• Sonuç bulunamadı

B. SEZAİ KARAKOÇ'UN ETKİLENDİĞİ ŞAİRLER

3. Mehmet Akif Ersoy

Toplumun kurtuluş umutlarının tükendiği bir zamanda yazdıklarıyla millete manevi kuvvet veren milli şairimizdir Mehmet Akif Ersoy.

Bir cephe şairidir. …. Akif, batmakta olan toplumu kurtarmanın çığlığıdır, sesidir ve öfkesidir, yalvarışı ve direnmesidir. …. Akif, toplumun şimdiki zamanına, aktüel görünüş ve içyüzüne dönüktür. …. Tevfik Fikret’in marazi, sıtmalı bakışına karşılık Akif’in bakışı sıhhatli ve kahramanın bakışı gibidir. Karakoç, realizmde ondan ileri giden başka şair tanımaz. Tevfik Fikret’te realizmin, yabancı bir ruhun hor görüşü, Nazım Hikmet’te ise Marksizm propagandası için bir doktrin gözüyle bakmanın ve ezbere tesbitlerin ötesine geçmez. …. Akif’in sıcaklığını ve içtenliğini, yerliliğini bulma imkanı yoktur Nazım Hikmette. (Karakoç, 2012b: 68)

Milletin bağrından kopup gelen duyguları içtenlikle dile getiren Akif, içten olduğu kadar realisttir. Vatanperver oluşuyla milleti uyandırmayı, gençliğe misyon belirlemeyi adeta bir görev bilmiştir. Cephede Mehmetçik savaşırken, o da kalemiyle milli mücadeleye katılmıştır.

Demek ki, Akif, Milletin malı olmuş, millet ruhuna kök salmıştır. Akif’in ruhu dirilmiş ve genç nesle sinmiştir, görüyoruz ve Akif, toprağa verilirken henüz duvarlara tutuna tutuna gezen çocuklar olan bizler bugün, bu yeni Akifler ordusu içinde O’na sesleniyor ve diyoruz ki: Boşuna yaşamadın, boşuna savaşmadın (Karakoç, 2015k: 34).

19

Mehmet Akif hakkında müstakil bir eser yayınlayacak kadar onu bilen, okuyan Karakoç Mehmet Akif’in, İslâmcı cereyanın tam ortasında bir şair olduğunu ifade eder. Akif ve arkadaşlarının çabalarını takdir eder.

İstiklal şairimiz, Eşref Edip’le birlikte Sırat-ı Müstakîm’i kurar. Sait Halim Paşa’nın da aralarında olduğu grubun İslami düşüncesi devlet yapısıyla ilgilenmez. Kişilerin ahlâkındaki değişiklik ve genel hareket tarzlarındaki bozukluk yüzünden varlığımızın tehlikeye girdiği, felâketimizin İslam’dan kopmaktan ileri geldiği, tekrar İslam’a dönmekle kurtulabileceğimiz tezini müdafaa ederler. İslam’ın ilerlemeye, teknik kalkınmaya aykırı olmadığını ortaya koymaya çalışırlar. Bu dönemde Akif, şiirleriyle, makaleleriyle, verdiği derslerle, çağdaş İslâm mütefekkirlerinin çevirdiği eserleriyle, aydınlara hakikatleri anlatmaya çalışır. İslam’dan kopmanın felâketlerini gösterir. Sefaletimizin, maddî ve manevî tablosunu çizer (Karakoç, 2015k: 20).

Karakoç, Akif’in şiirle hayatı birbiriyle yoğurmasına hayranlık duyar.

Türk Edebiyatı’nda, Âkif kadar, hayatı şiire ve şiiri hayata sokmuş şair yoktur der. Yalnız, bu hayat, merkez olarak alınmamış, o çağdaki Türkiye şartları içinde ve belli bir ışık altında müşahede edilmiştir. Yani hayat, kendi başına bir gerçek olarak alınıp metafizik kürenin dikenli noktalarına dokunmadan tut da, realitenin içindeki eriyişe kadar kendine yeter ve kendinden ibaret bir hale getirilmemiştir Akif’te (Karakoç, 2015k: 38).

Karakoç, Akif’e tesir eden şartları da sıralar.

1- Klâsik kültür ve Sadi’de mükemmel örneğini bulan ve ahlaki bir sonucu hedef tutan Doğu manzum hikâyeciliği.

2- O günün sanatı içinde birinci plânda bulunan Batı Realizmi. 3-İslâm ideali.

4-Tarihin en trajik günlerini yaşayan bir devlet ve bir millet.

5-Realiteye objektif ve tahlilî bakma alışkanlığını veren müspet bilgiler tahsili (Karakoç, 2015k: 40).

20

Karakoç, Muhammed Abduh’un ve İkbal’in tezinin esas köklerinin, Akif’in şiir ve düşüncelerinde çok az etkisi olduğunu savunur. Benzerlik ve farklılıkları şöyle vurgular:

Aradaki benzerlikler, 20. yüzyıl başlangıcındaki İslâm düşüncesinin ortak tarafları ve genel çizgileridir. Aralarındaki en büyük farksa, Akif’in İslâm ruhunu canlandırmak istemesine karşılık Mısır bilginlerinin İslam’ın genel sistemine yeni bir yorum getirmeye çalışmalarıdır. Âkif, İslâm’dan çıkmakta olanları uyarmıştır; öbürleriyse, daha çok, İslâm gerçeklerini ilim açısından ele alarak, İslam’a yabancı olanlara hitap etmişlerdir. Bu yabancılar eski Müslümanlar olsalar bile... Yani Âkif, akan kam durdurmaya, yanlış doktor ve tedavi usulüne başvuran yaralıyı kurtarmaya, öbürleri ise, donmuş kanı harekete geçirmeye, statik duruma geçmiş bir medeniyeti ölü noktadan kurtarmaya çalışıyorlardı. Her biri kendi şartlarında gerekeni yapıyordu. Yapılanın yeterli olup olmadığının münakaşası bu yazının konusunun dışına çıkmak olur. Bu, son yüzyılların İslâm fikir tarihini yazacak olanların belli başlı işlerinden biri olacaktır. Bizim tespit ettiğimiz ye üzerinde durduğumuz nokta, Akif’in fikir kaynağı­ dır. Anlamış bulunuyoruz ki, Akif’in fikir kaynağı bizzat toplum ve toplumda yaşayan düşüncedir (Karakoç, 2015k: 24).

Mehmet Akif genç nesillere, içinde bulunulan durumu çizerek, bir yön ve yol

gösterir ve açık bir ödeve çağırır (Karakoç, 2015k: 49).

Akif’in alkışladığı Asım nesli, savaş içinde birdenbire olağanüstüye yükselen gününün nesliyse, sulh içinde de aynı başarı, üstünlük ve fazileti gösterecek geleceğin neslidir. Savaşta geçici olarak gelen bu üstün insan, gelecekte her gün ve her işteki durumuyla böyle olan bir kuşağın özlemidir. (Karakoç, 2015k: 44)

Bir savaşta, askerleri heyecanlandırmak için komutanın yaptığı bir konuşmaya benzetir Akif'in şiirini (Karakoç, 2015k: 49).

Karakoç, Mehmet Akif’in milli şair olmasındaki meziyetin, Akif’in Yahya Kemal gibi esere değil de müessire odaklanması sonucu oluştuğunu karşılaştırmalı olarak anlatır:

21

Yahya Kemal esere, hep esere bakıyor; imparatorluk idealine sıkı sıkıya bağlıdır. Akif'se, eserden müessire, yani imparatorluktan çok, medeniyetin tarihe serpili eser ve kuruluşlar zincirinden çok, bütün o eserleri doğuran İslâm’ın kendisine bağlıdır. Bundandır ki, O’nu yeni kurulan Devletin İstiklâl Marşı’nı yazmış olarak da görebiliyoruz. Millî Marşın şairi ise bundandır ki, Yahya Kemal değildir ve Mehmet Akif’tir (Karakoç, 2015k: 50).

Karakoç, Akif’in tamamlayıcısı olarak görülür. Karakoç onun misyonunu günümüze taşıyan isimdir.

Akif çalkantıların çok olduğu, inkırazların sürdüğü ve fiilen bir savaşın yaşandığı dönemin adamıdır. Karakoç ise hile ve desiselerin münafıklığın ve dinin yapısının bozuma uğratılmak istendiği bir dönemin Akif yangın yerine dönüşmüş bir ümmetin ve dönemin ve coğrafyanın feryadıdır. Onun tüm feveranı, İslam coğrafyasına düşen ateşi söndürmek içindir. Karakoç ise yangın sonrası harabelerden, küllerden bir İslam evi inşa etmek derdindedir ve vazifesi yanmış harabelerin küllerinden hisar oluşturmaktır. Akif, harimi çiğnetmemek için yedi düvele karşı savaşan bir şehadet eriydi. Karakoç ise, yarasalarla savaşıyor, karanlıkla, zulümle, inkarla, ilhadla, ruhu inkar eden maddecilerle.. (Işık, 2008: 208).