• Sonuç bulunamadı

Köleliğin ilkçağ şartları değerlendirildiğinde karşımıza çıkan ilk olgu, kölelerin hiçbir hakka sahip olmamasıydı. Bundan dolayı köleler ilkçağ dönemlerinde özellikle Pön savaşlarını fırsat bilere isyanlarda bulunmuşlardı. Birde köleliğin Roma imparatorluğu içindeki durumu imparatorluğun dönemlerine göre çok değişmişti. Roma’nın daha bir şehir devleti olduğu dönem içerisinde ekonomik hayatta kapalı bir ekonomi hâkim olduğundan dolayı, kölelik bu dönem Roma hayatında çok yaygın değildi. Bu ilk dönemlerde köleler sadece harplerde ele geçirilen kişilerden ve bu kişilerin soyundan gelen insanlardan oluşmaktaydı. Köle sahibi olmak belirli bir zenginliği ifade ederdi. Bu ilk dönem kölelerine aile evladından farklı davranılmazdı. Köleler Roma ailesinin sofrasına ve dini merasimlerine katılabilirdi. Fakat M.Ö. III. asırda Romalıların yapmış oldukları savaşlarda aldıkları başarılar neticesinde Roma’ya akın akın köle getirilmesi bu durumu değiştirmişti. Bu kölelerin tamamı farklı memleketlerden olan ve kültür düzeyi bakımından Roma vatandaşlarından aşağıda olan insan topluluklarıydı. Bu büyük sayıdaki köle akını kölelerin durumunu değiştirmişti378. Yunanistan gibi kültürel yönü büyük olan yerlerden getirilen köleler memur, kâtip, öğretmen, gemi kapatanı vb. gibi görevlere getirilebiliyordu. Kabiliyetli kölelere işletmeleri için sermaye verilirken, diğer sınıflardaki köleler çalıştırılmak üzere maden ocaklarına, tarlalara, gemilerde vb. gibi yerlerde çalıştırılırlardı. Cumhuriyet döneminin sonlarına doğru yaşanan ahlaki çöküş, kölelere farklı bir ahlaksızlık içerisine sürmüştü379. Zaman zaman bu konular üzerinde kanunlar çıkarılıyordu. M.S. 1. yüzyılda efendilerinden izin alınmadan bir kölenin hayvanlarla arenada dövüş ettirilmesi yasaklanmıştı. Bu ve benzeri gibi iyileştirmeler kölelerin haklarını değil, efendilerin çıkarlarını koruyacak nitelikte oluyordu. Bundan dolayı M.S. 2. yüzyıla kadar kölelerin birçok ayaklanma çıkardıkları tarik

378 Jordanes; a.g.k., k. 23.

138 kitaplarında yer almıştır. Yunan felsefesindeki bazı akımlar efendiler ile köleler arasında bazı olumlu yaklaşımların olmasına neden olmuştu. Kölelere kötü muamele edilmesi, hakkın kötüye kullanılması olarak görülüyordu. Kölelere yapılan kötü muamelenin toplumu kötülüğe sürükleyeceği kabul görüyordu. Fakat kölelere yapılan kötü muameleden asla geri kalınmamıştır. Bundan dolayı köleler, efendilerinin her zayıf anından özgürlüklerini bir şekilde elde etmek için isyanlara veya kaçma teşebbüslerinde bulunmuşlardır380.

Son dönem Roma imparatorluğunda kölelerin hayat şartlarının son derece elverişsiz olduğu ve bu durumun zaman büyük sosyal çalkantılara (Köle isyanları) sebep olduğu bilinmektedir. Roma hukukunun belirli dönemlerinde köleler arasında evlilik yoktu. Ayrıca köle efendisinin keyfine ve sınırsız hâkimiyetine tabiydi. Azat edilen kölelerde cemiyette aslen hür olanlardan faklı bir sosyal ve hukuki statüye sahipti. Bu durumların üzerine bir de Germen kavimlerinin baskısı eklenince, hem düşük sınıftan halk hem de köleler isyanlara teşvik olmuşlardı. Çünkü çıkar yolları yoktu. Hem efendilerinin buyruğu altında ezilen köleler, hem de vergiler altında ezilen köylü halk bu gidişhata bir dur diyebilmek için isyanlar başlatıyorlardı381.

Özellikle eyalet doğumlu imparatorların Roma imparatoru olmaya başlamasından sonra eyaletlere karsı ön yargı büyük oranda kırılmıştı ve M.S. II. yüzyıl sonlarında eyaletler, uygulamada İtalya ile tamamen eşit konuma gelmişlerdi. Bu tarihte lejyonlar ile Yardımcı Birlikler (=Auxilia) arasındaki ayırım da önemini yitirmişti. Köleler dışında imparatorluk sınırları içerisindeki herkese vatandaşlık hakkı tanıyan Caracalla’nın fermanının (constitutio Antoninio) M.S. 212 yılında yayınlanmasıyla, lejyonerlik anlamında zaten işlevsiz durumda bulunan vatandaşlık koşulu resmen ortadan kalktı. Artık yalnızca İtalya’daki Roma vatandaşları ile koloniler (colonae) ve municipiumlar için yasal hak olan lejyonerliğe, imparatorluk sınırları içerisindeki eyaletlerin tamamı yasal anlamda da girebildiler. Fakat kölelerin durumunda değişen bir olgu yoktu. Bundan dolayı köleler özellikle miladi III. asırdan sonra birçok isyan çıkarmışlardır382.

380 Belgin Erdoğmuş, a.g.e.,s. 107. 381 Nihat Engün, a.g.m., s. 238. 382 Mehmet Ali Kaya, a.g.e., s. 89.

139 Bu durumu daha da açıklayıcı kılan, Brook Adams’ın erken ortaçağ Batı toplumları hakkında yazmış olduğu yazılardan birinde Roma imparatorluğu için, “Roma artık yorgundu. Gösterişli bir yaşam süren soylular ve aylak nüfus eyaletleri çökertiyordu. Sınır boylarındaki paralı askerler yerlerinde konuşlandılar ve

imparatorluk üzerinde büyük bir yük oldular383.” Ayrıca bilinçsiz bir şekilde

girişilmiş para işlemleri üçüncü yüzyılda enflasyona ve fiyat artışı sarmalına neden olmuştu. Bunlar ancak özel ve devlet kontrolünde ele alınabilirdi. Son olarak şunu da demek gerekir ki, dördüncü yüzyılın yasaları, her yurttaşın etkinliğini en küçük ayrıntısına kadar kontrol etmekteydi384. Buradan da anlaşılacağı üzere efendiler rahatlıkla hayatlarına devam etmeye çalışırken, ezilen sınıf hep köylüler ve köleler olmuştu. Artan baskılar, yapılan savaşların çokluğu ve alınması gereken vergilerin çoğunun alt tabakadan insanlardan tedarik edilmeye çalışılması zamanla köylü ve köle isyanlarının V. yüzyıl Avrupa topraklarında yaygınlaşmasına sebep olmuştur.

Fakat Anadolu ve hatta Mısır eyaletlerindeki serfler bile Batı topraklarında çalıştırılan serflerden çok daha farklı bir yaşam tarzına sahipti. Doğu topraklarındaki köylüler ürettikleri ürünler için şehirlerde satış yapabilirler ve aldıkları fiyatlar ile hem kiralarını hem de vergilerini ödeyebilirlerdi. Dolayısı ile doğu Roma köylüleri büyük toprak sahibi kişilerin topraklarında köleleştirilmeden kendi taleplerinde bulunabiliyorlardı. Fakat Batı topraklarında durum tam tersine idi. İnsanlar kazandıklarının büyük bir kısmını efendilerine ya da vergilerine veriyorlardı. Bundan dolayıdır ki serf konumuna düşen bu insanlar kaçmak ya da isyan etmek zorunda kalıyorlardı. Nitelim bu baskıcı ve zorlayıcı durum fazla sürmedi. Galya topraklarındaki serf ve köylü durumundaki kişiler, artan baskı ve vergi yüküne dayanamayarak isyanlara başlamışlardı (M.S. V. yüzyıl). Bu isyanların başlamasına denk bir dönemde Germen baskısı sonucunda Roma imparatorluğunun yıkılması ve bu yıkılmadan sonra kurulan Germen topluluklarında da aynı anlayışın kabul edilmesi köleleri ve köylüler yine isyanlara teşvik etmiştir. Fakat bu yeni gelen krallıklarda acımasızlık ve yok etme duygusu daha çok olduğundan isyanların bu dönem

383 Micheal Grand, a.g.e., s. 32. 384 Micheal Grand, a.g.e., s. 33.

140 içerisinde pek olmadığı gözükmektedir. Fakat doğu topraklarında böyle durumlar daha yaşanmamıştı. Taha ki Justinianus döneminin gelinmesine kadar385.

Birde Roma imparatorluğunun bu son dönemlerinde köle isyanlarının gözükmesinde ki en önemli olgu, bütün imparatorluk kademelerdeki memurlar, amirlerini taklide çalışıyor olması ve topladıkları haksız vergilerin köylüleri çökertmiş olması, adaletin satın alınması ve particilik anlayışının doğması, genel bir toplumsal güvensizlik oluşturmuştu. Her yerden, yetkililerin kötü davranışlarına ilişkin şikâyetler yükseliyordu. Bu ve benzeri gibi olaylar da Roma imparatorluğunda köle ve köylü isyanlarının başlamasında en önemli olgulardan bir tanesi olmuştur386.

Bunun yanında Roma imparatorluğu’nun IV. yüzyıldan itibaren sıkı bir ittifaka girdiği kiliseyle beraber hareket ederek aldıkları kararlarda insanları daha da çok vergi yükünün altında bırakması normal tabakadan köyülerin isyan etmelerine sebep olmuştu. Bunu fırsat bilen köleler ise yapılan isynlara katılmışlardır. Sonuç itibariyle bakıldığında Roma imparatorluğunun son dönemlerinde çıkan isyanların temel dayanak noktası ekonomik yükümlülüklerin insanlara ağır gelmesiydi. Kölelerde bunu fırsat bilmişler ve bağımsız sınıftan insanlarla birlikte isyanlara katılmışlardır. Şu da bir gerçektir ki, başlarda kölelerin ve azatlıların dini olarak Kabul edilen Hıristiyanlık, artık egemen sınıfların güçlü desteği haline gelmiş ve kendisine ters düşecek bir hareketle kölelerin varlığının korunmasını yoluna gitmiştir. Bundan dolayıdır ki Hıristiyanlık dininin de kölelik rejimini desteklemesi bu erken dönem ortaçağlarda kölelerin Roma imparatorluğu içerisinde bir çok bağımsızlık isyanının başlatmasına vesile olmuştur387.

Erken ortaçağ Avrupa devletlerinin genel hukuk bütünlüğü içerisinde ne zaman bir erkek, köle olarak cezalandırılırsa, ya çocuklarına köle olarak satılabilirdi ya da vahşi havyalara verilerek öldürülebilinirdi. Çünkü bu dönem hukuksal bütünlükleri Roma döneminden kalma hukuk anlayışına göre şekilleniyordu388. Fakat bu durum Bizans imparatoru Diocletianus ve Konstantinos zamanlarında yapılan reformlarla tanzim edilmiş ve yumuşatılmış bir hale getirilmiş ise de, geniş halk

385 Peter Brown, a.g.e., s. 25. 386 M. V. Levtchenko, a.g.e., s. 61-62. 387 M. V. Levtchenko, a.g.e., s. 24.

388 Tribonian, Codex Justinianus- The Institutes, (İngilizceye Tercüme Eden, Oliver J.

141 tabakaları önceden olduğu gibi hala sefalet ve ıstırap içinde bulunuyordu. Roma imparatorluğunda da oldukça önemli bir nüfuz teşkil eden Kolonlar (yarı köleler), gittikçe artan toprağa bağlılık süreci (serflik) yaşıyorlardı. Diocletianus’un vergi politikası bu gidişatı daha hızlı bir hale getirmişti. Paranın değerinin düşmesi neticesinde para ile ödenen vergilerin değeri kalmamış, bunun yerine ayni olarak ödenen vergilerin değeri artmıştı. Artık halk dayanacak durumda değildi. IV. yüzyıl itibariyle insanlar şikâyetlerini bir şekilde dile getirmeye başladılar. Bu şikâyetlerin en uçta olanı ise isyanlar olmuştu. Nitekim isyanların çımasında halk kadar yönetimdeki bozukluklarda sorumlu tutuluyordu389.

İmparator ise genelde halkı dinlemek için genel toplantı günleri düzenlerdi. Bu genel toplantı günlerinde imparatorun halk ile bir araya gelirdi. İmparator burada doğrudan halk ilen temasa geçerdi. Halkın sorunlarını, isteklerini ve şikâyetlerini bura dinledi. Bu toplantılar Hipodromda (At Meydanı) yapılmaktaydı. Burada ayrıca imparatorun arzularını da halka bildirilirdi. Fakat halk ile imparator arasındaki bu durum V. yüzyıl itibariyle değişmişti. Artık imparator halkın karşısına çıkmıyordu. Bu da zamanla halkın ve bunu fırsat bilen kölelerin isyan etmelerine sebebiyet veriyordu390.

Bizans imparatorluğunda İmparatorluk idaresi Justinianus zamanında mutlaka garip bir şekilde karışıktı. İdare bozuk ve mürtekipti, vilayetlerde intizamsızlık ve sefalet hüküm sürüyordu. Adalet, kanunun sarahatsizliği önünde tarafgirine ve keyfi idi. Bu vaziyetin en vahim neticelerinden biri vergilerin çok müşkül ve fena tahsil edilmesiydi. Jüstiniyen’in intizama olan meyli, idareyi merkezileştirmek hususundaki arzusu ve umumi menfaatlere karşı duyduğu endişe, böyle bir hale müsamaha etmeyecek kadar büyüktü391.

Birde Doğu Roma imparatorluğu para bakımından İmparator Justinianus’un son dönemlerinde oldukça zor bir duruma düşmüştü. İmparatorluğun ufkunda korkunç tehlikeler yükseliyordu. Vilayetlerde büyük derebeylerinin mal ve mülklerinin artması, yeşillerin ve mavilerin kavgalarının büyümesi devletin siyasi kuvvetini küçültmüştü, artık ancak muaffak çarelerle devlet yaşatılıyordu. Sefalet her

389 George Ostrogorsky, a.g.e., s. 36.

390 Heyet, “Bizans Hukuku”, Türkler Ansiklopedisi, a.g.m., s. 68. 391 Charles Diehl, a.g.e, s. 36.

142 yerde derinlemesine hissediliyordu. Romalıların servetinin nereye gittiği soruşturuluyordu. Yeni bir tasfiyenin yapılması artık zaruri görünüyordu. Fakat bu tasfiye ancak Heraklius döneminde gerçekleştirilebilecekti. Bu döneme kadar Bizans imparatorluğu hem kendi köylüsünün, hem kendi partilerinin hem de kendisine ait olan kölelerin isyanlarına karşı sürekli askeri güç kullanmak zorunda kalmıştır. Bu isyanların en önemlilerinde bir tanesi ise 532 Nika isyanıdır. Bu isyana halkı iten ise yukarıda da dediğimiz gibi insanların bir çıkar noktası bulamamasıdır392.

Bizans imparatorluğunda meydana gelen dış tehlikeler zamanla, imparatorluk sınırları içerisinde de büyük huzursuzluklar meydana getirmişti. Otokratik merkezi yönetim ile halkın kurmuş olduğu siyasi bileşimler arasında hızlı bir çatışma süreci başlamıştı. Daha 532 yılında İstanbul’da meydana gelen Nika ayaklanması ile birlikte halk içerisindeki partileri bileştirmiş, kölelerle özgürleri bir araya getirmiş ve yönetime karşı büyük bir ayaklanma başlatılmıştı393. Nitekim bunda etkili olan en önemli etken saraylarda debdebeli bir hayat sürülürken, normal halkın yaşadığı şehir, kasaba ve köylerde insanlar haklarını arayamayacak duruma düşmüş olmasıydı. Halk normal yöntemlerle saraya şikâyetlerini bildiremedikleri için, haklarını aramak için sürekli olarak isyan eder bir duruma gelmişlerdi. İşte bu isyanların en önemlilerinden bir tanesi Nika isyanıdır. Çıkarılan bu isyanlarda çoğunlukla imparatorun baştan inmesiyle sonuçlanıyordu. Yönetim ve halk arasında ki bu uçuruma birde rahiplerin ve kilise mensuplarının karışması, kiliseye ola bağılılığın fazla olması, kilise ve yönetimin halkı sömürmesi halk ile yönetim arasında ki uçurumu daha da artırmıştır. Bu ve benzeri gibi nedenlerden dolayı erken ortaçağ sınırları içerisinde Bizans imparatorluğunda birçok isyan başlatılmıştır. Kölelerinde bu isyanlara katılmaları muktedirdir. Çünkü kölelerde haklarını elde etmek için çabalıyor ve bu uğurda uğraş veriyordu394. Birde şu vardı ki, kurulan her şehrin her mahallesinde gecekondulaşma mevcuttu. Gecekonduyu yapan bir kişiden bir daha yeri geri alınamazdı. Gecekondulaşmanın en fazla olduğu yerlerin başında aristokrat kişilerin ve imparatorların oturduğu saraylar ve çıvarı gelmekteydi. Bu bölgeler cinayet ve hırsızlığın en fazla olduğu bölgelerdi. Ayrıca şehir içinde çıkan isyanların başlangıç

392 Charles Diehl, a.g.e., s. 46. 393 George Ostrogorsky, a.g.e., s. 66. 394 Tamara Talbot Rice, a.g.e., s. 49.

143 noktası da bu gecekondu bölgeleriydi. Bu soruna hiçbir zaman tam bir çare bulunamamıştı395.

Kısaca baktığımızda köle isyanlarının çıkış sebeplerinden bir tanesi ekonomik faktörler sonucunda ezilen insanların son dayanak noktası olarak bunu görmeleri, bir diğeri de, normal hukuksal yollarla haklarını elde edemeyen insanların bu şekilde haklarını elde etmek istemeleridir.