• Sonuç bulunamadı

2.5. AHP’DE ANKSİYETE BOZUKLUKLARININ OLUŞUMU

2.5.3. Duygular

Duygular yaşantılarımıza eşlik eden, onlardan etkilenen ve onları etkileyen önemli psikolojik bileşenlerden biridir. Bu nedenle yaşantıların kayıt edilmesinde duyguların nasıl çalıştığını anlamak anksiyete bozukluklarının oluşumunu anlamada önem kazanmaktadır. Sarp ve Tosun (2011) duygular ve anılar arasında ki bu bağlantıları, çağrışımsal ağ, benlik bellek sistemi, duygu düzenleme ve bağlamsal kuramların incelediğini belirtmektedir. Bu kuramlar ışığında Sarp ve Tosun’un (2011) duygu ve otobiyografik bellek üzerine yaptıkları araştırmada duyguların otobiyografik bellek ile karşılıklı etkileşim içinde olduğuna ve bu etkileşimin bazı patolojilerde önemli rol oynadığına ilişkin bulgu çıkarımları bulunmaktadır.

Duygulara ilişkin analitik hipnoterapinin bakış açısını yansıtan Uran (2011:247) duyguların insanı daha doyurucu bir yaşam için yönlendirdiğini, iç zekânın ürünleri olduğunu, ihtiyaç arzu ve isteklere bağlı olarak geliştiğini belirtmektedir. Duygunun kötü olarak nitelendirilmesi hissedilen acıdan dolayıdır. Gerçekte ise korku, kızgınlık, suçluluk gibi her bir duygu özel bir ihtiyaç için mesajlar taşımakta, bilgi sağlamakta ve harekete geçirici bir uyarı işlevi görmektedir. Yine bu yaklaşıma göre bir kısım anksiyete belirtileri ve psikosomatik rahatsızlıklarda hislerin bedensel duyumlarıdır.

44

2.5.3.1. Yarım Kalan Hesaplar

AHP anksiyetenin oluşumuna kaynaklık eden duygu ve hislerin oluşum ve birikim mekanizmalarını Geştalt kuramından aldığı hesabı kapatılamamış yarım kalmış olaylarla açıklamaktadır (Boyne, 1989:226-234; Corey, 2008:217; Uran, 2006:91; Uran, 2011:40-43). Geçmişte hesabı kapatılamamış, yarım kalmış duygusal olaylar bilinçaltında birikmiş bir enerji oluşturarak kişiyi baskı altına alır ve boşaltılana kadar rahatsız etmeye devam ederler (Corey, 2008:216-217; Morison ve Philips, 2001:118-125).

Uran (2006:85-97) yarım kalmış, kapatılamamış hesapları şu şekilde açıklamaktadır: İnsanlar duygusal yoğunluk içeren bir olayı algılarken doğru ve yanlış şeklinde nitelendirmelerde bulunur. Yanlış şeklinde bir algı ve niteleme olduğunda olumsuz bir duygu ortaya çıkar. Bu duygunun ortaya çıkmasında haksızlık ve adaletsizlik nitelendirmeleri de rol oynayabilir. Bu kişinin kendi yaptıklarının bir değerlendirmesi olabileceği gibi bir başkasının davranışı da olabilir. Eğer kaynak kendisi ise kendisine kızar ve suçluluk duyar, bir başkası ise o kaynağa öfke duyulur ve suçlamada bulunulur. Kızgınlık ve öfke insanı bir şeyler yapmaya adalet aramaya iter. Ancak bu hakkın yerine geldiğine ikna olursa kendini emniyette ve güvende sayar. Eğer hak yerini bulmamışsa bu hesap açık kalır ve sürekli duygu üretmeye devam eder (Uran, 2006:85-97).

2.5.3.2. Karşılanmayan İhtiyaçlar

İnsanlar yaşamları boyunca birçok olay yaşar. Bu olaylardan bazıları kişi için daha derin izler bırakır. Bu olayın kişi için etkili olma ölçüsünü belirleyen bilinçaltının o anda o olaya yüklediği anlam ve acıdır. Acının derecesini belirleyen ise kişinin o olay esnasında hissettikleri ve bu hesabın kişi için kapatılıp kapatılmamasıdır (Uran, 2006:89).

Karşılanmayan ihtiyaçların oluşturduğu duygular da kişilerin yaşamında izler bırakabilmekte ve anksiyete nedeni olabilmektedir (Morison ve Philips, 2001:80-92; Uran ve Çalık, 2011:114). İnsanların çocuklukta istenmeme değer

45

verilmeme ve ihmal sonucunda sevgi ihtiyaçlarının karşılanmadığı durumlardan kaynaklanan duygular sonrasında her uygun zeminde üremeye ve anksiyeteye zemin hazırlamaya devam ederler. İstenmiyorum, sevilmiyorum şeklindeki algılarla değersizlik inancı gelişebilmekte ve bu inancı her destekleyen olayda aynı duygu pekişerek üremeye devam edebilmektedir. Bağlanma kuramlarına göre de, çocukların bu duygusal ihtiyaçları daha doğumdan önce başlamakta, annenin bedeninde meydana gelen değişimleri benimseyip benimsememesi sonucu oluşan olumlu ya da olumsuz duyguları bebeğine aktarması çocuğun yaşamı boyunca ilişkilerinde, kaygılı, kaçınan ya da güvenli bir şekilde davranmasının ilk temellerini oluşturmaktadır (Karateke, 2010:35-42). Bağlanma kuramına göre bebeğin anneyle doğum öncesinde başlayan ilişkisi ilerleyen dönemlerde ayrılık kaygısı, dikkat eksikliği, çeşitli davranış bozuklukları, kayıp ve yas süreçlerini yaşama şekillerini de belirlemektedir. Bu dönemde çocuğun kendini güvende hissetmemesi, terk edilme ve reddedilme kaygılarını oluşturacak olaylar yaşaması yaşam boyu etkisini gösterecektir (Solmuş, 2010:13-23).

2.5.3.3. Duyguları Bastırma

Freud ve Breuer histeri üzerine incelemeler (1895) adlı kitapta histerinin travmatik deneyimlerle ilişkisine dikkat çekmiş ve bunun bastırılmış duyguların sonucu olduğunu belirtmişlerdir (Barnett, 1989:9). Freud’a göre bastırma psikanalizin temel taşıdır ve savunma mekanizmalarının en önemlisidir (Burger, 2006:82). Bastırma mekanizmasını inceleyen araştırmacılar duygularını bastıran insanların bastırmayanlara göre stresli ortama daha güçlü fizyolojik tepki verdiklerini, kalp atışları ve kan basınçlarında ani yükselmeler görüldüğünü belirtmektedirler (Burger, 2006:647-648).

Birikmiş duyguların kaygı ile ilişkisi en temelde duyguların bastırılarak biriktirilmesi ile başlamakta bu nedenle de anksiyete şikâyetlerinin temelinde bastırılmış bir duygu söz konusu olmaktadır (Barnett, 1989:79-104; Morison ve Philips, 2001:7-15; Uran ve Çalık, 2011:32-39; Uran, 2006:50-103). Freud

46

duyguların bastırılmasının nedenini korku gibi tehdit edici materyali bilinçdışında tutma ve bilince ulaşmasını engelleme çabası olarak açıklamaktadır (Burger, 2006:82). Bastırmanın nedenini açıklayan bir başka yaklaşım ise duygularını yaşaması kısıtlanan çocukların duygularını bastırmayı öğrenmesi şeklindedir. İnsanlar duygularını ifade etmenin tehlikeli olduğunu, ya da yanlış olduğunu öğrenmişlerse ifade ederek gösteremedikleri bu duygular birikir. İnsanlar kendilerini içinde bulundukları topluma kötü göstereceğini düşündüğü duyguları da gömmeye, saklamaya çalışırlar (Uran, 2006:50-103; Uran, 2011:42-49).

Hâlbuki duygu harekete geçirici psikolojik bir motivasyondur. Bastırma ise sürekli ve aktif bir süreç olduğu için benliğin sürekli enerji harcamasına neden olur ve kişiyi yorgun düşürür (Burger, 2006:82). Çünkü bir anı bastırılırsa o olayın içindeki duyguda yani enerji de bastırılmış olur. Ve bu olumsuz duygu içeren olay üzerinden yıllar geçse de içerdiği duygu boşaltılmadıkça insanı etkilemeye devam eder (Uran, 2006:50-103).