• Sonuç bulunamadı

veya 5.000 kişilik, ama güçlü bir hava kuvveti olan bir orduyla karşılaştığı bir durumu gözlerinde canlandırmasını iste

diğini yazmıştır. Türk Savunma Bakanı şu soruyu sormuştur: "Sözü bile edilemeyecek kadar küçük bir hava kuvvetiyle veya hiç hava - kuvvetiniz yokken kendi kuvvetlerinizden daha büyük bir kuvvet ülkenizi işgal etseydi, buna mâni olabilir miydiniz?" Ingiliz yetkililer için Recep'in Iraktaki Türk ve Ingiliz kuvvetlerine atıfta bulunduğuna

karar vermek uzun sürmedi. Ingiliz Büyükelçisi, bu gibi raporların ışığı altında Musul sorununda hiç bir gelişme kaydedilemeyeceğini Dışişleri Bakanlığı'na hemen bildirdi^7).

Ingilizler’in Şeyh Sait Isyanı'na karışmaya istekli olmadıklarına ilişkin bir başka kanıt, Paris'teki Ingiliz Chanchery'sinin 24 Mart'taki bir raporuyla ortaya çıkmıştır. Bu raporda şunlar yazılıdır: "Bugün, Mesud Fehmi Bey, kendini ’Cebeli-bereket Valisi' veya alternetif olarakKilis'in eski valisi olarak tanıtarak Chancery'nin bir üyesiyle görüşmek istedi. Ne istediği sorulduğunda, o bölgelerdeki ayaklan­

mayla ilgili olarak. Kürdistan'daki siyasi durumu tartışmak istediğini belirtti. Kendisine, bunun yalnızca Türkiye'yi ilgilendiren bir mesele olduğu ve bu sorunu tartışamayacağımız söylendiğinde ayağının tozunu üzerimize silkerek, ayrıldı". Osborne'un bir muhtırada, "Ne söyleyeceğini duymak ilginç olabilirdi." diye yazmasına rağmen, daha yüksek kıdemli bir memur, Lawrence Oliphant, "Uzak durmak daha iyi." diye yazmıştır. Bu, Ingilizler'in, Paris'te bile, Şeyh Sait Isyanı'ndan uzak durmak istediklerini gösterir. Haziran itibariyle, Ingilizler'in isyana karıştıklarına dair hâlâ birkaç resmi Türk suçlaması vardı. 2 Haziran'da Lindsay, Chamberlain'e şu hususları ihtiva eden bir rapor yazdı: “ G a rip bir şekilde Ingilizler'in Kürt hareketini kışkırttığı veya bu herekette yer aldığına ilişkin çok az şey duyul­

muş veya duyulm asına izin verilmiştir. Üç ya da dört yıl önce bir Ingiliz ajanı olduğu sanılan, fakat gerçekten bir Türk ajanı ve prova- katörü olduğu anlaşılan Templi (Tamplin)'den bahsedilmiştir. Bu adamın kim olduğuna ilişkin hiç bir fikrim yok. Şeyh Sait'in Diyar­

bakır'ı aldıktan sonra, Cezire yoluyla Ingiliz yetkililerle ilişki kurmayı umduğu da söylenmiştir. Gazete haberlerinde Ingiliz faaliyetleri hakkında yazılan şeylerin hepsi bundan ibarettir" (vurgu eklen­

miştir). Tampling, görünüşe göre, önceden İttifak polisinde yer almış ve "ajanlardan biri olan Keur [Kör] Sadi yoluyla Seyyid Abdul- kadirle büyük oranda uzlaşmacı bir iletişim kurmuştu." Lindsay'ın

belirttiğine göre, Tampling ve ortağı Hulse'un "yabancılara çalışmaya istekli oldukları anlaşıldığından Ingilizler'ce şüpheli görülmüşlerdi, fakat diğer yandan Sir A. Block(bir Ingiliz) tarafından bir sahte banknot olayında çalıştırılmışlardı." Haziran 1925'te, Lind- say, Tampling'in artık Türkiye'de olmadığına fakat ortağı Hulse'un hala İstanbul'da "Rus Bolşevik yetkililerden para almakta ve onlar için çalışmakta" olduğuna inanıyordu^).

Ingilizler'in Şeyh Sait isyanına karıştığına ilişkin çok az resmi Türk suçlaması olması şaşırtıcı değildir. 28 Nisan 1926'da, Türkiye ve Büyük Britanya arasında çok yakında bir barış antlaşmasının yapılması kesin olduğunda, Lindsay, Chamberlain'e daha o gün İsmet İnönü'yle görüştüğünü ve ona kabaca şunları söylediğini rapor etti:

Eğer Türkiye'de sorun yaratmayı isteseydik, ülkenin bir ucundan diğerine bir isyan başlatabilirdik. Fakat böyle yapmadık, ve bunu bilmesi gerkiyor. Geçen yıl (1925) Mart'ta, Şeyh Sait isyanı en üst noktadayken ona ak­

tardığım bir gözlemi mi hatırlamıyor mu? O zaman ona, hiç şüphesiz Türkiye'nin isyanı yakında bastıracağını;

[isyancıların] esir alınabileceğini, bunların tek tek tahkikat- ten geçi-rilip yüzleştirilmelirinin mümkün olabileceğini an­

lattım. Fakat ona, Ingiltere'nin isyanda yer aldığına ilişkin hiçbir kanıt bulunmayacağını da, peşinen söyleyebilirdim.

Ve şimdi, Ingiliz müdahalesine ilişkin ne gibi kanıtlar bul­

duklarını soruyorum.

Lindsay şöyle demekteydi: "Bu, Ismet'i sarsmaya yetmiş görünü­

yordu. Böylelikle, 1925 Kürt isyanında [Ingiliz] parmağı olduğuna dair bir suçlamada bulunmaya bir daha teşebbüs edemedi." <9)

Büyük Britanya'nın da, Türkiye’nin de, Şeyh Sait isyanını teşvik

etmediklerini kati olarak ortaya koyabildiysek, Britanya'nın isyan karşısında izlediği siyasi çizgiyi irdelemeye geçebiliriz. Özellikle 1925 başlarında Musul meselesinin halledilmesine dair bir emare yokken, Britanya neden Kürtler'i Türkiye'ye karşı tahrik etme yoluna gitmedi? Ömer Kürkçüoğlu, Britanya'nın tavrını şöyle özetler: Brita­

nya'nın Kürt meselesinde menfaatleri mevzubahisti; dolay isiyle, Şeyh Sait isyanını yakın takibe aldı, fakat destekleyici bir konumda bulunmaktan da kaçındı. Britanya'nın isyanı desteklememiş olması­

nın sebeplerinden biri de, Irak Mandası'ndaki bulunan Kürtler'e hakim olmak açısından yeterince sıkıntılı olmasıydı. Şeyh Mahmut, bunun en iyi örneğidir. Öte yandan, Britanya, genç (Türkiye) Cum­

huriyetine karşı takip etmekte olduğu siyaseti değiştirme yolun­

daydı ve Türkiye'yle arasını bozarak tekrar Sovyetler Birliği'ne itme ihtimalini göe almazdı. Britanya'ya bağımlı bir Kürdistan, Orta­

doğu'daki güvenliğini pekiştirebilirdi. Fakat, Türk Sovyet ilişkileri bir kez daha yakınlaşacak olursa, Britanya'nın Lausanne'da Boğazlara ilişkin kazançları tehlikeye girebilirdi. Büyük Britanya, Türkiye ile dostça münasebetler geliştirerek, Boğazlar'da ve Arap Orta- doğusu'nda güvenliğini sağlama alabilirdi^0).

Kürkçüoğlu'nun da belirtmiş olduğu gibi, Ingiliz hedefleri bun­

lardı. Fakat, Britanya, Musul meselesi ve Türk-lrak hudut anlaş­

mazlığı bir hal tarzına kavuşturulmadığı sürece, Türkiye'deki isyanın kendilerinin menfatlerine olduğunu düşünecekti. Zira, isyan, Musul meselesinde Ingilizler'e karşı daha tavizkâr bir konumda pazarlığa oturmak yönünde Türkiye'yi zorlayan bir unsur olacaktı. Fakat, Ingilizler, istiklâle gidecek bir Kürt hareketini desteklemediler.

Dahası, Ingiliz bakış açısından, Şeyh Sait isyanı, Türkler'in Türkiye'deki Kürtlerle sulh içinde yaşayamayacaklarına ve K ü i ek­

seriyete sahip Musul üzerindeki taleplerinin zayıflığına işaret et­

mekteydi. Büyük Britanya, Türkiye'nin, Irak hududunda 50.000 asker seferber etmiş olmasına rağmen, hâlâ askeri bir müdahaleden