• Sonuç bulunamadı

C. ġEKĠL DEĞĠġTĠRME MOTĠFLĠ EFSANELERĠN OLUġUMUNDA

1. SavaĢların Etkisiyle OluĢan ġehit Efsaneleri

Tekirdağ‟da anlatılan Anaoğlu Köyü (81), Konya‟da anlatılan Üç Kızlar (177), Ağrı‟da anlatılan ġehit Ağacı (73) ve Çift Kızlar (178), Rize‟de anlatılan

ġehitlik (179) adlı efsaneler, savaşlar sırasında şehit olan kimseler etrafında teşekkül

81 numaralı efsanede, Kurtuluş Savaşı yıllarında düşman tarafından işgal

edilen köyde, yaşlılara işkence edilmesine dayanamayan bir erkek çocuğu düşman askerlerine saldırır. Askerler, yakaladıkları bu çocuğu köy meydanında kurşun yağmuruna tuttukları sırada yaşananları görüp oğluna sarılan anne de kurşunların hedefi olur. Düşman askerlerinin kurşun yağmuruna tuttuğu anne ve oğulun şehit edildiği köyün adı, o günden sonra Anaoğlu olarak kalır.

Efsanemizde, sergilenen vahşete seyirci kalamayan bir çocuğun gösterdiği tepki neticesinde şehit edilişi görülmektedir. Çocuğun annesi de analık duygusuyla hareket ederek kurşunların hedefindeki oğlunu korumak istemiştir. Bu efsane, topraklarının düşmanlar tarafından işgal edilmesine razı olmayan Türk milletinin, yedisinden yetmişine kadar Millî Mücadeleye katıldığı günlerin hatırasını taşımaktadır.

177 numaralı efsane, Konya Kalesi‟nin Haçlı orduları tarafından kuşatıldığı bir

savaş sırasında yaşanan olay etrafında anlatılmaktadır. Kuşatmayı yarmak isteyen Selçuklularla, kaleyi ele geçirmek isteyen Haçlı orduları arasındaki çarpışmalarda iki taraf da ağır kayıplar verir. Çarpışmalar devam ederken bir akşamüstü yaralıların savaş alanının dışına çekilmesi için savaşa ara verildiği sırada, kaleye girmeye çalışan Selçuklu ordusunun üç yiğidi, düşman oklarıyla yaralanırlar. Yiğitlerinin yaralandığını gören nişanlıları, son anlarında yanlarında olmak ve onlara su vermek için kaleden dışarı çıkarlar. Kaleden çıkar çıkmaz düşman okçularına hedef olup nişanlılarının üstüne yığılan üç kız, şehit düştükleri yere defnedilir.

Yaralı nişanlılarının son anlarında yanlarında olmak isteyen kızların şehit edildiği bu efsanemiz; Türk kadının, erkeğine bağlılık ve sadakatini yansıtan güzel bir örnektir. Yaralı yiğitlere su getiren kızların ok yağmuruna tutulması, düşmanın verdiği sözde durmadığını göstermesi bakımından dikkat çekici bir noktadır.

Genç kızların cesaret ve kahramanlığı üzerine anlatılan 178 numaralı diğer efsanede ise, 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Kafkaslardan Anadolu‟ya geçmeye çalışan bir göç kafilesi, yolda Ruslar tarafından pusuya düşürülür. Göç kafilesindeki Türkler, Rus ve Ermeni kuvvetlerine direne direne ilerlerken grubun içindeki iki genç kız, yaradana sığınarak sel gibi gelmekte olan düşman askerlerinin

önüne geçerler. Giriştikleri çetin mücadelede düşmana büyük zayiat verdiren kahraman kızlar, düşmanın ilerlemesini durdurmayı başarırlar. Büyük fedakârlık gösteren kızların ikisi de orada şehit düşerken Türk kafilesi tamamen yok edilmekten kurtulmuş olur.

Göç kafilesinin kurtuluşu için kendilerini feda ederek düşmanın önüne dikilen kızlar, giriştikleri mücadelede hem şehitlik makamına ulaşmışlar hem de diğer insanların hayatlarını kurtarmışlardır. Bu efsanemiz, gerektiğinde gözünü kırpmadan mücadeleye atılmaktan korkmayan Türk kadının, cesur ve inançlı yapısını en iyi şekilde ortaya koymaktadır.

73 numaralı efsanede anlatılan olay, Rusların Kafkaslardan inerek Doğu

illerimizi istila ettiği yıllarda yaşanmıştır. Bölgeyi işgale başlayan düşmana teslim olmayıp mücadeleye girişen köylülerden geriye kalan dede, oğul ve torun düşmanlar tarafından yakalanıp diri diri toprağa gömülerek şehit edilir. Rus komutanın emriyle şehitlerin başlarının üzerine dikilen silahları, düşmanın oradan ayrılmasından sonra ağaca dönüşür.

Düşman tarafından yakalanan dede, oğul ve torunun diri diri toprağa gömülerek şehit edilişini anlatan efsanemizde, düşmana esir olmamak için canla başla çarpışan köylülerden dede, oğul ve torunun kahramanlıklarının nişanesi olarak başlarına çakılan silahlarının üç söğüt ağacına dönüşmesi görülür. Silahların ağaçlara dönüşmesi -bir bakıma Rus komutanın istediği gibi- o kahraman insanların hatıralarının günümüze kadar gelmesine vesile olmuştur.

179 numaralı efsane ise Birinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan olayla ilgili

olarak anlatılmaktadır. Rus işgalini engellemek isteyen Türk birlikleri, Çamlıhemşin- Dikkaya köyünde bulunan taş köprüyü yıkmaya karar verir. Yapımından kaynaklanan sağlamlığından dolayı, köprüyü yıkmak ancak köprünün tam ortasındaki bir taşa bağlı olan zincirin çekilerek o taşın yerinden kaydırılmasıyla mümkündür. Ölümü hiçe sayan bir asker, dereye dalarak zinciri çeker ve köprüyü yıkmayı başarır. Derenin azgın sularında boğulup giden şehit askerin cesedi, yıllar sonra yol yapım çalışmaları sırasında bulunur.

Efsanemizde vatan toprağının işgal edilmemesi için çaba sarf eden Türk milletinin neferlerinden biri, yerine getirilmesi gereken bir görev uğruna ölümü hiçe sayarak kendini feda etmiştir. Anadolu topraklarındaki Türk hâkimiyeti, vatan için kendini feda eden bu kahramanlar sayesinde varlığını sürdürebilmektedir.

Savaşların etkisiyle oluşan şehit efsaneleri, fetihlerle Türk vatanı hâline gelen Anadolu topraklarının farklı zamanlarda maruz kaldığı saldırılardan korunması sırasındaki mücadeleler etrafında anlatılmaktadır. Şahıs kadrosunda erkeklerin haricinde kadın ve çocuklarında yer aldığı bu efsanelerde anlatılan olaylar; kuşatma, savaş ve işgaller sırasında meydana gelmektedir. Haçlı seferleri, 1877-78 Osmanlı- Rus Savaşı, Birinci Dünya Savaşı ve Millî Mücadele gibi savaşlar etrafında anlatılan bu efsanelerde; vatan sevgisi, fedakârlık, cesaret, sadakat ve kahramanlık gibi değerlerin öne çıktığını görmek mümkündür.