• Sonuç bulunamadı

2.5. AHP’DE ANKSİYETE BOZUKLUKLARININ OLUŞUMU

2.5.1. Semptomların Oluşumu

Hem Freud’un hem de Piaget’in kuramları, “sıkıntı” temelli gelişim kuramlarıdır. Freud için ise fiziksel dünya hakkında ki nesnel bilgiden çok duygu yüklü düşünceler dengesizliğe yol açar. Piaget yeni deneyimler yaşandıkça sürekli olarak özümleme ve uyma gerçekleştiğinden söz ederken, Freud mantıksal dengesizliklerden çok psikolojik acıyla, zihinsel eylemlerden çok içerdeki enerjiyle ilgilenmiştir (Miller, 2008:189). AHP insan gelişimi için gerekli olan bu kaygının nasıl bozukluğa dönüştüğünü açıklarken, bilişsel, duygusal, varoluşsal ve psikanalitik tüm yaklaşımlardan yararlanmaktadır. Örneğin Freud’un çatışma ve psikolojik bozuklukların kaynağı olarak gördüğü dışsal engellenme, bastırma, sevilen nesneyi kaybetme korkusu (Miller, 2008:189-190) AHP’yi etkileyen görüşlerdir.

Konunun zihin boyutuna bakıldığında zihnin insanın anlamlı geçmiş yaşantılarının birikimli etkisi ile oluştuğu görülmektedir. Bu oluşumda

38

yaşantılara anlam veren duygular ve bu yaşantıların saklandığı bellek ön plana çıkmaktadır. Çünkü pek çok bozukluğun ortaya çıkmasında ve sürdürülmesinde duygular ve bellek işlev görmektedirler. Bu nedenle bu iki özelliğin gelişimsel olarak nasıl şekillendiğini anlamak bozuklukları ortaya çıkarıcı mekanizmaları anlamakta yardımcı olacaktır (Sarp ve Tosun, 2011).

AHP’ ye göre anksiyete semptomları kişilerin gelişim sürecindeki negatif etkilerin sonucudur (Morison ve Philips, 2001:17). Anksiyetenin yaşamlarına olan etkisinden hastalar her ne kadar rahatsız olsalar da bu sorunlarının neyin kaynaklık yaptığını tespit edemeyebilirler. Bireyin sorununun kaynağını bilinçli düzeyde bilememesinin nedenleri arasında çocukluk çağında yaşanan fiziksel veya cinsel kötüye kullanımın disosiyatif süreçleri harekete geçirmiş olabileceği varsayılmaktadır. Çetin’e göre (2009:68) tekrarlanan travmalar karşısında hipnotizabilite ve bunun yol açtığı disosiyasyon hastalar tarafından bir savunma mekanizması ve mücadele aracı olarak sıklıkla kullanılabilir. Bu nedenle hastanın sorununun oluşumu ile ilgili bilinçli algısı, mantığı ve tespiti yetersiz kalabilmektedir (Uran ve Çalık, 2011:33; Uran, 2006:40-41).

2.5.1.1. İlk Başlatan Olay ve Çocukluk

Erişkin dönem ruhsal sorunların pek çoğunun temellerinin çocukluk dönemine dayandığı ya da çocukluk dönemine ait öncülleri olduğu kabul edilmektedir (İşeri, 2009:271). Psikiyatri hastalarında çocukluk çağı travmalarının sıklığı ile psikopatoloji arasında ki ilişkiyi bulgulayan araştırma sonuçları bulunmaktadır. Bu konuda Örsel ve diğerleri (2011) tarafından yapılan bir araştırmada çocukluk çağında duygusal, fiziksel, cinsel istismara uğramış olma sıklıkları psikiyatrik bozukluklar için bir risk etkeni olarak gözlemlenmiştir. Bu gözlemlerine dayanaklık, psikiyatri örnekleminde hastaların çocukluk çağında duygusal ihmal %81,6 fiziksel ihmal ise %72,1 sıklığında saptanmış, tanı dağılımı açısından duygusal istismar bildiren grupta duygudurum ve anksiyete bozukluk oranları istatistiksel olarak yüksek çıkmıştır.

39

AHP anksiyete problemlerine kaynaklık ettiği varsayılan olayların köklerini, ilk hassaslaştırıcı ve soruna duyarlı hale getirici olayları, çocukluğa hatta bebekliğe kadar uzanan hasta geçmişinde ki deneyimlerde arar. Çocuklar büyüdükçe, psikolojik gelişim süreçlerini etkileyecek biçimde çevrelerinin özellikle ailelerinin kendilerini yetiştirme tarzına bağlı öğrenilmiş davranışlar geliştirirler (Morison ve Philips, 2001:16). Ailenin korumacılığı, mali zorluklar çalışma nedeniyle yalnız bırakılma, kayıplar, anne babada fiziksel-ruhsal sorunlar (İşeri, 2009:272-273) gibi faktörlerle bireyin psikolojik gelişimi ve sosyal uyumu etkilenir. Bu dönemde kişinin bu durumlara olan tepkisi onun kendine olan güvenini, duygusal durumunu, çevreyle olan uyum ve iletişimini etkiler (Morison ve Philips, 2001:16).

Hastalar için bazı olayların kökenleri çocukluk anılarında gizlenmiş ve bu olayların bir kısmını bilinçli olarak unutmuş olsa da bu olaylarda yaşanan duyguların bedensel izleri, hisler ve rahatsız edici duygular olarak devam etmektedir. Bunlara Young, Klosko, ve Weishhar, (2009:29) toksik çocukluk deneyimleri ve erken dönem uyumsuz şemaların temeli demekte ve çocukluktan gelen bu dramların çocuğun gelişimi sırasında gittikçe daha önemli hale geleceğinden ve temelleri çocuklukta atılan bu şemaların daha sonraki dönemlerde edinilen şemalardan daha güçlü olacağından bahsetmektedirler.

Bir nesne, konu, ya da herhangi bir olgu için ilk kanı, algı ve kanaate AHP literatüründe ilk başlatan olay denilmektedir. İlk olay bir bitkinin kökü, ya da tohumu gibidir. Uran (2006:87) bunu algı, olay ve yaşanılan duygulardan oluşmuş ters çevrilmiş bir piramide benzetmiştir. Bu nedenle problemlerin bir anda oluşmadığını anksiyetenin oluşumunda bir ilk başlatan, sonra güçlendiren ve sonunda da tetikleyen birçok olayın olduğu ileri sürülmektedir (Barnett, 1989:72-83; Uran, (2006:86). Klinik vakaların geçmişlerine bakıldığında da bu durumu destekleyen, fiziksel cezalara çarptırılmak gibi erken travmatik deneyimler sıklıkla gözlenmektedir (Çetin, 2009:68).

40

Çocukluk travmalarının yetişkinliktekilere göre daha etkili ve kalıcı sonuçlar üretmesinin zihnin bilgiyi işleme süreçleri ile ilgisi de görülmektedir. Bu yaklaşıma göre bir konuda zihne giren ilk bilgi zihinde bu konuda başka bir kayıt yoksa daha az sorgulanarak daha fazla kabul görme potansiyelindedir. Bu ilk bilgi eğer travmatik etkilere sahip ise duygu ile desteklendiğinden daha güçlü bir şekilde kayıt edilmekte daha sonra edinilen bilgiler bu kayıt ile karşılaştırılmakta bu ilk kaydı destekleyen yeni bilgiler daha kolay kabul görmekte ve desteklemeyen iletiler ise dirençle karşılaşmaktadır. Bu nedenle regresyonda da amaç bu ilk olayı bulmak ve bu olayın negatif etkisini değiştirmek ya da kaldırmaktır (Uran, 2006:86).

2.5.1.2. Güçlendiren ve Tetikleyen Olaylar

İlk olaylar her ne kadar çocuklukta gerçekleşse de bunlar genellikle soruna zemin hazırlayıcı ve hassaslaştırıcı olaylardır. Asıl sorun benzer olumsuz duyguları, ilk algıyı ve inancı destekleyici olayların tekrar etmesi ile ilk kanaati güçlendiren sonradan kaydedilen olaylar sonucunda zamanla duygunun olayın önüne geçmesi ile olur. Çünkü AHP’nin bakış açısı ile problem bir anda oluşmaz, semptomların geçmişteki olumsuz duygusal yaşantılarla bağlantıları vardır çünkü zihin ve bedenin öğrendiği tepkiler duygularla kodlanarak saklanır (Uran, 2006:87-95). AHP ise olayların bireylere olumsuz etkilerini inceler ve bireyi ruhsal üzüntüleriyle bağdaştırdığı anılarını, hayallerini, düşüncelerini, inançlarını, kanaatlerini, tavırlarını ve emellerini incelemeye davet eder. Bireyin çocukluğundan itibaren psikolojik, gelişimsel ve duygusal ihtiyaçlarının tatmin edilip edilmediğine bakar (Morison ve Philips, 2001:14).

Kişilerin gelişim sürecinde bazı negatif olaylar bardağı taşıran son damla şeklinde semptomlara neden olur. Bu semptomlar yaşanılan psikolojik acılarla direkt bağlantılıdır. İnsanların yaşadıkları bazı acı verici olaylar karşısında kendine güvenleri azalabilir, olaylara kötü yanından bakmaya başlayabilirler, eleştirilere karşı hassaslaşabilir, endişe duyabilir ya da saçma sapan alışkanlıklar geliştirebilirler (Morison ve Philips, 2001:17). Eğer problemlerini bir noktadan sonra çözemez duruma gelirlerse bilinçaltları kendilerine çözüm

41

olarak anksiyete semptomlarını sunar. Bulamadıkları çıkış yolunu semptom üreterek çözerler. Geçmişte yaşanan ruhsal durumlar bedendeki fiziksel değişikliklerle birlikte bilinçaltına kodlandığından sonraki benzer olaylarla bu hisler tekrar edildiğinde zihne tanıdık gelir ve duygusal sistemde aynı frekansta tepkiye yol açar. Bunun yanı sıra gelecekle ilgili endişelerde geçmişle ilgili benzer hissi olaylarla rezonans (titreşim ve tınlaşım) yapar. Bütün bunların üstüne bardağı taşıran son damla geçmişte benzer duyguların yaşandığı bir tetikleyici olay tekrarlanırsa bilinçaltının şimdiye kadar inanmış olduğu algı desteklenmiş ve anksiyete hastalık düzeyinde bireyi etkilemeye başlamış demektir (Uran, 2006:93-103; Uran, 2011:248-249).