• Sonuç bulunamadı

Aralık 1926'da, Türkiye'nin Kosova'dan hicreden Müslü

man Arnavutlar'ı isyan bölgesine yerleştirmeyi planlamakta olduğu­

na dair raporlar alınmaktaydı. Türkler'in 40-50.000 Çerkeş muhaciri­

ni de Kürt topraklarında iskân etmeye niyetlendiği rapor ediliyordu.

Ingiliz Büyükelçisi Sir George Clerk, 1927 senesinde, Kürtler'in 1926 senesi boyunca devamlı bir şekilde ve "1915 senesindeki kit­

lesel Ermeni tehcirini hatırlatacak çapta" tehcir edilmiş olduklarına dair Hava Bakanlığı raporlarını teyid etti. Clerk, devamlı şöyle de­

mekteydi: "sürgünler tamamlanıncaya kadar en az 20.000 erkek, kadın ve çocuğun daha evlerinden zorla sürüleceklerini söylemek mübalağa olmaz". Ingiliz raporları, Aralık 1927'de şu bilgiyi vermek­

teydi: “ülke, artık terör vasıtasıyla sindirilmiş bulunuyor; fakat, büyük askeri kuvvetler çekilecek olursa böyle sakin kalmayacaktır; Kürtler, silahlarının yüzde doksanını saklamış bulunuyorlar."36

Doğu Vilayetleri'nde jandarma kuvvetlerini genişletmek için 1928 bütçesinden 1.500.000,-TL'nin tahsisi meselesi, TBMM1 de oylanarak kabul edildi. İbrahim Tali Bey, Kasım 1927'detüm valilerin üzerinde bir yetkiyle Doğu Vilayetleri Müfettişi tayin edildi. Diyar­

bakır'da vazifeye başlamak için 8 Haziran 1928'de Ankara'da ayrıldı.

İbrahim Tali Bey'in tayini, Türk hükümetinin 9 Mayıs 1928'de çıkarılan bir Af Kanunu'na rağmen, Kürtler'i yatıştırmayı başarama­

dığı ve bu yönde endişeleri olduğuna işaret eder. Ancak, Şeyh Said Isyam'na katılan bazı Kürt liderleri af kanunundan yararlandılar.

Şeyh Said'in kardeşleri Şeyh Mehdi ve Şeyh İbrahim, 12 Ağustos 1928'de Mardin'de hükümet memuru olarak vazifeye başladılar.37

Kürt asilerin veya Türk kuvvetlerinin, isyanın başladığı 8 Şubat tarihinden Şeyh Said'in öldüğü 29 Haziran tarihine kadar kaç kayıp verdiğini tesbit etmek hayli zor. Türk kuvvetleri için dokuza dört tayın-tüfek nisbetinde 52.000 kişilik tahmini rakam -ki, bu en fazla 25.000 silahlı asker demektir- bakılırsa, Türk kuvvetlerinin 5.000'den fazla kayıpları olduğuna inanmak mümkün görünmüyor.

Bu nisbet daha az olmalı. Bazı kaynaklardan alınan raporlarda, Türk kuvvetlerinin 50.000 kaybı olduğu belirtilmektedir ki, bu çok büyük bir mübalağa olmalı. 15.000 ve 20.000 olarak verilen rakamlar bile hayli abartılmıştır.

İsyanın parasal olarak ne kadara mal olduğunu tesbit etmek de pek mümkün değil. Karşılaştığım tek rakam, Mete Tunçay'ın verdiği 20.000 Ingiliz Lirası rakamıdır. Milliyetçi bir Kürt lideri ve yazarı olan Abdurrahman Gassemlou, isyanın 60.000.000 Türk Lirası'na mal olmuş olduğunu belirtmektedir (38). Kitlesel seferberliğe gitmek ve bunun için gereken malzeme, Türk hükümetine hayli pahalıya pat­

lamış olmalı. İsyan bölgesinde ve Doğu Vilayetleri'nde büyük kuv­

vetler bulundurmak, daha sonraki yıllarda da bütçede sürekli bir yük olarak kaldı.

Kürtler'in de önemli kayıpları oldu. Kürtler'in 15.000'den fazla si­

lahlı adamla savaşmış olduklarını sanmıyorum. Demek oluyor ki, her iki kuvvetin de seferberliklerinin en yoğun olduğu dönemle, silahlı adam nisbeti 25.000'e 15.000; yani beşe üç nisbetindeydi. Kürtler, Mart sonu ve Nisan başındaki çarpışmalarda çok büyük kayıplar ver­

diler. Ancak, bana göre, ölen insan sayısı çarpışmalara katılanların yüzde yirmisine eşit olmalı. Hatırlanacağı gibi, Kürtler, Mart ve Nisan çarpışmalarına kadar fazla kayıp vermemişlerdi. Kayıpların 3- 4.000'in üzerinde olduğunu zannetmiyorum. Şayet bu rakam 3.000 ise, bu çarpışmalara katılanların yüzde yirmisinin öldüğünü gösterir. Kürtler'in hızla gerilla savaşma geçtiklerini de hatırlamak gerekir; bu, kayıplarınnın sayısını daha da azaltmış olmalı. En büyük kayıplar, tuzaklarda verilmiş olmalı. Her iki taraftan da ölen insan sayısının 7.000-8.000 gibi bir rakama ulaşmış olması muhte­

mel olmakla birlikte, bu sayı bana fazlasıyla yüksek görünüyor. 8 Şubat- 29 Haziran arası dönemde toplam 5.000 kişinin ölmüş olması daha makul görünüyor, 15.000- 20.000 gibi rakamlar faz­

lasıyla mübalağalıdır.

Kürtler'in en büyük kaybı, çarpışmalarda değil, daha sonra gerçekleşti; arazileri tahrip edildi, köyleri yakıldı, halk sürgüne gönderildi; Türk zabitleri, askerleri ve jandarma, zulüm ve katliama girişti. Bu gaddarlıklar ve mezalim isyan esnasında ve sonrasında, yani 1925 senesinde hayli yoğun olmakla birlikte, 1926-27 seneleri zarfında da hafiflemeksizin devam etti. Kısa bir aradan sonra, 1929­

30 İsyanı sırasında da bu uygulamalara tekrar dönüldü. (Bilal Şimşir bu konuya değinen Ingiliz vesikalarını yayınlamıştır.)

Türk hükümetinin Kürt isyanını ve Kürt milliyetçiliğini kontrol altına almak ve bastırmak için sarfetmiş olduğu enerji, insan, para, malzeme ve zamanın büyüklüğü, Türk silahlı kuvvetlerinin 1924-28 arasında 19 silahlı çatışmaya girmiş olduğunu kabul etmesinden

daha iyi ifade edilemez; bu hadiselerde Türk Silahlı Kuvvetleri, Kürdistan'da meydana gelen 17 isyan ve ayaklanma hareketini bastırmaya gayret göstermişti. Bunlardan biri, 3-4 Eylül 1924 Beytüşşebap Nasturi Ayaklanması'ydı ve daha önce belirtildiği gibi, Şeyh Said İsyanı ile doğrudan ilgiliydi 39. Diğer bir ifadeyle, Türk Si­

lahlı Kuvvetleri'nin 1924-28 döneminde girmiş olduğu 19 önemli hadiseden 17'si doğrudan Kürt isyanlarına ve milliyetçiliğine karşıydı veya bunları bastırmaya yönelikti. Sadece iki olay, Aralık 1930 senesi Menemen olayı ve Hatay'daki harekât, Kürtler'le ilgili değildi. II. Dünya Savaşı'nı takip eden dönemde, Kore (1951-1953) ve Kıbrıs (1974) hariç, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin silahlı eylemleri yalnızca Kürtler'e karşı olagelmiştir. Türkiye tarihçilerinin bu olguyu kabul etmemeleri veya kaydetmemiş olmaları, Amerikalı zencilerin tarihini ve etkisini incelemeden Amerikan tarihini veya Sovyet Müslümanlar'ının tarihini ve tesirini incelemeden Sovyet tarihini yaz­

maya benzer.

Şeyh Said'in isyanın pek çok liderinin 29 Haziran'da idam edil­

meleri; Türk ordusunun isyan bölgesini büyük ölçüde kontrol altına almış olduğu bir döneme tesadüf eder. Şeyh Said, 20'nci asrın en geniş ve en uzun ömürlü silahlı Kürt isyanının liderliğlini üstlenmiş­

tir. İsyana iki aydan fazla (8 Şubat-15 Nisan) kendisi kumanda etmiş, ölümüne kadar devam eden mukavemetin simgesi haline gelmiştir.

Gerçekten de, ölümünden sonra da hâlâ hayatta olduğuna dair ri­

vayetler ortalıkta dolaşmaya devam etti. Said'in liderliği, bazı müritleri arasında mehdiliğine ve Kürt milliyetçiliğinin geleceğine dair beklentilerin doğmasına yol açtı. Şeyh Said'in ölümü, Türkiye, Büyük Britanya ve diğer ülkeler için artık isyanın daha geniş çapta milletlerarası etki ve sonuçlarını değerlendirmelerinin zamanının geldiğine de işaret etmekteydi.

Bölüm VI