• Sonuç bulunamadı

Köle isyanlarının ana sebebi, kölelerin ve yoksul köylülerin daha rahat bir yaşama kavuşmak istemeleri, bunun yanında Roma imparatorluğuna bağlı olan

413 M. V. Levtchenko, a.g.e., s. 34. 414 Karaköse, Hasan, a.g.e., s. 223–224. 415 Aelius Spartianus, a.g.k., Bölüm XII

151 kolonları ve Germen kavimlerinin özgürlüklerine kavuşmak istemeleri yatmaktaydı. Nitekim çıkan köle isyanlarının temel dayanak noktası buydu. Birde şu vardı ki, imparatorların uygulamış oldukları yönetim tarzlarına tepki olarak doğan köle isyanları vardı. Bunlara verilebilecek olan en önemli köle isyanı daha doğrusu halk isyanı Nika ayaklanmasıdır. Bu ayaklanmaların sonucunda birçok siyasi, hukuki, sosyal ve ekonomik değişimler olmuştur. Nitekim, tüm Roma imparatorluk sakinlerine yurttaşlık hakkı veren ve milattan sonra 212 yılında çıkarılan Caracalla emirnamesine kadar gelinen nokta Roma imparatorluğu içerisinde çıkan köle isyanlarının doğurmuş olduğu bir sonuçtu. Fakat artan bu baskıları ve isyanları engellemek için ortaya çıkan, Roma politikasının temellinde olan farklılaşmanın yerini birleşme alması Roma imparatorluğunu yok eden en önemli unsur olmuştur416. Çünkü yapılan bu yeni uygulama ile birlikte Roma imparatorluğunda herkes eşit sayılmış, köleler sadece bunun dışında bırakılmıştı. Fakat unutulan bir şey vardı ki, o da Roma toplumunun çoğunluğunun kölelerce oluşmasıydı. Nitekim bu kölelerin bir çoğu verilen haklar neticesinde özgürlüklerine kavuşmuşlardır. Bu durum zamanla Roma imparatorluğu için tehlike oluşturmuştur. Nitekim bu tehlike kendisini V. yüzyıl içerisinde Got saldırıları ile birlikte göstermiş ve Roma imparatorluğu dış saldırılarla uğraşırken, birden patlak veren iç isyanlarla yani köle isyanları ile uğraşmak zorunda kalmıştır. Tabi olarak bu durum Batı Roma imparatorluğunun sonunu hızlandırmıştır. Bundan dolayı Batı Roma imparatorluğunun gelişimi ile birlikte popülasyonu da durma noktasına gelmişti. II. yüzyıl içerisinde, Roma imparatorluğu köle isyanlarına karşı ayakta kalabilmişti. Fakat V. yüzyıla gelindiğinde Roma artık hazinlerinin çoğunu kaybetmiş durumdaydı. Bu dönemden sonra Roma imparatorluğu eski ihtişamlı günlerini kaybetti ve ekonomik olarak küçük bir devlet statüsüne düşmüştü. Çıkan bu köle isyanlarından ve gelişen Germen ve Got saldırılarında sonra, Roma imparatorluğu artık parçalanma sürecini de tamamlamıştır ve Batı Roma imparatorluğu 476 yılına gelindiğinde sükunete kavuşmuştur417.

416 Özcan Çelebican, “Roma Egemenliği, Yurttaşlık ve Kölelik”, A.Ü.H.F.Dergisi, C.43, S.

1-4, Ankara, 1993. s. 307.

152 Batı Roma imparatorluğunun yıkılmaya yüz tuttuğu IV. yüzyılda başkent, yeni Roma olarak atlandırılan Konstantinopolis şehrine aktarılmıştı. Bu nakil işlemi, doğu illerinin daha zengin olmasından ve köleci latifuntium (Feodal sistem) mülkiyetlerin gelişimlerinden daha az zarar görmelerinin dışında, ekonomik ve stratejik açıdan da daha çok yarar sağlamasından dolayı gerçekleşmişti. İlkçağın Roma sınırları siyasi olarak ne ise ortaçağın İstanbul’u aynı değeri taşımaktaydı. İstanbul ekonomik açıdan Karadeniz’in, Ege denizinin ve adalarının yanında Akdeniz ticaretine de hakim bir konumda yer almaktaydı. Roma imparatorluğunda başkentler arasında meydana gelen bu nakil ve taşınma işleminde, Roma imparatorluğunun

IV. yüzyıl içerisinde birkaç kez ikiye ayrılmasının büyük bir etkisi vardı. Nitekim 395 yılında Roma imparatoru I. Theodius, öldüğünde imparatorluğun topraklarını iki oğlu arasında paylaştırmış ve bu şekilde Roma imparatorluğu kesin olarak son kez ikiye ayrılmıştır. Bu zamandan sonra Batı Roma imparatorluğunun hayatı tehlikeye girmeye başlamıştır. Kölelerin ve kolonların Batı Roma imparatorluğuna karşı kökten devrimci harekâta girmesi içten, güçlü barbar saldırıları dıştan, V. yüzyıl itibariyle Batı Roma İmparatorluğuna ölümcül darbeyi vurmuştur418. Köle isyanlarının bu kadar etkili olmasında tabi olarak Germenlerin vermiş olduğu takviye gücü ve Bizans İmparatorluğu olarak atlandırabileceğimiz Doğu Roma imparatorluğunun, Batı Roma imparatorluğuna yardımını kesmesini de ekleyebiliriz.

Nitekim buna bezer durumlar Doğu Roma imparatorluğunda da yaşanmaktaydı. Nitekim doğu Roma imparatorluğunda çıkan isyanları bastırmanın yanı sıra Bizans ordusunun sel gibi kan döktüğü dini mücadeleler (Mani dinin’de vuku bulan olaylar gibi) ve sık sık vuku bulan iç isyanlar nedeniyle çok zor bir duruma düştüğünü görürüz. Bunun yanında kavimler göçüyle beraber ortaya daha da aşılamaz bir sorun çıkmıştı. Bu süreçten sonra Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans imparatorluğu) doğuda meydana gelen güçlü Pers ve Sasani kuvvetlerine karşı ve Batıda da yeni oluşumlar içerisinde kendi kimliklerini oluşturan yeni milletlere karşı sürekli bir mücadele içerisine girecekti419. Birde buna güçlükle bastırılan iç isyanlar eklenince Doğu Roma imparatorluğunun ne denli zor bir duruma düştüğünü anlarız.

418 M. V. Levtchenko, a.g.e., s. 12. 419 George Ostrogorsky, a.g.e., s. 47.

153 Tabi olarak bu duruma gelen Doğu Roma imparatorluğunun bu halde olmasında yapmış olduğu uygulamaların etkisinin bulunduğu bir gerçekti.

Fakat bir gerçek vardı ki Doğu Roma imparatorluğunun, oluşumunu gerçekleştirdiği bu ilk dönemlerinde, köle ekonominin getirmiş olduğu bunalımı yaşarken ve Balkanlar üzerinden gelen barbar akınlarını üzerine çekerken, Anadolu, Suriye ve Mısır’da yünlü, keten ve ipek dokuma; yüksek nitelikli zanaat üretimini sürdürebiliyordu420. Beklide bu kadar iç karışıklıklara ve dış baskılara karşın Doğu Roma imparatorluğunun ayakta kalmasında etkili olan en önemli etkenlerden bir tanesi de buydu.

Bizans imparatorluğunda fark edilen bir olgu vardı ki o da olayların hızlı gelişip, hızlı sonuçlanmasıydı. Nitekim Bizans imparatorluğunda “Nika Fitnesi” olarak ta ün salmış olan büyük bir isyan sonucunda 532 yılında bir hafta süre ile Bizans İstanbul’un toprakları kan ile sulanmıştır. Birçok yerde yangınlar çıkmış ve birçok insan katledilmişti. Tahtını kaybetmek tehlikesi geçiren imparator Justinianus özellikle eşi Theodoran’nın desteği ile bu güçlüklerin üstesinden gelmişti. Fakat bu durumdan kurtarabilmek için komutanı Baliserius ve onun kontrolündeki ordusu yaklaşık olarak 30.000 kişiyi öldürmek zorunda kalmıştı. Bu şekilde başkentte uzun bir süre sükûnet sağlanabilmişti. Yukarıda da dediğimiz gibi bu olay çok hızlı gelişmişti ve bir anda sonuçlanmıştı. Nitekim ilkçağ Roma’sında gerçekleşen Spartaküs isyanı neredeyse bir yıl etkisini sürdürürken, Bizans imparatorluğunda gerçekleşen bu isyanın etkisi ancak bir hafta sürmüştü421. Fakat burada bilinmesi gereken bir şey vardı ki o da Bizans imparatorluğunun bu ilk dönemlerinde çıkan bir isyanın doğurmuş olduğu etken olarak 30.000 kişinin yönetim için rahatlıkla feda edilmesiydi. Bu da demek oluyor ki, Bizans imparatorluğu kendi meşrutiyeti için her şeyi mubah saymıştı ve bunun için bu kadar insanı feda etmeyi normal görüyordu. Tabi olarak bu isyandan sonra birçok kanunlar çıkarılmış ve köleler ile yoksulara karşı daha fazla yaptırım uygulanma yoluna gidilmiştir.

Fakat şunu diyebiliriz ki, III. yüzyıl ile VI. Yüzyıl arasında Avrupa topraklarında Germen kavimleri arasında köle isyanlarına pek rastlanmaz. Çünkü bu dönem içerisinde bu toplumlar kendi oluşumlarını daha yeni tamamlıyordu. Nitekim

420 M. V. Levtchenko, a.g.e., s. 15. 421 Charles Diehl, a.g.e, s. 29.

154 IV. yüzyılın sonlarında, doğu ordusunun üçte ikisinin Gotlar ve isyancı köleler tarafından yok edildiği, imparator Valens’in öldüğü 378’de ki Edirne bozgununun ardından, orduyu “Barbarlaştırma” doğrultusunda kesin bir atılım yaptı. Başlarda, Bizans imparatorluğu’na çatan Vizigotlar, kölelerden ve Romalı kolonlardan tam bir destek gördüler. Trakya’da ki mâden ocaklarında çalışan köleler, onları kurtarıcı olarak karşıladılar, rehberliklerini yaptılar, yiyeceklerin saklandığı yerleri gösterdiler, zenginlerin mâlikanelerine götürdüler. Bu şekilde, Roma’ya karşı ayaklanan Germen boyları ve kölelerle kolonlar arasındaki ittifak mühürlenmiş oldu422. Buradan da anlaşılacağı üzere köleler ve kolonlar, Germen topluluklarını kendilerine düşmen görmektense dost görmüşlerdi. Çünkü ister Batı, isterse doğu Roma imparatorluğu olsun, her iki imparatorlukta da kölelere karşı aşırı bir baskı vardı. Bu durum da kölelerin bu gelen Germen topluluklarını birer kurtarıcı gibi görmelerine neden olmuştur. Tabi olarak bunlardan güç olan köleler isyanlara teşvik olmuşlar ve sonuçta da Gotlarla ve Germenlere birlikte batı Roma imparatorluğunu yıkmışlar, Doğu Roma imparatorluğunun sınırlarını tehdit etmişler ve Avrupa toplumlarının temellerini atmışlardır.

Fakat şu bir gerçekti ki, Bizans imparatorluğu diğer bir adı ile Doğu Roma imparatorluğu kurulurken Batı Roma imparatorluğu gibi etnik bir mozaik bütünlüğü içerisindeydi. Kendi bünyesinde Yunanlılar, Anadolu’nun çeşitli boyları, Ermeniler, Suriyeliler, Yahudiler, Koptlar, Trakyalılar ve Latinleşmiş İliryalılar mevcuttu. Toplusal katmanın en alt tabakasında köleler yer alıyordu. Köle ticareti, geçmişteki gibi Anadolu, Karadeniz havzası, İstanbul pazarlarında yapılıyordu423. Bu kadar çok kültürlü bir imparatorluğun, köleleri hep en aşağı kısımda görmesi, onları en ağır işlerde kullanması, haklarını tamamen kısıtlaması ve bunun sonucunda doğan isyanları kabul etmemesi belki bir tutarsız olarak görülebilir ama bu gerçekleşen bir olguydu ve erken ortaçağ sınırları içerisinde gerçekleşebilecek bir olguydu.

Fakat köle isyanları sonuçlarını beşinci yüzyıl sonunca vermeye başlamıştı. Nitekim tarımda kölelerin kullanımı gittikçe sınırlandırılıyordu. Fetih savaşlarının sona ermesi ve köle isyanları, yaşam koşullarının yumuşamasına katkıda bulundu. Köle, artık bir nesne, basit bir eşya sayılmıyordu. Bu düzenlemeyle köle sömürüsü

422 M. V. Levtchenko, a.g.e., s. 27. 423 M. V. Levtchenko, a.g.e., s. 16.

155 sınırlandırıldı, bir kölenin öldürülmesi, özgür birinin öldürülmesiyle eş tutuldu, azat etme işlemleri kolaylaştırıldı ve her leyden önemlisi serflik sistemi içerisinde yarı bağımsız köylülerin oluşturduğu serflik sistemi ve feodalite sistemi doğmuştu424. Nitekim tüm Roma uyruklarına vatandaşlık veren ve M.S. 212 yılında çıkarılan kanundan sonra, toplulukları düzenleyen hukukların ve iç politik düzenlemelerin tarihi farklılıktan çok, birleşmenin tarihi olarak görülmeye başlanmıştı. Yani milattan sonra IV. yüzyıl itibariyle artık Avrupa ve Bizans toplumları birleşmeden yana bir oluşum içerisine gitmişlerdi. Her toplum kendi içerisinde etnik ayrımları kaldırmış ve ortak bir ad ilen adlandırılmışlardı. Tabi bunda etkili olan en önemli faktörlerden bir tanesi köle isyanlarıydı425.