• Sonuç bulunamadı

1.4. GEÇERLİK ÇALIŞMASI KAPSAMINDA KARANLIK ÜÇLÜ İLE

1.4.2. Saldırganlık ve Karanlık Üçlü

Karanlık üçlü kişilik özellikleri, sosyal olarak istenmeyen davranışsal örüntülerle ilişkilendirilmenin yanı sıra, kişilerarası ilişkilerde olumsuz sonuçlara neden olabilen sosyal hastalıklar olarak kabul edilmektedir. Bu bağlamda, özellikle saldırganlık eğilimlerinin, karanlık üçlü kişilik özelliklerine sahip bireylerin davranışlarında, kritik bir rol oynadığı bildirilmektedir (Koehn, Okan ve Jonason, 2019; Webster, Gesselman, Gesselman, Brunell, Jonason, Hadden ve Smith, 2016). Üç yapının (narsisizm, makyavelyanizm ve psikopati) ortak olarak paylaştığı katılık / duygusuzluk / duyarsızlık (callousness) ve manipülasyon gibi karakteristiklerin, bu bireylerin saldırgan olma ihtimalini arttırdığı ifade edilmektedir (Jones ve Neria, 2015; Paulhus, Curtis ve Jones, 2018). Diğer taraftan, karanlık üçlü kişilik özellikleri, saldırganlık davranışının habercisi olarak görülmekle birlikte, saldırganlık türlerinin dışavurumunda farklılıklar göstermektedirler. Başka bir ifadeyle, karanlık üçlü yapılarına bağlı gözlenen saldırganlık davranışları farklı nedenlere dayanmaktadır (Jonason ve Webster, 2010; Jones ve Paulhus, 2010; Koehn, Okan ve Jonason, 2019; Paulhus, Curtis ve Jones, 2018).

Hak sahipliği / hak iddia etme / ayrıcalıklılık (entitlement), kibirlilik ve büyüklenmecilik duygularını içeren narsisizm ile saldırganlık arasındaki ilişkiye yönelik çalışmalar, narsisist bireylerin, saldırgan davranışlar sergilemeden önce ego

tehdidine yönelik bir provokasyona (engellenme, kışkırtılma vb.) ihtiyaç duyduğunu göstermektedir (Baughman, Dearing, Giammarco ve Vernon, 2012; Jones ve Neria, 2015; Koehn, Okan ve Jonason, 2019). Narsisist bireyler övüldüklerinde, ödüllendirildiklerinde ve / veya olaylara / durumlara dahil edildiklerinde saldırgan davranışlar sergilemezler. Bunun yerine, narsisizmdeki saldırganlık, bu bireylerin dışlandıkları, hakarete uğradıkları ve / veya bir şeylerden mahrum bırakıldıkları durumlarda ortaya çıkmaktadır (Jones ve Neria, 2015; Jones ve Paulhus, 2010). Diğer bir ifadeyle, yapay olarak şişirilmiş bir benlik duygusu ve başkalarından daha üstün hissetme şeklindeki narsisizmin büyüklenmeci doğası, diğerlerinin onlara hayran olduğuna dair bir algı oluşturmaktadır. Ancak bu algının zedelenmesi durumunda, yani bu inançlar tehdit edildiğinde narsisist bireyler, saldırgan davranışlar sergilemektedirler ( Paulhus, Curtis ve Jones, 2018; Webster, Gesselman, Gesselman, Brunell, Jonason, Hadden ve ark., 2016). Bu bağlamda, narsisizmin, eğilimsel saldırganlık (dispositional aggression) ile ilgili olmadığı ancak ego tehdidi karşısında saldırgan bir şekilde tepki vermeye yol açtığı ileri sürülmektedir. Dolayısıyla narsisistik bireylerin, büyüklenmeci algıları zarar görmediğinde saldırgan olmalarının gerekmediği bildirilmektedir (Jones ve Neria, 2015). Diğer taraftan, narsisizm ile saldırganlık arasında ego tehdidine bağlı olmayan doğrudan bir ilişkinin olduğu da ifade edilmektedir (Donnellan, Trzesniewski, Robins, Moffitt ve Caspi, 2005; Rosenthal, Montoya, Ridings, Rieck ve Hooley, 2011; Webster, Gesselman, Gesselman, Brunell, Jonason, Hadden ve ark., 2016). Bu tutarsızlığın ise saldırganlığın nasıl ölçüldüğüne ve söz konusu ilişkide diğer karanlık üçlü kişilik özelliklerinin (makyavelyanizm ve psikopati) kurulan modele dahil edilip edilmediğine bağlı olduğu düşünülmektedir (Webster, Gesselman, Gesselman, Brunell, Jonason, Hadden ve ark., 2016).

Dürtüsel bir davranış tarzı, kibirli, aldatıcı kişiler arası ilişkiler, yetersiz duygusal deneyim ve antisosyal davranışlar ile tanımlanan psikopati, saldırganlık ve suça yönelik davranışı öngörmede uzun bir geçmişe sahiptir (Jones ve Neria, 2015; Pabian, De Backer ve Vandebosch, 2015). Her ne kadar psikopatik saldırganlığın büyük bir kısmı adli ortamlardan elde edilen verilere dayansa da son araştırmalar, benzer örüntülerin subklinik (klinik ve adli ortam dışındaki) psikopatlarda da

gözlendiğini ortaya koymaktadır (Jones ve Paulhus, 2010). Psikopatik bireylerin, dürtüsel arzularına engel olamamanın yanı sıra dikkat ve hedefe yönelik davranış kontrolüne bağlı problemler yaşadıkları da belirtilmektedir. Psikopatinin bu yönlerinin ise söz konusu bireyleri, saldırganlığa yatkın hale getirdiği ifade edilmektedir (Jones ve Neria, 2015). Bu bağlamda psikopatinin, karanlık üçlü içerisinde saldırganlık eğilimlerini ve saldırganlığı en iyi öngören yapı olduğu ileri sürülmektedir (Jones ve Olderbak, 2014; Paulhus, Curtis ve Jones, 2018). Niteliksel olarak farklı saldırganlık mekanizmalarından etkilenen karanlık üçlü kişilik özelliklerinde, narsisist bireyler ego tehdidine, psikopatik bireyler ise fiziksel tehdide karşı saldırgan davranışlar sergilemektedir (Jones ve Paulhus, 2010; Paulhus, Curtis ve Jones, 2018). Bununla birlikte, hem öz-bildirim ölçekleri hem de deneysel paradigma kullanılarak yapılan çalışmalar, psikopatinin, yalnızca provokasyona tepki vermediğini aynı zamanda doğrudan ve provoke edilmemiş saldırganlıkla da ilişkili olduğunu bildirilmektedir (Jones ve Neria, 2015; Reidy, Zeichner ve Martinez, 2008; Reidy, Zeichner ve Seibert, 2011).

Başkalarını kişisel kazanç için manipüle etme ve aldatma eğilimini ifade eden makyavelyanizmin, diğer karanlık üçlü kişilik özellikleriyle kıyaslandığında, doğrudan saldırganlıkla oldukça zayıf bir ilişkiye sahip olduğu belirtilmektedir (Baughman, Dearing, Giammarco ve Vernon, 2012; Jones ve Paulhus, 2010). Psikopatik bireylerin aksine makyavelyanist bireyler, dürtüsel veya dengesiz değillerdir. Bu bireyler stratejiktir ve kuralları bozduklarında bile olumsuz sonuçlardan kaçınmak için oldukça temkinli davranırlar. Makyavelyanistlerin sahip oldukları bu özellikler, onların ego tehdidine veya fiziksel provokasyona karşı saldırgan tepkilerde bulunmamalarını anlaşılır kılmaktadır. Bir başka ifadeyle makyavelyanist, saldırganlığını kendisine fayda sağlayan, yakalanma ve / veya cezalandırılma riski olmayan durumlarla sınırlandırmaktadır (Jones ve Neria, 2015; Jones ve Paulhus, 2010). Diğer taraftan makyavelyanist bireyler, bazen başkalarını manipüle etmek için saldırganlığı kullanabilmektedirler (Jonason ve Webster, 2010). Bu bağlamda makyavelyanizmin, bir kazanç elde etme ve / veya amaca ulaşmak için kasıtlı ve planlı olarak saldırgan davranışlarda bulunma anlamına gelen proaktif saldırganlıkla ilişkili olduğu varsayılmaktadır (Calvete, Orue, Estevez, Villardon ve

Padilla, 2010; Dinic ve Wertag, 2018). Bunun yanı sıra, makyavelyanist bireylerin, tedbirli ve ölçülü olmalarına karşın ego tükenmesi durumunda psikopatik bireylere benzer biçimde davranabilecekleri (dürtüsel, kışkıtıcı, düşüncesiz vb.) ifade edilmektedir (Furnham, Richards ve Paulhus, 2013). Bu duruma paralel olarak, makyavelyanizmin, psikopati gibi hem proaktif hem de provokasyona karşı tepki olarak ortaya çıkan reaktif saldırganlıkla ilişkili olduğu bildirilmektedir (Barlett, 2016; Fanti, Frick ve Georgiou, 2009).

Karanlık üçlü kişilik özelliklerinin hepsinin saldırganlıkla ilişkili oldukları bildirilmesine karşın bu üç özellik, saldırganlığı ifade ediş şekilleri açısından (öfke, düşmalık, sözel ve fiziksel saldırganlık) farklılık göstermektedir (Barlett, 2016; Douglas, Bore ve Munro, 2012; Jonason ve Webster, 2010; Koehn, Okan ve Jonason, 2019). Buna bağlı olarak, makyavelyanizmin ve narsisizmin düşmanlıkla, psikopatinin ise fiziksel saldırganlıkla ilişkili olduğu ifade edilmektedir. Makyavelyanizm, açık ve doğrudan bir saldırganlık yerine karanlık dünya görüşünü yansıtan düşmanlığı pozitif yönde öngörmektedir. Narsisizme bağlı saldırganlığın ise durumsal olarak değiştiği ve narsisistlerin, yalnızca kışkırtıldıklarında saldırganlaştıkları ileri sürülmektedir. Ayrıca, narsisizmin düşmanlığı negatif yönde öngördüğü bildirilmektedir. Diğer taraftan psikopati ile fiziksel saldırganlık arasında doğrudan bir bağlantı bulunduğu ve psikopatinin fiziksel saldırganlığın pozitif bir yordayıcısı olduğu belirtilmektedir (Jones ve Neria, 2015). Buna karşın başka bir çalışmada, makyavelyanizm, düşmanlığın yanı sıra sözel ve fiziksel saldırganlıkla da pozitif yönde ilişkilendirilmektedir. Narsisizm ile düşmanlık arasında ise pozitif yönlü bir ilişkinin var olduğu belirtilmektedir. Psikopatinin ise yalnızca fiziksel değil sözel saldırganlıkla da pozitif yönde ilişkili olduğu, bununla birlikte karanlık üçlü kişilik özellikleri ile öfke arasında anlamlı bir ilişki kurulamadığı bildirilmektedir (Jonason ve Webster, 2010).