• Sonuç bulunamadı

2. KAPİTALİZM VE ÜRETİM SÜRECİ

2.2. Yüksek Kapitalizmde Üretim Süreci

2.2.2. Serbest Rekabet Anlayışı

Bireyin duygu ve düşüncelerinin merkeze alındığı liberalist yaklaşımla özellikle Kilise ve aristokratların hakimiyetinin söz konusu olduğu Orta Çağ’ın temel dinamiklerinin yerinden edilmesini ve düşünsel anlamda belli başlı kurumsal yapıların esareti altında kalan insanın özgür bir birey olması ve hem ekonomik hem sosyal hem de dinsel anlamda tutum geliştirebilecek ve tercihlerde bulunabilecek bir ortam hazırlanmıştır. Bu kapsamda öncelikli olarak sosyal manada özgürleşmenin yolunu açan liberalizm akımı, beraberinde ekonomik yaşama da damgasını vurmayı başarmıştır. Toplumsal refahın özellikle bireysel faydanın maksimum edilme çabasından yola çıkılarak sağlanabileceğine inanan bu düşünsel yaklaşım, insanların kendi çıkarları doğrultusunda faaliyette bulunurken bir anlamda toplumsal faydaya da hizmet edeceği ön kabulünden hareket etmektedir. Bu doğrultuda birey hiçbir kısıtlamaya maruz kalmadan girişimciliğini sergileyebilmeli, ticaretin gereklerini kendi ihtiyaçları ve tercihleri istikametinde yerine getirebilmelidir.

Liberalizm anlayışı özellikle coğrafi keşifler, teknolojik anlamda yaşanan gelişmeler ve bunları takip eden bir dizi gelişme sonucunda kent soylu tacirlerin karşılarında bir güç unsuru ve gelişmelerinin önünde bir engel olarak gördükleri ruhban sınıfı ve dönemin derebeylerine karşı var olma mücadelesi sergilemeye başladıkları dönemde sıradan halkın da desteğini arkalarına almaları bakımından oldukça etkili olmuş ve ilk başta temel insani haklardan yola çıkan Fransız Devriminin de fitili olmuştur. Ancak insanlık tarihinin en önemli devrimlerinden biri olarak

50Maurice Dobb, Kapitalizmin Gelişimi Üzerine İncelemeler, Geçiş Tartışmaları, Belge

tanımlanabilecek devrimden sonra asıl olarak hayata geçirilmek istenenin daha çok ekonominin tek elde toplanmasına yol açan ve sonucunda milliyetçilik vurgusuyla da daha küçük yapılanmaların oluşması aşamasına yani imparatorluklardan milli devletlere geçilmesi aşamasına geçiş olduğu gözlenmiştir. Bu gelişmeleri kent soylu burjuvazinin ekonominin temel dinamiği olma süreci takip etmiştir.

Özellikle 18. Yüzyıl tarihin ezberlerinin derinlemesine sorgulandığı ve yeni yapılanmaların hayata geçirildiği bir dönemdir. Otoriter kurumların tamamının sorgulanmasına yol açan bu dönemde ekonominin de nasıl olması gerektiği hususunda önemli tartışmalar yaşanmıştır. Yaşanan tartışmaların en can alıcı noktası da Darwin’in evrim üzerine yürüttüğü çalışmaları olmuştur. “Doğal Seleksiyon” kavramını ifade eden Darwin’e göre canlıların yaşamı tamamen doğal çevreye ve şartlara uyum sağlama çabasından ibarettir. Bu uyarlanma sürecinde güçlüler ayakta kalmakta; güçsüzler ise yok olmaktadır. Canlıların rekabetini bu anlamıyla kaçınılmaz kılan bu görüşü destekler nitelikte bir çalışma sunan İskoç asıllı bir papaz ve Klasik iktisatçılardan kabul edilen T. Malthus’un meşhur nüfus teorisinin doğal sonucu olarak ‘kıtlık ve ihtiyaçların sonsuzluğu’ varsayımı literatürdeki değişmez yerini almıştır. Ona göre, insanların üremesi yani nüfus artışı geometrik, gıda ürünlerinin üretilmesi ise aritmetik bir artış göstermektedir. Hal böyle olunca sonsuz ihtiyaç sahibi insanlar için açlık kaçınılmaz son demektir. Malthus’a göre çözüm yolu, tabiat sofrasına uzanan veya uzanacak bazı ellerin ayıklanmasından geçmektedir. Aslında felsefi anlamda çok eskilere dayanan ve “İnsan insanın kurdu mudur yoksa dostu mudur?” ikileminden yola çıkılarak sürdürülen bu tartışmalar, insan ihtiyaçlarının sınırsız ve kaynakların ise kıt olduğu mitinden yola çıkarak cevap haklarını rekabetin kaçınılmaz olduğundan yana kullanmıştır.

Siyasal manada yaşanan ve gücün burjuvadan yana el değiştirdiği bu dönemin düşünsel perspektifi de rekabetin kaçınılmazlığını vurgulayınca ekonomik yapının serbest rekabet ilkesi kapsamında biçimlenmesi kaçınılmaz olmuştur. Temelde insanın hür iradesini vurgulayan bu bakış açısı, ekonomideki her türlü sınırlandırmayı reddetmektedir. Müteşebbislerin de piyasada ayakta kalabilmesi için bulunduğu şartları iyi değerlendirebilmesi ve bir anlamda yeteneğini sergilemesi gerektiği, aksi halde canlılar yaşamında nasıl doğal çevresine uyum sağlayamayan yok olmaktaysa

piyasanın gereklerini yerine getiremeyen girişimci de ayakta kalamayacaktır. Bu rekabet ortamıyla beraber kalitenin ve toplumsal faydanın da geleceğine inanılmaktadır.51

Hem doğal yaşamın hem de ekonominin olmazsa olmazı kabul edilen rekabet anlayışı, mal ve hizmet piyasalarındaki girişimcilerin serbest bir şekilde ekonomik kararlar verilebilmesini mümkün kılan yarışın ifadesidir. Genel olarak rekabet kavramını, aynı alanda iş gören kişiler ve/veya kuruluşların en güçlü ve en başarılı olmak gibi aynı amaçlara ulaşmada karşılıklı olarak yarışması ve mücadele etmesi olarak tanımlayabiliriz. Rekabet kavramıyla ilgili geniş kapsamlı bir başka tanımı da Prof. Dr. Erdal Türkkan yapmıştır. Türkkan’a göre rekabet; farklı hedeflerle farklı unsurları tanımlayabilen ekonomik, sosyal ve siyasi boyutları olan bir kavram olmasının yanında rekabeti en geniş manada, kıt kaynakları bölüşmek veya bir ödül elde etmek amacıyla belli kural ve ölçüler çerçevesinde insani temel hakların garanti altına alındığı ve hiçbir ayrıcalığın yapılmadığı bir ortamda birden fazla oyuncu arasında oynanan oyun veya yarışı ifade etmektedir. Türkkan,bu tanımı temelde beş unsurla açıklamaktadır:

Bu unsurların ilki amaçtır. Rekabetin gerçekleşebilmesi için öncelikle bir amacın olması gerekmekte ve aynı zamanda başkalarının varlığının da bu amacın gerçekleşmesini zora sokması gerektirmesidir. Bu amaca ekonomik alanda kar maksimizasyonu, siyasi alanda da oy maksimizasyonu gibi örnekler verebiliriz. Bolluğun olduğu bir ortamda rekabet olgusundan bahsedemeyeceğimiz için rekabetin öncelikli olarak kıt kaynakları elde etmek için yapılabileceğini söyleyebiliriz.

İkinci olarak kural ve kısıtlamaların olması gerekmektedir. Rekabeti, oyuncuların istedikleri gibi davranabilecekleri bir oyun kesinlikle değildir. Rekabet ortamında rakiplerin oyuna girişinin engellenmesi ya da zorla oyun dışı edilmesi, hakimin durumunu kötü yönde kullanması, rakipler arasında gizli anlaşmalar yaparak hile yapılması vb. davranışlar yasaklanmıştır. Rekabet sadece bir özgürlük ortamında ve hukuki bir rejimde gerçekleşebilir. Bu yüzden kuralsız ve kısıtlamasız yarışları

51İsmail Çelik, “Kıtlık ve Rekabet: Rekabetin Negatif Sonuçları”, Atatürk Üniversitesi İktisadi

rekabet olarak değerlendirmemiz olanaklı değildir. Bu tür durumlarda rekabetin ihlali veya haksız rekabetin oluştuğu bir ortamdan söz edilir.

Bir başka husus ise temel özgürlüklerin ve insan haklarının güvence altına alınması gerekliliğidir. Bu temel özgürlükler; ekonomik alanda girişim özgürlüğünü, sözleşme özgürlüğünü, mülkiyet özgürlüğünü, örgütlenme özgürlüğünü ve seyahat özgürlüğünü kapsamaktadır. Siyasi alanda ise bu hürriyetlere ek olarak düşünce ve ifade hürriyeti, seçme ve seçilme hürriyeti de dahil olmalıdır. Aslında bütün bu özgürlüklere her iki alanda da ihtiyaç vardır. Bu özgürlüklerin tamamı rekabet ortamında bulunan oyuncuların mümkün olabilen en iyiye ulaşmalarını sağlamaktadır. Bununla beraber bu özgürlükler yarışa giriş ve yarıştan çıkış serbestliğini de güvence altına almaktadır. Yarışa giriş ve yarıştan çıkışların önünde engellerin olması rekabetin sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesini de engeller. Özgürlüğün önemli bir boyutu da şeffaflıktır. Şeffaflığın var olmadığı bir ortamda oyuncuların en doğru kararları almaları mümkün değildir.

Rekabeti tanımlayan Türkkan’ın vurguladığı bir dördüncü husus da hiç kimsenin ya da hiçbir kurumun ayrıcalıklı bir pozisyonda olmamasıdır. Bütün kurumların aynı şartlar çerçevesinde yarışması ve hiç kimseye tolerans gösterilmemesidir.

Sağlıklı bir rekabet ortamının sağlanması gereken son husus ise piyasanın kimsenin hâkimiyetinde olmaması ve piyasaya giriş ve piyasadan çıkışların serbest olması gerekliliğidir.52 Rekabet en çok ekonomik anlamda kullanılan bir kavramdır.

Rekabeti oluşturan beş hususu aynı zamanda sosyal ve siyasi anlamda rekabet kavramına da dahil edebiliriz.

Yukarıda sıralanan özellikleri göz önünde bulundurursak rekabet kavramının her ne kadar insan davranışının özgürlüğü temeline dayandığı kabulünden hareket edilse de düşünen bir varlık olarak insanın belli ilkeler üzerinden hareket etmesi gerektiği de vurgulanmıştır. Dolayısıyla anlamlandırma kabiliyeti bulunun bir varlık olarak insanın rekabet kavramının ötesine geçebilme kapasitesi, geldiğimiz nokta

52Prof. Dr. Erdal Türkkan, “Rekabet Hukuku Uygulamalarında ‘İşleyebilir Rekabet’ Olgusu ve

itibariyle mümkün olmasa da kavrama uygarlığına yaraşır bir içerik kazandırma çabasının olduğu da anlaşılmaktadır.

2.2.3. Oluşan Yeni Sınıf Anlayışı: Proletarya ve Burjuvazi