• Sonuç bulunamadı

Hayvansal Tasvirlerin DoğuĢu ve Selçuklu Seramiğindeki Yeri

Milattan öncesine kadar tarihlenen hayvan tasvirlerinin, Selçuklu çağı seramik sanatında da yer aldığı, bu tasvirlerin Anadolu Selçuklu sanatında görüldüğü gibi, mimari uygulama alanlarında, taç kapılarda, konsollarda ve heykel uygulamalarında ahĢap, maden, kumaĢ, taĢ, gümüĢ, altın, tuğla gibi malzeme üzerinde çeĢitli tekniklerle iĢlendiği görülmektedir. Hikaye, efsane, destan gibi edebiyat türlerinde, dini inançlarda, örf ve adetlerde de hayvan tasviri geniĢ bir yer tutmaktadır. Hayvanlar birçok kavramın ve doğa olaylarının simgesi haline dönüĢmüĢtür. Bu nedenledir ki Selçuklu çağı hayvan tasvirlerinin doğuĢ sebeplerini incelememiz uygun olacaktır.

Hayvan tasvirlerinin çıkıĢ noktası ile ilgili çeĢitli görüĢler vardır. Bu görüĢlerden en önemlisi hayvan tasvirinin, Türklerin ilk yerleĢtikleri yerler olarak bilinen, Tanrı Dağları ve Altay Dağlarından, Baykal Gölü çevresine kadar olan bölgede görüldüğüdür. M.Ö. 2-3.yy arasında Mezopotamya „da Hayvan tasvirlerinin resmedilmesi mühür silindirler üzerinde baĢlamıĢtır. Hayvan konularına iç Asya‟daki kadar fazla ilgi gösterilmediği de bir gerçektir (Diyarbekirli, 1977: 125).

Çin sanatında karĢımıza çıkan hayvan motiflerinin Asya kökenli olduğu savunulmakla birlikte motiflerinin bazılarının Ortaçağ‟da Kuzey Avrupa‟da da görüldüğü tespit edilmiĢtir. Stilize edilmiĢ hayvan motifleri çeĢitli formlar üzerinde dekoratif unsur olarak kullanılmıĢtır. Çin sanatında koĢum takımlarında, arabaların madeni kısımlarında Hayvan üslubunun uygulandığı görülmektedir. Zamanla bu üslup Çin‟den Hindistan‟a kadar ilerlemiĢtir.

Hayvan üslubu zaman içerisinde Eski ve Orta Çağ boyunca Avrupa‟nın kuzeybatısından Ortadoğu‟ya kadar uzanmıĢ, Güneydoğu Asya, Çin ve Ġskandinav

gibi ülkelerde önemli örnekler görülmüĢ iç bölgelere kadar Karadeniz‟in kuzey kıyıları, Urallar gibi yayılma alanları oluĢmuĢtur. Bunlar dikkate alınırsa bu üslubun Orta Asya kökenli olabileceği düĢünülmektedir (Mülayim, 1994:163).

Hun kavimleriyle doğrudan iliĢkili olan Hayvan tasvirleri göçebe toplumda baĢta at olmak üzere hayvanlar hayatlarının önemli kısmını teĢkil eder. (Alsan, 2005: 17). Türk sanatının baĢlangıcı Hun çağı olarak bilinir. Buna rağmen geliĢmiĢ formlardaki ünlü kurganların önceleri bir hazırlık döneminin olduğu aniden ortaya çıkmadığı düĢünülür. Hayvan üslubunun örneklerinin görüldüğü bu hazırlık döneminin baĢlangıcı M.Ö. VI. bin yıla, bitiĢiyse M.Ö. 700‟lere dayanmaktadır (Mülayim, 1993: 185).

Hayvan üslubu Ġslam öncesi ve Ġslam sonrası kültür etkileriyle birlikte; coğrafi etkilerin tesiri altında ĢekillenmiĢtir. Ġslamiyet‟in kabulünden sonra da bazı değiĢikliklere uğrayarak devam etmiĢtir. Hayvan motifleri ile ilgili inançlar kısmen değiĢim göstermiĢ ama Ġslamiyet‟ten sonraki dönemde de kullanılmıĢtır. Örneğin Asya hayvan üslubunun Ġslam‟la tanıĢması; geyiklerin, ejderlerin ve yırtıcı kuĢların, yeni inanç sisteminin içine dalması, hayata ve insana dair bütün iliĢkilerin “bir baĢka türlü” yorumlanmasına sebep olmuĢtur. Bu süreci 14. yüzyılın sonuna kadar sürecek olan Selçuklu dönem figürlerinde görebilmekteyiz (Mülayim, 1999: 106).

Tasvir yasağının, genel Ġslam sanatı kadar, Anadolu Türk sanatında da etkisini hem konu olarak hem de konuların iĢleniĢinde hissederiz (Mülayim, 1999: 38). Din değiĢtirme olgusu sanatta da önemli bir dönüĢüm oluĢturmuĢtur. Bu dönüĢüm sırasında Türklerin zorlandığı ya da bu dönüĢümün hiç zorlanmadan kolay geçiĢi tartıĢılmaktadır. Bunu en iyi geçiĢ süresindeki yapılan ortaya çıkan sanat ürünlerinde görebiliriz (Mülayim, 2000: 106).

Selçuklu hayvan tasvirlerinin içeriğini tek yönlü kaynaklarla açıklayamayız. ÇeĢitli kültürlerde ve bölgelerde farklı yorumlanabilen hayvan tasvirlerinde anlatımın açıklanma süreci değiĢik yorumlanabilmektedir. 8.y.y. Emevi halife saraylarını süsleyen figürler, Akdeniz‟in uygarlıkları, Mezopotamya ve Ġran‟ın kültürlerinden etkilenmiĢ 9-10.y.y.‟da Ġslam merkezinin Abbasilerle doğuya kaymasıyla üslup yenilenmiĢ Orta Asya ve Türk üslubu, Batı Türkistan‟dan

Anadolu‟ya kadar ki süreçte Selçuklularla güçlenmiĢtir. M.Ö. 7.y.y‟a kadar izlenen “Avrasya figür üslubu” Selçuklu çağını etkilemiĢtir. Bu üslubu oluĢturan kültürler Ġslam öncesi Hun devleti, Volga ve Tuna Hunları, Göktürkler, Karluklar‟dan oluĢan Türk devletleridir. KuĢlar, çeĢitli av hayvanları, doğaüstü, tılsımlı gücüne inanılan yaratıklar, maskeler, hayat ağaçları bu zengin figür dünyasında yer alır. ġaman inançları, av ve savaĢ gelenekleri, büyü, doğa olayları, ayinlerle ilgili semboller figürleri Ģekillendiren kaynaklardır. Soyut, deforme edilmiĢ veya geometrik bitkisel Ģekillere dönüĢmüĢ hayvanlar zengin bir süsleme repertuarı oluĢturur (Kuban, 2008: 412).

Zamanla yerleĢik hayata geçen Türklerin hayvan tasvirlerini süslemelerinde kullanmaya devam etmeleri, geleneksel aktarıma bağlılıkları ve hayvanların doğallığına duyulan hayranlıkları tasvir dünyasına çok çeĢitlilik katmıĢtır. Bu doğal görüntüler değiĢik yorumlamalarla ve stilize edilerek sürekli zenginleĢtirilmiĢtir. Hayvan Ģekillerini, bitki formlarını, insan figürlerini ve geometrik motifleri önce basit çizgilerle ifade etmek yeri geldiğinde formları, biçimlerin Ģekil gücünü yansıtmak, el ile beyin arasındaki iĢbirliğini uyguladığı sanata aktarma becerisini gerçekleĢtirmek dönem sanatçılarının çok iyi yaptığı bir iĢti.

Ġslamiyet‟ten önceki Türk sanatında ve onun etkisiyle Türklerin çevrelerindeki toplulukların sanatlarında yer alan hayvan biçimine girme ya da hayvan postuna girme teması çok yaygındır. ÇeĢitli Ģekillerde ve değiĢik nitelikteki hayvanların kılığına girilmiĢ onların gücünü, kudretini ve tılsımını üzerlerinde hissetmiĢlerdir. Hayvan mücadelesi sahnelerinde, kazanan hayvanın, savaĢta ya da baĢka bir konuda baĢarı kazanma isteğinde olan ve hayvanın postuna bürünmüĢ bir insan olduğu düĢünülebilir. Tasvirlerde bu mücadelenin insan-hayvan mücadele sahnelerinin de hayvan mücadele sahneleriyle aynı anlamı taĢıdığı anlaĢılmaktadır (Çoruhlu, 2002: 167). Avcı toplumlarda hayvan üslubunun yaygın olması sihir ve tılsım gücünü de beraberinde getirmiĢtir. Ġnsanoğlu düĢsel dünyada oluĢturduğuna inanmıĢ ve bu oluĢan tılsımlardan da faydalanmaya çalıĢmıĢtır (Alsan, 2005: 14).

Sanat anlayıĢı tesadüfi olmaktan çok, bir inancın yansıtılması ile ilgiliydi. Bu inancın da “totemizm”den baĢka bir Ģey olmadığı açıktır. Örneğin, ReĢidüddin, 14. yüzyılın ilk çeyreğinde Cami‟ut-Tevarih adlı yapıtında 24 Oğuz boyunu sıralarken

her dört boy için bir ongun kuĢu gösterir. Böylece Ģahin, kartal, tavĢancıl, sungur, üçkuĢ, çakır kuĢları Oğuzların totemleridir. Totemizm konuları, çeĢitli boy ve uruklara göre değiĢir. Bunlar, kendilerine has sosyal, ekonomik Ģartları ve tarihsel geliĢmelerin düzensizliği ile her bölgede ayrı bir görünüĢ kazanırlar. Totemizmin ana teması, totem adı verilen atalara tapmak ve bunun sonucunda ortaya çıkan bir takım Ģeylere inanmaktır. Mesela, yarı insan, yarı hayvan veya yarı insan yarı bitki gibi ya da doğrudan doğruya fantastik yaratıklar, yahut da insan ve hayvan arasında bir mahluk totemizmin ortaya çıkardığı inancın oluĢlarıdır. Eski Türkler hayvan figürüne tabu olarak bakmıĢlardır.

Dinin ilk biçimlerinden olan Totemizm inancına sahip topluluklar bir nesneyle güçlü bir Ģekilde bağ kurarlar. Bu bağın getirdikleri belirli bir davranıĢ ve inanç sistemi vardır. Orta Asya Türkleri arasında totemcilikteki “Ģuringa”yı andıran put fetiĢler vardır. Altay ve Yakut Türklerinde Baba ve anayı temsil eden putlar bulunur. Abdülkadir Ġnan, Türk ırkında ġamanistlerde, tavĢan, ayı, kartal, sincap gibi isimleri olan putlar bulunduğunu bildirir (Bozkurt, 1995: 15-16).

Bozkır kültürü, Ġslam ülkelerinde yeni etkilerle harmanlanarak devamlı zenginleĢen bir figürlü konu programını geliĢtirir. Özde aynı programla Ģekillenen figür dünyası, 9.-13. yüzyıl arası Ġslam sanatında Batı Türkistan‟dan Ġspanya‟ya kadar uzanan geniĢ bir coğrafyaya sahiptir. Masallardan ilham alınan konular; gezegen - burç tasvirleri; sarayı, saray soylularını, avcıları, savaĢçıları koruyan, doğaüstü gücü olan sfenks, siren, grifon, çift baĢlı kartal, ejder, kanatlı arslan gibi yaratıklar; tavus, arslan, kartal, hayat ağacı gibi tahtla ilgili semboller akraba bir resim programı ile erken Ġslam seramik, maden, fildiĢi, cam, kumaĢ ve halı sanatını süsler (Kuban, 2008: 412).

Sembolik amaçlarla iĢlenen hayvan tasvirleri, Anadolu Selçuklu sanatında da devam etmiĢtir. Özellikle Avrasya göçebe kültürünün hayvan stili, ġamanizm etkisiyle doğmakla birlikte Ġslamiyeti kabul eden Anadolu topraklarında etkisini sürdürmüĢtür. Hayvan üslubunun en güzel örneklerini yansıtan Selçuklu seramikleri bulunmuĢtur.

Seramik, madeni kap veya çini, karĢımızdaki malzeme ne cinsten olursa olsun, hangi konu ya da tema iĢlenmiĢ olursa olsun, göz önünde tutulması gereken nokta; süsleme genelinin çok sayıda türlerden oluĢtuğudur. Temaların orijini, tercihler, biçimler her kültürde farklılıkları ifade ettiği gibi her dönemde de farklı bir çeĢitlilik sunabilmektedir.

Tarih boyunca geniĢ topluluklarda yayılan Türk sanatı, Asya göçebe kültürünün verileri ve Ġslam sanatıyla ortak paydaları olmuĢ, aynı anda veya sırayla daha baĢka alt unsurlarla da akrabalıklar kurmuĢtur. Bir yandan Budizm ve Totemizm öte yandan Ortaçağ tarikatları ve irili ufaklı yerli kültürlerin katkılarıyla Ģekillenen bu kavram, her dönemde ve iklimde biraz daha değiĢerek farklı ivmeler kazanmıĢtır. Bu evrim boyunca uzun süren bir göç olgusunun insanların önüne açtığı yeni kültür çevreleri ve hareket halindeki toplumun inanç sistemindeki değiĢmeler sanata da yön verirken, bu katkılar farklı alanlarda değiĢik ürünleri öne çıkarmıĢtır. Bazen mimari, seramik ve çini sanatı, bazen de duvar resmi veya avcı-göçebe toplum kültürünün daha tipik ürünleri sayılan halı ve kilimler öne çıkmıĢtır. O halde eklemek gerekir ki; böyle bir çeĢitlilik içinde farklı eğilimler gösteren süsleme sanatının ortak paydaların bulmak oldukça güçtür (Mülayim, 1999: 23). Apaçık görülen hayvan tasvirlerinin bile anlamları uzun uzun tartıĢılmaktadır.

Selçuklu sanatında hayvan figürüyle amaçlanan Ģey, sevimli ve yararlı olanı resmetmek değil; olağan-dıĢını anlatabilmektir. Bu ise daha çok kuvvet, korkutuculuk ve saygı uyandırıcı özellikleri ağır basan erken dönemlerin (Ġslam öncesi) avcı-göçebe Asyatik toplulukların ruhuna uygundur. Bütün olağan dıĢı güçlerine rağmen Ortaçağ süslemeciliğinin ilk hedefi hayvanlar veya fantastik figürler olmamıĢtır (Mülayim, 1999: 40). Ama bu tasvirler etkin olarak her türlü sanatta da kendine yer edinebilmiĢtir. Anadolu yorumu ise, sonuçta Türk sanatının Selçuklu kimliğini belirlemiĢtir.

Selçuklunun süsleme sanatına, çok yönlü olarak bakabiliriz. Stilistik bir süreç olarak değerlendirebiliriz. Eskiden kalmıĢ gelenekleri temizleyemeden bu sanatın daha Türk ya da Asya kültürüne geri dönüĢ denemeleri yaparak, bu sırada beliren karmaĢa ve bocalamanın sonunda üst düzey eserlerin çıktığını ileri sürebiliriz. Hızla ve büyük kitleler halinde Müslüman olan Türklerin, daha önce bağlı oldukları inanç

sistemlerine ait motifleri Anadolu‟ya taĢıyıp getirmeleri anlaĢılabilir bir durumdur. 13. yüzyıl sonuna kadar Ġslami düĢünce, toplum hayatının her kesimine bütünüyle hakim olamamıĢ, ancak mevcut unsurları bir düzene sokabilmiĢtir (Mülayim, 1999: 28).

Anadolu figür sanatı, bu zengin kültür ve sanat ortamının etkilerini, geleneklerini, yer yer Ġslam mistisizmi ile harmanlayarak yeni sentez ve yorumlar sunar. Sembolik mesajların yanı sıra, önemli süsleyici unsurlar olurlar. Büyük Selçukluların figür repertuarı daha zenginleĢerek, saraylarda çini, kullanım eĢyaları ve alçı, diğer yapılarda ise taĢ iĢçiliği ile karĢımıza çıkar. Her ne kadar taĢınabilen unsurlar saray ve saray mekanının dıĢında birer iletiĢim aracı olarak kullanılmıĢ olsalar da, kaynak itibariyle bütün hepsinin çıkıĢ noktasını yine saray oluĢturmuĢtur. Saray hükümdarın ihtiĢamının dıĢa vurumudur. Çünkü saray baĢkent kavramıyla bütünleĢen en önemli gösterge olmuĢtur.

Kubadabad seramik ve çini sanatında av konusuna geniĢ yer verilmiĢtir. Türk sanatında av geleneğinin derin kökleri vardır, av bir savaĢ alıĢtırması, yiğitlik ve cesaret sergileme yeri, aynı zamanda kutsal bir merasim olarak görülmekteydi. Seramikte ve çinide bu konu çok çeĢitli yönleriyle ele alınmıĢ, av eyleminin kendisi, ava gidiĢ ve avdan dönüĢ, atlı avcı figürü, avcı kuĢlar, av aletleriyle yapılan ziyafetlerin tasvirleri yapılmıĢtır.

Seramik ve çinilerde, insan figürü, hayvan figürü, bitkisel motifler, geometrik ve yazı gibi süslemelerin her türünden örnek bulmak mümkündür. Süslemenin büyük çoğunluğunu oluĢturan figürlü çinilerde, değiĢik duruĢlarda verilen insanlar, çeĢitli semboller atfedilen fantastik yaratıklar, mücadele sahneleri, çok değiĢik türde avlayan ve avlanan kuĢlar ve dört ayaklı hayvanlar etkileyici bir anlatım gücüyle karĢımıza çıkarlar (Bozer, 2001: 176).

Asya‟da baĢlayıp Anadolu‟ya kadar gelen bölgesel değiĢikliklerle kesintisiz bir Ģekilde devam eden Hayvan tasvirlerinin, Beylikler sanatında önemini yitirdiğini, Osmanlı sanatında ise yok olduğunu görmekteyiz. Grafik ve süsleme sanatları açısından bakıldığında ise ilk örnekleri teĢkil etmesinden dolayı önemlidir.

Selçuklu çağı kendi kültür kaynaklarına bağlı kalarak çevresindeki kaynaklardan da etkilenerek bazı adaptasyonlar yapabilmiĢtir. GeniĢ ölçüde Ġslam süslemeciliğine bağlı kalmak istese de Asyatik ve figürcü kimliğini de kaybetmemiĢtir (Mülayim, 1999: 28). Selçuklu sanatı anlamlı oluĢunu ve çekici boyutunu bünyesinde çok net bir Ģekilde taĢımaktadır. Doğanın gücünü insanlar arasındaki destansı mücadelerini ele almıĢ, mimari ve küçük eĢya üzerinde uygulamıĢtır. Bu çağ her canlının her an içinde yaĢamakta olduğu mücadelenin simgesel anlatımı olmuĢtur (Mülayim, 1999: 39).

Benzer Belgeler