• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: ZAMAN VE ZAMAN KAVRAM ALANINA AİT KELİMELER İLE

2.10. Sermed

Sermed kelimesi sözlüklerde dȃimȋ, sürekli, kalıcı; ebedȋ, ebediyet; ilȃhȋ, kutsal anlamlarıyla geçmektedir (Devellioğlu, 1999: 943; Sȃmȋ, 2004: 719; Steingass, 1975: 678; Redhouse, 1999: 1004). Kelime sermedȋ olarak da yine sonsuz ebedȋ, dȃ’imȋ anlamlarını içermektedir (Sȃmȋ, 2004: 719; Steingass, 1975: 678; Redhouse, 1999: 1004).

Sermed kavramı üzerinde uzun uzadıya duran düşünür İbn Sinȃ’dır. O, ontik bir zeminde ele aldığı zaman kavramını, varlık türleri açısından sınıflandırmakta ve sermed için, bir şeyin zamana bağlı olmadığını, zamanın dışında veya ötesinde olduğunu anlatmaktadır. Ona göre sermed sabit olanın sabit olana nispetidir (Altınışık, 2007: 12). “Peş peşe vakitleri kıyaslanmaksızın mutlak olarak başkalaşmanın olumsuzlanması anlamına varlığın her sürekliliği sermeddir” (İbn Sȋnȃ, 2004: 220) tanımından hareketle sermedi mutlak zaman olarak düşünmek mümkündür.

Sermed ve sermedȋ şekillerinde beyitlerde karşımıza çıkan kavram, genellikle bir oluşun sürekliliğini anlatmak için kullanılmıştır. Kelimenin felsefȋ anlamı itibariyle mutlak zamanı bildirmesine karşılık metinlerde kavram üzerinden daha ziyade tabiȋ zamana atıf yapılmıştır.

Alup Hızr-ı nebî-veş behre dâ’im ‘ömr-i sermedden Sikender gibi dünyâ mülk ola ol şâh-ı devrâna

(AHD, K.13/18, s. 110)

Hızır Peygamber gibi sonsuz ömürden daima(devamlı) pay alıp, dünya İskender’e (olduğu) gibi, o zamanın padişahına da mülk olsun.

Beyitte geçen “ömr-i sermed” ifadesi, ömrün sürekliliğini ifade eder. Medhiye için yazılmış bir beyit olması dolayısıyla padişah, tarihte kısa zamanda geniş topraklara sahip bir hükümdar olarak geçen İskender’e benzetilerek onun mekâna hakimiyetine vurgu yapılmıştır. Şaire göre övülen padişah bütün ȃlemin padişahıdır. Mekâna

hakimiyetini bu şekilde anlatan şair zamana olan hakimiyetini de Hızır peygamber benzetmesiyle, sonsuz ömürden hissesini alan kişi olarak tasvir eder. Gelenek içerisinde padişahın Allah’ın yeryüzündeki gölgesi olması, padişahın zamanının kutsallığının Allah’ın mutlak zamanından nasibini almasıyla anlamlandırılabilmektedir. Bu durumun “sermed” kelimesi ile ayrıca vurgulandığını söylemek mümkündür.

Çeşm-i mestin sermedî mahmur iden ey Hâletî Hiç seni kılsun mı câm-ı şefkatinden behre-yâb

(AHD, G.58/5, s.248)

Ey Hȃletȋ! Sarhoş gözünü daima sarhoş eden, seni hiç şefkat kadehinden nasiptâr eder mi?

Beyitte sevgilinin gözünün ȃşıkta bıraktığı etki, şarabın içerken insanda bıraktığı etkiye benzetilmiştir. Mahmurluk ise, içki sonrasında yaşanan baş ağrısını anlatır. Şair “sermedȋ” ifadesiyle bu mahmurluğun sürekliliğine işaret etmekte, dolayısıyla tabiȋ zamana dair bir oluş anlatılmaktadır. Şaire göre sevgilinin ȃşığa yaşattığı baş ağrısı ortadayken, şefkatini göstermesini düşünmek bile yersizdir.

Devlet-i sermed yolunda başı virmekdür bana Hâk-râh olmak kapunda ‘izz ü câhumdur benüm

(AHD, G.519/4, s.432)

(Senin) kapında yolunun toprağı olmak benim için izzet ve makamdır. (Bu tıpkı) benim için devletin bekȃsı yolunda başı vermek (gibidir).

Şair sevgiliye olan aşkını anlatmak için Dȋvȃn şiirinin tabiatında olan mübalağa sanatını yoğun bir şekilde kullanarak teşbihler yapmıştır. Devletin yaşaması için kendi yaşamını yok saymak Türk devlet geleneğinde yer alan bir düşünüş tarzıdır. Beyitte gene “sermed” ifadesi “devlet” ile birlikte kullanıldığında, onun tabiȋ zaman bakımından sürekliliğine vurgu yapmak için kullanılmıştır.

Dîn-i Muhammedî sene-i sermediyyedür Anda füsûl-i çâr-güzîndür çehâr-yâr

(NAD, K.4/6, s.31)

Muhammedȋ din, sermedȋ (bir) senedir, onda dört dost dört seçkin mevsimdir.

Beyitte Muhammedȋ din olan İslam bir “sene” olarak tasvir edilmekte, dinin ilk dört halifesi de bir yılı oluşturan dört mevsime benzetilmektedir. Şair burada sınırları belli bir zaman ölçüsü olan yılın “sermedȋ” olduğunu ifade ederek, ona süreklilik anlamıyla birlikte sonsuzluk mȃnȃsını verir. Tabiȋ zaman olarak tarif edilen bir zaman dilimi olan senenin, mutlak zamana ait olan sermedȋ şeklinde nitelendirilmesine sebep olarak senenin Muhammedȋ olması, yeterli olmaktadır. Zira İslam dininin doğduğu ve hüküm dürdüğü zamanın sınırları her ne kadar belli olsa da Müslümanların algısında, İslam ezelden ebede kadar var olan bir din olma özelliğindedir.

Sultȃn-ı dȋn şehenşeh-i dünyȃ hidȋv-i dehr Sultȃn Muhammed ȃb-ı ruh-ı baht-ı sermedȋ

(NAD, Ta.20/1, s.202)

(İslam) dininin sultanı, dünyanın en büyük padişahı, zamanın hıdivi, sermedȋ bahtın yüzsuyu olan Sultan Mehmed.

Kamaniçe kalesinin fethi üzerine yazılan manzumenin ilk beytinde şair padişaha övgüde bulunmaktadır. Osmanlı Devleti, bu zamana kadar tarihinin en zor dönemlerinden birini yaşamıştır. İçerde ve dışarda idarenin zayıfladığı ve insanların umudunun tükendiği sırada kazanılan fetihler ve zaferler herkese moral kaynağı olmuş, bu durum insanlara talihin döndüğünü düşündürmeye başlamıştır. Beyitte sultan, “ȃb-ı ruh-ı baht-ı sermedȋ” ifadeleriyle övülürken, sermed kelimesine tabiȋ zaman içinde algılanan daimȋ ve sürekli mȃnȃlarının verildiğini söylemek mümkün görünmektedir.

Olur mı herkese hüsn-i tabȋʽat erzȃnȋ Tabȋʽat ȃyine-i rȗh-ı feyz-i sermeddür

(NAD, K.28/22, s.163)

Huy (yaratılış), sermedin bereketinin can aynasıdır. (Onun) güzelliği herkese layık olur mu (hiç)?

Bir devlet büyüğünü methetmek için yazılmış beyitte şair, “tabȋʽat” kelimesini “sermed” ile ilişkilendirerek, insanın huyunun güzel olmasını, onun ilȃhȋ olandan aldığı feyz ile mümkün olduğunu anlatmaktadır. Burada mutlak zamanı işaret eden sermed, sonsuzluk ve ebedȋlik mȃnȃlarıyla ortaya çıkmaktadır. “Ȃyine” kelimesi ise yansıtma özelliği sebebiyle tecellȋ fikrinin işlendiğini göstermektedir. Ȃyinesi, yani gönlü temiz olan kişi ilȃhȋ nurların tecellȋgȃhı olabilmektedir.

Yȃ Rab ne lutf olur bu ki memdȗh ola bana Ser-hayl-i enbiyȃ ʽalem-efrȃz-ı sermedȋ

(NAKD, Mus.11/2, s.210)

Yȃ Rab! Peygamber zümresinin başı (olan) ve sermedȋ (ȃlemin) bayrağını çeken (Hz. Peygamberi) övmek benim için lütuf olmuştur.

Burada “sermedȋ” kelimesi, ȃlemlerin yaratılma sebebi ve yeryüzündeki en yetkin insan olan Hz. peygamberin liderlik vasfının mahiyetini belirtmek için kullanılmıştır. Şair, kelimenin ebedȋlik anlamını ön plana çıkararak O’nun tüm zamanların üstünde mȃnevȋ bir görevi olduğunu anlatmak istemiştir.

Müjde halk-ı ȃleme kim lutf-ı Rabbü’l-ȃlemȋn Kȃ’inȃtı devlet-i sermedle kıldı kȃmbȋn

(NEFD, K.56/1, s.237)

Dünyadaki insanlara müjde olsun ki, ȃlemlerin Rabb’inin lütfu, sermed (olan) zenginlik ve talih ile mutlu etti.

Şairin beyti bir devlet büyüğü için kaleme alması sebebiyle, “devlet” kelimesinin siyasȋ mȃnȃsını düşünmek daha doğru görünmektedir. Bu durumda beyitte geçen “sermed” kelimesi, daimȋ ve sürekli manalarında kullanılmıştır. Şair, memduhun görevde olduğu süre boyunca geçen zamanı kast ettiği için beyitte tabiȋ zamanın geçtiği söylenebilir. Oldı be-fürȗg-ı baht-ı sermed

Mazhar-ı saʽȃdet-i mü’ebbed

(Hz. Peygamber), sermed olan bahtının nuru ile ebedȋ saadetle şereflendi.

Miʽrȃciye türünde yazılmış bir manzumeden alınan bu beyitte, Hz. Peygamberin göğe yükselişi anlatılmakta ve O’nun yaşadığı manevȋ yolculuğun hakikatine işaret edilmektedir. Bu doğrultuda şair, sonsuzluk ve ebedȋlik mȃnȃlarıyla “sermed” kelimesi ile mutlak zamanın idrak edildiğini anlatmaktadır.

Benzer Belgeler