• Sonuç bulunamadı

Materyalizm, düşünce tarihinde “sistemli bir düşünce olarak ilk defa eski Yunan’da görülmektedir. Bu düşünce Yunan filozoflarından Leukippos ve Demokritos tarafından felsefî bir sistem haline getirilmiştir.” (Akgün, 1988:7)

“Materyalizm, Batı düşüncesinin önemli bir ürünüdür. Bu düşünce, Batı ülkelerinde felsefî bir meslek, siyasî bir anlayış olmasının yanında önemli bir medeniyet, eğitim ve ilim meselesi olarak da değerlendirilmiştir. Bundan dolayı batılılaşmak, medenîleşmek, ilmî olmak hatta demokratlaşmak arzusunu gösteren her ülke ister istemez bu düşünceyle karşılaşmak durumunda kalmışlardır.” (…) “Birçok ülkede yayılma ve gelişme imkânı bulan materyalizm, 19. yüzyılın sonlarına doğru Türkiye’de de hissedilmeye başlanmıştır.” (Akgün, 1988:7-8)

“Pozitivizm ise 16. yüzyılda ortaya çıkan ve 18. yüzyıl aydınlanma hareketi içerisinde tam bir yaygınlık ve popülarite kazanan” bir felsefe akımıdır. “Esas kurucusu August Comte olmuştur. A. Comte felsefesini ve kendi verdiği adla ‘bilimsel dünya görüşü’nü

(...) ‘pozitif felsefe’ olarak adlandırmıştır.” Doğan Özlem’e göre, “(d)oğal olmayan

karşısında doğal olana yönelmek, onun bilgisiyle yetinmek; despotik, köleci, özgürlük karşıtı, irrasyonel durum ve uygulamalar karşısında rasyonel olanın yanında olmak ve onu yaşama geçirmek”, Fransız pozitivizminin “sloganı” olmuştur. (Özlem, 2002:453)

“XIX. yüzyılda deneysel bilimlerin gelişmesi, (…) Auguste Comte’nin Pozitivizm felsefesi, bu yüzyılın ikinci yarısında (1850’den sonra) edebiyatta Realizm akımının ortaya çıkmasına yol açmıştır.” (Cevdet Kudret, 1980:24)

Edebiyatta realist yöntemle yazılan şiir akımına Parnas adı verilmiştir. Romantizme tepki olarak doğan Parnasizm, Romantizmin öznelliğine karşı Pozitivizmin etkisiyle

şiirde nesnel bir eğilim başlar. Parnasizm, toplumsal sorunlarla ilgilenmemiş, “sanat

sanat içindir” anlayışını benimsemiştir. Şiirde şairin kişiliği gizlenmiş, şiir iç dünyadan dış dünyaya, öznellikten nesnelliğe açılmıştır. (Cevdet Kudret, 1980:36)

Sembolizm ise Realizm’e (Parnas şiirine) tepki olarak doğan edebiyat akımıdır. Sembolistlere göre, gerçeği olduğu gibi anlatma olanağı yoktur. Dış dünyayı olduğu gibi değil, onun asıl hali değiştirilerek bize anlatılır. Bu anlatış şekli kişiden kişiye göre değişir. Onlara göre bir nesnenin adını söylemekle, ya da onu tasvir etmekle şiir yazılmış olmaz; şiir o nesnenin bizde uyandırdığı duyarlılığı telkin etmelidir. Nesneler, dış dünya ile iç dünya arasındaki bağlantının kurulmasına yarayan birer semboldür. (Cevdet Kudret, 1980:58)

Mehmet Tekin de, “Realistlerin kişileri çizerken, onun kullandığı eşyayı tanıtıp anlatmaya önem verdiklerini ve kişiyi sahip olduğu eşya zenginliğiyle birlikte çizmeye özen göster”diklerini söylemektedir. (Tekin, 2001:137)

Daşçıoğlu’na göre, “Anlatıma dayalı türlerde eşya gelişi güzel yerleştirilmiş unsur olarak görülmektedir. Özellikle Batı hikâye ve romanda eşya olay, kişi, zaman ve mekân ile iç içedir. Kimi hikâye ve romanlarda yazar eşyayı kişilerin hayata bakışıyla birebir ilişkilendirir, onların dünya görüşünü eşyalar üzerinden hissettirmeyi seçer.” (Daşçıoğlu, Koç, 2009:812)

Servet-i Fünûn romanlarında çok sayıda eşya unsuru tespit edilmiş ve sözlüklerdeki anlamları da yazılarak metinlerde ne şekilde yer aldıkları tek tek gösterilmiştir.

3.1. Mobilya

Şemseddin Sâmi’nin Kâmûs-ı Türkî’sinde mobilya, “Ev, büro vb. yerlerin döşenmesine

yarayan masa, koltuk, sandalye gibi taşınabilir bir takım eşyâya verilen ad” anlamındadır. (Sâmi, 1985:888)

Türkçe Sözlük’te mobilya, “oturulan, yemek yenilen, çalışılan, yatılan yerlerin

döşenmesine yarayan taşınabilir eşyalar verilen genel ad, möble” (TDK, 2005:1404) olarak tanımlanmıştır.

evine geldiğinde çok şaşırır. Çünkü yalının dekorasyonu “Avrupai” tarzdadır. Bir gün yalının içinde büyük bir telaş başlar. Rıhtıma bir “mavna” yanaşır. “Mavna”dan gürültüyle bir şeyler çıkarılır. Nihal pencereden bakınca bunun bir yatak odası takımı olduğunu görür. “Bu isfendan ağacından güzel bir takımdı.” (Hâlid Ziyâ, 1316:113) Odalarda yapılan değişikliğin asıl sebebi anlaşılmıştı. Nihal bunu görmek istemeyerek bahçeye kaçar. Takım iki günden beri yukarıda sofada duruyordu. Adnan Bey Nihal’in bir şeyler sormasını bekliyordu. Ancak Nihal sofayı dolduran bu yatak odası takımlarının yanından sanki onları görmeyerek geçerdi. (Hâlid Ziyâ, 1316:113)

3.1.1. İskemle

Kâmûs-ı Türkî’de iskemle, “Dört ayaklı, oturmağa yarayan küçük ve arkalıksız

sandalye” olarak tanımlanmıştır. (Sâmi, 1985:579)

Türkçe Sözlük’te iskemle, “arkalıksız sandalye”, “üstüne sigara tablası, çiçek vazosu vb.

konulan küçük masa” (TDK, 2005:983) anlamındadır.

Hâlid Ziyâ’nın Nemide romanında iskemle Şevket Bey’in Sultanahmet’teki konağında, Kanlıca’daki yalının bahçesinde ve odalarında kullanılmaktadır. Bir Ölünün Defteri’nde Beylerbeyi’ndeki yalıda bulunmaktadır. Ferdi ve Şürekâsı’nda iskemle, Hacer’in odasında, Ferdi ve Şürekâsı yazıhanesinde görülür. Hacer piyanoda bir şeyler çalacağı zaman iskemleye oturur. Yazıhanede İsmail Tayfur yüksek iskemlede oturmaktadır.

İsmail Tayfur’un yaşadığı evde ve odasında da iskemle bulunmaktadır.

Mâî ve Siyah romanında iskemle, Ahmet Cemil’n yaşadığı evde, çalıştığı matbaada,

Hüseyin Nazmi’nin köşkünde, Palais de Cristal’de kullanılmaktadır. Lâmia piyanosunu çaldığı zaman yuvarlak iskemlede oturur.

Aşk-ı Memnû’da iskemle, hem Firdevs Hanım’ın evinde, hem de Adnan Bey’in

yalısında görülür. Adnan Bey’in yalısının bahçesinde ve odalarda çok sayıda iskemle bulunmaktadır. Yalıdaki hizmetli kız Nesrin, avizenin mumlarını iskemlenin üstüne çıkarak yakar. Behlül de elindeki fotoğrafı duvardaki tablonun köşesine sıkıştırmak için iskemleyi kullanır. Nihal, piyano çalarken iskemleye oturmaktadır. Adnan Bey’in

yalısında ayrıca sigara iskemlesi de kullanılmaktadır. Çok titiz ve düzenli bir insan olan Adnan Bey sigara iskemlesinin yerinin değişmesini hiç istemez. Nihal ve Cemile kitapların birinde buldukları bir örgüden sigara iskemlesi için örtü yapmaya çalışırlar.

Adnan Bey’in yalısındaki Bihter’in yatak odasında alçak yer iskemlesi vardır. Yer iskemlesi Adnan Bey’in odasında da kullanılmaktadır. Şakire Hanım’la Süleyman Efendi’nin yalıdan gideceğini duyan Nihal, babasının odasındaki yer iskemlesinde oturarak onlar giderse yalnız kalacağını söyler.

Yer iskemlesi, açılır kapanır küçük iskemle ve uzun iskemle Firdevs Hanım’ın yalısında da kullanılmaktadır.

Kırık Hayatlar romanında Ömer Behiç ve ailesinin taşınma sırasında aşağıda kalacak

eşyalar, merdivenin ayaklarına bırakılır. Bu eşyalar arasında iskemle de bulunmaktadır. Ömer Behiç’in iş odasında ve kapının yanındaki bekleme odasında da iskemle vardır. Evin bahçesinde bulunan alçak iskemlede İsmet’le Andelip Bacı’nın oturdukları görülür. İskemle Nebile’nin evinde de kullanılmaktadır. Ömer Behiç ve Bekir Servet’in Leyla’yı Tepebaşı Bahçesi’ne gezmeye götürdükleri gün, Leyla iskemleye tırmanıp pastaya uzanır ve iki parmağıyla onu alıp ağzına götürür.

Nesl-i Ahîr’de iskemle, Tepebaşı Bahçesi’nde bulunmaktadır. Şevket İrfan’a Nebil

Paşa’yı gösterince İrfan bütün bahçeyi unutarak bu meşhur ismin sahibine bakar. Nebil Paşa, iskemlelerle masaların arasından doğru bir hatla, bahçenin kapısına yönelir. (Hâlid Ziyâ, 2009:162) İskemle, Nüzhet’in “hemşiresinin” yaşadığı yalıda da bulunmaktadır.

Romanda Şevket Bey’le beraber matbaaya gelen İrfan, yazı işleri odasında Behiç’i görür. Tercümesini bitiren Behiç, masanın başından iki hasır iskemle çekerek uzun odanın kenarında İrfan’la beraber oturur. Masanın başında Şevket’le beraber dört yazar vardı. Behiç yavaş sesle onları gözleriyle göstererek tanıtır. (Hâlid Ziyâ, 2009:144)

istiyormuşcasına seri ve mütekatı cümlelerle ikmal etti.” (Hâlid Ziyâ, 2009:245)

İskemle, Süleyman Nüzhet’in Ada’daki “mini mini” evinde de bulunur. (Hâlid Ziyâ,

2009:249) Şeyda Bey’in yalısında Kütahya çinilerinden yapılmış bir sigara iskemlesinin üzerinde Krakov’dan alınmış Viyana “mamulatından” toprak bir heykel vardır. Süleyman Nüzhet’le İrfan’ın buluştukları Sultanahmet Belediye Bahçesi’nde de iskemleler bulunmaktadır. İskemle, Bebek’te Şakir Bey’in yalısında da kullanılmaktadır. Süleyman Nüzhet’in Emirgan’daki yalısında, Server’in odasında iskemle ve hasır iskemlenin bulunduğu yazılıdır.

Mehmet Rauf’un Ferdâ-yı Garâm romanında Nevber piyano çalarken iskemleye oturur.

Hüseyin Cahid’in’ın Hayal İçinde romanında “Diyapulo” olarak bilinen üç Rum kız kardeş her akşam Tepebaşı Bahçesi’ne gitmektedirler. Lise öğrencisi Nezih, Ziya ve

Şükrü bu kızları görmek için Tepebaşı Bahçesi’ne gelir ve burada iskemlede otururlar.

Bu üç kız kardeşten İzmaro’yu seven Necip, bir gün Büyükada’ya İzmaro’yu görmeye gider. Ada’da Ayayorgi’ye giden yolda bir kahveye giren Nezih, çardağın altında iyi bir gölge, birkaç hasır iskemle görünce kendisini tutamayarak üzerlerine atlar. (Hüseyin Cahid, 1901:81)

Safvetî Ziyâ’nın Salon Köşelerinde romanında davetler verilmekte, balolar düzenlenmektedir. Pera Palas’taki bir baloda Miss Lidya Şekip’e oturması için bir iskemle gösterir. Bir süre sonra baloda durmak istemeyen Şekip, geçeceği salonun kapısında Lidya’yı bir iskemleye oturup yelpazelendiğini görür. İskemle Madam Daven’in evinin salonda da bulunmaktadır. Madam Daven evinde davetler veren bir kadındır. Madam Daven’in evinde verdiği bir davete katılan Şekip, salonda Madam Dölans’ın yanına, arkasız, kısa bir iskemleye oturur. Siyah tahtadan yapılan eski bir evde de bir iskemlenin kullanıldığı görülür. Burada bir anne ve iki kız kardeş yaşamaktadır. Anne hasta olan kızının tedavi masraflarını ödemek için öbür kızına fuhuş yaptırmaktadır.

3.1.2. Sandalye

Kâmûs-ı Türkî’de sandalye, “arkadan dayanacak yerleri olup kol koyacak yerleri

olmayan hafif iskemle ve oturma eşyası: Hasır sandalye” (Sâmi, 1985:1145) anlamındadır.

Türkçe Sözlük’te sandalye, “arkalıklı, kol koyacak yerleri olmayan, bir kişilik oturma

eşyası” (TDK, 2005:1697) olarak tanımlanmıştır.

Hâlid Ziyâ’nın Nemide romanında sandalye Sultanahmet’teki konağın kütüphane

odasında, Kanlıca’daki yalıda, Şevket Bey’in ve Nemide’nin odalarında

kullanılmaktadır.

Bir Ölünün Defteri’nde ise Beylerbeyi’ndeki yalıda, Vecdi’nin yaşadığı Çamlıca

köşkünde bulunur.

Ferdi ve Şürekâsı romanında Ferdi Efendi’nin konağında da sandalyeler mevcuttur.

Salonda “unnabî” kadife sandalyeler görülür. Hacer’in odasında da sandalye kullanılmaktadır.

Mâî ve Siyah’ta sandalye Tepebaşı Bahçesi’nde, Hüseyin Nazmi’nin evinde, Raci’nin

yattığı hastane odasında bulunur. Ahmet Şevki Efendi Luxenbourg’da kadife sandalyede oturur. Romanda yemek yenirken sandalyede oturulmaktadır.

Aşk-ı Memnû romanında Firdevs Hanım ve kızlarının bir vakitler zengin olduğu, şimdi

ise maddî açıdan zorluk çektikleri bilinmektedir. Yaşadıkları “sarı boyalı” yalıdaki sandalyelerin üzerlerine eskilikleri saklamak için işlenmiş şeyler atıldığı görülür. Bihter’le evlenmek isteyen Adnan Bey ise çok zengin birisidir. Yalısını batılı tarzda eşya ile döşemiştir. Evinde “oyma Louis XV. ceviz sandalyeleri” bulunmaktadır.

Kırık Hayatlar’da Ömer Behiç’in çalışma odasında donuk cevizden iki büyük dolabı