• Sonuç bulunamadı

Sezai Karakoç Şiirinde Diriliş Ve Metafizik İlişkisi

B. SEZAİ KARAKOÇ’UN ŞİİRLERİNDE DİN VE METAFİZİK ALGISI

8. Sezai Karakoç Şiirinde Diriliş Ve Metafizik İlişkisi

Batının çağdaş metafizik anlayışını bir uçurum olarak gören Karakoç, İslam uygarlığının metafizik anlayışını bir diriliş olarak kabul eder. Bu dirilişin sanattan düşünceye bütün hayatı kapsayan bir sistem olduğunu savunur.

Evet, hayatımızı metafiziğe ve metafiziği uygarlığa bitiştirmeliyiz. Dinin içindedir o. Din de onunla kucak kucağadır. Öyle ki bizim anlayışımızda, din, uygarlık ve metafizik, birbirine kopmaz bağlarla kenetlenmiş, birbiriyle iç içe geçmiş, birbirinden ayrılmaz, somut bir hakikat bütünü, yaşantısı ve tarihidir (Karakoç, 2012a: 11).

Kendi ifadelerinden açıkça anlaşılan ve öne çıkan düşüncede, Karakoç’un metafizik algısının arka planında hatta temelinde din vardır. Onun şiirindeki metafizik hayatın içinde olan ve hayattan soyutlanmayan bir metafiziktir.

62

Turan Karataş’ın, Doğunun Yedinci Oğlu adlı eserinde Ferit Öngören’den aldığı bilgide Karakoç’un dini hassasiyetini vurgular niteliktedir. Ferit Öngören, Karakoç’un şiirindeki din kaynaklı dünya görüşüne (buna metafizik yansıma demek de mümkün) Panislamizm denebileceğini belirtir ve şunları söyler:

Sezai geleneksel dinci şairler gibi, Tanrının ululuğunu ve bağışlayıcılığını dile getirmek yerine, Tanrı tanımaz bir düzene tepki göstermekle, tipik bir negasyon ve kavgacı dil edinmiştir. Sezai ayrıca kendisinden yaşlı dinci şairlerin Batı ile uzlaşmasını yadsıyarak ilkele dönmeyi, İslamlığı yeryüzü için bir müjde olarak göstermeyi denemiştir (Karataş, 2013: 364).

Başka bir yazar, Karakoç’un kavgacı tutumunun aslında bir hesaplaşma olduğunu söyler ve bu hesaplaşmanın çerçevelerini çizer.

Sezai Karakoç, okumalarında üzerinde durulması gereken önemli noktalardan biri şudur ki, o daima çağın gündemi olan kavramlarla aslında bir tür hesaplaşma içerisindedir. Bu hesaplaşmayı kavgacı, rijit anlamında anlamamak gerekir. Karakoç’un bir hedefi, ideali hayata dair kaygıları vardır kendi hakikatini, dünyanın kavrayabileceği bir dille anlatmak, inancını çağın kavramlarına söyletmek amacındadır (Baş, 2008: 71).

Burada Münire Kevser Baş, Mehmet Akif’in asrın idrakine söyletmeliyiz

İslam’ı ifadesini de hatırlatarak Karakoç’un bu söylemden etkilenmiş olabileceğinin

mümkün olduğunu söylemektedir. Karakoç’un sanat tutumunu ifadesi de bütün bu açıklamalara kuvvet verir.

Sanat tutumum, genel dünya görüşümün bir bölümünden başka bir şey değildir. Onu bir sesin, yeni bir sesin sırtına yüklemekten ibarettir. Benim şiirim, aşk, hürriyet, yaşayış ve ölüm gibi var olanın dinamitlendiği noktalardaki trajik espriyi, irrasyonele ve absürde bulanmış ‘mutlak’ı zapt etmektir. Gittikçe şiirde bunu yapmak istiyor şiirim (Karakoç, 2012b: 44).

Sanat tutumunun asıl gayesini Mutlak’ı zapt etmek olarak tanımlamaktadır şair. Sanatını yeni bir sesin sırtına yüklemek isteyen şairin bu yenilenme çabasını metafizik alanında da gösterdiğini Usul başlıklı yazısından anlamak mümkün. Bu yazısında Karakoç, metafizik anlayışın, sürekli değişen çağa göre yenilenmesi ve diriltmesi gerektiğini anlatır. Dünya nasıl sürekli bir oluşum içindeyse, çağımızda metafizik görüşün de kendini sıfırdan başlayarak yenilemesi gerektiğini ancak böylece kendini hep canlı ve taze tutabileceğini yazar ve bunun bir zorunluluk

63

olduğunu da özellikle belirtir. Bu yenilenme nasıl olur ve neler yapılmalı konusunu da detaylandırırken, eski sistemlerin tekrar gözden geçirilerek özde sabit kalarak sadece eskiyen yanları atarak yöntemde yapılan yenilikle bu yenilenmenin gerçekleşeceğini belirtir. “Her şey yeniden başlıyor, Kur’an yeni nazil oluyor gibi

anlamak ve insanlığa anlatmak gerekmektedir.” Eskiyen o değil, insanın ona bakma

yöntemindedir. Hakikat eskimez, yıpranmaz, problem varsa hakikatte değil, onu anlayan ve anlayacak olan insanın idrakinde vardır (Karakoç, 2012c: 25).

Mistik sanatçıları kategorize eden Ahmet İnam, Karakoç’u bir toplumcu mistik olarak görür ve bu mistik yanıyla toplumu kurtarmak istediğini ifade eder. Cumhuriyetten sonraki Türk şiirinde mistik yönelimleri inceleyen Ahmet İnam, hasta mistisizmi (Necip Fazıl Kısakürek), sanat mistisizmi (A. Hamdi Tanpınar), yaşama mistisizmi (Asaf Halet Çelebi), aşama olarak mistisizm (Fazıl Hüsnü Dağlarca), ruhsal mistisizm (Behçet Necatigil) ve kurtuluş olarak mistisizm (Sezai Karakoç) diye altı ayrı yönelim tespit eder (Hece, 2010: 228).

Karakoç’u topluma yönelik bir mistik sayan İnam, şairin toplumda acı çekenleri mistik gücüyle kurtarmaya çalıştığı, onda bir “mehdi” tavrı bulunduğu; toplumdaki yaraları bilen Karakoç’un dünyayı kendisinde erittiği ve toplumsal bir kurtuluşa yöneldiğini söyler.

Karakoç toplumcu mistiktir. Toplumcu düşünceyle hesaplaşmasını yapmaya çalışan, giderek ‘akılcı‘ diyebileceğim mistiktir. Mistisizmi, materyalizmin karşısına koyar. O, Tanzimat’tan bu yana her toplumsal çalkantıda ortaya çıkmış maddeci-ruhçu düşünce zıtlaşmasında, ruhçu kanadın adamıdır. … Toplumu gözetlemektedir. Toplumun işlemez yanlarını, aç bırakılmış, acı çeken insanları, sihirli değneğiyle kendi içine çekip ‘kendileyerek‘ kendisi kılarak kurtulmaktadır…

(Diclehan, 1980: 228).

Şair Karakoç şiirinin temel yapı taşı metafiziktir. Metafizikten anladığı dinle iç içe geçmiş olan bir metafizik anlayışıdır. Şiirleri inançla beslenir. Din, onun düşüncesinin merkezidir ve eserleri de bu çerçevede şekillenir. İslam ideali onun birçok şiirinde ilk sırayı alır.

Her kavramın altında metafizik kavramını ya da gölgesini veya fonunu görmek, onun özgün bakış açısının önemli bir boyutudur. Hatta bazen onun her kavramın “metafiziğinin peşinde” olduğu

64

hissine kapılmak mümkündür. Onun fikir örgüsünün arka planında, daima güçlü bir İslam metafiziği kendisini hissettirmektedir (Baş, 2008: 470).

Sezai Karakoç’un Gölgesi isimli makalede Karakoç’un metafizik görüşünün,

onun din anlayışına paralel olduğunu vurgu yapılarak detaylı bir tablo çizilir.

Karakoç’un metafizik odaklı şiir anlayışında ‘iç aydınlanma’, ‘evrenin gizlilikler perdesini aralama’, ‘mutlak hakikat’, ‘ben’ in Tanrı’yı idraki’, ‘ruhun cehdi’ kavramları önemlidir. Karakoç’un, her ne kadar yazılarında sanatçıyı dünyaya düşmüş bir ‘kazazede’ olarak düşünse de, algıyı bulanıklaştırmak veya tasavvufi bir yol tutmak amacı yoktur. Tam tersine olabildiğince somut bir din anlayışı, din anlayışına paralel olan metafizik düşüncesi ve hatta devlet arzusunda siyasileşen bir din görüşü vardır (Ünal, 2008: 143).