• Sonuç bulunamadı

1.3. PSİKOPATİ

1.3.1. DSM ve Psikopati

Psikopatinin DSM içindeki konumunun problemli ve bazen tartışmalı olduğu belirtilmekle birlikte, yapının ilk olarak DSM-I’de, Sosyopatik Kişilik Bozukluğu şeklinde yer aldığı görülmektedir (American Psychiatric Association, 1952; Crego ve Widiger, 2014). Psikopatinin bu şeklinde isimlendirilmesi, vurgunun psikososyal etkenlere kaymasına neden olmuş ve olgu, sadece iç sapkınlıklar yaşayan izole bir bireyi değil, aynı zamanda bu bireyin parçası olduğu grubu kapsayacak şekilde genişletilmeye çalışılmıştır. Bununla birlikte, eylemlerin bireyin içinde bulunduğu grubun sosyal ve yasal sınırlarını ihlal ettiği sürece anormal sayılabileceği görüşü, çeşitli suçluları (hırsızlar, tecavüzcüler vb.) aynı kategoriye sokması (Sosyopatik Kişilik Bozukluğu) açısından eleştirilmiştir. Bu dönem içerisinde psikopati kavramı, anormal içsel süreçlerden ziyade genelleyici ve aşırı kapsayıcı sapkın davranışları içerecek şekilde değişim göstermiştir. Ayrıca, DSM’in ilk versiyonunda yer alan Sosyopatik Kişilik Bozukluğu tanı kriterlerinin, Cleckley'in tanımladığı psikopatik kişilik özelliklerinden birçoğunu içerdiği ifade edilmektedir (Arrigo ve Shipley, 2001). DSM-I’de tanı, antisosyal ve dissosyal reaksiyonlar olarak ayrılmış ancak bir sonraki versiyon olan DSM-II’de, dissosyal reaksiyon ayrımı ortadan kaldırılmıştır. Antisosyal reaksiyon terimi, kronik olarak antisosyal olan, cezadan veya deneyimden ders almayan, herhangi bir kişiye veya gruba gerçek bir bağlılık gösteremeyen ve sorumluluk duygusundan yoksun olan bireyleri ifade etmektedir. Bu bireylerin, duygusal anlamda olgunlaşmadıkları ve sıklıkla hedonist ve duygusuz olarak tanımladıkları bildirilmektedir (American Psychiatric Association, 1952; Arrigo ve Shipley, 2001; Buzina, 2012). DSM-II’de ise antisosyal reaksiyon teriminin, antisosyal kişilik olarak isimlendirilip genişletildiği görülmektedir. DSM’nin bu

versiyonunda, antisosyal kişilik, aşırı derecede duygusuz, bencil, dürtüsel, suçluluk hissetmeyen ve deneyimlerden ders çıkarmayan bireyleri tanımlamaktadır. Düşük engellenme toleransına sahip, ortaya çıkan sorunlardan ötürü diğerlerini suçlama ve davranışlarını rasyonelleştirme eğilimde olan bu kişilerin, toplumla tekrarlayan bir çatışma içinde oldukları belirtilmiştir (American Psychiatric Association, 1968; Crego ve Widiger, 2014). Diğer taraftan, DSM-II'yi bozukluk için özgül tanı kriterlerini karşılayamadığı yönünde eleştirenler de bulunmaktadır. DSM-III ve DSM-III-R'nin yayınlanmasıyla tanı ölçütlerindeki karışıklığın çözüldüğü belirtilmektedir (Arrigo ve Shipley, 2001). DSM'nin bu versiyonlarında (ve daha sonraki versiyonlarda) psikopati, Antisosyal Kişilik Bozukluğu (ASKB) olarak adlandırılmış ve yapının değerlendirilmesi, kişilik özelliklerine odaklanmak yerine, davranışsal kriterleri vurgulayacak şekilde değiştirilmiştir (Hare, 1996). Bu yeni formülasyonda, ASKB tanı kriterleri, 15 yaşından önce başlayan yalan söyleme, okuldan kaçma, hırsızlık, kavga etme gibi çeşitli davranış bozukluklarından üçünün bulunmasını içermektedir (American Psychiatric Association, 1980). Bununla birlikte, bu versiyonda tanımlanan ASKB kriterleri, teşhis için suça yönelik olduğu ve cezai davranışlara çok önem verdiği, klasik psikopati resmine uyan ancak adalet sisteminden kaçınmayı başaran kişileri tanımlamakta zorlandığı ve aşırı kapsayıcı olduğu yönünde eleştirilmiştir (Arrigo ve Shipley, 2001; Crego ve Widiger, 2014; Shipley ve Arrigo, 2001). DSM'nin ASKB teşhisine yönelik yapılan eleştiriler DSM- IV'teki teşhis kriterlerinde bir takım değişikliklere neden olmuştur (Arrigo ve Shipley, 2001). DSM'nin dördüncü versiyonunda ASKB, çocukluk ya da erken ergenlik döneminde başlayan ve yetişkinliğe kadar devam eden başkalarının haklarına saygısızlık ve bu hakların ihlalini içeren yasal davranışlara ilişkin sosyal normlara uymama, tekrar eden yalan söyleme davranışı, dürtüsellik, sinirlilik ve saldırganlık, güvenliğe yönelik umursamazlık, sorumsuzluk ve pişmanlık eksikliği kriterlerinden en az üçünün bulunmasını içermektedir. Bununla birlikte, DSM-IV'te ASKB'nin, psikopati, sosyopati veya dissosyal kişilik bozukluğu olarak da ifade edilebileceği belirtilmiştir (American Psychiatric Association, 1994). Bu durumun ise psikologlar ve psikiyatristler açısından, psikopati tanısının değerlendirilmesinde ve tartışılmasında kolaylık sağlamasına karşın, ASKB ve psikopati arasındaki ilişkide daha fazla karışıklığa neden olduğu ileri sürülmektedir (Arrigo ve Shipley,

2001). DSM’nin son versiyonunda (DSM-V) ise psikopati, ilk kez açık bir şekilde ASKB için ek bir belirleyici olarak yer almıştır (American Psychiatric Association, 2013; Vize, Lynam, Collison ve Miller, 2018;). Özetle, DSM içerisinde psikopati, ASKB ile eş anlamlı olarak kullanılmakta ve suça yönelik davranışlara yapılan vurguyla, çoğunlukla davranışsal kriterler göz önünde bulundurularak değerlendirilmektedir. Söz konusu bu durum, ASKB kriterlerinin, psikopatiye göre daha kapsayıcı olduğu ve buna bağlı olarak, ASKB teşhisi konulan birçok kişinin psikopatik olmayabileceği şeklinde eleştirilmektedir (LeBreton, Binning ve Adorno, 2006; Shipley ve Arrigo, 2001).

Psikopati genel olarak, sahtekarlık, benmerkezcilik, manipülatiflik, yüzeysel çekicilik, risk alma davranışı, “normallik” görünümünün altında gizlenmiş empati ve suçluluk eksikliği ile kavramsallaştırılan kişilik özellikleri ve bu özelliklerle ilgili davranışları içeren bir yapı olarak tanımlanmaktadır. Psikopati her ne kadar başkalarının haklarını ve sosyal normları kronik olarak ihlal etme ve yaşam boyu süren bir manipülasyon davranışıyla tanımlanan ASKB teşhisi ile ilişkili olsa da, yapının ASKB ile eş anlamlı olmadığı belirtilmektedir. Bu çerçevede, ASKB tanısı için gerekli olan antisosyal ve cezai davranışların, psikopatik bireylerde zorunlu olarak bulunması gerekmediği, ASKB’nin büyük ölçüde açık davranışla değerlendirilmesine karşın, psikopatinin daha çok kişilik özellikleri ile tanımlandığı ve iki yapının orta dereceli bir korelasyon gösterme eğiliminde olduğu ifade edilmektedir (Berg, Smith, Watts, Ammirati, Green ve Lilienfeld, 2013; Smith ve Lilienfeld, 2013).