• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM: KAVRAMSAL ARKA PLAN

2.4. SAHTE HABERİN YAYILMASI

fazla boyutu olduğu tespit edilmiştir. Siyasal kutuplaşmaya neden olan unsurlar incelendiğinde ise, çevresinde karşıt görüşlere sahip insanlarla karşılaşmayan, üstelik kendi düşüncesini de paylaşmayanların kendi yankı fanuslarında yaşadıkları görülmüştür. Diğerlerinin düşüncelerini görmeyen bireyler kendi görüşlerinin mutlak doğru olduğuna daha çok inanmakta, karşıt görüşlerle karşılaştığında ise bunları sapkınlık ya da yanlışlık olarak değerlendirebilmektedir. Bunun yanı sıra, kendi partisine yönelik aidiyet hissi kuvvetli olan, daha yüksek duygusal kutuplaşma skorlarına sahip olan ve kendi grubunu daha üstün görenlerin tartışmalara daha çok katıldığı görülmüştür. Ayrıca, çevresindekilerin kendisiyle aynı fikirde olduğunu düşünenler de tartışmalara daha çok katılmaktadır. Bu durum, kendi düşüncelerimizin ve sesimizin yankılandığı yankı fanuslarının varlığını ortaya koymaktadır (Erdoğan ve Semerci, 2018, s. 146-147).

Aktarılan örneklerden de anlaşılabileceği gibi bilişsel yanlılıklar farkında olunsa da olunmasa da insanların kararlarını ve dolayısıyla yaşantılarını doğrudan etkileyebilmektedir. Bu etkiler içerisinde insanların sahte haberlere inanma motivasyonlarının tetiklenmesinin ve sahte haberin yayılmasının da var olduğu söylenebilir.

2.4. SAHTE HABERİN YAYILMASI

İnternet ve sosyal medya platformları bazıları için bir şakalaşma ve eğlenme ortamı, kimileri için kendi siyasi veya ticari kazancına yönelik dikkat çekme ortamı, bir başkası içinse, beğenileri ve takipçileri bir araya getirerek kendi yaptıkları paylaşımlar aracılığıyla çevrelerindekilere kendilerini gösterme istekleri ve kendilerini ifade etme ihtiyaçlarını karşıladıkları bir ortam olarak kullanılabilmektedir (Friedlander, 2019; Stearns, 2016). İnsanların sahte haber paylaşma motivasyonlarına ve nedenlerine bakıldığında, henüz kesin ve net bir yanıta ulaşılabilmiş değildir. Sahte haber paylaşma nedenlerini tespit edebilmenin arka planında bazı metodolojik zorluklar olduğundan bahsedilmektedir. Bu zorlukların başında, sahte haberleri beğenen, paylaşan, bunlara yorum yapan kullanıcılardan kaçının yazıları gerçekten okuduklarına ait verilere çoğunlukla erişilemiyor oluşu gelmektedir. Buna bağlı olarak, insanların önceki zamanlarda neye inanıp neye inanmadıklarını belirlemek oldukça zordur (Friedlander, 2019). Tüm bunlara rağmen, insanların sahte haber paylaşma ve bunlara inanma motivasyonlarını anlamaya çalışmak, sahte haberlerle nasıl mücadele edilebileceği konusunda yol gösterici olabilir.

27

Herhangi bir trajedi karşısında ya da kriz anında birçok insan için yardım etme dürtüsü devreye girmektedir. Takipçilerine ya da önemsedikleri insanlara neler olup bittiğini anlatarak, önemli bilgileri ileterek, içinde bulunulan durumu anlayabilmeye yönelik çarpıcı fotoğrafları paylaşarak diğer insanlara yardım etmek istemektedirler. Bazen bunlara uyarılar, güvenlik önerileri ve etkilenebilecek arkadaşlara ve takipçilere yapılan özel çağrılar da eşlik edebilmektedir (Stempeck, 2013; Stearns, 2016). Öte yandan, son dakika haberleri sırasında bazen bilinmeyenler bilinenlerden daha fazla olabilmekte, söylentiler de bu bilgi eksikliğinde ortaya çıkabilmektedir. Söylentilerin, insanların dikkatlerini çekecek, akıllarındaki bazı hikâyeleri onaylayacakları veya olayları anlamlandırmalarına yardımcı olacak bazı ipuçları içerebilme ihtimali olduğu için insanlar genellikle son dakika haberleri sırasında söylentileri paylaşmada hızlı davranırlar. Ancak, bu gibi durumlarda bilgilerin geçerliliğini doğrulamadan paylaşmak için aceleci davranmanın, diğer insanlara yardımcı olmaktan ziyade zarar verebileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Bununla birlikte, kriz ve felaketin ortaya çıkardığı belirsizlik, üzüntü ve korku karşısında insanlar, çevrimiçi bağlantı kurarak, etiketler veya canlı yayınlar aracılığıyla dijital topluluklarda bir araya gelmektedirler. Bu anlarda yapılan paylaşımlar bir empati eylemi gibi düşünülebilir. Gerçekte paylaşma dürtüsü, karmaşık bir motivasyon ve duygu ağı tarafından yönlendirilmektedir. Bu nedenle, sosyal ağlar için artık bir bilgi ağı değil, duygusal bir ağdır nitelemesi yapılmaktadır (Cheese, 2015; Stearns, 2016). Kriz ya da felaket anı gibi gerçeği ve doğru bilgiyi aramanın zor olduğu durumlarda duygular, insanları paylaşmaya itmektedir. Ancak, insanların paylaştıklarının (duygu) ve bulmak istediklerinin (gerçekler) sıklıkla çelişki içinde olması hem duygusal hem de bilgi ağı olarak faaliyet gösteren sosyal ağlara yönelik sorunu ortaya koymaktadır. Zira, hükümet, basın gibi genellikle kriz anlarında ilk açıklamayı yapan yapı ve kurumlar, eleştirel, güvenilir ve zaman zaman hayat kurtarıcı bilgiler edinmek için sosyal medyaya yöneldiklerinde, sosyal ağların hem duygusal hem de bir bilgi ağı olması çelişkisi, bu yapıları yanlışa götürecek tehlikeler yaratabilir (Stearns, 2016).

Sosyal medya, kriz anlarında bilginin yayılmasında önemli bir rol oynamaktadır. Kamu ve hükümet yetkilileri ile kriz yönetiminden sorumlu diğer kuruluşlar olayla ilgili bilgileri yaymak için, acil durum müdahalesi yapanlar ile halk ise kriz sırasında bilgi aramak, yaymak, sorgulamak ve anlamlandırmak için sosyal medya platformlarını kullanabilmektedir (Zeng, Starbird ve Spiro, 2016). Bununla birlikte, kriz anlarında bilgi aktarım hızının anlaşılması da önemlidir. Acil durum süreçlerinde, zamana duyarlı bilgilerin eskimeden, yakın bir tehlike uyarısı karşısında etkisiz veya önemsiz hale

28

gelmeden önce hedef kitleye ulaşması gerekir. Öte yandan, eğer bilgi çevrimiçi olarak hızlı bir şekilde iletilebiliyorsa, acil durum müdahalecileri acil durum hazırlığı, uyarı, müdahale ve kurtarma için önceden var olan bu altyapıyı kullanabilirler (Zeng, Starbird ve Spiro, 2016). Buna karşın, kriz anlarının sahte haberlerin yayılımı açısından da kritik bir yere sahip olduğuna dikkat çekilmektedir. Sahte haberlerin en çok ortaya çıktığı ve hızlı şekilde yayıldığı dönemlerin daha çok terör saldırıları, seçim dönemleri, kritik toplumsal olayların gerçekleştiği dönemler gibi kriz anları olduğu bilinmektedir (Ünveren, 2017). ABD başkanlık seçimlerinde rakip adayları karalamaya yönelik iddialar (Payton, 2016), Türkiye’de gerçekleştirilen 2019 yerel seçimlerinde İnternet’te yayılan yanlış bilgiler (Acanerler ve Arabacı, 2019), Türkiye’de hemen hemen her seçim döneminde oy pusulaları ve oy çuvalları ile ilgili ortaya atılan iddialar (Acanerler, 2019; Arabacı, 2018a; Foça, 2017b; Furuncı, 2019; Özer, 2017), seçim dönemlerinde mücadele edilen sahte haberlere örnek gösterilebilir. Öte yandan, propaganda amacıyla yayılan sahte haberlere örnek olarak 2017’de Arakan’da yaşanan saldırı sonrası Arakanlı Müslümanlar ile ilgili olanlar gösterilebilir. Yapılan incelemeler neticesinde bu haberlerin çoğunun ülkedeki etnik / dini grupları yaşanan şiddet olaylarından sorumlu tutmak için propaganda amaçlı olarak kullanıldığı ortaya çıkmış ve bazı haberler ile görüntülerin birbirinden farklı ülke (Çin, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Endonezya, Hindistan, Kamboçya, Myanmar, Pakistan, Tayland, Tibet gibi) ve olaylardan (Çin depremi, Ruanda Soykırımı, Nargis Kasırgası, Haiti depremi, Myanmar’da feribot kazası gibi) alındığı anlaşılmıştır (Çavuş, Arabacı ve Foça, 2017; Savaş ve çatışmalara, 2018). Benzer şekilde, göçmenler ve mülteciler (örneğin, Suriyeli göçmenler (Çavuş, 2018b; Lacapria, 2016b)), terör olayları (örneğin, bombalı saldırılar (Özer, Selimoğlu ve Foça, 2016; Palma, 2017)), protestolar (Arabacı, 2018b), doğa olayları (örneğin, deprem, tsunami (Kasprak, 2017)) gibi konular ile ilgili de pek çok iddia ve sahte haber karşımıza çıkmaktadır.

Yanlış bilgilerin kolaylıkla yayıldığı mecralardan biri olarak bilinen Twitter’ı aktif biçimde kullananların, özellikle acil durumlarda bu yanlışlıkları tespit etmede ne kadar iyi olduklarını değerlendirmek üzere Buffalo Üniversitesinde bir araştırma gerçekleştirilmiştir. Araştırma kapsamında, 2012’deki Sandy Kasırgası ve 2013’teki Boston Maratonu bombalaması sırasında atılan 20.000’den fazla tweet incelenmiştir. Araştırmacılar, Twitter kullanıcılarının yanlış haberi yaydığı, doğrulamayı istediği veya şüphe duyduğu üç tür davranışı incelemiştir. Kullanıcıların %86 ila %91’i, orijinal iletiyi retweetleyerek veya beğenerek yanlış haber yaymış, %5 ila %9’u bilgiyi tweetleyerek ve bilginin doğru olup olmadığını sorarak yanlış haberleri doğrulamaya çalışmış, %1 ila

29

%9’u ise, genellikle orijinal tweetin doğru olmadığını söyleyerek şüphesini dile getirmiştir. Yanlış haber Twitter’da ve geleneksel haber medyasında çürütüldükten sonra, yanlış haberi yayan kullanıcıların %10’undan azının hatalı retweetlerini sildiği, aynı kullanıcıların %20'sinden azının ise sahte tweeti yeni bir tweet ile açıklığa kavuşturduğu görülmüştür. Bu bulgular, insanların en savunmasız oldukları zamanlarda aldatılmalarını ve sosyal medya platformlarının bu aldatmacalarda oynadıkları rolü göstermesi bakımından oldukça önemlidir. Öte yandan, Twitter kullanıcılarının söylentileri tespit edebilmek konusunda kötü performans gösterdiği ve söylentileri yaymak için acele ettikleri sonucuna varılmıştır. Buradan yola çıkarak, Twitter kullanıcılarının felaketler sırasında yanlış haberi yayma ihtimalinin yüksek olduğu söylenebilir (Nealon, 2018; Wang ve Zhuang, 2018, s. 1159).

Bir başka çalışmada ise kriz anlarında söylentilerin yayılımı ele alınmıştır. Bu kapsamda bilgi üretimi ve yeniden dağıtımı arasındaki zaman aralığı ölçülmüş ve bu “bekleme süresi” şeklinde açıklamıştır. Ayrıca, söylentiyi yaymaya yardımcı olan ya da söylentiye destek veren tweetler “onaylayan”, söylentinin tamamı ya da bir kısmına karşı çıkan ya da onları tartışan tweetler ise “reddeden” içerikler olarak tanımlanmıştır. Analiz sonuçları, söylentiyi onaylayan / destekleyen içeriğin, söylentiyi onaylamayan içeriğe göre daha uzun bekleme süresine sahip olduğunu göstermektedir. Bir başka deyişle, söylentileri reddeden içerikler daha hızlı olarak yeniden paylaşılmaktadır. İnsanlar, reddetme söz konusu olduğunda daha hızlı yanıt verebildikleri için, yanlış söylenti veya hatalı bilgilendirmenin olduğu bu tip durumlarda, kalabalıkların yayılan yanlış bilgi silsilelerini önlemesi mümkün görünmektedir (Zeng, Starbird ve Spiro, 2016).

Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) bünyesinde gerçekleştirilen bir çalışmada, 2006-2017 yılları arasında Twitter’da dolaşımda olan doğruluğu veya yanlışlığı belirlenmiş (verified) haber hikâyelerinin tamamının farklı yayılımları incelenmiştir. Çalışmanın verileri, üç milyon kişi tarafından yaklaşık 4,5 milyon kereden fazla paylaşılmış (tweetlenmiş) yaklaşık 126.000 haber hikâyesinden oluşmaktadır. Çalışmada elde edilen sonuçlara göre, yanlış haberler (false news) gerçek haberlerden çok daha hızlı, derin ve geniş bir yayılım göstermektedir. Gerçek haberlerin 1.500 kişiye ulaşması, sahte haberlere oranla altı kat daha uzun sürmektedir. Yanlış haber konuları içerisinde en hızlı yayılanlar ise siyasi haberlerdir. Ayrıca, yanlış haberlerin gerçek haberlerden daha değişik ve alışılmamış (novel) olduğu görülmüştür. Bununla, insanların değişik ve alışılmamış olan haberleri paylaşma ihtimalinin daha yüksek

30

olduğu söylenebilir. İnsanların haberlere verdiği tepkilere bakıldığında, yanlış haberlerin korku, iğrenme ve şaşkınlık gibi daha olumsuz tepkiler yarattığı, gerçek haberlerin ise önceden tahmin etme, üzüntü, neşe ve güven uyandırdığı görülmüştür (Vosoughi, Roy ve Aral, 2018, s. 1146).

Örneklerden de anlaşılabileceği gibi ister sahte haberler ister yanlış bilginin farklı bir türü olsun, insanlar bilgi bozukluğuna maruz kaldıkça yanlış kararlar alabilmekte ve hatalı seçimler yapabilmektedir. Bu noktada, yanlış bilginin nasıl doğrulanabileceği sorusu önem kazanmaktadır. Bu soruya yanıt verebilmek için, son yıllarda dikkati çeken doğrulama platformları ve çeşitli doğrulama pratiklerinden bahsetmekte yarar vardır.