• Sonuç bulunamadı

1.3. Selçuklu Seramik Sanatında Uygulanan Süsleme / Dekor Teknikleri

1.3.6. Minai Tekniği

Minai tekniğinin sözlük anlamı; 12. ve 13. yüzyıllarda Ġran‟ın Rey, KaĢan ve Rakka gibi çini üretim merkezlerinde uygulanmıĢ bir çini bezeme tekniği. Bu yöntemde renklerin bir kesimi sır altına, diğer kesimiyse sır üstüne vurulur. Sır altında kullanılan renkler lacivert, mor, yeĢil ve firuze rengidir. Sır üstünde ise sarı, kırmızı ve altın yaldız kullanılır.

Minai sır altı ve sır üstü tekniklerinin bir arada kullanılmasıyla hem sır altı hem sır üstü dekor uygulaması olarak değerlendirilebilir. Isıya dayanıklı olan renkler sır altında, az dayanıklı olanlarsa sır üstünde kullanılır. Bunun nedeni geç olgunlaĢan ve çabuk uçan renklerin ayrı fırın değerlerinde piĢirilmesi ve madeni parıltının yitirilmemesidir. Minai, yüksek nitelikli, ancak bir o kadar da zahmetli ve pahalı bir tekniktir. Bu teknikte yedi renk kullanıldığı için kaynaklarda „heft reng‟ olarak da geçmektedir.

Dekorlama, opak sır üzerine yedi renk veya Ģeffaf turkuaz sır, mavi sır ya da kobalt mavisi ile üzerine resmedilir. Sır altına kullanılan renkler ise yüksek ısıya dayanıklı, yeĢil, koyu mavi, mor, turkuaz renklerdir, bu renkler seramiğe

uygulanmasından sonra sırlanır. Bundan sonra kiremit kırmızısı, siyah, beyaz ve altın yaldız uygulanacak yerler boyanır ve düĢük derecede tekrar fırınlanarak renkler ortaya çıkar. Nadiren de olsa altın yaldız yerine sarı renk de kullanıldığı görülür (Arık, 2000: 30). Lüster tekniğinde olduğu gibi minai tekniğinde de boyama ve fırınlama iĢlemi bisküvi piĢiriminden sonra iki aĢamalı olarak gerçekleĢmektedir. Minai tekniği önceden de değinildiği gibi Selçuklu döneminin icadıdır (ġekil-22). Bu dönemde minai tekniği ile yapılan seramiklerin çokluğu dikkat çekmektedir. Üretimleri yapılan lüks seramikler Irak, Mısır ve Suriye‟de rastlansa da bu teknikteki örneklerin asıl merkezleri Rey, KaĢan, Save ve Natanz olarak bilinirdi (Ağatekin, 2003: 54; Öney ve Çobanlı, 2007: 76). 20. yüzyılın ortalarında Anadolu‟da Selçuklu baĢkenti Konya‟da yapılan kazılarda, gün yüzüne çıkan minai eserler Diyarbakır, Kayseri, BeyĢehir, Aspendos, Alanya gibi merkezlerdeki Selçuklu örenlerinde yapılan arkeolojik araĢtırma ve kazılarda bulunan, o dönemin en zengin çini ve seramik sanat örnekleri bu görüĢü değiĢtirmektedir (Öney ve Çobanlı, 2007: 74). Ortaya çıkan bu seramik eserler Ġstanbul Ġbrahim PaĢa, Türk ve Ġslam Eserleri Müzesi ve Çinili KöĢk‟te sergilenmektedir. Bünyedeki ince tanecikli beyaza yakın hamur rengi ile de Anadolu seramikleri arasında Ġran örneklerine en yakındır (Ġskenderzade, 2010: 232).

ġekil-22: Minai Tekniğinde YapılmıĢ ġiĢe. David Samling Müzesi, Kopenhag.

Üretilen seramik ürünlere bakıldığında üzerleri Ġslam minyatür sanatını anımsatacak Ģeklinde iĢlenmiĢ konu olarak saray hayatını yansıtan av, savaĢ, taht, eğlence sahneleri, edebiyatdan kahramanların yer aldığı Selçuklu hayatının bir yansımasıdır (Öney ve Çobanlı, 2007: 15-17). Bu eserlerde Selçuklu çağının renk cümbüĢünü, polikram zenginliğini görmekteyiz.

Minai seramik eserler incelendiğinde minyatür resmiyle bir bağlantı içinde olduğunu görebiliyoruz. Selçuklular tarafından geliĢtirilen ilk Ġslam minyatürleri içinde yer alan atılımlar gerçekleĢmiĢtir. Topkapı Sarayı Müzesi kitaplığında 13. Yüzyıla ait Varka ve GülĢah yazması bulunur. Ortaçağın tipik bir aĢk öyküsünü anlatan bu yazmada 71 minyatür çizimi bulunur. Minyatür resimler Azerbaycan‟dan gelip Konya‟da yaĢayan nakkaĢ Abd-el-Mumin bin Muhammed el-Hoyi tarafından yapılmıĢtır. Minyatürlerin resim tarzı, aynı dönemin minai kaplarıyla aynı özellikleri içerir. Bu nedenle bu kaplardaki resimlerin büyük olasılıkla, nakkaĢ denen minyatür sanatçıları tarafından yapıldığı düĢünülmektedir (Arık, 2000: 30-31).

Selçuklu döneminde II. Kılıçarslan (1156-1192) köĢkünde mimariye uygulanan minai çinileri görmekteyiz. Yalnız bu çiniler Ģimdilik ilk ve tek kullanım yeri olarak Konya Alaaddin köĢkü olarak da bilinen bu yerdir. Çini örneklerinin bünyeleri kolaylıkla toz haline gelmeyecek Ģeklinde serttir. Çamuru sarımtırak renkli ince ve yoğundur. Bağlayıcı olarak alkali‟li kireç kullanılmıĢtır. Hamur iyice yoğrularak her bir levha ayrı-ayrı biçimlendirilmiĢ ve sırlanmıĢtır. ġelare Yetkin, bu levhaların böyle ayrı olarak Ģekillendirilip yerel fırınlarda piĢirildiğini, kenarlarına ve arkasına akan sırlardan anladığını belirtmiĢtir (Öney ve Çobanlı, 2007: 76).

Alaaddin (Kılıç Aslan) köĢkünde minai ve sır üstü tekniklerinde hazırlanmıĢ küçük ölçekli yıldız ve haç biçimli levhacıklar, ayrı bir çini grubu oluĢturmaktadır. Ġran‟da lüster ve minai uygulama teknikleriyle üretilen Büyük Selçuklu eserlerini lüks seramik kaplar üzerinde, Anadolu‟da ise bu pahalı ve yüksek kaliteli üretimleri saray duvarları üzerindeki çinilerde görmekteyiz.

Minai dekor tekniği, gerek Selçuklu Dönemi seramik örnekleri içerisinde, gerekse Ortaçağ Ġslam seramikleri içinde Selçukluların özgün üretimlerinden biri

olmuĢtur (ġekil-23). Bu bağlamda Türk ve dünya seramik sanatı tarihi açısından önemli bir dekor uygulaması olarak kullanılmaktadır.

ġekil-23: Minai Tekniğinde YapılmıĢ Kase. Freer Güzel Sanatlar Galerisi, Washington.

ĠKĠNCĠ BÖLÜM

SELÇUKLU SERAMĠK SANATINDA HAYVAN TASVĠRLERĠ

11.-13. yüzyıllar arasında bugünkü Ġran‟dan Mezopotamya, Suriye ve Anadolu‟ya kadar bilinen bölgede Selçuklu hakimiyeti, Ġslam sanatına özgü konu programına mimari süsleme ve el sanatları alanında çok yönlü yeni bir çehre kazandırmıĢtır. Selçuklu figür dünyası, sanat tarihi araĢtırmalarına sembolik değerlendirmeleri ve çeĢitli uygulamaları ile konu olmuĢtur. Özellikle, 8.-13. yüzyıllar arası erken Ġslam sanatının süsleme programında çokça kullanılan insan ve hayvan figürleri belirgin bir Ģekilde kendini gösterecektir (Kuban, 2008: 411).

Selçuklu Çağın‟da hayvan üslubu doğa ile iç içe sürdürülen “atlı göçebe” yaĢam tarzında kendini çok etkin bir Ģekilde göstermiĢ, kuvvetini kaybetmemiĢ ve gelenek halinde yaĢatılmaya devam ettirilmiĢtir. Erken Ġslam ve Büyük Selçuklu devirlerinde hayvan biçimindeki kaplar veya hayvan figürlü süslemeler çok önemlidir. Selçuklu Çağı seramiklerine renk katan zengin ve bol teknikli hayvan tasvirli figürler her zaman bir dinamizme ve estetiğe sahip olmuĢlardır. Bu çağda yapılmıĢ ve kazılar sonucunda gün ıĢığına çıkmıĢ eserlerde de görülen hayvan tasvirleri bunu bize açıkça göstermektedir.

Türk sanatında hayvan sembolizminin kökleri M.Ö. 1. yüzyıldan itibaren Orta Asya‟da geliĢen “hayvan üslubuna” dayanmaktadır. Orta Asya‟da geliĢen ve tüm Asyalı kavimlerle Türklerinde paylaĢtığı hayvan üslubu denen göçebe sanatının uzantıları, tema ve ikonografi bakımından seramiklerin kökünde yer alır. Devamlı doğayı en baĢta da hayvanları gözlemlemek gereken göçebe yaĢamda, doğa güçleri ile ilgili olarak geliĢen inançlar ve destanlarda, hayvanlar da birçok kavram ve değerin, çeĢitli hayali olayların simgeleri haline gelmekteydiler (Arık, 2000: 79). Türk kavimlerinin yaĢadıkları tüm bölgelerde yaygın uygulanan bu üslup Türklerin Ġslamiyet‟i kabulünden sonra Ġslam Dünyasında da etkili olmaya baĢlamıĢ. Türk kültüründe kozmoloji ve mitoloji ile desteklenen bu üslubun etkisi özellikle Büyük Selçuklu Dönemi Ġslam sanatında daha kuvvetli olmuĢtur (Arık, 2000: 79 - Ġskenderzade, 2010: 256).

Figürlü süslemelerin, yani; insan ve hayvan temalarının Selçuklu sanatında oldukça bol kullanıldığı konusunda pek çok araĢtırmacı tereddütsüzce birleĢmektedirler. Nasıl Osmanlı sanatında bitkisel ve geometrik öğeler fazlaca kullanılmıĢ ve bu motifler üzerinde yoğunlaĢılmıĢsa, Selçuklu sanatında da figürlü konulara yöneliĢ oldukları yolunda yaygın ve yerleĢmiĢ bir görüĢ birliği vardır. Tasvirli süslemeler zorlu desen bilgileri gerektirdiğine göre daha çok lüks seramik ve çiniler üzerinde yapılmıĢtır. Sadece seramikte değil, genelde tüm sanat dallarında tasvirli süslemeler döneme renk katan ve zenginleĢtiren eserler içerisine girmektedir.

Aynı zamanda Büyük Selçuklu Dönemine ait el sanatlarında av sahnelerini içeren konulara sıklıkla yer verilmiĢtir. Selçukluların ava düĢkünlüğünü hem uygulanan görsel malzemelere bakıldığında görmekteyiz hem de yazılı metinlerle de bu görüĢ desteklenmektedir (Çaycı, 2008: 267). Bu görüĢü destekleyen görsel malzemeler açısından Kubad Abad çinileri en önemli yerdedir. Burada ele geçen çiniler av konusu bakımından dikkat çekicidir. Gerçek olduğu kadar fantastik hayvanlardan oluĢan çini repertuarı, Selçuklu av geleneğini boyutlarını ortaya sermesi bakımından önemlidir. Av sahnelerinin madeni ve seramik türdeki kap kacaklar üzerinde yoğun bir biçimde tercih edilmesi rastlantı eseri geliĢen bir durum olmamalıdır (Çaycı, 2008: 273-274).

Gezegenler ve burçlar Selçuklu döneminde insan ve hayvan figürleriyle temsil edilirdi. 12.yy ortalarından itibaren gezegen ve burçlar mimari eserlerde yer aldığı gibi seramik ve madeni eserlerden oluĢan taĢınabilir ürünlerde de geniĢ ölçüde yer edinmiĢtir (Erginsoy, 1978: 130). Ayrıca Selçuklu döneminde seramik süslemelerde edebi eserlerden alınan sahneler ve kahramanları da unutmamak gereklidir. Öyküsel karakter taĢıyan bu tasvirlerin önemli yer tuttuğu ve birkaç mısra ile desteklendiği görülmektedir. Buna da Firdevsi‟nin ġahname‟sini örnek gösterebiliriz. Selçuklu dönem seramiklerin ikonografisini araĢtıran bilim adamları sayesinde ilk bakıĢta birbirinden uzak duran minyatür ve seramik sanatı arasındaki benzerliği de görmekteyiz. Yalnız bunun önemsenip araĢtırılması gereken bir konu olduğunu da belirtmek gerekmektedir.

Konya Sarayı‟ndaki bulunan görsellere bakıldığında çeĢitli dekor tekniklerinden oluĢan çini buluntularda, bağdaĢ kurup oturan, elinde kadeh, çiçek

gibi nesneler tutan sultan ile çeĢitli saraylılar, av sahneleri, hatta portre denecek tipler tasvir edilmiĢtir. Ġnsan resimleri, göğsünde “es-sultan” yazılı çift baĢlı kartal Ģeklinde tılsımlı arma, hayat ağacı üzerinde kuĢlar, tavus, balık gibi hem cennet kavramı, hem ġaman mitolojisi ile bağlantılı resimler, sfenks, siren, grifon, ejder, kuyruğu ejdere dönüĢen sfenks gibi fantastik yaratıklar, aslan, ayı, kurt, tilki, vahĢi kedi, geyik gibi yaban hayvanları, yırtıcı kuĢlar, av kuĢları, avcı kuĢlar ve baĢka kuĢ cinsleriyle çeĢitli kompozisyonlar, köpek, kedi, at, deve gibi evcil hayvan resimleri ile oluĢan görkemli bir figür çeĢitliliği karĢımıza çıkmaktadır (Kuban, 2008: 275). Bu figür zenginliği sultandan saray halkına, hayvanlarından bitkilerine kadar, yaĢama dair veriler elde etmemizi sağlamaktadır (Kuban, 2008: 275).

Uygurlardan Karahanlılar‟a, Anadolu Selçuklularından Osmanlıya bağlanan zinciri kaybetmemek, sanat eserleri ve süsleme tarzlarının zaman içinde nasıl değiĢtiğini izleyebilmeyi kısacası tarihsel süreçteki sanatın doğuĢunu, değiĢimini bize gösterecektir.

Selçuklu devri eserlerinde çok sıklıkla yer alan hayvan kompozisyonlarının, yalnızca dekoratif bir eleman olarak kullanılmadıkları, bu figürlerin güçlü bir anlatım aracı olarak kullanıp sembolik anlamlar içerdiğini bilmek gerekir. Selçuklu hayvan tasvirleri ve sembolik anlamları konusundaki çeĢitli araĢtırmalar; üslupları bakımından Avrasya hayvan sanatına bağlanan bu figürlerden birçoğunun, anlamları bakımından da Orta Asya Ģaman inançları ile ilgili olduklarını ortaya koymaktadır. Aslında bu tartıĢılan bir süreçtir. Ama biz Selçuklu hayvan figürlerinin anlamlarının, figürlerin kullandıkları yere ve birlikte bulundukları diğer motiflere göre değiĢtiklerini söyleyebiliriz.

Hayvansal tasvirlere verilen önemin temelinde bir çok sebep bulunmaktadır. YaĢanan çağın gerektirdiği koĢullar, insanlar için değerli olan Ģeyleri sürekli etkilemiĢtir. Hayvan tasvirlerinin süslemelerde sıkça kullanılmasının baĢlıca nedeni olarak, hayvanlara duyulan ihtiyaç gösterilebilmektedir. Ancak bunun yanı sıra hayvanların sahip olduğu güç ve aralarındaki mücadeleler, Selçuklu Çağı sanatçılarının da ilgisini çekmiĢ ve onlara ilham kaynağı oluĢturmuĢtur. Dönem sanatçıları hayvan tasvirlerini süsleme öğesi olarak kullanılmaya devam etmelerinin geleneksel aktarıma bağlılığı ve hayvanların doğal özelliğine göre de

değerlendirmiĢlerdir. Hayvanların doğal görüntüleri değiĢik yorumlarla ve stilize edilerek Selçuklu çağı eserlere renk katmıĢtır. Ġlerleyen baĢlıklarda Selçuklu seramiğinde sıkça kullanılmıĢ olan ve kazılar sonucunda gün ıĢığına çıkmıĢ seramik eserlerde görülen hayvan tasvirleri incelenecektir.

Selçuklu seramik ve çini sanatı kendisine öncülük eden gelenekleri çok aĢmıĢ, gelecek yüzyılların sanatçıları ve seramik sanatı için gerçek bir kaynak olmuĢtur.

Benzer Belgeler