• Sonuç bulunamadı

3. SANATI

3.1. SANAT ANLAYIŞI, SANAT HAYATI, YAZIŞ TARZI VE YAZARLIĞ

3.1.2. Sanat Hayatı

Daha on iki yaşındayken yazar olmayı planlayan Baran, tahsil hayatının başında iken edebî ürün verme hevesini taşımıştır. Onun için yazmak yaşamsal bir gerekliliktir. Başkaları okusun diye değil, yaşamın ona haklı ya da haksız öyle gelen saçmalığından giderek başkalarının yaşamında bulduğu ve bunalımını duyduğu anlamsızlıktan kurtulmak için yazması gerektiğini düşünür44.

Edebî faaliyetine otuzlu yaşlarda başlayan Baran, ilk öyküsü “Çocuğun Biri” ni Yeditepe dergisinde yayınladığında 35 yaşındadır. Bunu Türk Dili, Oluşum, Argos dergilerindeki öyküler takip etmiştir.

Yazar kendisi ile yapılan röportajda yazarlığı ve yazma süreci ile ilgili şöyle bir açıklamada bulunmuştur:

“On beş yaşımdan bu yana yazmayı düşünürdüm. Yirmi iki yaşında iki öykü yazdım. Bu iki öykü hayatı ve insanları hiç tanımadığımı, düşünce ve duygu dünyamın hiçbir yere oturtulamayacağı kadar karmaşık ve belirsiz olduğunu gösterdi. Yeterli bir yaşam deneyimi geçirmeden yazı yazmamaya karar verdim. O zaman kendime kırk yaş diye bir başlangıç yaşı koymuştum. 35 yaşında yazmaya başladım.” (İnal, 1978:7).

Selçuk Baran’ın yapıtları yayın sırasına göre kronolojik olarak incelendiğinde anlaşılacaktır ki, 1970’li yıllar onun en üretken yıllarıdır. Bu yıllarda dönemin önemli isimleri Cemal Süreyya, Edip Cansever gibi isimlerle irtibat hâlindedir. Öykülerinin bir kısmını, onların vasıtasıyla, dönemin Türk Dili, Papirüs, Yeni

Edebiyat, Hisar, Varlık gibi dergilerinde yayımlama imkânı bulmuştur45.

1980’li yıllarda Baran, bir dönem İstanbul’da Martı Yayın Tanıtım dergisinde çalışır. Yazar Oktay Şimşek yönetimindeki bu dergide uzunca bir süre kitap tanıtım yazıları yazar 46.

1972’de kendi olanaklarıyla bastırdığı Haziran, 1973 yılında Türk Dil Kurumu Ödülü’ne layık görülür. Yine 1977’de yayımladığı Anaların Hakkı ile 1978 Sait Faik Hikâye armağanını Adnan Özyalçıner ile paylaşır. İlk romanı Bir Solgun Adam, Milliyet Yayınları 1974 Roman Yarışması’nda beşincilik alır. 1980’li yıllarda edebî üretimine devam etmesine rağmen eserleri aynı ilgiyi görmemektedir. Bu durumdan şikâyetçi olan yazar, Aziz Nesin’e yazdığı bir mektubunda şu ifadelerde bulunur:

“Elli yıl yaşamış bir yazardan -kendince de olsa- değişik sözler söylemesi beklenebilir. Ne var ki yedi yıldır her hangi bir kitabı yayımlanmamış bir yazarım ben. Beş altı kitabın müsveddelerinin çekmecelerimde tozlanmasına

45 Edip Cansever’in, yazara 1972 yılında yazılmış olması muhtemel tarihsiz bir mektubu, onun öykülerini yayımlatmasındaki katkısını göstermesi bakımından önemlidir: “ Hikâyelerini aynı gün okudum ve Memet’e verdim. Ekledim de: bu sayıya yetişir mi, diye. Sırada Necati, Cumalı’nın olduğunu söyledi. Yeni Edebiyat’ın son sayısı elime geçmediği için göremedim hikâyeni. Önemi yok, uğrar anlatırım durumu, yayınlayacaksa öteki hikâyeni yayımlamasını söylerim…”

46 Bu yazılar şunlardır:

1. Selçuk Baran, “Odasına Kapanan Bilim Adamı: Avrupalı Erasmus”, Çerçeve, Ocak 1988, s.13.

2. Selçuk Baran, “Bazıları Tarih Sever (Sevmez)”, Çerçeve, Aralık 1987, s.29. 3. Selçuk Baran, “Bugün ile Geçmiş Arasında Diyalog”, Çerçeve, Şubat 1988, s.10.

dayanabilmek için yazar olmadığımı varsaydım hep. Yazıyorum yazmasına, yazmadan yaşayamam. Ama yazma eylemi, benimle makinem, kâğıtlar arasında süregelen bir ilişki sanki.” (Solak, 2009: 45).

Eserlerinin değer görmemesi üzerine içine kapanan yazarın, karamsarlığına rağmen Kış Yolculuğu (1983), Tortu (1984), Yelkovan Yokuşu (1989), Arjantin Tangoları (1992) adlı öykü kitapları ve “Türkân Hanım” (1990) oyunu seksenli yıllar boyunca ve doksanların başında yayımlanacaktır.

Yazar Selçuk Baran, her ne kadar ilgi görmese de 1992’ye kadar yazmaya ve yazdıklarını yayımlatmaya devam eder. Ancak bu tarihe kadar edebiyattan kopuşunun belirtilerini yakın çevresine hissettirmeye başlar. Yazarın bir mektubunda, neden yazı yazmayı bıraktığına dair şöyle bir ifadeye rastlarız:

“Yazı yazmayı son iki yıldır bıraktım. Nedeni de, Türk okuyucusuna bir türlü ulaşamamam, bu yüzden de okunamadım. “Bir fikir veriminin (…) etki yapabilmesi için”, der Thomas Mann, eser sahibinin kişisel hayatıyla çağdaş neslin genel kaderi arasında gizli bir yakınlık, hatta eşitlik bulunmalıdır. Toplum, kendisinin, bir sanat eserinin niçin şöhrete ulaştırdığını bilmez. (…) Ama alkışının asıl sebebi, tartıya gelmeyen bir şeydir: Yakınlık duygusu! Demek ki ben, okuruma yakın olmayı beceremedim, bu yüzden çekilmeği yeğledim. Gerçi insan, başkaları için değil, kendisi için yazar. Ama kendim için yazdığım sekiz kitap, yalnız kendim için olacaksa, yeterlidir diyorum. (Günçıkan, 1995: 79).

Yazmaktan vazgeçişini ifade ettiği acı içeren bir ayrıntıyı ise Enis Batur aktarmaktadır. Vefatından birkaç ay önce, Tanzimat’tan Günümüze Yazarlar Ansiklopedisi’ne yazdığı bir notta şu satırlar yer alır:

“Başarısız bir yazar olduğumu kabullendiğimden, 1994’te yazmamaya karar verdim. O günden beri, herhangi biri olarak hayattan keyif alıyorum47.” (Batur, 2004: 97).

Görülüyor ki Selçuk Baran, kendine özgü bir anlayışla yazdığı öyküleri, romanları ve oyunu ile sanat hayatını dolu dolu yaşamıştır. Denilebilir ki Baran,

47 Enis Batur bu satırları şöyle yorumlamıştır: “Bir ömrün sonunda dağlayıcı cümleler. ‘Bilgi Formu’na iliştirilmek istenmiş. Yazarı, yapıtı bir ansiklopedi maddesine sıkıştırırken, kendisinden yararlanılamayacak kadar ağır bir bilgi sunuyor kaleminden. Başarı ve başarısızlık, korkunç bir

edebiyatın farklı türlerinde verdiği eserleriyle -her ne kadar hak ettiği değeri göremese de - çok yönlü bir sanatkârdır.

Benzer Belgeler