• Sonuç bulunamadı

Sermaye Yeterliliği Düzenlemelerinin Makro Ekonomik Etkileri

Sermaye yeterliliği düzenlemelerinin makro ekonomik etkileri daha çok IS-LM modelleri ve Genel Denge Modelleri ile analiz edilmeye çalışılmıştır. Sözkonusu etkiler daha çok Keynezyen görüşler çerçevesinde açıklanmaya çalışılmıştır.

Tanaka55, banka sermayesinin ve sermaye yeterliliği düzenlemelerinin makro ekonomik etkilerini ve paranın aktarım mekanizmasına olan etkilerini analiz etmiştir. Tanaka’nın kurduğu hipotetik banka modelinde, eğer bankanın verdiği krediler bir firmanın yükümlülüklerinde önemli bir rol oynuyorsa, veri bir faiz oranı noktasında kredi arzında meydana gelen şoklar sonucunda IS eğrisi kayacaktır.

Tanaka burada, banka sermayesi ve sermaye yeterliliği düzenlemelerinin kredi arzının faiz esnekliğinin önemli belirleyicilerinden biri olduğunu açıklamakta olup bu da IS eğrisinin eğimi olduğunu ifade etmektedir. Buna göre, bankacılık sektörü iyi sermayelendirilmiş ise ve sermaye yeterliliği gereksinimi düşük ise IS eğrisi daha düz olacağından para politikası daha etkin olabilecektir. Buna ilave olarak, modelin basit bir uzantısı olarak, Basel II, resesyon dönemlerinde çıktıyı uyaran bir araç olarak para politikasının etkinliğini azaltacaktır.

Tanaka’ya göre, para politikasının etkinliği, finansal koşullara ve bankacılık sektörüne bağlı olup finansal koşullarda yada sermaye yeterliliği düzenlemelerinde önemli bir değişiklik olduğunda paranın aktarım mekanizmasında da önemli değişikliklerin olduğu yönündedir. Tanaka, makalede, bankacılık sektöründeki asimetrik bilgi sorununu dikkate almadığını belirtmektedir. Yine, ahlaki tehlike ve kumarın yeniden dirilişi tarzı davranışlarıda sonucu değiştirebilecektir. Benzer olarak, sermaye yeterliliğinin dinamik makro ekonomik etkisinin statik bir IS-LM analizi çerçevesinde analiz edilemeyeceği vurgulanmaktadır.

55

Tanaka Misa, “How Do Bank Capital and Capital Adequacy Regulation Affect the Monetary Transmission Mechanism?”, CESIFO Working Paper No.799, 2002, ss.1-31.

80

Roger ve Vlcek56, daha yüksek düzeyde sermaye ve likidite yeterliliği

düzenlemelerinin makroekonomik maliyetlerini analiz etmiş ve Dinamik Stokastik Genel Denge Modeli (DSGD) ile sermaye ve likidite düzenlemelerinde yapılan bir artışta, bankalar ve kredi piyasalarındaki diğer kuruluşların anında tepki verdikleri, sermaye ve likidite düzenlemelerinin kendi aralarında bir etkileşim içinde bulundukları, her bir düzenleme değişikliğinde bankaların alternatif ayarlama stratejilerini uygulamaya soktukları, belirtilmektedir.

Kullanılan DSGD modellerinin daha da geliştirilmeye muhtaç bulunduğu, modelin en önemli kısıtının “kapalı ekonomi modeli” olduğu, modelin açıkça risk ile ilişkili olmadığı, hükümet tarafından çıkarılan risksiz menkul kıymetler dışında değişik risk kategorilerindeki varlıkları temsil eden portföyler bulunmadığı, hatta temerrüt riskinin ve bilanço kompozisyonu ile temerrüt geçişmesi ve kredilerdeki bozulmayı dikkate almadığı, belirtilmektedir. Buna ilave olarak bu modelin kamu sektörü mali hesapları ile finansal gelişmeler arasında bir ilişki tesis etmediği, Avrupa’da görüldüğü gibi, finansal sektördeki finansal stresin, faiz oranı riski primininde etkisiyle kamu sektörünede yayılabileceği, ayrıca banka dışı finansal sektör içinde bir model geliştirilmesi gerektiği, belirtilmektedir.

Blum ve Hellwig57 tarafından, bankalarda sermaye yeterliliği düzenlemelerinin makro ekonomik dalgalanmaları güçlendirdiği, negatif şokların firmaların bankalara olan borçlarını ödeme gücünü azalttığı, borç ödeme gücünün azalmasıyla sermaye yeterliliği düzenlemelerinden dolayı bankaların sermayelerinin de azalmasına neden olduğu, sonuç olarak bankaların kredi verme faaliyetlerinin ve yatırım yapma kapasitelerinin azaldığı hususları ifade edilmiştir.

Cecchetti ve Li58, merkez bankaları ile finansal düzenleme otoritelerinin hedeflerinin birbirinden farklı olduğu, bu bağlamda, para politikası belirleyicilerinin,

56

Roger Scott, Jan Vlcek, “Macroeconomic Costs of Higher Bank Capital and Liquidity Requirements”, IMF Working Paper, WP/11/103, 2011, ss.1-52.

57

Blum Jürg, Martin Hellwig, “The Macroeconomic Implications of Capital Adequacy Requirements for Banks”, European Economic Review, Vol.39, No.4, 1995, ss.739-749.

58

Cecchetti Stephen G., Lianfa Li, “Do Capital Adequacy Requirements Matter for Monetary Policy?”, NBER Working Paper Series, No.11830, 2005, ss.1-35.

81

kredilendirme faaliyetlerinin yüksek ve istikrarlı ekonomik büyümeye hizmet etmesini hedeflerken, banka düzenleme otoritelerinin bankaların aldıkları riskleri, borç verme kapasitelerini ve aşırı risk almalarını sınırlandırmaya çalıştıklarını ifade etmektedirler. Đki taraf arasındaki bu amaç farklılığı, merkez bankacılarını sermaye yeterliliği düzenlemelerinin etkisini ölçmeye ve bu ölçüm sonuçlarına göre para politikasını belirlemeye zorlamaktadır.

Cecchetti ve Li, ekonomik istikrarın sağlanmasıyla uyumlu sermaye yeterliliği düzenlemeleri ile birlikte optimal para politikası uygulanmasının ne şekilde başarılabileceğini araştırmışlardır. Burada, ulaşılan önemli bir bulgu ise, ekonomik dalgalanmalarda bankaların kredilendirme faaliyetlerinin önemli bir belirleyici olduğunun bilinmesine rağmen merkez bankaları ile düzenleme otoriteleri arasında bu konuda bir menfaat çatışması bulunmasıdır. Buna göre, merkez bankaları ekonomik faaliyetleri canlandırmak istedikleri zaman banka kredilerinin serbest bırakılmasını önerdikleri halde, düzenleme otoriteleri sermaye yeterliliği düzenlemeleri ile bunun önüne geçmek istemektedirler.

Bu araştırmanın sonucunda, üç önemli bulguya ulaşılmıştır. Birincisi, tamamıyla pasif bir para politikasının uygulandığı durumlarda, sermaye yeterliliği düzenlemelerinin etkisinin döngüsel olduğu, yani büyüme dönemlerinde büyümeyi, küçülme dönemlerinde küçülmeyi teşvik ettiği, ifade edilmektedir. Đkincisi, optimal para politikasının sermaye gereksiniminin döngüsel etkisini nötralize edeceğidir. Üçüncüsü, Fed’in faiz oranlarını ayarladığında banka sermaye yeterliliği düzenlemelerinin bunun etkisini nötralize ettiğini ancak bunun tersine Almanya ve Japonya’da bu teorik yapının tam tersine hareket edildiği ifade edilmektedir.

BDDK tarafından, Türkiye’de yapılan bir çalışmada59, Türk bankacılık sektöründe sermaye yapısının belirleyicileri analiz edilmiş ve sektörde mevcut bankaların düzenlemelerin gerektirdiğinden daha fazla sermaye tutmasını açıklayabilecek değişkenleri belirlemek için deneye dayalı bir model oluşturulmuştur. Türk bankacılık sektöründen 2002-2006 dönemini kapsayan banka düzeyinde veriler ile

59

Asarkaya Yakup, Serkan Özcan, “Determinants of Capital Structure in Financial Institutions: The Case of Turkey”, Journal of BRSA Banking and Financial Markets, 2007, Vol. 1, No.1, ss. 91-109.

82

bir panel veri seti oluşturulmuştur. Model bu veriler kullanılarak Genelleştirilmiş Momentler Metodu (GMM) ile tahmin edilmiştir. Bulgular gecikmeli sermayenin, portföy riskinin ekonomik büyümenin, sektörün ortalama sermayesinin ve sermaye getirisinin tutulan sermaye ile pozitif ilişkili olduğunu, buna karşılık varlık büyüklüğünün ve mevduat payının negatif ilişkili olduğunu göstermektedir.

Makalede, literatürde sermayeyi etkilen faktörler olarak, risk seviyesi, varlık büyüklüğü, önceki dönemin sermaye yeterliliği, sermayenin alternatif maliyeti, mevduatın özkaynaklar hariç yükümlülüklere oranı, bankacılık sektörü ortalama sermaye yeterliliği, düzenleme otoritesinin sermaye yeterliliği baskısı ve ekonomik büyüme olarak belirtilmektedir.

Acharya ise60, farklı merkez bankalarının farklı politikalar uygulamasına rağmen uluslararası düzeyde sermaye yeterliliği düzenlemelerinin birbirine yaklaşmasının ve uyumlulaştırılmasının faydalarından bahsetmektedir.

Yukarıda tartışılan görüşler bir arada değerlendirildiğinde, bankaların kredilendirme faaliyetlerinin, ekonomide paranın aktarım mekanizmasına direkt olarak etkide bulunduğu, merkez bankalarının bu nedenle bu aracı, ekonomiyi canlandırmak yada soğutmakta rahatlıkla kullandıkları ancak, merkez bankalarının ekonomiyi canlandırmak istemeleri durumunda bunun düzenleme otoritesinin kredileri sınırlandırarak risk indirimine gitme amacından uzaklaştırdığı, görülmektedir. Bu durumda, merkez bankaları ile düzenleme otoriteleri arasında açık bir menfaat çatışması ortaya çıkmaktadır.

Diğer taraftan, sermaye yeterliliği düzenlemeleri sıkılaştırıldığında, kredilendirme faaliyetlerinde bir daralma görülmesi kuvvetli bir olasılık olduğundan, ekonomide durgunluğa varabilecek etkileri olabilecektir. Nitekim, Türkiye’de 2000 ve 2001 yıllarında yaşanan krizlerde, krizin etkilerinin reel sektöre yayılmasında en önemli nedenlerden birisi olarak bankaların kredilendirme faaliyetlerinin durması ve mevcut kredilerin dahi yenilenmemesi neden olarak gösterilmektedir.

60

Acharya Viral V., “Is the International Convergence of Capital Adequacy Regulation Desirable?”, The Journal of Finance, Vol.58, No.6, 2003, ss.2745-2782.

83

Görüleceği üzere, düzenleme otoritesinin sermaye yeterliliği düzenlemelerinde bir değişiklik yaptığında, bu durum sadece düzenlenen finansal sektörü etkilememekte, buna ilave olarak dalgalar halinde önce fon kullanıcılarını ve daha sonra da bu fon kullanıcıların müşterileri olan diğer firmaları ve nihayetinde de hane halkını etkilemektedir. Minimal düzeyde yapılan bir sermaye yeterliliği düzenlemesinin toplumun tüm kesimlerini etkileyebilecek bir likidite daralmasına neden olabileceği çok açıktır.