• Sonuç bulunamadı

Finansal Kuruluşların Yetersiz Sermayelendirilmelerinin Nedenleri ve

Finans literatüründe, finansal kuruluşların yetersiz sermayelendirilmeleri konusu oldukça geniş bir şekilde tartışılmış ve yetersiz sermayelendirmenin nedenleri ve sonuçları analiz edilmiştir. Genellikle, bankaların yetersiz sermayelendirilme nedenleri olarak, uygulanan sermaye tespit modellerinin (optimal/ekonomik sermaye yada içsel derecelendirme yaklaşımları) sermaye gereksinimini hesaplamada yetersiz kaldığı, bazı durumlarda eksik sermaye hesaplanabildiği gibi bazende aşırı sermaye gereksinimi de hesaplanabilmektedir. Sözkonusu görüşlere aşağıda yer verilmektedir.

86

Kupiec64, tek genel faktörlü Black-Scholes-Merton Modelini kullanarak kurumsal krediler için tarafsız sabit portföy sermaye tahsisleri konusunu Basel II IRB sermaye tahsisi çerçevesinde incelemektedir. Araştırmada, çok geniş bir portföyün kredi riski karakteristiği incelenmiş ve ileri ölçüm yaklaşımlarının (advanced IRB) zorlayıcı bir

şekilde yetersiz sermaye tahsisinde bulunduğu ortaya konulmuştur. Đleri ölçüm

yaklaşımları çerçevesinde ortaya konulan temerrüt oranları %5 oranını aşmıştır. Tam tersine temel IRB sermaye gereksinimi, %99.9 olan hedef ödeme gücü rasyosunu tutturabilmek için gerçek sermaye ihtiyacından iki kat fazla olarak hesaplanmıştır.

Araştırmanın sonucunda, yasal sermaye düzenlemelerinin konsolidasyonu

özendirdiği ve sistemik riskin yükseleceği beklentisiyle, ileri ölçüm yaklaşımlarını benimseyen bankaların zayıf sermayelendirilmelerine neden olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.

Bankaların neden yetersiz sermayelendirildiklerini araştıran bir başka çalışmada65, bütünleşik sermaye yeterliliği modelleri analiz edilmekte ve bankaların neden yetersiz sermayelendirildikleri sorusuna odaklanılmaktadır. Basel II’nin ikinci yapısal bloğunun yetersiz kaldığı, bu boşluğu doldurabilmek için tam bütünleşik ekonomik sermaye modeline geçilmesi gerektiği, aktifte yeralan varlıkların birbirleriyle oldukça bağlantılı olduğu, sistematik etkilerin ekonomiyi etkilediği, belirtilmektedir.

Çalışmada, 2007 sonu koşulları altında, sembolik bir Avrupa Bankası ele alınmış ve tam entegre risk analizleri ve ekonomik senaryo modeli uygulanmıştır. Araştırmanın sonucunda, şu anda uygulanan sermaye yeterliliği düzenlemelerinin bankaların yetersiz sermayelendirilmelerine neden olduğu, modüllerden oluşan ve korelasyon bazlı ekonomik sermaye modellerinin yerine tam entegre ekonomik sermaye modellerinin geliştirilmesi gerektiği, gelecekte, ikinci yapısal bloğun ancak ekonomik sermayenin güçlendirilmesi ile anlam kazanacağı ifade edilmektedir.

64

Kupiec Paul H., “Capital Adequacy and Basel II” FDIC Center for Financial Research Working Paper, No.2004-01., ss.1-31 47

65 Kretzschmar Gavin, McNeil J.Alexander, Kirchner Axel, “Integrated Models of Capital Adequacy – Why Banks are

87

Bernauer ve Koubi66, sermaye yeterliliği kuralları yerine piyasa disiplininin daha iyi bir işlev göreceğini savunmaktadır. Rekabet nedeniyle bankaların daha yüksek sermaye yeterliliği rasyolarını benimsedikleri, bununda borçlanma maliyetlerini düşürdüğü, rekabetin etkisiyle bankalar güçlü bir mali bünyeye sahiplerse, sistemik etkilerden kaynaklanan sermaye yetersizliklerinin üstesinden gelebilmektedirler. Eğer ahlaki tehlike veya bedavacılar sorunu gibi sistemik etkiler güçlü ise, sermaye yeterliliği düzenlemesi gereklidir.

Makalede, piyasa baskısı nedeniyle sermaye yeterliliği düzenlemelerinin Basel standartlarının da katkısıyla artık pek çok ülkede uygulanmaya başlandığı, dolayısıyla tüm uluslararası piyasaların sermaye yeterliliği rasyolarının artırılması yönünde ilerlerken düzenleyicilerin bankalardan bu rasyoları artırmalarını istemelerinin daha kolay olacağı ifade edilmektedir. Basel I ve Basel II düzenlemelerininde etkisiyle sağduyulu düzenleme ve denetim anlayışının yerleştiği, bununda rekabeti artırdığı, bu nedenle bankaların riskliliğini değerlendirmede basit ölçütler ve sıralama kriterlerinin oluşturulabildiği gibi bankaların performansları hakkında daha fazla data üretilmeye başlandığı, ulusal ve uluslararası seviyelerde devam eden reform çalışmaları, bankacılık sektöründe şeffaflığı artırmaya ve bankalar arasındaki rekabeti güçlendirmeye odaklanılması gerektiği belirtilmektedir.

Berger ve Bouwman tarafından yapılan bir çalışmada67, ABD’de son 25 yılda meydana gelen iki bankacılık krizinde ve üç piyasa krizinde, küçük, orta ve büyük ölçekli bankaların ayrı ayrı davranış kalıpları ortaya koydukları, kriz döneminde, sermayenin tüm bankaların hayatta kalmalarına ve faaliyetlerini sürdürmelerine yardımcı olduğu, bir bankanın krizden sonrada yaşamını sürdürmesinin kriz öncesi sermaye yeterliliği rasyosuna bağlı olduğu, yüksek sermayenin bankacılık krizi dönemlerinde her bir banka grubunun piyasa payını artırmasına yardımcı olduğu ve bunun kriz sonrası dönemde de devam ettiği, ancak, piyasa krizi olması durumunda

66

Bernauer Thomas, Vally Koubi, “Regulating Bank Capital: Can Market Discipline Facilitate or Replace Capital Adequacy Rules?”, Center for International Studies Working Papers, No. 3, 2002, ss.1-23.

67

Berger Allen N., Bouwman Christa H.S., “Bank Capital, Survival, and Performance around Financial Crises”, Review of Financial Studies, Massachussets, 2009, ss.11-25.

88

ise sadece yüksek sermayeli küçük bankaların piyasa paylarını artırdığı, karlılığında benzer şekilde cereyan ettiği, yüksek sermayenin aynı zamanda bankacılık krizi dönemlerinde anormal düzeylerde yüksek hisse getirisi sağladığı, krizlerin arasındaki normal zamanlarda yüksek düzeyli sermayenin sadece küçük ölçekli bankaların lehine olduğu, sonuç olarak, kriz dönemlerinde sermayenin öneminin arttığının tartışmasız olduğu hususları ifade edilmektedir.

Türkiye deneyimlerinden hareketle, 1990-2001 arasındaki dönemde bankaların yetersiz sermayelendirilmelerinin en önemli nedeni, düzenleme otoritesinin minimum sermaye tutarı ile piyasaya girişe izin vermesi, hakim hissedar grupların yeterli mali güce ve itibara sahip olup olmadıklarının yeterince araştırılmaması, hakim hissedar grupların, kendi bankalarını ana fonlama aracı olarak görmeleri, bankayı sermayelendirmekten ziyade, bankanın fonlarının ne şekilde kredi olarak hakim hissedar grubun emrine verilebileceği konusuna odaklanmaları olarak gösterilmektedir.

Nitekim, 1994 ve 2001 bankacılık krizlerinin ana nedeni olarak, TMSF bünyesine alınan bankaların yetersiz sermayelendirilmeleri ve halkın tasarrufları ile toplanan fonların, hakim hissedar grubun emrine verilmesi dolayısıyla likiditelerini kaybeden bankaların, krizlerde daha kırılgan bir hale gelmeleri ve sırf bu nedenle sistemik riske neden olmaları gösterilmektedir.

89

Đkinci Bölüm

BANKACILIK KRĐZLERĐ VE BU KRĐZLERE YAPILAN MÜDAHALELER

Bir önceki bölümde, finansal sektörde düzenleme yapma ihtiyacı, finansal düzenlemelerin tarihi temelleri, sermaye yeterliliği düzenlemelerine ihtiyaç duyulmasının nedenleri ve son olarak Dünya’da ve Türkiye’de sermaye yeterliliği düzenlemeleri ve bu düzenlemelerin tarihi temelleri incelenmiştir. Basel I, Basel II ve Basel III düzenlemeleri ve bu düzenlemelere yöneltilen eleştiriler ile 2008 ve sonrası dönemde gelişen yeni eğilimler ve G-20 toplantılarında alınan kararlar tartışılmıştır. Buna ilave olarak, sermaye yeterliliği düzenlemelerinin makro ekonomik etkileri, optimal sermaye yeterliliği kavramı ve finansal kuruluşların yetersiz sermayelendirilmelerinin nedenleri ve sonuçları mercek altına alınmıştır. Yukarıda belirtilen teorik çerçeve çizildikten sonra, bu aşamada, krizlere ilişkin genel bir çerçeve çizildikten sonra, finansal krizlerin yapısına değinilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür. Bilahare finansal krizler içerisinde hem oluş biçimi ve hem de şiddeti açısından çok güçlü bir şekilde hissedilen bankacılık krizleri hakkında detaylı değerlendirmeler yapılacaktır. Bu bölümde, kriz ve finansal kriz ayrımı, finansal krizlere neden olan faktörler, Dünya’daki belli başlı bankacılık krizleri açıklanmaya çalışılmıştır. Bankacılık krizlerine yapılan müdahaleler kapsamında, seçilen 1929 Dünya Büyük Buhranı sonrasındaki Glass Steagall Yasası, 2000 ve 2001 Türkiye Bankacılık Krizi sonrası yapılan düzenlemeler ve müdahaleler ile 2008 yılı ABD Mortgage Krizi ertesinde yapılan müdahaleler ile Dodd Frank Yasası etraflıca incelenmiştir. Bu bölümde, sadece yapılan yasal düzenlemeler ile sınırlı kalınmayıp alınan yapısal önlemler ve tedbirler bağlamında da konu açıklığa kavuşturulmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda, yapılan düzenleme değişikliklerine verilen tepkiler ile sözkonusu düzenleme değişikliklerinin finansal piyasaları ve ekonominin bütününü ne şekilde etkilediğine ilişkin somut örnekler verilmeye çalışılmıştır.

I. Genel Olarak Kriz Kavramı ve Finansal Krizler