• Sonuç bulunamadı

Nisan'dan sonra Şeyh Said'in ele geçmesi an meselesiydi

dasındaki 2. Fırka 35. Alay ve beraberlerindeki Hormek ve Lolan

3 Nisan'dan sonra Şeyh Said'in ele geçmesi an meselesiydi

Şeyh ve maiyetindekilerin 14 Nisan günü Muş'un kuzeyindeki Murad Suyu köprüsünden geçmeleri, Talat Bey kumandasındaki 34. Alay tarafından engellendi. Bulanık üzerinden İran'a geçmeyi ümid eden Şeyh, Varto'ya doğru çekilmek zorunda kaldı. Şeyh Said'in maiyeti, 15 Nisan günü Abdurrahman'a (bazı kaynaklarda Çarpık Köprüsü olarak geçer) doğru ilerlediler; burada, bir kaç asker ile Hormek ve Selçuklu Hüseyin aşireti mensuplarından mürekkep bir müfrezenin hazırladığı bir tuzağa düşerek yakalandılar. Şeyh Said burada ele geçirildi. Şeyh Said ile içlerinde Cibranlı Kasım, İsmail, Mehmet ve Reşit, Çan Şeyhleri Şemseddin, İbrahim ve Haşan ile Hacı Halid'in bulunduğu 50 kişi Türk müfreze kuman­

danına teslim oldular. Van Bruinessen, kaynaklarının genel olarak Şeyh Said'in, olayların gidişatından memnun olmayan Cibranlı Kasım Bey'in ihanetine uğramış olduğunu iddia ettiklerini ifade et­

mektedir (1(7. Cibranlı Kasım Bey, babası ve kardeşlerinin isyanın diğer liderleri gibi Diyarbakır İstiklal Mahkemesi tarafından ceza­

landırılmadığı ve ölümden kurtulduğu düşünülecek olursa, bu iha­

net iddiasında bir doğruluk payı olabilir. Ertesi gün, 16 Nisan'da Şeyh Said'in maiyetindeki diğer liderler de yakalandılar. Üç hafta kadar sonra, 10 Mayıs günü yakalanan veya teslim olan liderlerin tümü Çabakçur'da toplanarak kaymakam Saim Bey'in sıkı gözetimi altında Diyarbakır'a sevk edildiler. Buradaki istiklal mahkemesi, bun­

ların 47'sini idama mahkum etti (16).

Şeyh Said'in yakalandığı 15 Nisan tarihinde isyanın en şiddetli

günleri sona ermiş bulunuyordu. En şiddetli çatışmalar Nisan'ın ilk haftası boyunca asilerin Erzurum'a doğru bir çıkış yapmaya çalıştıkları kuzeydoğu mıntıkasında meydana gelmişti. Ancak, Diyarbakır'ı zaptetme teşebbüsü daha 9 Mart'ta başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Güneybatı mıntıkasında Şubat sonuna kadar Sive­

rek'te; batıda ise Elazığ'da 7-8 Mart'ta ve kuzeyde yine Şubat so­

nunda Kiğı'da ulaşılmıştı. En çetin çarpışmaların meydana geldiği kuzeydoğu mıntıkasında ise, rüzgar Mart ayı ortalarından itibaren isyancı kuvvetlere karşı esmeye başlamıştı.

İsyanın en önemli muharebelerinden pek çoğu, daha Türk kuv­

vetleri tamamen seferber edilemeden gerçekleşmiş bulunuyordu.

IV. Bölüm'de anlatıldığı gibi, Türk kuvvetleri 1 Nisan'a kadar en az 52.000 kişilik güce ulaşmıştı. Eğer, dokuza-dörtlük tayın-tüfek nis- beti doğruysa, bu, Türk kuvvetlerinin Mart ayındaki en büyük muha­

rebelerde bile 25.000 kişiden daha az silahlı askerle çarpıştıklarını gösterir. Nisan başlarında 52.000 askerin seferber duruma geçiril­

miş olması, Türk kuvvetlerinin isyanı hızla kontrol altına almasını ve bastırabilmesini sağladı. Fakat küçük çaplı isyan ve çarpışmalar 1929 senesindeki Ağrı Isyam'na kadar devam etti. Kürtler'e karşı seferber edilen Türk kuvvetleri, Türkler'in Irak1 a taarruza hazırlandık­

larından veya en azından o sırada Milletler Cemiyeti'nde tartışıl­

makta olan Türkiye-lrak hududu meselesinde daha iyi bir konuma ulaşmaya çabaladıklarından endişelenen Ingiliz istihbaratı tarafın­

dan sıkı bir şekilde izlendi(17).

Sonuçta, 5 Haziran 1926 antlaşması ile Türkiye ve Irak arasındaki hudut hattı haline gelecek olan Brüksel Hattı, 29 Ekim 1924 tarihin­

de tesbit edilmişti. Bu karar, 16 Aralık 1924 tarihinde Milletler C e­

miyeti tarafından onaylandı(18). Türkiye ile Britanya arasındaki müza­

kereler, Şeyh Said İsyanı ve bastırılması sırasında da hızla devam etti. İsyan, seferberliğin gerçekleştiği devre haricinde, 5 Haziran 1926 antlaşması ile sonuçlanacak olan müzakereleri hızlandırdı.

Ingiliz istihbaratı, Beytüşebap Ayaklanması'nın hemen ardından Doğu'ya sevkedilen asker sayısındaki artışları kaydetmiş bulu­

nuyor. Bu raporlarda, sevkedilen kuvvetlerin Kürtler'i bastırmak ve şayet Brüksel Hattı nihai hudut olarak kabul edilecek olursa Türk tarafında kalacak olan Nasturiler'i buradan sürmekle vazifeli oldukları belirtilmiştir. Ingiliz istihbaratının Kürt Milli Komitesi olarak ad­

landırdığı ve muhtemelen Kürt Teali Cemiyeti ve Azadî üyelerinden mürekkep bir teşkilatın üyeleri, Kürt istiklâli meselesi üzerine tartışmak için 4 Kasım 1924 günü Diyarbakır'da Türk subaylarıyla bir araya geldiler. Bu toplantılar, Ağustos ayı başlarında yine Diyar­

bakır'da yapılmış olan müzakerelerle alakalı olmalı. Ingilizler'e göre, Kürtler şayet Türkler'den iyi bir cevap alamayacak olurlarsa isyana hazırlanacaklardı. Türkler'in verdiği cevap Kürtler açısından uygun­

suzdu; 20 Kasım 1924 günü Diyarbakır valisi öldürüldü. Türkler'le Kürtler arasında 4 Kasım'da yapılan müzakerelerden daha önce Adana'dan Resulayn'a kadar altmış vagon dolusu asker sevkedilmiş bulunuyordu. 12 Kasım'da Diyarbakır'dan Mardin'e iki sahra topu sevkedildi. 20 ve 26 Kasım tarihlerinde, Diyarbakır'dan Mardin'e bir piyade ve bir süvari alayı sevkedildi. Kasım ayı boyunca, Türkler ve Ziri Kürtler'i arasında çatışmalar aralıksız devam etti. 14 Aralık günü, çeşitli yerlerden Diyarbakır'a 16 sahra topu sevkedildi. 25 Kasım 1924'te 200 süvarilik bir kuvvet, Diyarbakır'a geldi. Aralık ayı sonu­

na gelindiğinde, biri Kale Mora köyünde ve diğeri Mansuriye'de olmak üzere Diyarbakır'da, bin Türk süvari alayı bulunmaktaydı.

İlaveten, bir kilisede dört havan topu vardı. 12 Ocak 1925 günü, Mi­

ralay Ali Bey kumandasındaki 2. Fırka Siirt'te karargâh kurdu. Bir takımı eksik olan bir piyade alayı, dört havan topuyla birlikte Bitlis'e vardı(19). Demek oluyor ki, Türkler, Kürt mukavemeti ile karşılaşmaya hazırlı kİ lydılar, fakat Şeyh Said isyanı çapında bir isyan beklemiyor­

lardı

Ingiliz istihbaratı da isyan büyüklüğünü takdir etmeye hazırlıklı değildi. İsyanın büyüklüğünü anlayabilmek, patlak vermesinden ancak iki-üç hafta sonra mümkün olabildi. Ingiliz istihbaratı, pek çok açıdan Türk istihbaratına dayandığından dolayı, Türkler'in yeterli bil­

giden mahrum olması Ingiliz istihbaratını da zor durumda bırakmış olmalı. Behçet Cemal ve Metin Toker, Türk hükümetinin isyan hakkında edindiği bilgileri iyi değerlendirememekle kaçırmış olduğu fırsatlardan bahsetmektedirler. Bununla beraber, 1 Mart'tan başla­

yarak, istihbarat raporlarında ve diğer kaynaklarda isyana dair kap­

samlı bilgiler yeralmaya başladı. Cizre'deki Türk kuvvetleri kuman­

danı, 1 Mart 1925 günü Milli Kürtler'inden dört reisi, aşiretlerini Cizre'ye taarruz etmeye teşvik ettikleri gerekçesiyle tutuklayarak idam ettirdi. Navaf ibn Mustafa ve Ali Barhan da idam edillenler arasındaydı. Ingilizler 3 Mart'ta, Türkler'in Darbeziya'da 12000 kişilik bir kuvvet yerleştirmeye niyetli olduklarını tahmin etmekteydikler.

14 Mart tarihli raporlar, Bitlis yamaçlarında meydana gelen ve 150