• Sonuç bulunamadı

Selçuklu Seramiğinde ÜsluplaĢmıĢ Hayvan Tasvirleri

Türk sanatının motiflerinden birini oluĢturan “Hayvan üslubu” sadece doğada yer alan, gördüğümüz hayvanlar dıĢında; fantastik olarak tanımladığımız yaratıkları da içeren bir üsluptur.

Ġnsan ve hayvan tasvirlerinin dekorlamada yer almaları, bu tasvirlerin resmediliĢine göre değiĢik ve derin anlamlar içerir ve bu anlamlar sembolik değerler üstlenmiĢlerdir. Ġnsan ve hayvan tasvirleri yanında bazı “garip” yaratıkların resmedildiğini geçmiĢ tarihlere bakıldığında da bunların fazlalığını görmekteyiz. Bu tasvirler araĢtırmacılar tarafından “fantastik figürler” olarak tanımlanır. Bu figürler Selçuklu sanatı boyunca yüzlerce kez tekrarlanarak değiĢik materyallerde kendine yer bulmuĢtur.

ÜsluplaĢmıĢ figürler, Asya‟da, Ġslam öncesi Türk sanatında ve eski devirlerde geniĢ Ģekilde yer almıĢtır. M.Ö. III. Yüzyıl- M.S. III. Yüzyıllar arası Asya‟da Büyük Hun Devleti‟nin hakim olduğu bölgelerde, Göktürk, Kırgız, Kıpçak, Kuman gibi diğer Türk devletlerinde bir kültür mirası olarak devam etmiĢ, Türklerin Ġslamiyeti

kabul etmelerinden sonra da Ġslami inançlara bürünerek varlığını korumuĢtur. Bunun en belirgin özelliği Gazneliler sanatında görülmektedir. Gazne Ģehrinde bir Ġtalyan kazı heyeti tarafından Gazneli Sultan III. Mesud Sarayında yapılan kazılarda, balık, arslan, simurg, sfenks, grifon, fil figürlü taĢlar bulunmuĢ ve bunlar Gazne müzesine taĢınmıĢtır. Büyük Selçuklu yolu ile Anadolu Selçuklu Sanatına giren bu figürler, Sultan Alaaddin Keykubad‟ın yaptırdığı Konya suru bedenlerinde geniĢ yer almıĢtır (Önder, 1967: 10).

Selçuklu seramiğinde de kendine yer edinmiĢ gerçek dünyada olmayan, insanların düĢlerinde veya kabuslarında yaĢayan bu varlıklar olağan-dıĢı veya olağan-üstü varlıklardır. Hayal gücümüzle oluĢturduğumuz bu varlıklar insan baĢı ile kartal kanatlarının aynı vücuda ekleme yapılması ya da aynı canlının vücut kısımlarındaki değiĢiklik/deformasyonla yeni bir biçim kazanan yaratık, bazen sfenks veya grifon bazen de çift baĢlı kartal olarak uygulanan eserler üzerinde görürüz (Mülayim, 1999: 158-159).

ÜsluplaĢmıĢ varlıklar, insanoğlunun oluĢturduğu hayal gücü çıkıĢlıdır. Ġnsan- baĢlı bir kuĢ veya kuyruğu rumi motifle son bulan arslan figürü, ne insan, ne Tanrı, ne de hayvandır. Sanatçının duygu ve düĢünce çeĢitliliğinin neleri ortaya çıkardığını, soyutla somut arasında yer alan yeni figürleri, Ortaçağ insanının sosyal ve ekonomik düzeni, inançlarındaki kaynaĢmalarının keĢmekeĢliği içinde nedenini bilmediğimiz arayıĢlarla sanat ortamına aktardığı gözükmektedir. Tanrı‟yla (veya tanrılarla) doğrudan iliĢki kuramayacak kadar güçsüz ve çaresiz olan insan, karĢılaĢtığı zorlukların üstesinde gelebilmek için bazı aracı yaratıkların destek ve yardımını ummuĢtur. Bu nedenle çizilen varlıkların tuhaf ve karıĢık biçimde olmaları gerekmiĢtir (Mülayim, 1999: 159).

Antik Çağ‟dan baĢlayan fantastik tasvirlerden grifonlar, sfenksler, harbiler Kubadabad çinilerine kadar gelip konu olup Selçuklu sanatına katılmıĢlardır. Öyle anlaĢılıyor ki, sfenks, grifon, ve harbiler daha çok Ön Asya, Ege-Akdeniz çevresinin mirası olarak Selçuklu sanatına katılmıĢlardır. Ejderlerin ise Uzak Doğu geliĢli olduğunu bilmekteyiz. Çift baĢlı kartalın Hititler‟ de ve daha baĢka kültürlerde görülmüĢ Selçuklular dönemi ve günümüz sanatına kadar uzananmıĢ olan bir tasvirdir (Mülayim, 1999: 162).

Selçuklu figürlerinin çoğunlukla düĢlerde ya da efsanelerde yerini bulmuĢ üsluplaĢmıĢ tasvirler için; Ortaçağ‟da varlığını sürdürmüĢ totemci bir anlayıĢa direnmiĢ ve Ġslam sonrası yaĢamaya devam etmiĢler diyebiliriz (Mülayim, 1999: 40- 41).

Pek çok motif öğeleri arasında, figürlü diye tarif ettiğimiz grup; yani insan, hayvan ve bir dizi fantastik yaratıklar, baĢlı baĢına bir zenginlik taĢırlar. Çift baĢlı kartal, ejderler, sfenks, grifon, ve sirenler bu figürler arasında yer alır. Bunlara düĢ ya da efsane yaratıkları diyenler de vardır.

Selçuklu saray çini ve seramiklerinde canlı tasvir programında dıĢ görünüm ile eĢleĢtirilen güç, çeĢitli ve uygulamalar yoluyla baĢka bir canlının kuvvetini benimseme inancı, büyü ve kötü ruhlardan korunma yöntemleri, kutsama, bolluk, bereket ve sağlık dileme teknikleri toplum tarafından kültürel miras olarak yaĢatılmıĢtır.

2.3.1. “Ejder” Figürü

Ġslam öncesi Asya hayvan üslubunda yer edinen; ejder ve yırtıcı kuĢların, Ġslam‟ın kabulünden sonra da kullanılması hayata ve insana dair bütün iliĢkilerin bir anda terk edilemediğini gözler önüne sermektedir. ÇeĢitli Ģekillerde yorumlanarak zenginleĢtirilmiĢ ve 14. yüzyılın sonuna kadar geçerli olan Selçuklu figürlerinde görülmeye devam etmiĢtir. (Mülayim,1999:107).

Çift baĢlı ejder ve Türklere ait olan türleri baĢlangıçta göçebe sanatı bağlamında, Çin, Orta Asya ve Hindistan‟la karĢılıklı etkileĢim içinde ĢekillenmiĢtir. Çift baĢlı ejder ve çift ejder motifi Türkler arasında, kötülükten koruyan maskeler gibi esas olarak dinsel bir çerçeve içinde yer alan kozmik ve astrolojik figürler halinde görülür (Esin, 2004: 151).

Uzak Doğu‟nun, Çin Sanatının tipik hayvanı olan ejderler, Selçuk sanatına da girmiĢtir. Bu figür Anadolu Selçuklu sanatında oldukça yaygın bir Ģekilde yer alır. Ejderlerin genellikle çift teĢkil etmesi, birçok örneklerde aslan ve sfenks kuyruklarında veya çift baĢlı kartalların kanat uçlarında tasvir edilmesi, bazen de insan baĢı, boğa baĢı veya hayat ağacı ile birlikte iĢlenmeleri dikkati çeken özelliklerdir (Öney, 1992: 46-47;Öney, 1969: 171). Küçük Saray buluntularından

çıkarılan çiniler, Selçuklu çini sanatına en özgün örnekleri kazandırmıĢtır. Bunların çoğunda, Büyük Saray çinilerinden farklı ve yeni desen, figür ve kompozisyonlar görülmektedir. Sır altı tekniğiyle iĢlenmiĢ yıldız çini yüzeyinde sfenksin kuyruğu ejder baĢıyla son bulmaktadır (ġekil-96). Ġnce fırça ile iĢlenmiĢ, uzunca çizgiler kullanılmıĢ, gövdenin bir ucunda dönüp geriye, kuyruğa bakan baĢ profilden verilmiĢ sfenks, diğer taraftan kuyruğu yırtıcı Ģekilde çizilmemiĢ ejder baĢı yer alır. BaĢlığında tüy gibi bir sorguç seçilmektedir. Oval bir hale, baĢı çerçevelemektedir. Gövdenin öbür ucunda da, kuyruğun ejder baĢına dönüĢen kısmı vardır. Bu figür Ģekli sivri kulakları, açık ağzından kıvrık dili ile Selçuklularda mimariden el sanatına kadar, hemen her malzemede görülen tipik ejder figürüdür. Bu iki uç arasında yay gibi kıvrılan ince uzun kanat, kompozisyonun dengesinde orta eksen gibi rol oynamıĢtır. Küçük Saray‟ın ejderli sfenksi gibi tasvirleri de pek yoktur. Krem rengi zemin üzerinde yeĢil çizgilerle resmedilen sfenksin kuyruk ve kanadı siyaha yakın koyu yeĢil renkte boyanmıĢtır (Arık, 2000: 125).

ġekil-96: Kuyruğu Ejder BaĢıyla Son Bulan Sefenks Figürlü Çini. Kubad Abad, Küçük Saray. Konya Karatay Müzesi.

Kaynak: Arık, 2000: 125.

Ejder figürü Çin, Uzakdoğu ve Orta Asya bölgelerinde fazlaca kullanılan figür olarak karĢımıza çıkmaktadır. Türkler ile birlikte de Ön Asya‟da görülmüĢtür.

Türkler ejder motifini Çin‟den öğrenmiĢlerdir ve öğrendikleri bu motifi çok eski çağlardan14.yy kadar kullanmaya devam etmiĢlerdir (Alsan, 2005: 57).

Çoğu kaynakta yılan biçiminde tasvir edilen Ejder figürünün birçok hayvanın özelliklerini bünyesinde taĢıdığına inanılır. Bazı kaynaklarda ejder figürünün timsahtan geldiği, bazı kaynaklarda ise tarih öncesi çağlarda yaĢayan timsah kertenkele karıĢımı bir hayvandan oluĢtuğu üzerinde durulmuĢtur. Ejderin gözleri ateĢ gibi, yüzü insana benzer, ayakları kertenkele ayağı, vücudu balık ve yılan pulu ile kaplıdır. Ejder figürünün baĢlı görüldüğü gibi, üç, dört, beĢ, altı hatta yedi baĢlı olduğu da görülür. Bazı kaynaklarda ise pençeli ve kanatlı olarak tasvir edilen bir figürdür. Ağzından ateĢ çıkar, arkasında kocaman bir kuyruğu vardır (Alsan, 2005: 59).

Ejderin boğa, kartal, aslanla birleĢtiği tasvirlerde bulunmaktadır. Bu tasvirler astral-mitolojik zıt kuvvetlerin savaĢı sembolize ettiğini gösterir. Ġyi ile kötü, aydınlık ile karanlık, gündüz ile gece, güneĢle ay, yerli ile düĢman sembolleri savaĢ durumundadır. (Öney, 1992: 49).

Sözlü, yazılı ve plastik sanat eserlerine konu olarak yer edinmiĢ Ejder motifi bu kültürlerde görsel ve zaman zaman anlam olarak da farklılaĢarak evrensel yapının bir öğesi olmuĢtur (ġahin, 2013: 213). Ejderha motifine Türk mitolojisinde; gök, yer ve su unsurlarıyla birlikte farklı anlamlar yüklenmiĢtir. Ejder motifi değiĢik anlamlar yüklenerek sanatın birçok dalında kullanılmıĢtır. Türklerin çok eski dönemlerinden itibaren ejderha, iyilik verici, bolluk, bereket, refah, aynı zamanda hükümdarlık ile ilgili olarak iktidar, kuvvet, güç ve tasavvuf gibi kavramlar ile özdeĢleĢtirilmiĢtir. Ejder fırtına yapar, yağmur yağdırır, insanları çeĢitli hastalıklardan korurdu. Eski Türkçe metinlerde „büke‟ ve „evren‟ olarak adlandırılan ejder, hem su kaynaklarını, yağmur bulutlarını temsil eder hem de astroloji ile sıkı bir bağ içerisinde yer alır. Ön Asya kültürlerinde ise farklılık göstererek kötülüğün simgesi olmuĢtur. Ejder figürünün yerine göre çeĢitli anlamları vardır, bunlar bazen zıt olabilir, bereket simgesi, yeraltının karanlık güçlerinin simgesi karĢıtlığı gibi. Ancak bu çeĢitli anlamların hepsinde ortak olan, ejderin kozmik figür kimliğidir. Gök kubbe ile ilgili anlamlar, burç iĢareti, yıldızların dönüĢü, gökyüzü gövdeleri, ay ve güneĢ, gövde düğümleri ile gezegenlerin durumu, ay ve güneĢ tutulmaları, hayat ağacının

koruyucu bekçileri, tılsım gibi olumlu figür rolleri arasında, su unsuru olarak bereket getirici anlamları da vardır (ġahin 2013-215).

Selçuklu Sanatında KarĢılıklı olarak gördüğümüz ejder figürünü, Anadolu Beylikleri döneminde de çok sık kullanılan bir motif olarak görürüz. Ön Asya‟ya ve Ġran bölgesine gelen Türklerden sonra yaygınlık kazanan bu motifinin Orta Asya‟da koruyucu olarak yer aldığı bilinir. Ejder figürü Anadolu Selçuklu Sanatında çoğunlukla üsluplaĢtırılmıĢ olarak yer almıĢtır, düğümlü gövdeli, kanatlı veya kanatsız olarak karĢımıza çıkar. Selçuklu ejderlerinin sivri bir baĢı, üçgen gibi açılan keskin bir ağzı, iri gözleri ve çoğunlukla boynuzları vardır, gövdeleri ise bir ejder baĢı ile son bulur ve bu baĢ gövdeyi ısırır Ģekilde tasvir edilmiĢtir. Selçuk ejderi, aynı dönemlerde hüküm süren diğer Türk milletlerinde de görülmüĢtür. Çoğunlukla tek baĢlarına tasvir edilmeyen ejderler bazen çift baĢlı bazen çok baĢlı, bazen de diğer mitolojik hayvanlar ile birlikte kullanılmıĢtır (Alsan, 2005: 77).“Türk - Çin takviminde, ejder bir takvim varlığıdır; ejder yılları en uğurlu, en hayırlı yıllardır” (Arık, 2000: 129).

Ejder motifinin Asya örneklerinden baĢlayıp Anadolu‟ya kadar uzanan figürlerinde rumiler arasında form akrabalığı olduğu görülmüĢtür. Rumilerin olağanüstü bir yaratık olan ejder formuna benzerliğini Selçuklu süslemesindeki örneklerde görmekteyiz (Mülayim, 1999: 169-170).

Ejder tasvirini Selçuklu Çağı olarak ele aldığımızda Selçuklu sanatçılarının üstün yetenekleri sayesinde ürettiklerini Selçuklu Çağı seramiklerinde gördüğümüz gibi diğer el sanatlarında da hayata geçirdiklerini görmekteyiz. Ejder motifleri Anadolu uygarlıklarında bulutu anımsatan bir stiliyle halı-kilim, cicim dokumalarında, minyatür, iĢleme, çini, taĢ, bakır, deri iĢçiliğinde, kapı tokmaklarında ve cam gibi el sanatlarında kullanılmıĢtır. Cizre Ulu Camii‟nin kapı tokmaklarında yer alan ejderler kendi grubunun en güçlü anlatımıyla karĢımıza çıkar. Topkapı Sarayı Müzesi‟nde bulunan madeni bir aynada büyük bir incelikle yansıtılan ejder ve ejder çiftleri dikkatimizi çekmektedir. Bugün büyük bir kısmı Konya Çini Eserleri Müzesi‟nde sergilenen Kubadabad çinilerinde de ejderler Selçuklu çağına has üslubuyla yerini almıĢlardır.

Kubad Abad‟da bulunan kazılarda ejder tasvirleri çok az görülmesine rağmen sır altı tekniğinde yapılmıĢ bir çini parçasında, adeta kuyrukları birbiriyle kesiĢen karĢılıklı ejder çifti çok güzel bir Ģekilde karĢımıza çıkmıĢtır (ġekil-97). Sivri kulakları, iri gözleri, açık ağızlarından sivri diĢleri ve kıvrık dilleriyle tasvir edilen bu eser figürün daha alıĢılmıĢ tipini ortaya koymaktadır (Arık, 2000: 130).

ġekil-97: Sır Altı Tekniği ile YapılmıĢ Ejder Figürü. Kubad Abad, Büyük Saray. Konya Karatay Müzesi.

Kaynak: Sanal-15, 2018.

Büyük Sarayın çift ejderleri, Küçük Sarayda bulunan çini ejderi (ġekil-98), Kız kalesindeki çinideki ejder parçasındaki (ġekil-99) ve Malanda‟da bulunan ejder figürü (ġekil-100) hep birbirine benzemektedir (Arık, 2001: 32).

ġekil-98: Sır Altı Tekniği ile YapılmıĢ Ejder Figürü. Kubad Abad, Küçük Saray. Konya Karatay Müzesi.

ġekil-99: Sır Altı Tekniği ile YapılmıĢ Ejder Figürlü Çini Parçası. Kubad Abad, Kız Kalesi.

Kaynak: Arık, 2000: 129.

ġekil-100: Sır Altı Tekniği ile YapılmıĢ Ejder Figürlü Çini Parçası. Malanda KöĢkü.

Kaynak: Arık, 2000: 202.

“Ġslamiyet‟ten sonra ejderha motifinin tüm anlamları, Ġslam‟a uyumlu olarak resmedilmiĢtir. Bazı minyatürlerde dini bakımdan önemli Ģahısların manevi gücünün gösterilmesi amacıyla ejderle mücadele sahnelerine yer verilmiĢtir. Hz. Muhammed (S.A.V.)‟in kervan yolunu kesen ejderha ile konuĢması ve Hz. Ali‟nin bir ejderin kafasını kestiği sahnelerin yer aldığı minyatürler bu duruma güzel birer örnek oluĢturmaktadır” (Çoruhlu, 1995: 67).

Anadolu Selçuklu Dönemi çinilerinde ve seramiklerinde (ġekil-101) ejderha figürleri yer almaktadır. Ancak aynı dönemin kabartma sanatlarındaki kadar çok bulunmamaktadır. Bunun nedeni bu örnekler yıkıntılar arasında tahrip olarak yok olması olabilir. Çünkü ele geçen ejder figürlü çini eserler de neredeyse kompozisyonlarının anlaĢılamayacağı derecede hasar görmüĢ durumdadır. Resimde kabın merkezinde stilize edilmiĢ bir ağacın iki yanında karĢılıklı olarak duran iki kuĢ motifi de iĢlenmiĢtir. Bunun çevresini ise bir yazı kuĢağı sarmaktadır.

ġekil-101: Altı Ejder Düğümlü Seramik Tabak. Pergamon Müzesi, Berlin.

Evren-ü Ejderha anlayıĢına uygun Lüster tekniğinde yapılmıĢ bir eser (ġekil- 102). KarĢılıklı olarak gövdelerinden ve boyunlarından düğüm yaparak birbirine bakacak ejder gövdelerinden oluĢan bir kompozisyon düzenindedir. Bu tür kompozisyonlar Selçuklu sanatında oldukça yaygındır. Kabın merkezinde stilize edilmiĢ karĢılıklı duran iki kuĢ motifi de iĢlenmiĢtir.

ġekil-102: Dört Ejder Düğümlü Seramik Tabak. 12-13.y.y.

Kaynak: Sanal-16, 2019.

2.3.2. “Tek ve Çift BaĢlı Kartal” Figürü

Kartal figürü antik dönemlerden günümüze kadar toplulukların severek kullandığı bir figür olmuĢtur. Bu figür kullanımını Hitit ve Asur dönemlerine kadar geriye götürebiliriz (Çaycı, 2008: 278). Günümüzde çeĢitli sanat dallarında kullanımı ve çoğu amblemlerde çift baĢlı kartalın yer alması bu figürün hala etkisinde kaldığımızı göstermektedir. 10. ve 15. yüzyıllar arası Türk Sanatı‟nda yaygın olarak kullanılan çift baĢlı kartal motifi bir süsleme elamanı olmaktan çok derin anlamlar taĢıyan bir sembol olarak kullanılmıĢtır.

Göklerin hakimi olarak bilinen kartalın en önemli özellikleri güç ve kuvveti temsil etmesidir. Kartal düĢmanlara karĢı bir tür koruyucu unsur olarak da bilinir. Kartal figürü bazen gerçek bazen gerçeküstü ifade tarzıyla kültür tarihimizde önemli bir yer edinmiĢtir. Çift baĢlı hale dönüĢümü var olan güç ve kuvvetin miktar olarak artmasına yöneliktir. Bu Ģekilde kartal figürü eriĢilmez bir konuma dönüĢmüĢtür (Çaycı, 2008: 281).

Çift baĢlı kartalın çıkıĢ noktası Ģaman dini ile ilgili inanıĢlardan kaynaklanabilir. 10. Yüzyıldan itibaren Ġslamiyet‟i kabul eden Türkler ġamani inanç ve düĢüncelerini bir çırpıda kesememiĢler kullandıkları bu tasvirleri uzlaĢtırmak suretiyle kullanmıĢlardır. Bunu Dede Korkut kitabından öğrenebiliyoruz. Bu hikayeler bizlere yaĢayıĢ ve düĢüncelerin nasıl devam ettiğini göstermektedir. ġaman kültünde kuĢ ve kartalla ilgili inanıĢlara baktığımızda, mitoloji olarak irdelediğimizde Selçuk dönemi örneklerini kolaylıkla açıklayabiliriz (Öney, 1992: 42-43). Orta Asya‟da, Ġslam dünyasında ve Anadolu Selçuklu sanat eserlerinde kullanılan motiflerde yaygın olarak kullanılan kartalların mitoloji ve inanıĢlar açısından taĢıdıkları derin anlamları vardır.

Kartal, gök maviliklerinin rakipsiz bir hakimidir. Aynı zamanda, sonsuzluğun bir sembolüdür. Bütün uçan canlıların kralı ve imparatoru‟da, yine kartaldır. Onun gücü ve korkusu, yalnız uçan hayvanlara değil, yeryüzündeki yaratıklara da korku ve dehĢet verir (Öney, 1972: 128). Kartalın bu korku salan yönünün yanı sıra, dıĢ görünüĢünün son derece güzel olmasından dolayı estetik bir yönü de vardır. Kartal figürü çok eski çağlardan itibaren Türk kültüründe sembol olmuĢtur. Totem olarak kullanılan kartal, kuĢların da hakanı olarak kabul edilmekteydi (Alsan, 2005: 79).

Orta Asya Türk mitolojisinde kartallar, doğayla ilgili inançlar ve Ģamanlıkla bağıntılı olarak koruyucu ruh sayılmaktaydı. Bu hayvan sitilinin Türk sanatındaki temelini Ģaman dini ile ilgili inanıĢlar oluĢturduğunu söyleyebiliriz. SavaĢ aletlerinin pek çoğunda kartal motifine rastlanması bu yüzdendir. ÇeĢitli dönem ve çevrelerde totem olarak da kullanılmıĢ, Ģans ve bilgelik simgesi olarak görülmüĢtür. Bunun dıĢında kartal, güneĢ simgesi olarak gezegen ve burç tasvirleriyle birlikte çeĢitli sanat eserlerinde iĢlenmektedir ( Arık, 2000: 79; Öney, 1972: 165).

Çok eski çağlardan beri Avrupa‟da ve Anadolu‟da kartal figürü arma Ģeklinde de kullanılmıĢtır. ÇeĢitli Türk bayraklarının üzerinde kartal figürleri yer almıĢtır. Göktürk devletine ait olan Kültigin anıtında yukarı bölmedeki baĢ kısmında yer alan yırtıcı kuĢun, onun arması olduğu kabul edilmektedir. Gazne Sanatı‟nda da çift baĢlı kartal figürü güç sembolü olarak bir taĢ levhada iĢlenmiĢtir. Kartal aynı zamanda hükümdarlık simgesiydi. Göktürk ve Uygur döneminde kartal ve diğer yırtıcı kuĢlar aynı zamanda koruyucu ruhun ve adaletin temsilcisi olarak kabul edilmiĢtir. Bu

durum Ġslamiyet‟in kabulünden sonra da devam etmiĢtir. Aynı zamanda bir kabilenin türeme sembolü olarak da kabul edilen kartal alplik ongunu olarak da görülmüĢtür. Kartal, insan ruhunun koruyucusu ve kahramanların yardımcısıdır. Hükümdarlığın ve tanrının simgesi olan bu kuĢlara çok eski çağlardan beri kurbanlar sunulmuĢtur (Alsan, 2005: 87). Söz konusu yırtıcı kuĢ ya da kuĢlar bu anlamları ifade eder biçimde gerek küçük sanatlarda gerekse mimari eserler üzerinde yaygın biçimde kullanılmıĢtır.

Frazer‟e göre, Hitit kökenli çift baĢlı kartal simgesi Ortaçağda Selçuklulara, Haçlı Seferleri sırasında da Avrupalılara geçti. Avusturyalılar ve Ruslar iki baĢlı kartalı arma olarak kullandılar (Alsan, 2005: 135-136). Avrupa milletlerine en büyük tesirde bulunan, hiç Ģüphe yok ki Selçuklu Türkleri olmuĢlardır. Oğuz Türklerinin bütün boylarının arma ve sembolleri de, büyük veya küçük av kartallarından meydana geliyordu. Kartallar Türk kozmolojisinde değiĢik Ģekillerde tasvir edilmiĢlerdir. Bazen kulaklı bazen kafalarında ibik benzeri bir çıkıntı ile çoğunlukta nokta veya daire Ģeklinde gözlere sahip, bazen de çift baĢlı olarak Türk sanatında yer almıĢtır (Alsan, 2005: 87-88).

Anadolu Selçuklu Sanatı‟nda da sıkça kullanılan çift baĢlı kartalın sivri uçlu kulaklarının olması birçok araĢtırmacının dikkatini çekmiĢtir. Kartalların sivri uçlu kulaklarının olmaması konusunda Önder (1971:73) bu örneklerin doğan ve karakuĢ olduklarını ileri sürmekteyken, Öney (1972:139) karakuĢ ya da doğan gibi kuĢların da kulaklarının bulunmadığını, canlandırılanların aslında tamamen hayali yaratıklar olduğu için gerçekle tam bağlantısının aranmaması gerektiğini belirtmiĢtir.

Bu konudaki bir diğer açıklama da Erdem (1990:74) tarafından yapılmıĢtır. Erdem‟e göre sivri kulaklar ve yine bu figürde görülen yuvarlak gözle puhu kuĢunun özellikleridir. Ve puhu kuĢu Ģaman dininde de özel bir yere sahiptir. Türk sanatındaki çift baĢlı kartal motifinin puhu kuĢu ve kartal‟ın birleĢmesinden oluĢması mümkündür. Fantastik figürlerin oluĢumu konusunda bahsedildiği gibi bu figürler birkaç varlığın özelliklerinin birleĢimi ile meydana gelmektedir.

Anadolu Selçuklu Dönemi‟nde kullanılan çift baĢlı kartal motifinin neden iki baĢa sahip olduğu konusunda da değiĢik görüĢler vardır. Öğel‟e göre (1972:217)

kartalın çift baĢlı yapılmasının baĢlıca sebebi Türk sanatındaki simetri tutkusudur. Arık ise (2000:79) Kartalın güç simgesi, göklerin hakimi olduğunu, koruyan ve egemenlik kuran iki ruhun ya da iki iktidarın güç birliği durumlarında iki kez artırılmıĢ gücün çift baĢlı kartalla simgelendiğini öne sürmektedir. Öney‟de (1972:166) bu görüĢe evlenme ve politik birleĢmeyi sembolize etmesinin yanı sıra simetri geleneğinden kaynaklanabileceğini belirtmektedir.

Bu görüĢlere göre çift baĢlı kartal motifinin hem simetri isteği hem de birleĢme ve güç birliği anlamında iki baĢlı olarak resmedilmiĢ olabileceği düĢünülmektedir.

Selçuklu Ġmparatorluğunun kurucusu olan Tuğrul Bey‟in ve kardeĢi Çağrı Bey‟in isimleri gibi Beygu isimleri de kartal isimlerinden oldukları bilinmektedir. Selçuklu devletinin sosyal yaĢantısında önemli bir yer teĢkil eden hayvan kültü, yeni

Benzer Belgeler