Shuckburgh, Rawlinson'un