• Sonuç bulunamadı

C. ġEKĠL DEĞĠġTĠRME MOTĠFLĠ EFSANELERĠN OLUġUMUNDA

2. Fetihlerin Etkisiyle OluĢan ġehit Efsaneleri

Malazgirt zaferinden sonra Anadolu topraklarında yoğun ve planlı bir fetih hareketine başlayan Türkler, kısa zamanda Anadolu‟nun büyük bölümünde hâkimiyet kurmuşlar ve Ege sahillerine kadar ulaşmayı başarmışlardır. Şehir veya kalelerin fethi sırasında yaşanan şiddetli çarpışmalar her iki taraftan da çok sayıda kişinin hayatını kaybetmesine sebep olmuştur.

Erzincan‟da anlatılan Ardıçlık Mevkii (49), Denizli‟de anlatılan Çökelez Dağı (52), Muğla‟da anlatılan Saldır ġeyh Horasanî (58), Ordu‟da anlatılan El Tepesi (84) ve Kırkkızlar (181), İstanbul‟da anlatılan Ulubatlı Hasan (180), Çanakkale‟de anlatılan Bayraklı Baba Menkabesi (182) adlı efsaneler, Anadolu‟daki fetihler sırasında yaşanan mücadelelerde şehit düşmüş kimselerle ilgilidir.

49 numaralı efsane, halk arasında Acep Şîr Gâzi olarak da tanınan Seydi Sultan

etrafında anlatılmaktadır. Türbesinin bulunduğu yerde düşmanlarıyla savaşırken başı gövdesinden ayrılan Seydi Sultan, kesilen başını koltuğunun altına aldıktan sonra emrindeki askerlerin önüne geçerek savaşmaya devam eder. Yaşananlara şahit olan

bir kadının şaşkınlıkla söylediği sözler, Seydi Sultan'ın yere yığılmasına askerlerinin de ardıç ağacına dönüşmesine sebep olur.

52 numaralı efsanede, Müslüman Türklerle küffar arasında yapılan bir savaşta,

Türklerden Ellez adlı bir yiğidin başı gövdesinden ayrılır. Kesilen başını yerden alarak düşmanın üzerine doğru koşmaya başlayan Ellez, komutanın “Çök Ellez!” diye seslenmesinden sonra olduğu yere çökerek ruhunu teslim eder.

58 numaralı efsane ise Selçuklu Türklerinin uç beyi komutanlarından Saldır

Şeyh Horasanî'nin Muğla yöresindeki Bizans askerleriyle savaştığı sırada başının kesilmesiyle ilgilidir. Savaşırken kesilen başını koltuğunun altına kıstırıp düşman üzerine yürümeye devam eden Saldır Şeyh Horasanî, onu bu hâlde gören bir kadının söylediği: “Aaa başı koltuğunda savaşa devam ediyor.” sözünden sonra başını yere düşürür. Başsız olarak savaşmaya devam eden Saldır Şeyh Horasanî‟nin vücudu da 100 metre ileride yere yıkılır.

Kesik baş motifinin de görüldüğü bu efsanelerimizde, kesilen başına rağmen savaşmaya devam eden kimseler, kimi zaman yaşananları gören bir kadının ağzından çıkan söz (49, 58) kimi zaman da askerinin zor durumda olduğunu fark ederek onu uyaran komutanın emri (52) neticesinde olduğu yere çöküp şehit olmaktadırlar.

84 numaralı efsanede, Ünye bölgesini fethetmek için mücadele veren

Danişmentli ordusundaki Hasan ve Hüseyin adlarındaki iki yiğitten Hasan‟ın kolu, savaş sırasında bir düşman askeri tarafından kesilir. Yerdeki kılıcını diğer eline alan Hasan, kolunu kesen kâfiri öldürdükten sonra şehit düşer. Hasan‟ı şehit edenlerin peşine düşen Hüseyin de giriştiği mücadelede şehit olur.

Efsanemizde sağ kolu kesilen Hasan, intikamını aldıktan sonra diğer düşman askerlerinin saldırısı sonucu şehit olmaktadır. Hasan‟a yardım etmek isteyen Hüseyin de düşmanla giriştiği mücadele de şehadet şerbetini içer. Efsanemizde düşmanın şehit ettiği yiğitlere verilen Hasan ve Hüseyin isimleri, milletimizdeki ehlibeyt sevgisinin bir göstergesidir. Hz. Peygamber‟in torunlarından Hüseyin‟in Kerbela‟da şehit edilişi, hem Türk hem de İslam kültüründe derin bir üzüntü kaynağıdır.

180 numaralı efsane, İstanbul‟un fethi sırasında şehit olan Ulubatlı Hasan

etrafında anlatılmaktadır. Kuşatma sırasında surların üzerine Türk sancağını dikmek için mücadele veren Ulubatlı Hasan ve beraberindeki otuz arkadaşı, Bizanslıların ok, ateş ve taş yağmuruna maruz kalırlar. Sancağı surlara dikmeyi başaran Ulubatlı Hasan ve beraberindeki arkadaşlarından on sekizi bu mücadele sırasında şehit düşer.

Gerek Türk gerekse dünya tarihi açısından önemli bir hadise olan İstanbul‟un fethi, tarihin akışını değiştirmiştir. Fethedecek komutan ve askerin hadislerde övüldüğü İstanbul‟u almak isteyen Türkler, bu şerefe erişebilmek için kanlarının son damlasına kadar mücadele vermişlerdir. Efsanemizde Türk sancağını surlara diken Ulubatlı Hasan ve arkadaşları da bu uğurda mücadele vermiş ve şehitlik mertebesine ulaşmışlardır.

181 numaralı efsane, savaşta Türklere yardım eden Rum beyinin kızı ve otuz

dokuz arkadaşının şehit edilmesiyle ilgilidir. Karadeniz sahillerine inmek isteyen Danişment Gazi, şimdi Akkuş denilen yerde Rumlarla savaşmaktadır. Savaşanlar arasında bulunan Rum beyinin kızı ve otuz dokuz arkadaşı, savaş sırasında Türklerin cesaret ve yiğitliğini görüp Müslüman olurlar. Müslüman olduklarını kimseye söylemeyen kızlar, sabahları erkenden Türkler gibi giyinerek savaşa gitmekte akşam olunca da geri dönmektedirler. Kızlar, geceleri Rum beyinin komutanlarla yaptığı savaş planlarını da Türklere ulaştırmaktadırlar. Bu durumun ortaya çıkmasından sonra Rum beyi o akşam kızların döneceği Argan Tepesi‟ne pusu kurar. Kızlar karanlıkta geri dönerken pusuya düşürülüp öldürülür. Kızların öldürüldüğü ve defnedildiği bu yerin adı Kırklar Mezarlığı olarak kalır.

Danişmentlilerin Ordu yöresindeki fetihleriyle ilgili olarak anlatılan

efsanemizde, Türklerin cesaret ve yiğitliğine şahit olan Rum beyinin kızı ve otuz dokuz arkadaşının Müslüman olduktan sonra Türklere yardım etmeye başladıkları görülür. Kızların Müslüman olduktan sonra Türklerin safında savaşa katılmaları, inançlarına hizmet gayesi taşımaktadır. Sırları ortaya çıkan kızlar, pusuya düşürülerek şehit edilmektedir.

182 numaralı efsane ise, Gelibolu‟nun fethi sırasında sancaktarlık yapan

teslim etmemek için karnını yaran Karacabey, sancağı içine soktuktan sonra olduğu yerde kıvrılır ve bu şekilde şehit olur. Bir düşman askeri ölüp ölmediğini anlamak için kılıcını Karacabey‟in karnına sokunca kılıca dolanan sancak dışarı çıkar. Bu manzarayı gören düşman askeri korkuyla kaçar.

Bu efsanemiz milletimizin sancak/bayrağa verdiği değeri göstermektedir. Savaşın kaybedileceğini anlayan sancaktar Karacabey, sancağın düşman eline geçmesini önlemek için ölümü göze alarak sancağı karnına saklamıştır. Ordunun şeref ve onuru olan sancağın düşmana geçmesi, savaşın kaybedilmesi anlamına geldiğinden sancağın korunması büyük öneme sahiptir. Kendisinin şehit olmasından sonra sancağın yere düşmesi veya düşman eline geçmesini istemeyen Karacabey, mücadele verdiği kutsal değerler uğruna can vermiştir. Şehit olduğu yere türbesi yapılan Karabey, o günden sonra Bayraklı Baba olarak anılmaya başlamıştır.

Görüldüğü üzere bu başlıkta incelediğimiz şehit efsaneleri, fetihler sırasında yaşanan mücadelelerde din, vatan, bayrak gibi kutsal değerler uğruna can veren kişilerin kahramanlıkları üzerine kurulmuştur. İslamiyet‟ten önce vatan ve bağımsızlık uğruna mücadele eden Türk milleti, Müslüman olduktan sonra mücadele ettiği değerlere İslamiyet‟e hizmet gayesini de eklemişlerdir. İslamiyet‟teki gaza ve cihat anlayışıyla birlikte şehitlik olgusu da Türk milletinin mücadele azmini artırmıştır. Kutsal kabul ettiği değerler uğruna savaşmaktan çekinmeyen Türkler, öldükleri zaman şehit kaldıkları zaman gazi olacaklarının bilinciyle hareket etmişlerdir. Burada incelediğimiz efsaneler, bu anlayışın izlerini taşımaktadır. Tarihî açıdan bakıldığında Türklerin Anadolu‟daki ilk fetihlerinden başlamak suretiyle Osmanlı dönemindeki fetihleri de kapsayan bu efsaneler, maddi âleme pul kadar değer vermeyip ölümü göze aldığı için şehadetle şereflenenlerin hatırasıdır.

E. GÖL, PINAR VE HAVUZLARDAKĠ BALIKLARLA ĠLGĠLĠ