• Sonuç bulunamadı

Selçuklu Çağı seramiğinde görülen her bir hayvan tasvirlerinin günümüze bir belge olarak aktarıldığını görmekteyiz. Aynı zamanda bu dönemde zenginlik ve çeĢitlilik kazanan hayvan tasvirleri yalın görünüĢlerin ardında taĢıdıkları güçlü anlatım özelliği ile çağdaĢ sanatın en baĢarılı örneklerini aratmayacak niteliktedir.

Hayvan tasvirlerini, Ġran-Sasani etrafı, Anadolu‟nun yerli birikimleri ve Orta Asya hayvan üslubu gibi üç kaynağa bağlayabiliriz. Müslümanlığı kabul etmiĢ Selçukluların etnik çekirdeğini teĢkil eden Oğuzların boy sembolleri olan bazı hayvanların, Anadolu mimari süslemeciliğine konu olduğu ve bu figürlerin uzun süre varlıklarını korudukları bir gerçektir (Mülayim, 1999: 144-145).

Özellikle, 8.-13. yüzyıllar arası erken Ġslam sanatının süsleme programında çokça kullanılan insan ve hayvan figürleri, Ġslami kuralların daha katı olarak uygulandığı 14.-15. yüzyıllardan sonra figürlerin sanat dünyasından çekilmesine yol açmıĢtır.

Hayvan üslubunun iĢleniĢinde canlandırılan hayvan tasvirlerinin hareketlerinin tesadüf değil, has, bilinen hareketler olduğu gözlenmektedir. Bu gerçekçi bir realizmin temellerini oluĢturmaktadır.

Ġlk kez Abbasilerle Ġslam sanatına kazandırılan Orta Asya ve Türk üslubu, daha sonra Batı Türkistan‟dan Anadolu‟ya kadar varan Selçuklularla güçlenir. Selçuklu figür dünyasını etkileyen, “Avrasya figür üslubu” olarak isimlendirilen yapıtlar, MÖ 7. yüzyıla kadar izlenen, kısmen Türk olan Avrasya göçebelerinin sanat ürünleridir. (Kuban, 2008: 411).

Selçuklu çağındaki saray ve köĢklere baktığımızda Selçuklu seramiklerinin genelde minai, lüster ve sıraltı teknikleriyle iĢlenmiĢ hayvan ve insan figürlerinin de çok fazlaca yer aldığı örnekleri bol sayıda görürüz. Ġnsan ve hayvan figürlerinin biçim ve anlam açısından ikinografik ve ikonolojik kaynağı Orta ve Ġç Asya gösterilmektedir.

Figürlü tasvirler, Orta Asya - Ġran tarihinden süzülüp gelmiĢ; Anadolu‟da Suriye, Bizans, hatta Fatımi resim etkileri ile harmanlanmıĢ kendine özgü yeni bir Selçuklu algısı oluĢturmuĢtur. Figürlü süslemeler bir yüzeyi kaplamanın ötesinde bizi bir tasvir sanatı ile karĢılaĢtırıyor (Arık, 2001: 27-28).

Malanda da ele geçen çini ve çini-mozaik buluntular, Kubad Abad Saray Külliyesi‟ndekilerle benzer özellikleri yansıtmaktadırlar. Bu ürünlere sıraltı tekniği uygulanmıĢ, dekor olarak ise bitkisel, geometrik motifler ile çeĢitli hayvan ve insan figürleri yerleĢtirilmiĢ yıldız formlu çini parçaları; haçvari çini ve türkuaz sırlı çini mozaik parçalarıdır.

Toplumsal idealin ağırlık noktasını teĢkil eden av ve hayvan konusu; kuvveti, yapısı ve insan hayatında oynadığı rol bakımından Selçuklu seramiğinde de yerini almıĢtır. Özellikle Selçuklu dekorasyonunun en güçlü kaynaklarından biridir.

TaĢınabilir küçük eĢya üzerinde karĢımıza çıkan üslup, yerleĢik kültür karakterine sahip çevre ülkelerin sanatlarına yansımıĢtır. EĢyalarda hayvan üslubunun konusu ve olayları, sahneyi oluĢturan figürler hep bir stil özelliğine bağlıdır. Bu özellik tek figürlü sahnelerde bile kendini gösterir. Herhangi mücadeleye gerek kalmaz. Bu sahnelerde bir hareket; koĢma-kaçma eylemi, buna bağlı olarak akıĢkan bir hız kavramı hayvan formunun bütününe hakim olur (Mülayim, 1999: 112).

2.2.1. “At” Figürü

Dünya tarihine baktığımızda bir dönüm noktası olan ve bir gurur sembolü olan atın insan hayatında önemli bir yeri vardır. Atlar Türk topluluğun hayat Ģartı ve onun varoluĢunun bir vasıtasıdır. Türkler atı ehlileĢtirmiĢ; günlük hayatlarında, yük taĢımada, on iki yıllık Türk takviminde, plastik sanatlarda, efsanelerde daha önemlisi

savaĢlarda kullanmıĢlardır. SavaĢtaki yararları nedeniyle at figürü, kuvvet ve kudret simgesi olarak bilinmektedir.

Türkler Ġç Asya ve Hunlarda görüldüğü üzere at yetiĢtiriciliği vasıflarıyla öne çıkmıĢlardır. Çinliler, “Türklerin hayatı atlarına bağlıdır” demiĢlerdir. Ata duyulan hayranlık mitoloji ve sanatta da hissedilmiĢtir (Esin, 2004: 257-258). Türklerin pek çok efsanesinde, destanlarında, hikayelerinde insanların at ile arasındaki bağ çok kuvvetlidir ve en değerli varlığıdır. Aynı zamanda at sürüleri zenginliğin ifadesidir (Esin, 2004: 262; Çoruhlu, 2002: 141; Kavuncuoğlu, 2003:64).

Gök, yıldız, tanrılarının bineği olarak da görülen atın Ģaman dininde de önemli yer edindiğini törenlerde Ģamanın gökyüzüne çıkacağı bineği, at aracılığı ile yer altına ve öteki dünyaya geçebildiği, kurban hayvanı olarak da kullanıldığını görürüz. Zamanla hükümdarlık gücünün bir simgesi haline gelmiĢtir. SavaĢçılara gösterilen itibar ata da gösterilmiĢ Ģiirler ithaf edilmiĢtir. Türklerin geniĢ sahalara açılmasında atların önemi büyüktür (Esin, 2004: 263- 265-279; Çoruhlu, 1998:155).

Konar - göçer hayat tarzının ayrılmaz bir parçası olan Süvari atlarını yücelten hadisler atın kıymetini vurgulamıĢtır. Özellikle bu atların etrafında meleklerin gezdiği söylenmiĢtir (Esin, 2004: 265). At bazı tasvirlerde kanatlı olarak gösterilmiĢtir (ġekil-24). Bu görsellerin atın göğe çıkma adına bir araç olarak düĢünüldüğünün göstergesidir. Ġslam dininde de benzer bir inanıĢın bilinirliğinin olması ilgi çekicidir. Hz. Muhammed‟in Mirac‟a Burak isimli beyaz bir at ile çıktığı inancı Ġslamiyet‟ten sonra da ata değer verilmesini sağlamıĢtır (Çoruhlu, 1998: 156).

ġekil-24: Lüster Tekniğinde YapılmıĢ Kanatlı Alaca At Tasvirli Tabak.

Hayatta at ile iç içe olan Türkler, görüldüğü üzere sanatlarına da at tasvirini yansıtmıĢlardır. Selçuklu hükümdarların, Beylerin, Sultanların en yakın yoldaĢı hem de kardeĢten daha yakın kabul edilen atların Selçuklu seramiklerinde, çinilerinde görülen at tasvirlerinin iĢleniĢi sanatta da vazgeçilmez bir unsur olarak yerini almıĢtır. 13.yüzyılda Anadolu Selçuklu sanatında da bolca kullanılmıĢtır.

Büyük Saray sır altı ile iĢlenmiĢ resimli yıldız çinide bir at dörtnala koĢmaktadır (ġekil-25). Bu çalıĢmada Selçuklu seramikçisinin harekete duyduğu ilgiyi, seramik yüzeyinde görürüz. Atın üzerinde yer alan koĢum takımı, yele gibi detaylar oldukça baĢarılı Ģekilde ifade edilmiĢtir. Atın almıĢ olduğu hareketleri doğru yansıtma becerisi, uygulamadaki gerçekçi etkiyi desteklemektedir. Krem zemin üzerine kobalt mavisi, kahverengi gibi renkler sürülmüĢtür. Genellikle figür süslemelerindeki bu aykırı renkler, burada olduğu gibi, soyutlaĢtırma iĢlemini pekiĢtirmekle birlikte, resme plastik ve dekoratif bir etki katmaktadır. Atlar gerçekçi sayılacak üslupta, atlayıp zıpladıkları durumda, doğaya yakın resmedilmiĢlerdir (Arık, 2000: 112).

ġekil-25: Sır Altı Tekniği ile YapılmıĢ Yıldız Formlu Çini. Kubad Abad, Büyük Saray. Konya Karatay Müzesi.

Kaynak: Arık, 2000: 112.

Firuze Sırlı Süvari, 12-13y.y. Ġran ya da Afganistan (ġekil-26). Dikdörtgen seramik kaideye yapıĢtırılmıĢ kalıp yöntemiyle çini çamurundan Ģeklini almıĢ yalın bir figür olarak durmaktadır. Siyah sır altı boyayla süslemesi yapılmıĢ firuze (turkuaz) renkle sırlanmıĢtır. Sırtındaki kalkan, ellerindeki değnek-silah benzeri

nesne ve atlının arkasında oturan canlı avcı çita sonradan ekleme tekniğiyle yapıldığı muhtemeldir. Bu Türk Selçuklu atlı seramik figürlerin iĢlevi için değiĢik görüĢler mevcut olsa da, süs eĢyası, oyuncak, törensel veya adak kabı v.b gibi kesin fonksiyonu tespit edilememiĢtir.

ġekil-26: Atlı Süvari. Sır Altı Süsleme, Turkuaz Sır. Ġran, 12-13.yy. Metropolitan Sanat Müzesi, New York.

Kaynak: Ġskenderzade, 2010: 581.

Atlı seramik figür (ġekil-27). Sıraltı tekniği ile yapılmıĢtır. Atın üzerine iĢlenen tasvirin bir savaĢçı olduğu elinde sıkıca tuttuğu kılıçla verilmeye çalıĢılmıĢtır. Dizginleri ve koĢum takımları ustaca iĢlenmiĢ ve kobalt mavisiyle boyanmıĢtır. BaĢında börkü bulunan savaĢçı Türk karakterine uygun Ģekilde iĢlenmiĢtir. Bu tarzdaki küçük seramik figürlerin çok iyi bir usta tarafından yapıldığı ifade edilebilir.

ġekil-27: Sır Altı Tekniğiyle YapılmıĢ Atlı Seramik Figür, 12-13.y.y. Suriye, ġam Milli Müzesi.

Louvre Museum‟da sergilenen Selçuklu Dönemi seramik süvari formunda kap 12- 13.y.y. Ġran. (ġekil-28). Çini çamurundan yapılmıĢ, mat turkuaz renkte sırlanmıĢtır. Figürün göğsünde küçük bir delik bulunur. Bu tür seramik çalıĢmalarının oyuncak olarak da düĢünülebileceğini araĢtırmacılar ifade etmektedir. Heykelin küçük boyutuna rağmen yapımı dikkatli göz ve usta eli yansıtmaktadır. Bu dönem yapılmıĢ biblo-heykellerin çoğu benzer gerçekçi yaklaĢım ile seçilmektedir.

ġekil-28: Seramik Süvari, Mat Turkuaz Sırlı, Paris, Louvre Müzesi.

Kaynak: EravĢar vd., 2014: 316. Ġskenderzade, 2010: 580.

Selçuklu döneminden günümüze ulaĢabilen baĢka bir eser ise1995 yılında satın alınarak Ġstanbul Türk ve Ġslam Eserleri Müzesi‟nin koleksiyonuna kazandırılmıĢtır (ġekil-29). Döküm yöntemi uygulanarak yapılmıĢ figürün yapım yeri ve tarihi kesin bilinmese de, bunun Selçuklu Dönemi Suriye‟de yapılmıĢ olduğu Rakka seramiklerine benzerliğinden tahmin edilmektedir (Ġskenderzade, 2010: 169). Çini çamurundan yapılmıĢ firit hamurlu üzerinde turkuaz renkli sırları gözüken Ģeffaf sırlanmıĢ atlı seramik süvari figürü dikdörtgen kaide üzerinde atının dizginlerini tutar biçimde tasvir edilmiĢtir. Sağ elinde tuttuğu alın hizasına kadar uzanan nesnenin ne

olduğu bilinmemektedir. Figür genel hatlarıyla verilmiĢ olup detayları seçilememektedir. Eser çatlak ve tamirlidir.

ġekil-29: Seramik Süvari Figürü, Ġstanbul, Türk ve Ġslam Eserleri Müzesi

Kaynak: Ġskenderzade, 2010: 581.

Süvarili minai tabak (ġekil-30). 12-13.y.y. Ġran, KaĢan. Firit içerikli, çok renkli sırüstü ve beyaz tek renk sırlı minai seramik. Kasenin içinde krem renkte zemin üzerine figürler yapılmıĢtır. Atlar çeĢitli renklerle boyanmıĢ ve yiğitlik sembolü olan atın kuyruğu bağlanmıĢ, ayrıntılar oldukça baĢarılı bir Ģekilde tasvir edilmiĢtir. Selçuklu seramikçisinin gözlem ve harekete duyduğu ilgi eserlerde belli olmaktadır. Figürler ay yüzlü badem gözlü Türk tipindedir.

ġekil-30: Minai Tekniğiyle YapılmıĢ Süvarili Tabak, Atlı Figürler, Ashmolean Müzesi, Oxford.

Atın kuyruğunu düğümlemek Türk-Hun ve Moğol halklarına özgü bir ritüeldir. Hükümdarlar savaĢa katılacaklarında atın kuyruğu düğümlenir, bu da atın savaĢa çıkmaya hazır olduğunu belirtmektedir (Parlar, 2001: 121).

Süvarili Minai Seramik parçası (ġekil-31). 12-13.y.y. Ġran, Türkmenistan. Firit içerikli, çok renkli, sırüstü boyalı ve tek renk sırlı minai seramik. 12.y.y. da Ġran‟da geliĢtirilen bu teknik krem renkte zemin üzerine figür ve doldurma desenleri ile iĢlenmiĢtir. Ortada koĢan at üzerinde süvari figürü görülmektedir. BoĢluklar ise narçiçeği ya da haĢhaĢ desenleriyle doldurulmuĢtur. At tasvirini oldukça doğru yansıtma becerisi dekordaki gerçekçi etkiyi desteklemektedir. Türklere özgü olan at kuyruğu düğümü de unutulmamıĢtır.

ġekil-31: Minai Tekniğiyle YapılmıĢ Süvarili Seramik Tabak Parçası, Devlet Tarih Müzesi, Moskova.

Kaynak: EravĢar vd., 2014: 212.

Süvarili Minai seramik parça (ġekil-32), 12-13.y.y. Ġran, Rey. Firit içerikli, çok renkli, sırüstü boyalı ve opak tek renk sırlı minai seramik. Bir at üzerinde seyahat ediyor izlenimi verilen figürün önünde ve arkasında da süvarilerin olduğu, sağlam kısımda kalan at izleri resimlerinden anlaĢılmaktadır.

ġekil-32: Minai Tekniğiyle YapılmıĢ Süvarili Seramik, Ermitaj Devlet Müzesi, St Petersburg.

Kaynak: EravĢar vd., 2014: 237. 2.2.2. “Arslan” Figürü

Tarih boyunca pek çok kültürde rastladığımız arslan figürü Türk sanatında, astrolojik anlamlarının dıĢında özellikle hayvan mücadele sahnelerinde her zaman kazanan taraf olarak kullanılmıĢtır. Ġyi-kötü aydınlık-karanlık gibi kavram çiftlerinden olumlu olan tarafa karĢılık gelmektedir. Ayrıca daima kuvvet sembolü olmuĢtur.

Arslan figürlerinin ve onların sembolik anlamda kullanılmasının Türklerin Budizm‟le etkileĢimi sonucu Türk sanatına girdiği düĢünülmektedir. Budizm‟den önce Türklerde Alplik, yiğitlik sembolü olarak kaplan kullanılmaktaydı. AraĢtırmacılar bunun eski Türk devirlerinde Orta ve Ġç Asya‟da arslan olmamasından kaynaklandığını öne sürmektedirler (Çoruhlu, 1995: 114).

Ġslamiyet‟ten sonra Türk sanatında kullanılmaya devam eden arslan figürü eski simge anlamını taĢımaya devam etmiĢtir. Arslan çeĢitli devir ve kültürlerde daima kuvvet ve kudret sembolü olarak görülmüĢtür. Bu nedenle sarayları, tahtı, Ģehri, kaleyi, yapıyı kötülükten, düĢmandan koruyan bir unsur gibi kullanılmıĢtır (ġekil- 33). Özellikle Büyük Selçuklu ve Ġlhanlı Devri el sanatlarında tahtı koruyan arslan figürleri yaygındır. Arslan büyük olasılıkla aynı zamanda arma, totem olarak da

düĢünülmüĢtür. Dede Korkut kitabında arslan ana olarak geçer. ġaman etkilerinin Ġslam tarikatlarında kalıntıları da Anadolu Selçuklu sanatında bol arslan görülmesine yol açmıĢtır. Anadolu‟da yaygın bir inanca göre arslan ağızlarından akan sularla abdest alınır, Ģifa niyetine içilir (Öney, 1992: 40).

ġekil-33: Tüf taĢından rölyef. 12-13 y.y Ġran-Hamedan, David Samling Müzesi, Kopenhag.

Kaynak: EravĢar vd., 2014: 258.

Birçok kültürde güç, kuvvet ve koruyucu sembolü olarak yer alması da bu figürün devamlılığını sağlamıĢ olabilir. Bu etkilerle Selçuklu sanatının her materyalinde çeĢitli biçimlerde kullanılmıĢtır (Öney, 1975: 39). Arslanın ifade ettiği mana çok görkemli olduğundan, Selçuklu çağında arslanlı isimlerde çok kullanılmıĢtır. Alparslan, Kılıç Arslan gibi.

Büyük Saray buluntularına bakıldığında aslan tasviri sultanın gücünü simgelemek üzere ĢiĢkin göğsü ve kabarık yelesiyle karĢımıza çıkıyor. Bu görevin bilincindeymiĢ gibi çini yüzeyinde gururla durmaktadır (ġekil-34). Krem zemin üzerine çizilen arslanın gövde, baĢ ve üçayağı kobalt mavisi, sol ön ayağı, kuyruğu patlıcan moru ile renklendirildiği görülmektedir. Arslan tasvirini adeta vurgulamak için kontur Ģeklinde etrafı boĢ bırakılmıĢ Ģeffaf sırlı gözükmesi de figürü öne çıkarmıĢtır. Çevre boĢluklar ise kıvrık dallar, yarım palmetlerle bir desen oluĢturularak süslenmiĢtir (Arık, 2000: 107-108).

ġekil-34: Sır Altı Tekniği ile YapılmıĢ Yıldız Formlu Aslan Figürlü Çini. Kubad Abad, Büyük Saray. Konya Karatay Müzesi.

Kaynak: Arık, 2000: 107.

Tek renk Sırlı Kase (ġekil-35). 12-13.y.y. Ġran. Kase‟nin orta kısmına krem renkli zemin üzerine siyah renklerle boyanarak bir ayağını öne uzatmıĢ, baĢı geride bir aslan motifi iĢlenmiĢtir. Figürün çevresi rumiler ve kıvrım dallarla, kasenin en dıĢ kısmı ise daire benzeri fırça darbeleriyle doldurulmuĢ ve kobalt renkte kontur çekilmiĢtir.

ġekil-35: Selçuklu Dönemi Seramik Kase, 12-13.y.y. Ashmolean Müzesi, Oxford.

Türkuaz Renkli Figürlü pano (ġekil-36). 12-13.y.y. Ġran, Tebriz. Kalıba dökülerek ĢekillendirilmiĢ, firit hamurlu, türkuaz renkte sırlı çini parçası. Üzerinde bir aslanla bir mitolojik canlının dizi halinde resmedildiği bir imaj çarpmaktadır. En üst bölümde ise bir sıra halinde lotus dizi görülür. Bu tür parçalar daha çok saray ve benzeri yapıların süslenmesinde kullanılmaktaydı.

ġekil-36: Aslanlı Pano, Turkuaz Sırlı, Azerbaycan Müzesi, Tebriz.

Kaynak: EravĢar vd, 2014: 172.

Aslan Formlu Kap (ġekil-37). 12-13.y.y. Ġran. Firit hamurlu, firuze renkte sırlıdır. Elde Ģekil verilmiĢtir. Arka ayaklarının üzerinde oturur Ģekilde gösterilen aslanın sırtında doldurma deliği bulunmaktadır.

ġekil-37: Aslan Formunda Kap, Brıtısh Müzesi, Londra.

Lüster Teknikte Çini Parçası (ġekil-38). 12-13.y.y. Ġran, KaĢan. Lüster tekniği tercih edilerek süslenmiĢ mimari bir yapıya ait parça. Önde sağ ön ayağını yukarı kaldırmıĢ bir aslan tasviri onu arkadan takip eden ayakta durur vaziyetteki bir figür iĢlenmiĢtir. Ayaktaki figürün elinde kılıç benzeri bir alet vardır. Elbisesinin üzeri kobalt mavisi kompozisyonlarla bezenmiĢtir. Aslan gövdesi de beneklerle süslenmiĢtir. Arada kalan boĢlukta ise lotus ve palmet Ģekilleri tercih edilmiĢtir.

ġekil-38: Aslan Figürlü Çini Parçası, David Samling Müzesi, Kopenhag.

Kaynak: EravĢar vd, 2014: 219.

Aslan formunda kap; 12-13 y.y. Ġran, KaĢan, Gurgan. Firit hamurlu, fakat lüster teknikte sırlıdır. Elde Ģekil verilmiĢtir. Doldurma ve akıtma iĢlevi gören musluk yerleri mevcuttur. Bu tarz nesneler, sıvı maddelerin günlük iĢlerde kolayca kullanılmasını temin amacıyla tasarlanmıĢtır. Aslan arka ayaklarının üzerine oturur vaziyette ĢekillendirilmiĢtir (ġekil-39).

ġekil-39: Aslan formunda kap, Vıctorıa ve Albert Müzesi, Londra.

Rumi Süslemeli minai testi (ġekil-40), 12-13.y.y. Ġran, Rey. Firit içerikli, sıratlı ve sırüstü çalıĢılmıĢ minai seramik. Gövde üzerinde karıĢık rumi ve bitkisel kıvrımlar arasında kuĢ motifleri serpiĢtirilmiĢtir. Ağız kenarında kulp olarak yapılmıĢ karĢılıklı iki aslan yer almaktadır. Kabın su akıtma musluğu geyik formunda dizayn edilmiĢtir. Ağzın etrafı bir kitabe kuĢağı ile çevrelenmiĢtir.

Minai Testi 13.y.y. Ġran, KaĢan. Testinin gövdesi kabartmalı oval hatlardan oluĢur. Bu hatlar arasında karĢılıklı yerleĢtirilmiĢ iki kuĢ görünümlü kabartmalar dikkat çekmektedir. Ağzın iki yanında, ağza doğru Ģaha kalkmıĢ vaziyette iki aslan resmedilmiĢtir. Boyun bölümüne bitkisel motif yerleĢtirilmiĢtir (ġekil-41 ).

ġekil-40: Rumi Süslemeli Minai Testi, Brıtısh Müzesi, Londra

ġekil-41: Minai Testi, David Samling Müzesi, Kopenhag.

Kaynak: EravĢar vd., 2014: 38-233.

2.2.3. “Balık” Figürü

Burç simgesi ve av hayvanı olarak görülebilen balık yalın olarak bereket sembolüdür. Türklerde her zaman bolluk, bereket ve refah simgesi olarak tasvir edilmiĢtir. Evlilikte de mutluluk ve üremenin simgesidir (Çoruhlu, 2002: 144; Arık, 2000: 119).

Anadolu‟da, Erken Hıristiyan ve Bizans sanatlarında çok sevilerek iĢlenmiĢtir. Ġslam‟da kökü Fatımilere, Ġran‟da büyük Selçuklu zamanına kadar geri gider. Lüster

ve minai tekniğiyle yapılmıĢ seramiklerde, cam kaplarda balık figürü görülmektedir. Küçük Saray buluntularından bir Selçuklu tabağında karĢılaĢtığımız balık figürleri bu temanın sıkça iĢlendiğine iĢaret eder (ġekil-42). Selçuklu döneminde sıraltı tekniğinde yapılan balık figürlü süslemeler fazlasıyla görülmektedir.

ġekil-42: Türk Selçuklu Sıraltı Balık Tasvirli Seramik Tabak. 12-13.yy.

Kaynak: Sanal-8, 2018.

Büyük Saray‟a ait buluntular arasında, dikdörtgen Ģeklinde bir çini parçası üzerine sır altı çalıĢılmıĢ peĢi sıra dönüp duran iki iri balık tasvir edilmiĢtir (ġekil- 43). Ġri gözleri, kocaman ağızları, dekoratif kuyrukları ile BeyĢehir Gölü‟nün büyük balıklarına benzerler. Büyük ve Küçük saraylara ait kırık veya kesik sır altı yıldız parçalarında, böyle baĢka figürlere bağlı olup olmadıkları anlaĢılamayan tek veya çift balık figürleri de görülmektedir (ġekil-45). Kimisi, krem rengi zemin üzerinde yeĢil bitkiler arasında maviye boyanmıĢ olarak, kimisinde balıkların gri-siyah renklerle pulları da iĢlenmiĢ, kendileri kobalt mavisine boyanmıĢ olarak yer almaktaydılar. Küçük Saray kazılarında sır altı tekniğinde yapılmıĢ bir yıldız çinide, haĢhaĢ bitkileri arasında iki balık figürünün baĢı görünmektedir (ġekil-44). Bunlar çini yüzeyini tamamen kaplayan simetrik biçimde tasvir edilmiĢlerdir. Birinin gövdesinde pullar bulunmaktadır (Arık, 2000: 119).

ġekil-43: Sır Altı Tekniği ile YapılmıĢ Balık Figürlü Çini. Kubad Abad, Büyük Saray. Konya Karatay Müzesi.

Kaynak: Arık, 2000: 119.

ġekil-44: Sır Altı Tekniği ile YapılmıĢ Balık Figürlü Çini. Kubad Abad, Küçük Saray. Konya Karatay Müzesi.

ġekil-45: Balık Figürlü Yıldız Çini. Kubad Abad Sarayı. 12-13. Yy.

Kaynak: Sanal-9, 2018.

Küçük Saray kazılarında ilk kez karĢılaĢtığımız turkuaz Ģeffaf sır altına siyah boyalarla deseni iĢlenmiĢ haç parçalarının ikisinde, ilk kez balık çizimi görüyoruz (ġekil-46). KırılmıĢ bulunan bu parçalarda birer balığın yalnız gövdesinin alt kısmı ve kuyruk iĢlemesi kalmıĢtır. Ağızları haç ortasında buluĢacak Ģekilde ürünün iĢlemesinin yapıldığı anlaĢılıyor (Arık, 2000:120). Krem rengi, sıkı gözenekli, çinilerdeki gibi yüksek kaliteli bir hamurla yapılan sırlı seramikler, Küçük Saray buluntuları arasında özel bir grup oluĢturmaktadır (Arık, 2000: 169-173).

ġekil-46: Sır Altı Tekniği ile YapılmıĢ Yıldız Formlu Balık Figürlü Çini. Kubad Abad, Küçük Saray. Konya Karatay Müzesi.

Slip Teknikte Tabak (ġekil-47). 12.y.y. Ġran. Firit hamurlu, Ģeffaf sır altında beyaz slip süslemeli ve yeĢil kahve renklerinde boyalı olarak yapılmıĢtır. Kasenin içinde bir balık sureti yer almaktadır. Etrafı yeĢil renkte eliptik halkalarla çevrilidir. Kenarlardaki bordür, sarmallardan oluĢmaktadır.

ġekil-47: Seramik Tabak, ġeffaf Sırlı, Ashmolean Müzesi, Oxford.

Kaynak: EravĢar vd., 2014: 109.

Türk sanatında ilk kez Diyarbakır Sarayında rastladığımız geometrik motiflerin yanında balık, ördek gibi figürlerin yer aldığı mozaik bezemeler dikkat çekmektedir (Öney-Çobanlı, 2007: 77). Antalya Aspendos‟ daki saraylarda da balık tasvirleri iĢlenmiĢtir. Selçuklu çağında Balık tasviri genellikle simetrik olarak karĢımıza çıkmıĢtır.

2.2.4. “KuĢ” Figürü

Eski geleneklerde olduğu gibi kuĢ figürleri bu dönemde de avcı kuĢ olarak doğan, Ģahin, sungur ve yırtıcı kuĢlar olarak sanat eserlerinde yer edinmiĢ, sık sık tekrarlanan örneklerle çeĢitlilik göstermiĢlerdir.

Ġslam öncesi Türk topluluklarıyla süre gelen atalarından kalma inançları yaĢatmıĢ, hayvanlara, bitkilere duyulan ilgi bazı batıl inançları ortaya çıkarmıĢ, yırtıcı kuĢlar ilahi birer haberci Ģekline bürünmüĢtür (Aksu, 2002: 183-184).

Avcı kuĢ olarak doğan, Ģahin, sungur gibi keskin gözleri olan yırtıcı kuĢlar kullanmıĢlardır. Saray çinilerindeki avcı kuĢlardan, diğer hayvanlara kadar hepsi seramik ve çini yüzeylerde yer almıĢlardır. Örnek 1987‟de Küçük Saray‟da yapılan kazılarda çıkan sekiz köĢeli yıldız çinilerde, sır altı tekniğinde, krem rengi zemin üzerine kobalt mavisi, siyah renklerle iĢlenen avcı kuĢlar (ġekil-48) ile Büyük Saray kazı çalıĢmalarında bulunan çini eserleri görebiliriz. Yırtıcı görünüĢleri, keskin bakıĢları, yana açılmıĢ görkemli kanatları ve ĢiĢkin gövdeleriyle bu kuĢlar, çini

Benzer Belgeler