• Sonuç bulunamadı

1.4. Çalışma Hayatı

1.6.4. Diğer Fikirleri

Yazarın üzerinde düşündüğü konulardan biri de “ölüm” gerçeğidir. Bir mektubunda, ölmekten değil ama geride bir şeyler bırakmadan bu dünyadan göçüp gitmekten üzüntü duyduğunu ifade etmektedir. Kendi kendisini sevdiğini, beğendiğini, açıkça itiraf ettiği bu mektubundan onun, içinden “Tuh (…), yazık bana yok olup gidersem. “ diye hayıflandığını öğreniriz. (Uluırmak, 2007: 240).

Baran’ın üzerinde durduğu bir mesele de insanların yalnızlığına sebebiyet veren iletişim araçlarıdır. Yazara göre, etki altına alınmadıkları zamanlarda, bireyler birbirleriyle iletişim kurmakta hiç de zorlanmazlar. Ama iletişim araçları devreye girdiğinde insanlar “insan olma ve insan olarak istediklerini gerçekleştirme çabasını” (Uluırmak, 2007: 44) yitirmektedirler.

Baran’ı politik düşünceleri bakımından bir yere oturtmak güçtür. Ancak kesin olarak yazarın toplumsal barıştan yana olduğunu söylemek yanlış olmaz. Toplumun kendisine yaşattığı “değer çöküşü süreci”, sanatçıyı bir çeşit “gerçeküstü” arayışına yöneltir. (Akatlı, 1983: 15).

Hemen hemen her konuda fikir beyan eden yazarın, öykülerini oluşturduğu kurmaca kişileri üzerinde, yukarıda özetlemeye çalıştığımız kendi fikirlerinin yansımalarının görüldüğü bir gerçektir.

1.7. Ölümü

Eşinden ayrıldıktan sonra zor günler geçiren Baran, kırgınlıklarının tesellisini alkolde aramıştır. Bilhassa ölmeden önceki son zamanlarında alkolle ilişkisi giderek bağımlılık hâlini almıştır. Onun bu durumu hayatla, çevresiyle, hatta kendisiyle ilişkisini etkilemiştir. Yazar, bu alkol bağımlılığını şöyle anlatmaktadır:

“Daha önceleri rahatsız değildim. Alkol hemen hiçbir şeyimi engellemiyordu, normal hayatımı yaşıyor gibiydim. Ama son üç yıldır onun beni nasıl tükettiğinin; yaşama sevincimi, enerjimi, tüm motivasyonlarımı, hareket yeteneğimi elimden aldığının iki üç aydır farkındayım13.”

Giderek sağlığı bozulan yazar, gördüğü tedavilerin ardından her seferinde yeniden alkole dönecektir. Yakalandığı siroz hastalığı sık sık mide kanamalarına sebep olmaktadır. Bunlardan birinin hemen ardından bu yıllarda sıkça mektuplaştığı arkadaşı Ülkü Uluırmak’a hitaben 20 Ekim 1994 tarihli bir mektupta, o günlerde geçirilen ağır bir mide kanamasından ve hastanede geçirdiği günlerden bahsetmektedir:

“Hastaneler beni hep mutlu eder zaten. Canla başla çalışan doktorlar, güler yüzlü, şakacı hemşireler, bize baba gibi davranan hasta bakıcılar, başları örtülü, gerçek dindar kadınlar. Orada gerçekten elimde olanla yetinmesini bildim.”

Ölümünden bir hafta öncesi Baran, İnci Aral’ın anılarında şu cümlelerle dile getirilir:

“Ölümünden bir hafta önce Ankara’daki evinde gördüm onu. Bacağını kırmıştı, iyileşiyordu. Seke seke kahve yaptı eşimle bana. Seksen Mart’ında çok sevdiğim o ev, küçülmüş, köhnemiş, eskimiş göründü gözüme. Bir bırakılmışlık, unutulmuşluk sinmişti sanki her yana ve asıl Selçuk’un üstüne.” (Aral, 2003: 6).

Yazar, son mide kanamasını fark etmesine rağmen doktora gitmez. Kanamanın tekrarı üzerine Prof. Dr. Yaşar Karayalçın’ın yardımıyla bir devlet hastanesine yatırılan Baran, hastane şartlarının yetersizliği sebebi ile oradan alınıp Başkent hastanesine kaldırılır.

Kişilik olarak mücadeleci bir insan olduğunu, savaşmaktan asla vazgeçmediğini belirten Selçuk Baran, geçirdiği son mide kanamasından kurtulamayarak 4 Kasım 1999’da ölmüştür14.

Ölümü 5 Kasım 1999, tarihli Hürriyet gazetesinde şu satırlarla yer alır: “Yazar Baran Öldü: Yazar Selçuk Baran, bu sabah geçirdiği mide kanaması sonucu yaşamını yitirdi. Baran’ın cenazesi bugün Kocatepe Camii’nde kılınacak öğle namazının ardından, Cebeci Asri Mezarlığı’nda toprağa verilecek. 1933 yılında Ankara’da doğan Selçuk Baran, 1954 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. İlk hikâye kitabı Haziran, 1973 Türk Dil Kurumu Ödülü’nü, ikinci hikâye kitabı Anaların Hakkı, 1978 Sait Faik Hikâye Ödülü’nü kazandı. Baran’ın Bir Solgun Adam ve Bozkır Çiçekleri adlı romanları ile Kış Yolculuğu, Arjantin Tangoları ve Yelkovan Yokuşu adlı öykü kitapları bulunuyor15.

Görüldüğü üzere edebiyata gönül vermiş Selçuk Baran’ın, bir yazar olmak için verdiği uğraş büyük olmuştur. Başarıya ulaşmak için gösterilen çaba ne denli büyük olursa, başarısızlığın yarattığı hayal kırıklığı da o denli büyük bir harabiyet yaratır. Baran da bu yolda tam da başarıya ulaşacak, ard arda gelen ödüllerle ismini bilinen yazarlar arasına yazdıracakken, birden okur, hatta yayınevi bulamayan bir yazar hâline gelmiştir. Sonunda belli bir aşamadan sonra unutulmuşluğa boyun eğmiş ve âdeta okura, yayınevlerine hatta bütün bir edebiyat dünyasına küserek hayata veda etmiştir.

14 Yapı Kredi Kültür Merkezi’nden temin edilen özgeçmişten alınmıştır. Ömer Lekesiz, yazarın ölüm tarihini, 5 Kasım 1999 olarak kaydetmiştir. (Bkz. Ömer Lekesiz, Yeni Türk Edebiyatında

Öykü, C. 4, Kaknüs Yay., İstanbul 2001, s. 297).

15 “Yazar Baran Öldü”, Hürriyet, 5 Kasım 1999, s.29. Adı geçen ilan yine aynı tarihte

İ K İ N C İ B Ö L Ü M 2. ESERLERİ

1970 kuşağının öne çıkmayan isimlerinden olan Selçuk Baran’ın farklı türlerde yazılmış eserleri bulunmaktadır. Bunları, öykü, roman, tiyatro ve çeviriler olarak aşağıda sırasıyla incelemeye çalışacağız.

2.1. Öykü

Selçuk Baran, öykülerinin diğer eserleri karşısındaki sayısal üstünlüğünden olsa gerek, daha çok öykücü kimliği ile tanınır. Onun hakkındaki değerlendirmeler de genellikle öykücü kimliğine ve öykülerine dairdir. Yazarın, yayımlanmış yedi öykü kitabı bulunmaktadır. Bunlardan ilki Haziran, yayımlanan ilk öykü kitabıdır. Kendi imkânları ile bastırabildiği16 bu kitap yirmi bir öyküden oluşur. Daha sonra ikinci baskısı17 ve üçüncü baskısı18 da yapılacak olan Haziran onun en tanınmış kitabıdır.

Kitaptaki öyküler, sonlarındaki tarihlerden anlaşılacağı üzere 1966-1972 yılları arasında yazılmıştır. Feridun Andaç bu öykülerin “toplumumuzun geçirdiği sınırlı dünlerin” tanıklığını yaptığını söyler ve şöyle devam eder:

“Bir iç daralması, epriyip giden hayatların solgun renkleri onun öyküsünün ana motifi gibidir. Her bir sözü, bakışı bir insanlık dramını getirir. Bir yüzü taşranın solgunluğunu, ötekisi büyük kentin karmaşasına dönüktür. Bu bakışıyla içli, etkileyici bir yazın evreni kurar .” (Andaç, 1993: 4).

Bir dönemin tanıklığını yapan Haziran, toplumsal dönüşümün insanımız üzerindeki etkilerine de ışık tutar. 1970’li yıllarda yazılan bu eser, büyük toplumsal değişimlerin ortasındaki ülkenin sıradan insanlarının yaşantılarına içtenlikle bakar. Özellikle dönemin aydınlarının yalnızlık, iletişimsizlik ve umutsuzluk içindeki yaşamları, çıkışsızlıkları ve umutsuzlukları başarıyla verilir.

Baran’ın Haziran’daki öyküleri ve kitap üzerinde belirtilen notlara göre yazıldıkları tarihler aşağıda verilecektir. Daha önce dergilerde yayımlanmış olduklarını tespit ettiğimiz öyküler de dipnotta belirtilmiştir.

16 Selçuk Baran, Haziran, Kendi Yay., İstanbul 1972. 17 Selçuk Baran, Haziran, Cem Yay., 2.bs., İstanbul 1974.

“Odadaki” (1966), “İhtiyar Adam ve Küçük Kız” (1969), “Konuk Odaları” (1970), “Kavak Dölü19” (1968), “Anne” (1968), “Işıklı Pencereler20” (1969), “Ceviz

Ağacına Kar Yağdı” (1966), “Kent Kırgını” (1970), “Sokaklarda21” (1966),

“Zambaklı Adam22” (1970), “Islık” (1971), “Göç Zamanı” (1970), “Oyun” (1971), “Tuba” (1971), “Analar ve Oğullar” (1970), “Porto-Rikolu” (1970), “Umut” (1971), “Leylak Dalları” (1971), “Saatler” (1971), “Haziran” (1972), “Bir Yabancı” (1972).

Selçuk Baran’ın 1978 Sait Faik Hikâye Ödülü’nü kazandığı ikinci kitabı

Anaların Hakkı23, dokuz öyküden oluşmaktadır. Anaların Hakkı, Selçuk Baran’ın,

hakkında en fazla değerlendirme yapılan eserlerinden biridir.

Selim İleri, “Yıllar İçinde Selçuk Baran” adlı yazısında, 1977 yılında yeni yayımlanan bu öykü kitabı için şu notu düştüğünü haber verir:

“Anaların Hakkı yayımlandı. Selçuk Baran gibi önemli bir hikâyecinin yayınevi bulmakta zorluklar çekmesi, edebiyatımızın değer ölçütleri konusundaki çaresizliği sergiliyor.” (İleri, 2008: 6). İleri, bu yazısında Baran’ın en çok “Bahçede” ve “Kayalık Yoncaları” öykülerini özellikle de bu öykülerde sıradan ama çaresiz insanların içindeki son umutları dile getirişi sevdiğini belirtmektedir. Kitaptaki öyküler sırasıyla şöyledir: “Çardak” (1968), “Mısırlar” (1973), “Dükkânın Önü” (1970), “Emekli” (1969), “Bahçede” (1971), “Kayalık Yoncaları” (1970), “Sarmaşıklar” (1969), “Kabuk” (1973), “Anaların Hakkı”.

Yazarın kendi deyimiyle büyük bir “suskunun öyküsü” (Sağlam, 2008: 9) olan Kış Yolculuğu24, onun üçüncü kitabıdır. 1984’te yayımlanan Kış Yolculuğu’ndaki üç uzun hikâyeye bakarak artık yazarın kıvamını bulduğunu söylemek mümkündür.

Bu kitaptaki öykülerin sonunda diğer kitapların aksine herhangi bir yazılma tarihi bulunmamaktadır. Kitaptaki öyküler sırasıyla şöyledir: “Türkân Hanım’ın Ölümü”, “Temmuz, Ağustos, Eylül” , “Kış Yolculuğu” .

19 Selçuk Baran, “Kavak Dölü”, Hisar, S.69, Eylül 1969, s.29.

20 Selçuk Baran, “Işıklı Pencereler”, Türk Dili, C. Xxxx111, S.232, Ocak 1971, s.13. 21 Selçuk Baran, “Sokaklarda”, Papirüs, S.31, Ocak 1969, s.29.

22 Selçuk Baran, “Zambaklı Adam”, Yeni Edebiyat, Ocak 1971, C.2/3, s.15. 23 Selçuk Baran, Anaların Hakkı, Okar Yay., İstanbul Eylül 1977.

Yazarın dördüncü kitabı Tortu25, diğer öykü kitaplarından farklı bir kurguyla biçimlenmiştir. Eser kendine ait beş alt bölümü olan uzunca bir öyküdür. Bu bölümler aynı vakanın devamını anlattıkları için müstakil öyküler gibi okunmaya müsait değildir. Öykünün alt bölümleri şu adları taşımaktadır: “Ablam” , “Arif Hikmet Bey” , “Zekiye” , “Tortu”.

Yayımlanma sırası bakımından yazarın beşinci öykü kitabı olan Yelkovan

Yokuşu26, yedi öyküden oluşmaktadır. Turan Karataş, bu kitabı, yazarın olgunluk

döneminin başlangıcı olarak kabul etmektedir. (Karataş, 2008: 22). Kitaptaki öyküler şöyle sırlanmıştır: “Yelkovan Yokuşu” (1983), “Değirmen” (1976), “Bozacıda” (1979), “Öğle Saatleri” (1979), “Rose Bonbon” (1983), “Bakırçalığı” (1986), “Eğrelti Yeşili” (1986).

1992 yılında yayımlanan, yazarın altıncı kitabı Arjantin Tangoları27’ nda on iki öykü bulunmaktadır. Öyküler ve yazılma yılları şöyledir: “Krizantemler” (1982), “Mor Hikâye” (1988), “Mektup Yazmak28” (1978), “Ağ” (1978), “Sıcak, Çok Sıcak Bir Yaz” (1987), “ Firavun’un Mezarı29” (1978), “Ayak Sesleri” (1987), “Gorilim ve Ben” (1982), “Al Küheylan” (1987), “Karacalar Su İçmeye indiler (mi?)” (1987), “Arjantin Tangoları” (1983).

Selçuk Baran’ın son öykü kitabı Porselen Bebek30 ise gerek muhteva gerekse biçim olarak diğer öykü kitaplarından ayrılır. Çocuklar için yazılmış olan bu eserdeki öyküler şunlardır: “Porselen Bebek” , “Acı” , “İnci” , “Mariya Çelesta”.

Yazarın yukarıda verdiğimiz öykü kitapları Baran’ın ölümünden sonra Ceviz

Ağacına Kar Yağdı31 adı altında toplanmıştır.

Bunların dışında Baran’ın kitaplaşmamış öyküleri de mevcuttur. Yayımlanış sırasıyla “Çocuğun Biri32”, “Dr. Kemal Sorgun’un Bir Günü33”, “Sen, Ben ve Diğerleri34

adlarını taşıyan bu öyküler, klasik tarzda yazılmış öykülerdir.

25 Selçuk Baran, Tortu, Kaynak Yay., İstanbul Aralık 1984. 26 Selçuk Baran, Yelkovan Yokuşu, Remzi Kitabevi, İstanbul 1989. 27 Selçuk Baran, Arjantin Tangoları, Y.K.Y., İstanbul Ekim 1992.

28 Selçuk Baran, “Mektup Yazmak”, Oluşum, S.10, Ağustos-Eylül 1978,s. 9-11. 29 Selçuk Baran, “Firavun’un Mezarı”, Oluşum, S.14, Aralık 1978, s.23-25. 30 Selçuk Baran, Porselen Bebek, Y.K.Y., İstanbul Mayıs 1996.

31 Biz bu çalışmamızda yazarın bütün öykülerinin bir araya getirildiği Ceviz Ağacına Kar

2.2. Roman

Baran’ın kitaplarının yayın tarihi kronolojik olarak incelendiğinde hem öykücülüğünün, hem romancılığının birbirine paralel şekilde devam ettiği görülür. Öykülerindeki başarıyı romanlarında yakalayamayan yazarın üç romanı bulunmaktadır.

Baran’ın ilk romanı, Bir Solgun Adam35, “Milliyet Roman Mansiyonu’na”36 (Alanyalı, 2007: 20) değer bulunur ve 1975’te yayımlanır. 1979 yılında Milliyet Roman Yarışması’nda mansiyon alan Bozkır Çiçekleri’37 romanı, 1987’de basılmıştır. Selçuk Baran, Milliyet Sanat Dergisi’nin roman yarışmasında övgüye değer bulunan bu kitabını yarışmaya ilginç bir rumuzla “S.VE.” şeklinde göndermiştir. Ömer Türkeş, alınan ödülün Baran’ın yazarlık kariyerine bir katkısı olmadığı kanaatindedir:

“Ne tuhaf; birinciliği Orhan Pamuk ve Mehmet Eroğlu’nun romanlarının paylaştığı 1979 Milliyet Yayınları Roman yarışması iki yazarın parlak kariyerlerinin başlangıcıydı. Selçuk Baran’ın kazandığı mansiyon ödülü ise cezaya dönüştü. Bozkır Çiçekleri ancak 1987’de zorlukla ve sessiz sedasız yayımlanabilmiş. Baran edebiyat dünyasına küsmüştü. Tıpkı roman kahramanları gibi o da bir bozkırda hissetmişti kendini.” (Türkeş, 2009: 103).

Yazarın, Güz Gelmeden38 isimli son romanı ise yazılmasının üzerinden on üç yıl geçtikten ve ancak yazarın vefatından sonra (2000) kitaplaşmıştır. Selim İleri, bu romanın yayımlanışının kendindeki etkisinden hareket ederek, Türk edebiyat dünyasının yazara karşı duyarsızlığını şöyle sorgulamaktadır:

“2000: Güz Gelmeden yayımlanmış. Güz Gelmeden, Selçuk Baran’ın yayımlanışını göremediği son romanıymış. Selçuk Baran ölmüş! Binlerce kez yankılandı: Ölmüş! Ölmüş! Haberim bile olmamış. Sonradan araştırınca, o da bir iki gazetede, silik soluk haber verişle geçiştirilmiş ölüm. Türkçenin en iyi

32 Selçuk Baran, “Çocuğun Biri”, Yeditepe Sanat Dergisi, S. 148, Ağustos 1968, s. 12-16. 33 Selçuk Baran, “Dr. Kemal Sorgun’un Bir Günü”, Somut, S.17, Mayıs 1980, s. 15-20. 34 Selçuk Baran, “Sen, Ben ve Diğerleri”, Argos, S. 37, Eylül 1991, s. 72-82.

35 Selçuk Baran, Bir Solgun Adam, Milliyet Yay., İstanbul 1975.

36 Selçuk Baran’ın, Milliyet Roman Mansiyonu’yla ödüllendirilen Bir Solgun Adam adlı romanı beşincilik ödülünü almıştır. Yarışmada ilk üçe ise Vedat Türkali’nin Bir Gün Tek Başına, İrfan Yalçın’ın Pansiyon Huzur ve Sulhi Dölek’in Korugan’ı girmiştir. (Bkz. Ömer Solak, Selçuk

Baran Öykücülüğü, Tablet Kitabevi, Konya 2009.)

37 Selçuk Baran, Bozkır Çiçekleri, Özgür Yay. Dağıtım, İstanbul Mart 1987. 38 Selçuk Baran, Güz Gelmeden, Y.K.Y., İstanbul 2000.

yazarlarından birinin ölümüne aldırışsız kalışımız, sürüklendiğimiz her türlü yıkımı gözler önüne seriyor. Enis Batur’un telefonda “Arjantin Tangoları” nın da yer aldığı hikâye dosyasını hemen yayımlayacaklarını söylemesi aklıma geldi, yine o burukluk. Güz Gelmeden’in hüzünlü duyurusunda Enis’in payı olmalı…” (İleri, 2008: 6).

Benzer Belgeler