• Sonuç bulunamadı

Sancı Sancı Romanında Mekân

2.5. Mekân

2.5.1. Sancı Sancı Romanında Mekân

Sancı… Sancı… romanında geniş mekân Almanya’dır. Romandaki mekânların tamamı Almanya’nın Köln kentinde yer alır. Sancı… Sancı… romanında yer alan başlıca mekanlar; Dassel Sokağı, Theresien Sokağı, Export Remzi dükkanı, Mensa, Dieter’in Yeri, Fabrikanın G Bölümü ve Murat’ın kahvesidir.

2.5.1.1. Açık/Geniş Mekânlar

Sancı… Sancı… romanında çevresel mekan Almanya’dır. Romanda yaşanılan olayların tamamı Almanya’nın Köln şehrinde geçer. Dassel Sokağı, Theresien Sokağı, istasyon, üniversitenin arkasındaki yeşillik ve ırmak romanda yer alan açık/geniş mekânlardır. Sancı… Sancı… romanında yer alan açık/geniş mekanlar, romanda işlevsel olarak önemli bir rol üstlenmez.

Romanda açık/geniş mekân olarak kullanılan Petra’nın oturduğu Dassel Sokağı önemli bir yer tutar. Dassel Sokağı, romanda ayrıntılı bir şekilde tanıtılan çok az

mekândan biri olması yönünden önemlidir. Bu sokak, romanın en önemli karakterlerinden birisi olan Petra’nın oturduğu sokak olması yönünden önem kazanır. Dassel Sokağı, romanda şöyle tanıtılır:“ Kısa bir sokak Dassel Sokağı. Hemen de demiryolunun yanında. Uçlarının açıldığı Dörtyol ağızlarında köprü üstünden trenler geçiyor. Sokağın güneş almaz dar olan bu kaldırımı, yer yer, demiryolunun kaba taş örtülü duvarlarıyla sınırlı. Birer ikişer odalı kiraya verilen bu omuz omuza, bakımsız evlerde yabancı işçiler ve –üniversiteye yakınlığı nedeniyle- öğrenciler oturuyor. Güney İstasyonu’nun bulunduğu baştaki tramvay durağı da sokağın adını taşıyor. Ve çoktan iflasla kapanmış havasına bürünmüş bir antika onarım dükkanı, az bir bakınca, pek de yakışıyor sokağa. Biraz daha bakınca daha da iyi yakışıyor.” (s. 8)

Sancı… Sancı… romanında bazı mekânlar kahramanların o andaki ruh halini yansıtacak şekilde tasvir edilir. Yazar adeta mekân tasviri ile kahramanın duygu ve düşüncelerini bize yansıtır. Buna en güzel örneklerden biri üniversitenin arkasındaki yeşilliğin tasvir edildiği bölümdür. Osman, romanın o bölümünde o yeşillik alanda Petra’yı bekler. Umut doludur. Yazar burada mekânı tasvir ederken Osman’ın ruh halini mekâna yansıtır. “Üniversitenin arkasındaki yeşillik. Yeşilliğin iç açar derinliği. Isıtan bir güneş ve hafiften bir esinti. Yeşile ve güneşe denk bir esinti.” (s. 36)

Romanda istasyon da sık kullanılan bir mekân olarak karşımıza çıkar. Petra’nın Osman’ın odasına geldiği ilk gün Osman, Petra gittikten sonra istasyonda sabahlar. Orada düşüncelere dalar. Peter elinde bavuluyla bir istasyonda bilmediği bir yere gitmek için bekler. Hasan ile Osman, ‘Export Remzi’ dükkânından çıktıktan sonra istasyonda karşılaşırlar. Hasan, burada Osman’a acıyıp para verir. Osman’ın istasyonda sabahladığı gün, istasyon ve istasyondaki insanların ruh halleri şu şekilde aktarılır: “İstasyonun çoğalan telaşı ve uğultusu. Oluk oluk akan insanlar. Trenlerden inip yeraltına tramvaya koşturanlar. Yankılanan uğultu. Bulaşan bir telaş. Ellerinde bavullarıyla uzak yol yolcuları daha aklı başında bir görünümde. Kalabalığın içinde orada burada dikilerek yalnızlığını çizen yabancı işçiler. Çoktan kafayı bulmuş birkaç yerlinin şamatası, göstermelik kavgaları. Sütçü’yle anakapı arasında gidip gelen, giyimleri ve sertlenir tavırlarıyla birilerini hemen de oltalayan birkaç istasyon kadını.”(s. 129)

Mekân her insan için farklı bir anlam ifade eder ve her mekân içerisinde yer alan insanlarla anlam kazanır. Sancı… Sancı… romanında mekân konusunda dikkat çeken hususlardan birisi de mekânların kahramanların bakış açısına göre değişiklik

göstermesidir. Örneğin romanda karı koca olan Hasan ile Ayşe’nin Almanya hakkındaki düşünceleri aynı mekânın iki insan tarafından nasıl farklı algılandığını açık bir şekilde gözler önüne serer. Hasan, köyde yapacak bir iş bulamadığından Almanya’yı çok sevip Almanya’da kalmak isterken, Ayşe çocuklarına hasret kaldığından Almanya’yı hiç sevmez ve hemen köyüne dönmek ister.

2.5.1.2. Kapalı/Dar Mekânlar

Sancı… Sancı… romanında yer alan başlıca kapalı/dar mekânlar Osman’ın yaşadığı yurt odası, Petra ile Günter’in evi, Fabrikanın G Bölümü, Export Remzi dükkanı, Hasan ile Ayşe’nin evi, Mensa, Dieter’in Yeri, Ulrike’ın çalıştığı kitapçı, Ulrike’ın evi, Jutta Teyze’nin evi, Emine’nin abisinin evi, Günter’in çalıştığı depo, hastane, Murat’ın kahvesi ve içki evleridir.

Sancı… Sancı… romanında yer alan kapalı/dar mekânlar, açık/geniş mekânlara göre daha işlevseldir. Osman’ın yaşadığı yurt odası romanın olay örgüsünün oluşturulmasında önemli bir yer tutan mekânlardandır. Romanda yer alan en işlevsel mekândır. Bu oda romanın başkişisi Osman’ın yaşadığı ve Petra ile birlikte oldukları yerdir. Osman’ın yaşadığı yurt odası romanda kısaca şöyle tanıtılır: “Osman Almanya’nın bir büyük kentinde Theresien Sokağı’nda oturur. Çatı katıdır. Penceresi tavanda çeyrek eğimlidir ve perde gerektirmez.” (s. 178) Burada mekân tasvir edilirken yer alan ‘çeyrek eğimli’ ifadesi Osman’ın kamburluğuna yapılan bir gönderme olarak dikkat çekicidir. Yine aynı oda Petra’nın Osman’ın yanına geldiği bir gün anlatıcı tarafından şöyle betimlenir: “Odanın bakımsız duvarlarında, eşyanın kuruluğunda biçimlenmiş gibi görünen, ikisi arasındaki masa üstünde büyükçe bir saksı içinde kurumuş bir çiçek gibi duran soğukluk, dağıldı.” (s. 92) Burada mekân unsuru kahramanların arasında yaşanan bir durumu yansıtmak amacıyla işlevsel olarak kullanılmıştır. Osman ile Petra arasında o an yaşanan soğukluk mekânın betimlenme şeklini etkilemiştir.

Romanda olay örgüsünün şekillenmesinde önemli bir yer tutan diğer bir mekân olan Petra ile Günter’in evi şöyle tanıtılır: “Osman’ın içeri girmesi için Petra’nın – sanki- diretmesi gerekti. Üç basamaklı merdiven, sonra bir dar aralıkta yazı masası, kitaplık, eski bir koltuk geçildi. Küçük bir odaydı. Perdeler. Yer yatağı. Arkaya düşen yemek masası.”(s. 64) Burada da görüldüğü gibi anlatıcı mekân tasvirlerinde çok fazla

ayrıntıya girmez. Romanda yer alan kapalı/dar mekânların çoğu kahramanların psikolojisini yansıtacak şekilde kullanılmaz.

Necati Tosuner, bu romanında çok fazla mekân tasvirine yer vermez. Romanda sadece birkaç yerde ayrıntılı mekân tasvirine rastlanır. Sancı… Sancı… romanında mekân unsuru incelenirken dikkat çeken diğer bir nokta ise yazar tarafından ayrıntılı olarak tasvir edilen mekanların neredeyse tamamı Türkiye’yi anımsatan, içinde Türkiye’den bir şeylerin olduğu mekânlardır. Romanın Türklerin gurbette çektikleri sıkıntıları anlattığını düşünürsek mekân unsuru bu noktalarda işlevsel bir boyutta kullanılır. Adeta romanda tasvir edilen mekânlarla memlekete olan hasret dile getirilir.

Bunlardan biri ‘Export Remzi’ dükkânıdır. Bu mekân bize Türkiye’yi anımsatması bakımından önem arz eder. Remzi Bey, Almanya’da yaşayan zengin Türkler arasındadır. Burada Export Remzi adında büyük bir dükkân açmıştır. Buranın müşterileri genellikle Türktür. Romanda bu mekân, roman karakterlerinin bir araya geldiği yerler arasındadır. Gurbette yaşayan Türklerin sıkıntılarını yansıtan romanda anlatıcı Türkleri bir araya getirecek mekânlar yaratarak olay örgüsünün oluşması için atmosfer oluşturmuştur. Bu dükkân romanda şu şekilde tasvir edilir: “Cama boyanmış Türk, Yugoslav, İtalyan, Yunan bayrakları altında, -mavisi çokça- bir başka yazı: HER GÜN İSTANBUL. Ve çoğunluk, açık kapıdan taşan Türkçe sözlü bir müzik. Sergileme yerinde, ilk düzenlemeden kalma bakır bir mangal, yanında ibrik. Sonra akla estikçe gelişigüzel doldurulmuş bir sürü şey. Ve kargaşalığı daha da artıran cama yapıştırılmış küçük kâğıtlarda birtakım duyurular, -falancanın filan türküsü geldi, gibi. … Dükkândan sonra, içeride, bekleme odası. Gereğinden sık dizilmiş sandalyeler, sehpalar, duvarlarda takvim, Türkiye’den görünümler –şu en yenisi: Aysa’yı Avrupa’ya bağlayan Boğaz köprüsü- ve ortalıkta tepeleme sigara artığı ve odanın hiç eksik olmayan bu çok dert çekmiş havası…” (s. 28-30)

Roman genelinde bir diğer ayrıntılı mekân tasviri yine içinde Türkiye’yi anımsatan şeylerin yer aldığı Murat’ın kahvesinin tasvir edildiği bölümdür. Murat’ın kahvesi de romanın kahramanlarının sık sık bir araya geldiği mekânlar arasında yer alır. Murat’ın kahvesi romanda şu şekilde tanıtılır: “Dar bir kapıdan ve ince bir uzun aralıktan giriliyor Murat’ın kahveye. Duvar boyunca, -epey önceleri, kahve yeni açıldığında hani, özenilmiş ve sonra islenip solmuş- Türkiye resimleri, Türk büyükleri, camiler ve şurada burada yapıştırılmış ev ve permi arama duyurularının artık alışılmış,

göze çarpmayan havasıyla geçilen aralık, bitim yerinde genişler ve ölgün bir ışığın aydınlattığı alt kata inen basamaklar –hafta sonları eğlence düzenleniyor- inilmeyip geçildi mi, şu çok kanatlı geniş kapının ardı kahvedir.” (s. 278)

Necati Tosuner, Sancı… Sancı… romanında mekânı daha çok atmosfer yaratmak için kullanır. Mesela her biri ayrı duygu sancıları yaşayan birçok işçiyi bir fabrikada buluşturur. Fabrika, romanda işçilerin duyguları gibi karışık bir mekân olarak karşımıza çıkar. Romanda fabrika şu cümlelerle betimlenir:

“G Bölümü alışılmış uğultusunu yaşıyor. Motorların, vinçlerin, makaraların,zincirlerin, elle itilen arabaların, akülü yükleyicilerin gıcırtıları, sürtüşmeleri, düzgün vınlamalarıyla oluşan, bağrışmalarla, konuşmalarla bezenen uğultu; yüksek çatma çatıda yankılanan, çatının aydınlığında süzülen ışıkta, ampüllerin sarı çevresinde toz ve duman olarak görünen uğultu; zaman zaman, bir kalın buyruk sesiyle, bir kadın gülüşüyle bölünen, hemen de bölündüğü yerde kaynaşıveren –hiç bölünmemiş gibi olan- uğultu, sürüyor” (s. 13)“Durmuş bakıyor Ayşe. Arabanın iteceğine kollarını vermiş, ortalığın geniz buran kokusunu içine çekiyor. Bilinmez bir şişeden bir büyücü kabından usulca buharlaşırmış gibi her yanları tutmuş kokuyu –bu ter, yağ, toz kokusunu, bu kapalı kalmışlık kokusunu- çekiyor da içine, bilemediği bir şeyler, çözemediği bir şeyler seziyor. Acılı gelen bir şeyler olduğunu biliyor yalnızca. Bir de evet, acılı…” (s. 13)

Sancı… Sancı… romanında mekân unsurunun bir başka işlevi de kahramanların psikolojik özelliklerini yansıtmasıdır. Hasan’ın karısı Ayşe’den haber beklerken onun bakış açısıyla tasvir edilen hastane koridoru bir hayli dikkat çekicidir. Hastane Hasan’ın o anki ruh haliyle yine onun gözünden şöyle betimlenir: “Girişteki ışıklar söndürülüyor. Ortalıkta durgun olan bir şey, havada durgun asılı gözüken bir şey daha da ağırlaşıyor ve ağırlık.. beklenilen bir çığlığa hazır bir sessizlikle çoğalan ağırlık.. ve koptu kopacak çığlıkla havada asılı ağırlığın yere düşecekliği, bin bir parça olacaklığı.. –hastane.” (s. 206) Burada hastane ortamı, birazdan çok kötü bir şey olacakmış gibi tasvir edilerek Hasan’ın içinde bulunduğu ruh hali gözler önüne serilmiştir.