• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: ZAMAN VE ZAMAN KAVRAM ALANINA AİT KELİMELER İLE

2.11. Kadȋm

Kadîm kelimesi sözlüklerde eski; öncesi bilinmeyen şey; eski zaman; eski zamana ait; başlangıcı olmayan; ezelȋ (Devellioğlu, 1999: 478; Şemseddin Samȋ, 2004: 1059; Staingass, ____: 824) anlamlarına gelmektedir. Aynı kökten gelen kıdem kelimesi, Allah’a nispet edilen aslȋ sıfatlardan olup kelime anlamı olarak kadȋm olma, eskilik; başlangıcı olmayacak kadar eskilik mȃnȃlarına gelir. (Devellioğlu, 1999: 515) Kadȋmȋ kelimesi ise eskiden beri, öteden beri var olan, daimȋ. (Devellioğlu, 1999: 479; Staingass, ____: 824) mȃnȃlarına gelmektedir.

Kıdem kelimesi, Allah’ın vȃcibu’l-vücȗd olması itibariyle O’nun varlığının bir başlangıcının bulunmaması ve var olması için başkasına ihtiyaç duymaması anlamındadır. Kur’ân-ı Kerîm’de ise kıdem kavramı Allah’a nisbet edilmez fakat aynı

kökten gelen kadîm kelimesi geçmektedir21 (Yavuz, 2002: 394).

Allah’ın kadîm sıfatında fikir birliğine varılmış olsa da daha önce belirtildiği üzere âlemin kıdemi tartışmalarınında kelamcılar, filozofların iddialarını kabul etmeyip bu konuda reddiyeler yazmışlardır. En ciddi reddiyeyi ise İmam Gazȃlȋ yapmıştır. Bütün bu tartışmalar, düşünürlerin kadȋm ve hȃdis kavramlarını nasıl açıkladıkları etrafında şekillenmiştir.

İslam filozoflarının ekseriyeti Allah’ın zȃt bakımından kadȋm olduğunu, ȃlemin ise zȃt bakımından hȃdis, zaman bakımından kadȋm bir varlık olduğunu savunmuşlardır. Onlara göre zaman kadȋmdir ve onun zamanın içinde bir başlangıcı yoktur. Bu iddia sudȗr teorisinden hareketle temellendirilmiştir. Bu teoriye göre ȃlem, zaman içerisinde sonradan yaratılmamış, zamanla beraber Allah’tan sudȗr etmiştir. Isının varlığının ateşe bağlı olması gibi yaratılanların varlığı da Allah’a bağlıdır ve O’ndan gelmektedir. Buna

21 Bkz. Yûsuf Sûresi, 95. Âyet (Karaman vd., 1993:245); Yâsîn Sûresi, 39. Âyet (Karaman vd., 1993:

göre, nasıl ki ateş ile ısı arasında zaman bakımından bir öncelik yoksa Allah ile ȃlem arasında da zaman bakımından bir öncelik bulunmamakta, ȃlem ezelȋ bir varlık olmaktadır. İbn Arabȋ’ye göre ise ȃlem, kendisinden sonra yaratılana nispetle kadȋmdir. Çünkü ȃlem var edilirken zaman mevcut değildi. Bu sebeple ȃlemin zaman içerisinde bir başlangıcı bulunmamaktadır (Erdoğan, 1997: 54-56).

Dȋvȃn şiirine bakıldığında, incelenen metinlerde kadȋm kelimesinin yanında kadȋmȋ ifadesinin de kullanıldığı görülmektedir. Bu kelimelerin bazı beyitlerde mutlak zamanı, bazı beyitlerde ise tabiȋ zamanı bildirdiklerini söylemek mümkündür. “Fazl-ı kadȋm”, “tabʽ-ı kadȋm” gibi ifadelerde bulunan başlangıcı olmama anlamının yanında; “Hudȃvend-i kadȋm”, “yȃr-ı kadȋm” ifadeleriyle de mutlak varlık ve mutlak sevgilinin kastedildiği görülmüştür. Özellikle medhiye için yazılan metinlerde geçen “duʽȃ-gȗy-ı kadȋm”, “dȃʽȋ-i kadȋm”, “abd-i kadȋm”, “senȃ-hȃn-ı kadȋm”, “kadȋmȋ çaker” şeklindeki ifadelerd tabiȋ zaman içerisinde değerlendirilmiştir. Ayrıca bu gibi ifadeler, vefa duygusuna vurgu yaparak övülen kişi de uyandırdığı etkinin kuvvetli olmasını da sağlamıştır. Yine tabiȋ zaman bakımından öncelik mȃnȃsının ön plana çıktığı ifadelerden diğerleri de “tarz-ı kadȋm”, cemʽ-i kadȋm”, kȃnȗn-ı kadȋm” şeklindeki ifadeler olmuştur.

Senün Hâletî bir kadîmî kulundur N'içün yüz çevirdün ne oldı ki hâdis

(AHD, G.105/5, s.267)

(Ey) hȃdis (olan sevgili)! Ne oldu da yüz çevirdin? (Oysa,) Hȃletȋ senin kadȋmȋ bir kulundur.

Beyitte sevgiliye duyulan aşk, sevgili için kullanılan “hâdis” ifadesinden hareketle, beşerȋ boyutta ele alınılmasını mümkün kılmaktadır. İslam düşüncesindeki hȃdis-kadȋm karşıtlığı, beyte mȃşuk ve ȃşık şeklinde yansımaktadır. Ȃşık, kendisinin ezelden beri var olduğunu söyleyerek, sonradan var olan sevgiliden kendini üstün görmekte ve ona yüz vermemesine sitem etmektedir. Burada kadȋmin mutlak zamana atıf yapan bir mȃnȃsının olduğu söylenebilir. Şair ȃşıklığını ezel zamanına dayandırarak, duyular ȃleminde gördüğü sevgilisinin, onun gözünde mutlak aşkın tecelligȃhı olduğunu

anlatmaktadır. Ayrıca “kadȋmȋ” ifadesini, rakip ȃşıklar arasında en eski ȃşık olması dolayısıyla tabiȋ zaman çerçevesinde yorumlamak mümkündür.

Zahm-ı sînemden revân olsa n'ola hûn-âb-ı çeşm Gâhi mecrâ-yı kadîmin bulmaz âb-ı cûy-bâr

(AHD, G.148/3, s.285)

Gözümün kanlı yaşı yaralı sȋnemden aksa ne çıkar bundan. Bazen akarsu kadȋm mecrasını bulamaz.

Şair beyitte eski tıp inanışında yer alan “ahlȃt-ı erba’a”ya işaret etmektedir. Buna göre insan bedenindeki dört karışım olan kan, balgam, safra ve sevdȃnın vücutta dengeli miktarda olmasıyla sıhhatli olunabilir (Pala, 2013: 12). Bu durumda beyitten ȃşığın sıhhatsiz olduğunu çıkarmak mümkündür. Ȃşığın gözünden kanlı gözyaşının akması ile Dȋvȃn şiiri geleneğinde sıklıkla karşılaşılmaktadır. Bu, gözyaşının eskiden beri aktığı mecrasıdır. Beyitte ise kanlı gözyaşı, artık eskiden aktığı yoldan değil ciğerdeki yaradan akmaktadır. “Mecrâ-yı kadîm” ifadesindeki “kadȋm” kelimesi, burada mutlak zamanı anlatır; zira âşık olanın nasibi Ezel ȃleminden belirlenmiştir.

İşte köhne berevât işte ferâmîn-i kadîm Hakk-ı insâf ile tatbik olunursa daʽvȃ

(NAD, K.18/24, s.135)

Dâvâ (mesele), insafa uygun tatbik olunursa, işte eski beratlar, işte kadîm fermanlar.

Beytin alındığı kasidede, tuğra-keş olarak tanımlanan memduhun tuğrasının tarzını öven bölümler yer almaktadır. Onu selefleriyle karşılaştıran şair, böyle güzellikte bir tuğranın daha önce görülmediğini anlatırken, bunun ispatı için eski yazılmış beratlara ve fermanlara bakılması gerektiğini belirterek yukarıda alıntılanan beyti söyler. Diğer bir açıdan beyit yorumlandığında şair tuğranın güzelliğinden öte dâvâların adaletli bir şekilde karara bağlanıp bağlanmadığı sorgulamaktadır denilebilir. Beyitte geçen “kadȋm” kelimesi, tabiȋ zaman içinde öncelik ifade eden bir anlamda kullanılmıştır. Vücûd cûd-ı İlâhî hayât bahş-ı kerîm

Nefes ‘atiyye-i rahmet kelâm fazl-ı kadîm Beden binâ-yı Hudâ rûh nefha-i tekrîm Kuvâ vedîʻa-i kudret havâs vazʻ-ı hakȋm

Bu kâr-hânede bilsem neyüm benüm nem var

(NAD, Tah.1/2, s.169)

Varlık ilâhî (bir) lütuf, hayat cömert (olan Allah’ın) bahşıdır. Nefes rahmet hediyesi, söz (ise) kadîm erdemdir. Beden Allah’ın binası, ruh (da) yücelik nefesidir. Kuvvetler (mutlak) gücün emaneti, duygular (ise) (Allah)’ın her şeyi bilmesiyledir. (Hȃl böyleyken) bu dünyada sahip olduğum neyim var (benim)? Neyim ben, bir bilsem.

Şair, insanın sahip olduğu belirtilen mevcȗdiyetinin, hayatının, aldığı nefesin, sözlerinin, bedeni ve ruhunun, fiziksel ve duyusal hȃl ve hislerinin kendisine ait olmadığını anlatırken, Allah’ın sıfatlarına ve isimlerine göndermede bulunarak, her şeyin sahibinin Allah olduğunu ifade etmektedir. Son mısrada “bilsem neyüm benüm nem var” diyerek istafham sanatı yapan şair, aslında insanın hiçbir şeye sahip olmadığını söylemektedir. Ona göre zahirȋ varlığın bir gerçekliği ve hükmü yoktur. İkinci mısrada geçen “kȃdȋm”, “kelȃm” kelimesini nitelemek için kullanılmıştır. Buna göre söz sahibi ancak Allah’tır ve O’nun sözünün kadȋm olması, mutlak zamanı işaret eden “başlangıcı olmayan” anlamında kullanılmıştır, denilebilir.

Oldı tûfân-ı tevârîhe cihân müstagrak

Lîk hep tarz-ı kadîm üzre nazardan geçdi

(NAD, Ta.147/2, s.359)

Dünya tarihler tufanına boğuldu. Fakat hep kadîm tarz üzere nazardan geçti.

Beyit, Moskov taburunun fethi için yazılan bir tarih kıtasından alınmıştır. Şair, insanoğlu tarih sahnesine girdiğinden beri sayısız hadiseler yaşandığını belirterek eskiden neler yaşandıysa şimdi de farklı olmadığını ima etmekte, bir nevi tarih tekerrürden ibarettir demek istemiştir. Beyitte geçen “kadȋm tarz” ifadesi, tabiȋ zaman çerçevesinde, öncelik ve sonralık bakımından eski zamana ait mȃnȃsında kullanılmıştır.

Zülf-i cânâne giriftâr-ı ebed

Dil-i sevdâ zedeye yâr-ı kadîm

(NEFD, K.27/7, s.130)

(Rüzgâr) sevgilinin saçına sonsuza dek tutkun, âşığın gönlüne (ise) kadîm (bir) dosttur.

Beyit kasidenin rüzgârı konu alan nesȋb-teşbȋb bölümüne aittir. Rüzgâr hem ȃşık hem de mȃşuk açısından kullanımlara sahiptir. Beyitte, rüzgârın sevgili ile olan ilişkisi, eserken âdeta saçlarını taraması şeklinde geçerken, rüzgâr âşığın da eski bir dostu olarak yer almaktadır. Bu hȃliyle rüzgâr, ȃşık ile mâşuk arasında bir irtibat sağlamasından dolayı âşık için değerlidir. Beyitte rüzgârın “kadȋm” olması onun zamansal önceliği bulunan eski bir dost olduğunu vurgulamaktadır.

Himmeti muhteriʻ-i tarz-ı cedîd Devleti nâsic-i kânun-ı kadîm

(NEFD, K.27/27, s.131)

Himmeti, yeni tarzın icad edeni, devleti kadîm kanunun düzenleyenidir.

Sultan için yazılan medhiye beytinde, memdȗhun yüksek irade ve gayretiyle dönemine yenilikler getiren; devlet yönetimiyle atalarının yüzyıllardır uyguladığı kanunu düzenleyen bir sultan olduğu anlatılmaktadır. Şairin, tezat sanatını kullanarak “cedȋd” kelimesinin karşısında “kadȋm” ifadesine yer vermesi, kelimenin öncelik sonralık ilişkisi içerisinde değerlendirilebileceğini ve tabiȋ zamana atıf yapıldığını göstermektedir.

Mesned-i câh-ı vezâretde her âyîne ola Mazhar-ı âtıfet-i hayy-ı kadîmü’l-âzâl

(NAKD, K.12/87, s.81)

Vezirliğin itibar makamında her ayna, kadîm ezellerin diri şevkatinin mazharı olsun.

Beyit, bir devlet büyüğü için kaleme alınan kasidenin dua bölümüne aittir. Şair memdȗhun makamının yüceliğini övmek isterken ayna mefhumundan faydalanmıştır.

Ayna, yansıtma özelliği ile hakikatin tecellȋ ettiği, gerçekte aslı olmayan bir hayal gibidir. Buna göre ayna mefhumunun insana teşbih edildiği düşünülürse, mutlak kudret sahibi Allah’ın iradesiyle varlığı zȃtından olmayan insanın mevcȗdiyeti, aynada akseden bir hayal olur. Ayna ne kadar temiz olursa o kadar iyi gösterir. Beyitte mutlak zamanı anlatan “kadȋmü’l-ȃzȃl” ifadesindeki her iki kelimenin başlangıcı olmayan zaman mȃnȃsına sahip olması, anlamın daha da kuvvetli vurgulanmasını sağlamaktadır. “Hayy” kelimesinin ezelȋ ve ebedȋ diri olan mȃnȃsı, yine bu çerçevede düşünülebilir. Bu bağlamda beyitte, memdȗhun vezirliği döneminde insanların, Allah’ın şevkatine ve korumasına nail olduğu anlatılmak istenmektedir.

Benzer Belgeler