• Sonuç bulunamadı

1.3. Moderniteyi Oluşturan Temel Unsurlar

1.3.2. Reform

Kelime anlamı olarak reform, “herhangi bir alanda yaşanan ciddi aksaklıkları kökten gidermek maksadıyla o alana yönelik önemli ve kalıcı değişiklikler ve yenilikler yaparak, işleyen yeni bir sistem oluşturmak” (Seyyar, 2007: 769) olarak tanımlanmaktadır. Reform hareketi Rönesans ile birlikte ‘modern toplum’un temellerini atmıştır. Daha önce belirttiğimiz gibi Rönesans hareketi sanat ve bilimde bir ‘yeniden doğuş’ anlamında değerlendirilmektedir. Ancak bu hareketin Reformasyon’un içerdiği din (inanç) özgürlüğü ve ‘laikleşme’ ile tamamlandığı kabul edilir (Ağaoğulları ve Köker, 2001: 148).

Bilindiği gibi ortaçağ Batı dünyası için karanlık çağ olarak adlandırılmaktadır. İktidarın kilisede olduğu, kilise dışındaki hiçbir düşüncenin kabul edilmediği baskıcı tutuma karşı ortaya çıkan reform hareketi bugünkü Batı egemenliğini ortaya koyan önemli gelişmelerden biridir.

Şüphesiz toplumsal hareketlerin bütünü birbirine bağlıdır. Reform hareketlerinin ortaya çıkışında Rönesans düşüncesi de etkili olmuştur. Her ne kadar reformasyon Hıristiyan dini içerisinde oluşan dini bir tartışma olsa da sonuçlarına baktığımızda sadece dini değil siyaset ve toplumsal düşünceyi de etkilemiştir.

“Ortaçağ’da seçkinler ve halk aynı anlayışa, başka bir deyişle aynı inançlara ve isteklere sahiptiler. Ama Rönesans’tan sonra aydınların dünyası halkın dünyasının dışına yerleşti. Bu kopma bilim, estetik ve edebiyat alanında çok önceden başlamıştı; ama felsefede çok geç ortaya çıktı, çünkü bu alanda ortaçağ geleneğinden kopma çabaları din bilimcilerin etkinliği ile güçleşiyordu” (Bouthoul, 1975: 26). Hıristiyan dogmasından radikal bir kopuş ve ona karşı reaksiyon olarak algılanan reformasyonun ortaya çıkışında Rönesans hümanistlerinin büyük etkisi olmuştur. Hümanistlerin eski metinlerle uğraşması İncil’e kadar uzatılabilir; bu çabalar teologları, kutsal yazıları kullanarak dini otoritelerin var olan pratiklerini sorgulamaya teşvik etmiştir. Elbette matbaanın yaygınlaşması bu tür metinsel sorgulamalara yeni bir güç verdi (Wood, 2012: 78). “Matbaanın yaygınlaşmasıyla birlikte okuma ve özellikle dinsel metinleri ‘aslından’ izleyebilme olanağını bulan ‘laik kesim’, bu olanağı kullanmasının asıl sonucu olarak toplumsal çatışmaların hazırladığı arka planda, gerektiğinde, ‘doğru din’e sadık kalmayı’ veya ‘doğru din’e dönmeyi’ talep edebiliyordu. Bu da elbette, Kilise’nin dinsel konulardaki otoritesini sarsmaktaydı” (Ağaoğulları ve Köker, 2001: 101).

Reform hareketinin ortaya çıkış nedenlerinden en önemlisi kilisenin zenginleşmesi ve yolsuzluklarıdır. Rahiplerin ya da keşişlerin çalışmadan nasıl zengin oldukları eleştirilmiştir. Luther’e göre zenginlik ancak çalışma yoluyla kazanılmalıdır. Toplumun bir kısmının çalışıp diğer kısmının çalışmadan zenginlik elde etmesi adil değildir (Çakır, 2013: 629). Bu görüşlerini ortaya koymak amacıyla Martin Luther 1517 yılında Wittenberg Kilisesinin kapısına ünlü 95 tezini asmıştır. Bu reform hareketinin resmen başlangıcıydı. Luther aynı zamanda Hıristiyan dini için yeni bir mezhep olan Protestanlığı başlatmıştır. Katolik Kilisesi o sırada dünya ve politika işleri ile uğraştığı için dinde teselli arayan alt tabakalar kiliseden umutlarını kesmişti. Luther’in attığı bu adım, kökenleri Yeni- Platonculukta olan mistisizme başka bir ifadeyle iç dindarlığa dayanıyordu. Bu görüşe göre, insan da Tanrı’nın özünden türemiştir, onunla aynı özdendir, dolayısıyla insan Tanrı’yı kendisinde bulabilir (Gökberk, 2007: 178). 95 tez kurulu bir sistemi bozarak ona yeni bir yön vermiştir. Bu görüşe göre Tanrı ile kul arasına hiç kimse giremez, kutsal kitabı herkes okuyabilir ve anlayabilir. Aynı zamanda Luther,

Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın işlemiş olduğu günahın her doğana sirayet ettiği ‘köken günah’ anlayışını da yıkmıştır. Ona göre, her doğan kişi masumdur ve kimse bu yükün altına girmemelidir. Din adamının görevi de Tanrı’nın buyruğunu insana iletmektir; Tanrı ile kul arasında aracı olmak değildir.

Lutherci öğreti bireyci bir din öğretisini savunmaktadır. Başka bir ifadeyle Katolik Kilisesi’nin ‘toplumsal kurtuluş’ hedefinin aksine ‘bireysel kurtuluş’u önermektedir. Böylece tüm Hıristiyanların din adamı olduğunu söyleyen bu öğreti, ‘görünmeyen kilise’ mefhumunu ortaya çıkarmıştır. Thomas Paine’in ‘zihnim kilisemdir’ ve Thomas Jefferson’ın ‘bizzat kendim bir mezhebim’ şeklindeki beyanları, reformasyonun dinsel teşkilat yapısı esprisini göstermektedir. Artık birey Tanrı’nın huzurunda tek başına, yapayalnızdır. Tanrı ile başbaşalığı ve çevresindekilerin sahne dışında bırakılmasının insani ilişkilerdeki soğukluğu çağrıştırması kaçınılmazdır. Fakat bu durum, Luther’e göre geçicidir; birey ilahi inayeti elde ettiğinde huzura erer ve diğer insanlarla münasebetlere sıcaklık, muhabbet ve his geri döner. Reform hareketinin diğer önemli önderi Jean Calvin’e göre ise bu durum kalıcıdır. Çünkü bireyler ilahi inayetin kendilerinde tecelli ettiğinden hiçbir zaman emin olamadıklarından bu dünyadaki diğer yaratıklarla duygusal bağ kuramazlar. Dolayısıyla birey, hep kendi iç dünyası ile baş başadır (Ünsal, 2011: 24-25). Rönesans, bilimsel düzen ve mutlak devletin güzelliğini yüceltirken, Reform hareketi, tikel istencin anlamsız biçimde yadsındığı sırada, inancın, sevginin ve ahlakın dünyası olan iç dünyayı kesinliyordu; işte modernlik tam bu kararlı dönemde dinsel modeli doğrudan yıkmıştır (Touraine, 2011: 35).

Calvin’in öğretileri aynı zamanda ‘Püriten’ anlayışın ve bu doğrultuda gelişen siyaset ve ekonominin temel belirleyicilerinden biri olmuştur. Modern toplumsal ve siyasal örgütlenmenin temellerini Rönesans ve Reform hareketlerine bağlayan ünlü Alman düşünürü Max Weber, Reform’un ürünü olan ‘Protestan ahlakı’nın, Batı dünyasında kapitalizme geçişi mümkün kılan bir kültürel öge olarak görülmesine yol açmıştır (Ağaoğulları ve Köker, 2001: 95-138). Bu anlayışa göre, sekülerleşmeyi temsil eden dünya için çalışmak, para kazanmak gibi şeyler önem kazanmış ve sevap

olarak kabul edilmiştir. Sonuçta bireyselleşmiş, dünyevileşmiş ve aklın liderliğinde yeni bir din anlayışı modern hayatın dini, siyasi ve ekonomik yönlerini tamamlamıştır.

Belgede Modernite ve bencillik (sayfa 32-35)

Benzer Belgeler