• Sonuç bulunamadı

M.S. 350’lı yıllar, o dönemin yazarlarına göre yani erken ortaçağ kronikçilerine göre “Yeniden canlanan bir çağ” olarak atlandırılıyordu. Nitekim eski yönetim tarzları bırakılmış ve yeni yönetim tarzları benimsenmişti. Britanya topraklarında Roma imparatorluğunun en etkin yönetim şekli IV. yüzyıl içerisinde gerçekleşmişti. Bunun yanı sıra Ren nehri boyundaki topraklarda Romalı imparatorlar huzuru sağlayınca, Galya topraklarında yağmur sonrasında türeyen mantarlar gibi aristokrat tabakalar türemeye başlamıştı. Bu arada 270 yılından sonra Ren nehri boyundaki isyanları bastıran imparatorlardan sonra mülteci olarak Roma topraklarına sığınan Ausonius gibiler, bir yüzyıl sonra çok aşırı zengin insanlar olmuşlardı. Bu şekilde serflik sisteminin temel dayanak noktası olan feodalite sistemi doğmuş oluyordu457. Bizans imparatorluğunda ise zirai ekonomi önde gelen geçim kaynağı olarak görülüyordu. Bizans imparatorluğunda köylülerin bir kısmı serbest bir kısmı da serf (köle) konumundaydı. İmparatorluğun kurulduğu ilk zamanlarda imparatorluk topraklarının büyük bir kısmı zengin arazi sahiplerinde iken, bu durum Makedonya hanedanı dönemine kadar (M.S. VIII. asır) aynı şekilde devam ede gelmişti. Arada bir fak vardı ki ister büyük toprak sahipleri olsun isterse küçük toprak sahipleri olsun, bu toprak sahiplerinin hepsi etraflarınd bulunan köylüler serf statüsüne koymaktan çekinmemişlerdi. Çünkü köle satın almak pahalı bir işti ve serfleri kendileri bağlamak ise bunun tam aksine çok ucuza mal olabilecek bir işti458.

V. ve VI. yüzyılda Bizans imparatorluğunda soylular ile serfler (köylüler ve köleler) arasında sosyal tabakalaşma açısından oldukça büyük bir fak vardı. Sürekli yoksulluk içerisinde kalan bu serf konumundaki insanlar her türlü ağır işler altında ezilmek suretiyle yoksulluk içerisinde yakışı kalırken, refah içinde yaşamak ise zenginlerin ve soyluların hak ettiği bir olgu olarak kabul ediliyordu. Ayrıca kitleleri

456 Tamara Talbot Rice, a.g.e., s. 179. 457 Peter Brown, a.g.e., s. 19.

169 dahi köleleştirme konumuna sokan bir Ortodoks Hıristiyanlık anlayışının olması da bu ayrımı kuvvetlendiriyordu. Çünkü sosyal statü bakımından ilkçağ kölelerinin durumu neyse ortaçağ döneminde serflerin durumu da aynı nitelikleri hemen hemen taşıyordu. Arada olan tek bir fark vardı oda serfler kölelere göre daha özgür nitelikte olan insan grubuna giriyordu. Fakat köleler nasıl efendilerinde izin almadan evlenemiyorsa serflerde aynı konumda efendilerinden izin almadan böyle bir girişime başvuramıyordu. Birde şu vardı ki köleler sürekli efendilerine bağlı yaşarken, serfler sosyal statü bakımından efendilerinden ayrı, kendilerine ait olan ya da kirada oldukları evlerde yaşarlar, haftanın beş günü efendilerinin toprağını işlerken, geri kalan günlerinde de kendi topraklarını işlerlerdi. Bu bağlamda serflerle köleler arasında bazı farklar vardı. Ama yaşam koşulları bakımından serfler ile köleler arasında çok fazla bir ayrım olduğunu söylemek oldukça güçtür459.

Küçük Asya, Mısır ve Suriye topraklarında Roma imparatorluğu döneminde köylülerle köleler arasında çok fazla farklar vardı. Bu topraklar üzerinde üretilen ürünler kentlilere daha iyi fiyatlarla satılabiliyordu. Aldıkları paralar ile kiralarını ve vergilerini daha iyi ödeyebiliyorlardı. Fkat bu topraklar üzerinde yaygınlaşmaya başlayan feodalite sistemi bu durumu kökünden sarsmıştı, çünkü oluşturulan bu yeni yönetim biçimiyle, serbest olan köylüler artık birer serf konumuna düşmek zorunda kalıyor, ya zengin toprak sahiplerinin yönetimi altında serf olmak ihtiyacını duyuyor ya da topraklarını terk edip, şehirlere göç etme isteğini duyuyordu. Tabi olarak bu durum Bizans imparatorluğunda miladi 532 yılında çıkan Nika isyanı gibi durumlara meyil veriyordu460.

Bizans imparatorluğunda, Hıristiyanlığın etkisiyle beraber oluşan din devlet ilişkisinde İmparator, tanrısın seçtiği seçkin kişi olarak görülürdü, imparatora göre de tebaası altındaki herken kendisinin kölesi konumundaydı. Sadece en üst düzey devlet memurları imparatorlun yüzüne bakabilirdi ki, bu da ancak bu devlet memurlarının imparatorun önünde yere kapanıp selam vermek (prosknese) şartıyla olabilirdi461. Buradan da anlaşılacağı üzere normal bir serfsin sosyal statüsü, toplum içerisinde bir köleden sonra ikinci sırada gelebilirdi. Bir serfin imparatorun suratına bakmasının

459 M. V. Levtchenko, a.g.e., s. 93. 460 Micheal Grand, a.g.e., s. 40. 461 George Ostrogorsky, a.g.e., s. 28.

170 yasak olması beklide bundan kaynaklanıyordu. Nitekim imparator tanrının seçkin bir kulu olarak görülürdü. Tahta geçmeden önce Ortodoks töresi âdetince halka bir açıklamada bulunurdu. Kiliseye verdiği bazı yetkiler sayesinde kendi yetkilerini kısıtlardı. Kendisine bağlı olan aristokrat tabaka ise düşüncelerini ve güzel sözlerini alkışlar eşliğinde hipodromda imparatora karşı söylerlerdi. İmparator özgür çiftçileri, köylüleri, köleleri ve serfleri yöneten taşra aristokrasisine thema adı altında birçok toprak bu erken ortaçağ dönemleri içerisinde işlemeleri için vermişti. Burada en önemli insan gücü olarak ta serflerin kullanılmasını kabul eden imparator, bunun desteğini kiliseden de almıştı. Nitekim kilisede kendi topraklarını serflere işletiyordu. Sosyal statü gereğince kölelerden bir üst kademede olan serfler ise ya bu görevi yerine getirecek ya da oturduğu topraklarını terk edip, farklı bir yere göçecekti. Tabi efendisine borcu yoksa. Borçlu olan bir serf borcunu ödemeden toprağından ayrılmak isterse hem elindeki mallar alınıyordu hem de kendisi köle konumuna sokuluyordu. Serfleri yöneten bu taşra aristokrasisinin özellikle imparatorluğun bu erken dönemlerinde vergilerin toplanmasından, toprakların işlenmesine kadar birçok alanda faydalı işler yaptığını söylemekte doğru olacaktır462.

Avrupa topraklarında ise, V. yüzyıl itibariyle oluşmaya başlanan serfçilik anlayışı ile birlikte, yarı köleci toplumlar ve bu sistem üzerinden geçinen derebeylikler, kilise ve küçük krallıklar bu oluşumu yüzyıllar boyunca devam ettirmişlerdi. Nitekim serf statüsündeki bir köylü ne tam bağımsız ne de tam köle konumundaydı. Kendisine ait olan toprağı haftada sadece iki gün işleyebilirken, efendisinin toprağında 5 gün çalışmak zorundaydı. Ayrıca kendi işlemiş olduğu toprağının da vergisini vermek boynunun borcuydu. Frank krallığı döneminde çıkarılan Büyün Utrecht fermanına göre, kralın topraklarında yaşayan normal insanlarla birlikte serflerde vergi vermek zorunda kalmış, bunu vermeyenler köle statüsüne düşürülmüş ve birçok cezalara çarptırılmıştı463. Buradan anlaşılacağı üzere serflerin sosyal statüleri kölelerle hemen hemen aynıydı. Serfler vergilerini vermedikten sonra zaten köle konumunda düşürülüyorlardı. Birde şu vardı ki, erken ortaçağ sınırları içerisinde yaşayan serflerle, orta ve son dönem ortaçağ sınırları

462 Heyet, Bizans Maddesi, Büyük Larousse Sözlük Ve Ansiklopedi, C.4, İnterpress Basım

Ve Yayıncılım Adına Hürriyet Fila, İstanbul,1995. s. 1718.

171 içerisinde yaşayan serfler arasında daha çok fark vardı. Bu ilk dönemlerde var olan serfler konum ve hak bakımından daha özgürdü. Ama bu durum VIII. yüzyıl itibariyle tamamen değişmiştir.