• Sonuç bulunamadı

B. KESĠK BAġ MOTĠFLĠ EFSANELERĠN OLUġUMUNDA SAVAġ VE

2. Fetihlerin Etkisiyle OluĢan Kesik BaĢ Efsaneleri

Kesik baş motifli efsanelere tarihsel açıdan bakıldığında, efsanelerden bazılarının erken dönemde yaşanan savaşlarla ilgili olduğu düşünülebilir. Bir başka deyişle, bu efsanelerde görülen mücadeleleri, Türklerin Anadolu topraklarını fethetmeye başladığı zaman diliminde yaşanan savaşlara kadar götürmek mümkündür.

Erzincan‟da anlatılan Ardıçlık Mevkii (49), Tekirdağ‟da anlatılan Bardaklı

Baba (50), Denizli‟de anlatılan Çökelez Dağı (52) ve Muğla‟da anlatılan Saldır ġeyh Horasanî (58) adlı efsaneler bu grupta değerlendirilebilir. Bu efsanelerde

zaman kavramının belirgin olmaması, bunların erken dönemde yaşanan mücadeleler etrafında oluştuğu izlenimini vermektedir.

49 numaralı efsane, halk arasında Acep Şîr Gâzi olarak da tanınan Seydi Sultan etrafında anlatılmaktadır. Türbesinin bulunduğu yerde düşmanlarıyla savaşırken başı gövdesinden ayrılan Seydi Sultan, kesilen başını koltuğunun altına aldıktan sonra emrindeki askerlerin önüne geçerek savaşmaya devam eder. Yaşananlara şahit olan bir kadının şaşkınlıkla söylediği sözler, Seydi Sultan'ın ölümüne askerlerinin de ardıç ağacına dönüşmesine sebep olur.

Efsanemizde kesik baş motifinin yanı sıra şekil değiştirme motifi de yer almaktadır. Kesilen başını koltuğuna aldıktan sonra askerlerinin önüne geçen Seydi Sultan, kılıcını yere saplayıp orada ruhunu teslim edince askerleri ardıç ağacına dönüşmektedir. Başı kesik olduğu hâlde savaşmaya devam eden Seydi Sultan‟ın ölümüne, yaşananları izleyen bir kadın sebep olmaktadır.

50 numaralı efsane, savaş sırasında elindeki çanakla askerlere su dağıtan

Bardaklı Baba'nın başının kesilmesiyle ilgilidir. Bölgede yaşanan bir savaşta elindeki çanakla askerlere su veren Karaveli'nin, çanağındaki su hiç bitmez. Bir düşman askerinin kılıç darbesiyle başı kesilen Karaveli, başını eline alıp yürümeye başlayınca orada bulunanlardan birinin "A... Adama bak kafasını eline almış gidiyor" demesi üzerine olduğu yere düşerek can verir. Düştüğü yere türbesi yapılan Karaveli'nin adına da Bardaklı Baba denilmeye başlanır.

Efsanemizde Bardaklı Baba‟nın çanağındaki suyun bitmediği görülmektedir. Bu olay, dini büyüklüğüne inanılan kimselerin gösterdiği kerametlerden biri olan, az miktardaki yiyecek veya içeceğin bereketlenerek çok sayıda kişiye yetmesi esasına dayanmaktadır. Başı kesilen Bardaklı Baba‟nın, başını yerden aldıktan sonra yürümeye devam etmesi orada bulunanlardan birinin söylediği sözlerle sona ermektedir. 49 ve 50 numaralı efsaneler bu yönden benzerlik göstermektedir.

52 numaralı efsane, Müslüman Türklerle küffar arasında yapılan bir savaşta,

Türklerden Ellez adlı bir yiğidin başının gövdesinden ayrılmasıyla ilgilidir. Savaş sırasında kesilen başını yerden alarak düşmanın üzerine doğru koşmaya başlayan Ellez, komutanın “Çök Ellez!” diye seslenmesinden sonra olduğu yere çökerek ruhunu teslim eder.

Efsanemizde, kesilen başını koltuğunun altına alarak düşmanın bulunduğu tarafa koşan Ellez, onun kötü durumda olduğunu fark eden komutanın verdiği emirle olduğu yere çökmektedir. Ellez‟in, komutanın emrine uyarak olduğu yere çökmesi bir Türk askeri için üstlerinin verdiği emre canı pahasına itaat etmenin göstergesidir. Savaşın yaşandığı tepeye Ellez‟in kahramanlığının hatırası olarak Çökelez/Çökelez Dağı adının verilmesi de bu kahramanlığın asırlarca unutulmadan yaşamasını sağlamıştır.

58 numaralı efsane, Muğla yöresindeki Bizans askerleriyle savaştığı sırada başı

kesilen Selçuklu Türklerinin uç beyi komutanlarından Saldır Şeyh Horasanî etrafında anlatılmaktadır. Savaşırken kesilen başını koltuğunun altına kıstırıp düşman üzerine yürümeye devam eden Saldır Şeyh Horasanî, onu bu hâlde gören bir kadının söylediği: “Aaa başı koltuğunda savaşa devam ediyor.” sözünden sonra başını yere düşürür. Başsız olarak savaşmaya devam eden Saldır Şeyh Horasanî‟nin vücudu da 100 metre ileride yere yıkılır.

Efsanemizde başı kesildikten sonra savaşmaya devam eden Saldır Şeyh Horasanî‟nin yere yıkılmasının sebebi, 49 ve 50 numaralı efsanelerde olduğu gibi yaşananlara şahit olan kişilerin hayret ve şaşkınlıklarının ifadesi olarak ağızlarından dökülen sözlerdir.

Türklerin Anadolu‟daki ilk fetih hareketleri dışında daha sonraki süreçte yaşanan fetihlerle ilgili olarak da kesik baş motifli efsaneler teşekkül etmiştir. Bunlar arasında İstanbul‟un fethinde surlara Türk sancağını dikerken şehit olan Ulubatlı Hasan ile IV. Murat‟ın Bağdat seferi sırasında şehit olan Genç Osman etrafında anlatılanlar en fazla bilinenlerdir.

180 numaralı efsanede, beraberindeki otuz arkadaşıyla surların üzerine Türk

sancağını dikmek için mücadele veren Ulubatlı Hasan‟ın başı düşmanlar tarafından kesilmektedir. 108 numaralı efsanede ise, Bağdat kuşatmasında savaşan Genç Osman‟ın başı kılıçla uçurulur. Kellesini koltuğuna alan Genç Osman, savaşmaya başlar ve kırk gün bu şekilde savaşır. Onun bu hâlini görenler: “Bu askerler kellesini koltuğunun altına alıp savaşıyorlar. Biz bunları yenemeyiz.” diyerek teslim olurlar. Böylece Bağdat‟ın fethi gerçekleşir.

Burada diğer efsanelerimizden farklı olarak, düşman tarafından kesilen başını koltuğunun altına alan Genç Osman‟ın kırk gün savaşmaya devam ettiği anlatılmaktadır. Farklı din ve inançlarda hazırlama ve tamamlama işlevlerinin sembolü olan kırk sayısı (Schımmel 2011: 265-273), hem İslamiyet öncesi hem de İslamiyet sonrası Türk kültüründe önemli bir yere sahiptir. Bu efsanemizde de kültür ve inancımızda sıklıkla kullanılan kırk sayısının, kesik baş motifi ve savaşla ilişkilendirilen farklı bir kullanımı görülmektedir.

Fetihlerin etkisiyle oluşan kesik baş motifli efsanelerde; düşmanlar tarafından başı gövdesinden ayrılan kişiler, kesilen başlarını yerden aldıktan sonra; savaşmaya (58, 108), emrindeki askerleri komuta etmeye (49) veya düşmanın üzerine yürümeye (50, 52) devam etmektedirler. Askerinin kötü durumda olduğunu gören komutanın emir vermesi (52), hareket eden başsız gövdenin başkaları tarafından görülmesi (49, 50, 58) gibi sebepler, başsız kahramanların oldukları yere yıkılıp ruhlarını teslim etmelerine sebep olmaktadır.

Kesilen başını koltuğunun altına alarak hareket etmeye/savaşmaya devam eden kişilerin, oldukları yere yıkılıp ruhlarını teslim etmelerinin nedeni sırlarının ortaya çıkmasıdır. Bu bulgudaki inancın sistematik derinliklerinde, sır ve sır ehli olmak

yatmaktadır. Sır sahibinin sırrı merak edilmemeli ve hayretle karşılanmamalıdır. Bu olgu belki de nefis ve göz hasetliği ile bir şekilde bağlantılıdır (Kalafat 2006: 3).

Bu başlıkta incelediğimiz kesik baş motifli efsaneler, kutsal kabul edilen dinî ve millî değerler uğruna girişilen mücadelelerde kendilerini tam anlamıyla hizmete adamış başsız kahramanların eseridir. Dilimizde yaygın bir kullanıma sahip olan “Kelle koltukta gezmek”, “kellesini koltuğuna almak”, “kelleyi koltuğunun altına almak” (Türkçe Sözlük 2005: 1131) gibi deyimler de ölümü hiçe sayan ve mücadeleden korkmayan bu anlayışın dil ve kültürümüzdeki yansımalarıdır.

C. ġEKĠL DEĞĠġTĠRME MOTĠFLĠ EFSANELERĠN OLUġUMUNDA