• Sonuç bulunamadı

Sanayi devrimi

Belgede Modernite ve bencillik (sayfa 38-41)

1.3. Moderniteyi Oluşturan Temel Unsurlar

1.3.4. Sanayi devrimi

İnsanlık tarihi boyunca siyasal, ekonomik ve sosyal alanlarda birçok dönüm noktası yaşanmıştır. Dünyanın gidişatını değiştiren bu dönüm noktaları şüphesiz toplum yapısında büyük değişimler meydana getirmiştir. Bunların en önemlilerinden biri olarak kabul edilen sanayi devrimi, buhar makinesinin icadı ve bunu tamamlayan diğer teknik buluşların öncülük ettiği makineleşme süreciyle bireysel ve küçük ölçekteki üretim yöntemlerinin terk edilerek, büyük çapta kütlesel üretime geçilmesi sürecidir. Teknolojinin hâkim olduğu makine medeniyetine geçişin başlangıcı olan 18. yüzyılın ikinci yarısında İngiltere’de başlayan sanayi devrimi kısa sürede Avrupa’ya yayılmış olan üretim teknolojisindeki köklü dönüşüm hareketi olarak da ifade edilebilir (Seyyar, 2007: 803). Tarıma dayalı toplum yapısından makine gücüne dayanan toplum yapısına geçiş süreci başta ekonomi olmak üzere sosyal, kültürel yapıları köklü bir şekilde değiştirmiştir.

Giddens (2010b: 59-60), modernlik öncesi kültürlerin çoğunda, hatta büyük uygarlıklarda bile, insanların çoğunlukla kendilerini doğayla birlikte değerlendiklerini söyler. Ona göre, yaşamları, beslenmeyle ilgili doğal kaynakların elverişliliğine, ürün ve hayvanların iyi ya da kötü durumda olmasına ve doğal yıkımların etkisi gibi doğanın değişken durumlarına ve kaprislerine bağlıydı. Bilim ve teknolojinin güç birliği ile biçimlendirilen modern endüstri, doğal dünyayı önceki kuşaklarca hayal edilemeyecek yollarla değiştirmektedir. Yerkürenin sanayileşmiş kesimlerinde –ve artarak, her yerde- insanoğlu yaratılmış bir çevrede, bir eylem çevresinde yaşar; bu çevre, kuşkusuz, artık yalnızca doğal değil, fizikseldir.

Akla duyulan sonsuz güven sayesinde özgürleşen insan hakikate ulaşmanın yolunu doğa bilimlerinde bulmuştur. Bilimsel bilginin akıl yoluyla inşa edilme sürecinde yeni bilimler ortaya çıkmış, teknoloji ilerlemiş, icatlar yapılmış ve sanayi devrimine neden olmuştur. Tarım toplumlarında görülen geleneksel üretim tarzı yerini fabrika üretimine bırakmıştır.

Sanayi olgusunu önemli kılan faktörler makine ve piyasadır. Makine, kol gücüne dayalı insan enerjisinin mekanik enerjiye dönüşümünü, bununla birlikte seri imalatı ve kitle tüketimini temsil ederken piyasa, sanayinin orta çağlarda başlayan Ticaret Kapitalizminin adıdır. Sanayi öncesinin maceraperest tüccar korsanlarının oluşturduğu yeni piyasanın ürün ihtiyacı için, sanayi seri imalatta en ideal tabanı teşkil etmiştir. Orta çağın tarım ve ticarete dayalı kentlerinin çoğu sanayi kentleri haline gelmiştir. Ticaret Kapitalizmi biçim değiştirerek Sanayi Kapitalizmi olarak anılmaya başladı. Kitle halinde üretim ve tüketim mantığına dayanan sanayi, dünyanın geniş arazilerine yayılmış tarımsal dünya insanlarını büyük göç dalgaları halinde sanayi kentlerine yığarak büyük bir toplumsal hareketliliğe neden olmuştur. Kitleleri merkezi kentlere toplayan sanayi, siyasal anlayışı da değiştirerek ihtiyaç duyduğu merkezi ulus devleti küresel hale getirmiştir. Bilim, sanayinin ihtiyaç duyduğu rasyonel bilgi desteğini sağlayarak teknolojik mantığı öne çıkarmıştır. Sonuçta bu yeni zaman-mekân algılaması yaşamı da kökünden değiştirmiştir (Yelken, 1999: 123-124).

Sanayi devrimi sonrasında insanların kentlere göç etmeye başlaması, geleneksel kent yapısını değiştirmiştir. Daha önceleri kentlerin ekonomik yapısında burjuvalar, tüccar ve bankacılar başrol oynarken yeni düzende, sanayi dalları eski kentlerin dışında, hammadde ve enerji kaynakları, ulaşım araçları ve insan gücü sunumunun ucuz ve kolay olduğu yerlerde, yeni işçi kentleri oluşmaya başlamıştır. Dolayısıyla sanayi devrimi sonrası kentleşme, sanayileşmenin bir yan ürünü olarak görülmektedir. Bu anlamda kentleşme, sanayileşmeye ve ekonomik gelişmeye koşut olarak kent sayısının artması ve bugünkü kentlerin büyümesi sonucunu doğuran, toplum yapısında artan oranda örgütleşme, iş bölümü ve uzmanlaşma yaratan, insan davranış ve ilişkilerinde kentlere özgü değişikliklere yol açan bir nüfus birikim sürecidir (Keleş, 2010: 27-29).

Şehirleşme sürecine giren toplumun yaşama tarzı, kırsal yaşantısından büyük ölçüden farklılaşmıştır. Sanayinin ve teknolojik gelişmelerin sonucunda gerçekleşen yenilikler, ilk etkilerini toplumu oluşturan aile birimleri üzerinde göstermiştir. Ailenin küçülerek yeni bir yapı kazanması ailenin hem işlevlerini değişime uğratmış hem de akrabalık bağlarını zayıflatmıştır (Özodaşık, 2001: 14). Bütün çağdaş toplumlarda görülen çekirdek aile tipi sanayileşmenin bir sonucu olmasa da sanayileşmenin ve kentleşmenin işlevi, yalnızca ağırlığı çekirdek aile yönünde belirginleştirmiştir (Tolan, 1990: 495). Kent yaşamı, aile üye sayısının azalmasını zorunlu kılıyordu. Özellikle kadınların iş hayatına atılmasıyla evlerine ve çocuklarına fazla zaman ayıramaması zamanla çocuk sayılarındaki düşüşe ve aile kurumunun işlevlerinin değişmesine neden olmuştur. Ailenin çekirdekleşmesi önce aile bireyleriyle arasında bağları zayıflatmış buna paralel olarak da toplumsal bağlar zayıflamıştır.

Cemaat (gemeinschaft) ve toplum (gesellschaft) arasında yaptığı ayrımla ün kazanan Ferdinand Tönnies, geleneksel toplumlarla modern toplumlarda görülen ilişki tiplerini ayırır. Ona göre geleneksel toplumları anlatmak için kullandığı cemaat, insanların maddi zenginliklerden ziyade karakterlerine ve manevi değerlerine önem verilen ve münasebetlerinin samimiyete ve geleneklere dayandırıldığı, ben duygusu yerine biz duygusunun hâkim olduğu bir topluluk çeşididir. Cemaat, iş birliğine

yönelik davranışların gelişmesinde rol oynar. Ne var ki, sanayi devrimi sonrası iş bölümünün karmaşıklaşması bu bağları çözmüş yerini, sözleşmeye dayalı, gayri şahsi ilişkilerin ve akılcılığın hâkim olduğu modern toplumlara bırakmıştır (Marshall, 1999: 763 ve Seyyar, 2007: 164). Toplum yapısındaki bu değişimi Durkheim, mekanik ve organik dayanışma olarak adlandırır. Ona göre, mekanik dayanışma, geleneksel toplum tipidir ve benzeşmeye dayanır. Aynı topluluğun üyeleri aynı duyguları hissettikleri, aynı değerlere katıldıkları ve aynı kutsala inandıkları için birbirlerine benzerler. Bireyler henüz farklılaşmadığı için toplum tutarlıdır. Buna karşıt dayanışma biçimi olan organik dayanışma, modern toplumlara özgüdür. Düşünce birliğinin yani topluluğun tutarlı birliğinin farklılaşması ile oluşan dayanışma biçimidir (Aron, 2004: 258). Modern toplumda her birey özgür, özerk ve her birey diğerlerinden farklıdır. Dolayısıyla toplumdaki diğer insanlar ile yalnızca kendi amaçları için bir arada bulunur. Bu açıdan modern toplumlarda toplumsal bağlar geleneksel toplumlardakine oranla daha zayıftır.

Belgede Modernite ve bencillik (sayfa 38-41)

Benzer Belgeler