• Sonuç bulunamadı

Süleyman Saim Tekcan ile IMOGA’ da Sanatı ve YaĢamı Üzerine

Resim 124. Süleyman Saim Tekcan ile IMOGA‟da, Aralık 2014, İstanbul

 Hocam, dilerseniz söyleĢimize öncelikle Ankara Gazi Üniversitesi Eğitim

Enstitüsü sürecinizden baĢlayalım. Bu üniversite ve bölüm muhakkak girmek istediğiniz bir bölüm ve muhakkak bulunmak istediğiniz bir eğitim kurumu muydu? Bilinçli bir tercih miydi?

Evet, evet diyorum. Çünkü Gazi Eğitim Enstitüsü, o yaĢadığımız dönemlerin, yükseköğretimin en örnek okullarından biriydi. Ben öğretmen okulunu bitirdim önce, sonra liseyi bitirdim. Haziranda öğretmen okulunu bitirip Eylülde de lise sınavlarını, fark sınavlarını vererek bitirdim. Çok yüksek notlarım olduğu için Türkiye‟de her okula girebiliyordum. O zaman yüksek notu olanların diledikleri okula girme Ģansı vardı. Ama ben sınavla Gazi Eğitim Enstitüsü‟ne girdim. Belki, o dönemlerde bazı derslerimin yüksek olması dolayısıyla bazı hocalarım çok üzülmüĢtü. Mesela, matematik hocam neden matematik seçmediğime, beden eğitimi hocam da beden eğitimi seçmemiĢ olmama kırıldılar. Ama ben bilinçli olarak resim bölümünü seçtim. Bundan da hiç piĢmanlık duymadım bugüne kadar.

102

 Öğrencilik döneminiz anlattığınız üzere çok baĢarılı geçmiĢ ve bugünlere

yansımıĢ.

Evet, lise dönemim öyle. O dönemde çok iyi hocalarımız vardı. Ġyi bir eğitimden geçtik. Hem sanat eğitimi hocalarımız çok iyiydi. Hem de diğer meslek dersi hocalarımızın tümü fevkalade hocalardı. Ama Gazi Eğitim Enstitüsüne geldiğimde de Türkiye‟nin en önemli eğitimcilerini buldum. Onlar bugün Türkiye‟de hala karĢılığını göremediğim – ki ben birçok kurumda hocalık yaptım, eğitimci olarak çalıĢtım. O hocalar düĢünüyorum ki Türkiye‟deki yetiĢmiĢ en iyi sanat eğitimcileriydi. Gazi öyle bir okuldu. Hatta bazen bunu sorduklarında anlatırım. Oradaki yılları, eğitim yıllarım daha sonraki rüyalarıma girerdi ve görürdüm. O kadar çok etkileyen bir okuldu. Okula çok özen gösterilmiĢ olması da oranın ayrıca önemli bir özelliğiydi. Zamanında Atatürk gelir, orada öğrencilerle yemek yer, hocalarla sohbet eder ve devamlı orayı kontrol ederdi. Bu Türkiye‟de eğitimin çok önemli bir Ģey olduğunun kanıtıydı.

 Zannediyorum o zamanlar Ģu anda Rektörlük Binası olarak hizmet veren

bina, o zamanlar sanat eğitim binası olarak kullanılıyordu.

ġu anda Rektörünüzün oturduğu odanın olduğu yer benim atölyemdi. Rektör Beyin oturduğu yer de bizim desen atölyemizdi. MüthiĢ bir binaydı. O bina Mimar Kemalettin‟in yaptığı Türkiye‟nin örnek mimari yapılarından biridir.

 ÇalıĢmalarınızda özellikle baskı tekniklerinin ön plana çıktığını görüyoruz.

Özellikle baskı tekniğini kullanmanızın sebebi nedir?

Baskı teknikleri konusunda dünyada otorite kabul edilenlerden biriyim. Ama bir sanatçı olarak sadece baskı teknikleriyle uğraĢan bir sanatçı da değilim. Gazi Eğitim Enstitüsünde okuduğumuz Resim ve ĠĢ Eğitimi dediğimiz eğitim aslında bizim birçok malzemeyi iyi kullanmamızı ve o malzemeyle düĢüncelerimizi bir biçimde sanata dönüĢtüren bir öğretim kurumu olmasından ötürü çok Ģanslı olduğumu düĢünüyorum. Çünkü mesela; Devlet Güzel Sanatlar Akademisini ben sonra bitirdim. Orada mesela, sadece Resim bölümü okursunuz, sadece belki grafik okursunuz, sadece heykel okusunuz, belki sadece seramik okursunuz ama Gazi Eğitim Enstitüsünde bunların hepsini okursunuz. O zaman Gazi Eğitim Enstitüsü üç yıllık bir okuldu. Fakat gece gündüz eğitimin sürdüğü düĢünüyorum. Biz

103

geceleri de atölyelerde çalıĢıyorduk. Altı yıllık bir eğitim olduğunu düĢünüyorum orda. Bu altı yıllık eğitim içerisinde özellikle sanatta olmazsa olan teknolojinin teknik, metal tekniği, ağaç tekniği, tual tekniği, boya tekniği, baskı tekniği gibi daha da birçoklarını sayabileceğimiz teknikleri, denemelerle birçok araĢtırmalarla geliĢtirebilecek ortam vardı. Atölyeleri çok güzeldi. ġimdi değiĢmiĢ tabi. Ama eğitiminin süper olduğu bir dönem yaĢadım.

 Eserlerinizde Anadolu Uygarlıkları, folklor çalıĢmaları, Hat ve at temaları,

minyatür çalıĢmaları, özellikle Riva atlarını görüyoruz. Nasıl oluĢtu bu eserler, kısaca dinleyebilir miyiz?

Eğer karıĢtırdıysanız kitaplarımda birçok dönem var. Yani yedi, sekiz dönem var ki bu dönemlerin hepsi Anadolu Uygarlıkları üzerine temellenmiĢ dönemlerdir. Bu bazen Hitit Uygarlığı olabiliyor. Bazen Anadolu Uygarlığının değiĢik dönemleri olabiliyor. Selçuklu olabiliyor, Osmanlı olabiliyor. Ama Anadolu‟daki daha önce yaĢamıĢ uygarlıklardan belki Yunan, Roma bile olabiliyor. Bütün bu dönemlerde Anadolu‟da yaĢayan tüm medeniyetler beni ilgilendiriyor. Zaten insan, kültürüyle düĢünür. Bizim topraklarımızdaki yaĢanmıĢ olan tüm kültürler beni etkilemiĢtir diyebilirim. Eğer Anadolu medeniyetleri müzesine gider de orda siz birkaç gününüzü geçirirseniz ister istemez o dönemleri yaĢarsınız ve o dönemlerin insanını, yaratı biçimini, nasıl eser oluĢturduğunu ve o eserleri oluĢtururken hangi düĢünceden yola çıkarak o eserleri oluĢturmaya çalıĢtığını düĢünmeye baĢlarsınız. Sanat böyle bir Ģey. Sanat, insanların görsel algılamayla beynine yerleĢtirdiği biçim, form veya renk, sanatı oluĢturan bütün ögelerin, o dönemlere ait uygarlıklarla buluĢmasının yansıması olarak bugün günümüzde var. Bu çok önemli bir Ģey. Eğer siz bir Türk sanatçısı olarak Uluslararası boyutta sanatçı olmaya karar verdinizse mutlaka kendi uygarlıklarınızdan, kendi kültürünüzden yola çıkmak zorundasınız. Benim sanatım onun için Anadolu uygarlıkları üzerine inĢa olmuĢ bir sanattır.

104

Resim 125. Süleyman Saim Tekcan‟ın Atları, Aralık 2014 IMOGA, Ġstanbul

 Eserlerinizdeki at formları üzerindeki yazılar konusuna değinecek olursak.

Neler anlatırsınız?

Sadece yazı değil aslında tüm uygarlıkların içerisinde bizim kaligrafimiz, hatta hat sanatımız, tezhibimiz, minyatür sanatımız tüm bunlar kendi kültürlerimiz olarak beni ilgilendiriyor tabi. Çünkü bir milletin kendi geçmiĢinden getirdiği estetik çözümlemeler belki resmin az yapılması fakat yazı ve hat sanatına çok önem verilmesinden ötürü yıllar yıllar süren estetik arayıĢlarla bulunmuĢ denenmiĢ ve bütün bu denemelerin içerisindeki buluĢmalardan meydana gelmiĢ kompozisyonları, bunlara siz soyut kompozisyonlarda diyebilirsiniz. Yazı olarak bakmazsanız onlar bugün batıda modern sanat dediğimiz, soyut sanat dediğimiz sanatla çok yakın ve belki de o sanatlardan çok daha iyi tekniklerde. Orda da çizginin, ritmin, kalın ve ince çizgilerin iliĢkilerinin, noktaların veya siyah beyaz iliĢkilerinin estetik bir Ģaheser haline geldiğini görürsünüz. Bu beni ilgilendiren bir

105

Ģey ama ben yaptığım resimlerde ve baskı sanatlarında yazıyı sadece yazı olarak kullanmadım. Onu bir biçimde, resmin içerisinde resme artılar katabilecek strüktür ve doku, estetiksel, çizgisel yapı olarak kullandım ve okunmayan yazılar haline getirdim. Beni o yazının içerisinde ne yazdığı ilgilendirmiyor ama yazının estetiği çok ilgilendiriyor. Günün birinde Emin Barın gibi çok önemli bir hocamız ki onunla Akademide bir dönem beraber hocalık yaptık. Birlikte çalıĢtık yıllarca. Bir gün bana bir tuğra yazdı. Süleyman Saim Tekcan Tuğrası. Biliyorsunuz, tuğranın ana yapısı, Ģeması vardır ve altında da bir bölüm vardır, o bölümde de kime ait olduğu yazılır. Alt katta orijinali mevcut. Oradaki tuğra Emin Barın imzalı Süleyman Saim tuğrası bana yeni bir proje yapmayı gerektirdi. Süleymanname diye bir kitap yaptım mesela. Bizim Osmanlıda çok önemlidir. Hünername, Surname gibi kitapların nasıl yapıldığı çok önemlidir. Orda hem hat vardır, hem resim, hem minyatür, he tezhip vardır. Ayrıca kitabın cildi de vardır. Bizim Gazi Eğitimde önemli derslerimizden biri de cilt dersiydi. ġimdi maalesef yok. Bunların hepsinin de ayrıca bizim kültürümüzde çok yeri var. Son yaptığım kitap mesela, tam bir Osmanlı kültürünün özelliklerini taĢıyan cildinden, tezhibine, kitap tasarımından, içindeki resimlerine kadar her Ģeyine bu çağın yapılması lazım gelen, kendi kültürlerimiz üzerinde çağın özelliklerini taĢıyan bir kitap olarak hazırlanmıĢtır. Sekiz nüsha yaptım ve bunların içerisinde otuz tane gravür var ve içerisinde elle yazılmıĢ kursif yazı dediğimiz, kamıĢla yazılan, kesik uçla yazılan yazılarla o kitabı ben yazdım ki biz Gazi Eğitimde çok iyi yazı dersleri öğrendik. Böylece eğitimin çok yönlü olmasının getirdiği Ģansları bütün sanat yaĢamım içerisinde kullandım. Onun için ben sadece baskı sanatçısı Süleyman Saim değilim. Tual yapıyorum, heykel yapıyorum. Seramik üzerine tabaklarda resimler yapıyorum baĢka neler neler yapıyorum. Sanatçı sadece bir Ģey öğrenen ve onu tekrarlayan insan diye düĢünmüyorum ben. Sadece hatta görsel sanatçıdır da diyemiyorum. ĠĢitsel bir sanatçı da olabilir. Ben çok uzun seneler müzikle uğraĢtım. Görüyorsunuz piyanom var orda, kanun var, ut var. Zaman zaman çalıyorum.

106

 Bildiğim kadarıyla bir oyunculuk serüveninizde var. Mesela Metin Erksan’ın

Sevmek Zamanı filmi.

Tabi, sinema çok önemli bir Ģey. Sevmek zamanı benim oynadığım önemli bir film. Türk sinemasının da önemli bir filmi. Metin Erksan‟ın yaptığı. Öyle bir dönemim de var. Çünkü sinemanın içerisinde bütün bu sanatların hepsi var. Bu da tabi çok önemli bir Ģey bir sanatçının kariyerinde. Sanatçı sadece dediğim gibi etkileneceği veya etki altında kalıp sanatına dönüĢtürebileceği birçok altyapıları içinde barındıran bir yaratık.

 Hocalık kimliğiniz, sanatçı kimliğiniz, babalık kimliğiniz, oyuncu kimliğiniz

var. Bu kadar çok kimliği bir arada taĢırken bu kimlikler birbiriyle çeliĢti mi hiç?

Sadece oyuncu olduğum dönemlerde ki tiyatroda oynadım o dönemlerde. O süreçte hocalığa ara verdiğim bir iki yıl gibi bir dönem var. Ama oyuncu olarak mı kalmak yoksa kariyer yapmak ve sanatçı mı olmak düĢüncesi beni o zaman tabi çok oyaladı. Yani çok bunun üzerine çok düĢündüm. Sonra seçtiğim Ģey ise görsel sanatçı olmak oldu. Görsel sanatçılığı seçtim ve oyunculuğu bıraktım.

 Her anlamda dolu ve yoğun bir hayat yaĢıyorsunuz. Bu kadar yoğun bir sanat

hayatının çalıĢma planı nasıl oluyor hocam? Zamanınızı nasıl kullanıyorsunuz?

Bazı insan yapıları vardır. Bir tek Ģeyi düĢünür ikinci bir Ģeyi düĢünemez. Ben çok Ģeyi bir arada düĢünen bir insanım. Dinlenmenin tarifi faaliyet değiĢtirmektir. Ben eğer desen çiziyorsam ki Ģurada dün çizmeye baĢladığım bir desenlerim var mesela. Bu desenleri çizerken yorulduğumda onu bırakıyorum. Hemen arkada tuallerim var tualin baĢına geçiyorum. Onu bırakıyorum heykele geçiyorum. Bu faaliyet değiĢtirmenin dinlenmek olduğunu çoğu insan bilmez. Devamlı bir Ģeylerle uğraĢan bir yapım var benim. Bir de iyi bir eğitim aldığımı düĢünüyorum. Gazi eğitimin bana vermiĢ olduğu böyle güzel bir Ģey var. Gerçi Gazi Eğitim Enstitüsünden önce de çok iyi hocalardan çok iyi Ģeyler öğrendik. Bunların da etkisi var. Tabi, siz bazı Ģeyleri öğreniyorsunuz ama öğrenmek sadece bir mekânda bir yerde olan bir Ģey değil. Mesela öğretmen okulu son sınıfında bir Goya kitabı gelmiĢti Trabzon‟da bir gazete bayine. O kitapları aldığımda ve baktığımda sanatçının kim olduğunu

107

tanımaya çalıĢtım. Fakat hep benim kafamda bunların orijinali nasıldır sorusu vardı. Onun orijinalini görmeden o kitap üzerindeki yüzeysel olarak gördüğünüz resimleri ancak kitaplarda görebildiğiniz kadar öğrenebiliyorsunuz. Ama bir orijinal eseri yakından görmenin, elle dokunmanın etkisi bambaĢka oluyor. Bunları daha sonraları Ģartlar müsait olunca, aĢağı yukarı dünyadaki bütün müzeleri, sadece müzeleri de değil belki eğitim yapan bütün kurumları görmek, tanımak ve öğrenmek Ģansına sahip oldum. Bu da benim için çok önemli bir avantajdı diye düĢünüyorum.

Resim 126. Süleyman Saim Tekcan ile Atölyesinde, Aralık 2014 IMOGA, Ġstanbul

 YurtdıĢı deneyimlerinizde bir Türk Sanatçısı olarak karĢılaĢtığınız olumlu

olumsuz tepkiler, iliĢkiler nasıl oldu?

Ben YurtdıĢına gittiğimde Marmara Atatürk Eğitim Enstitüsünün kurucu hocalarından bir olarak gittim. O zamanlar Enstitüye hoca alımı konusunda ilk gelen hocalar, kurucu olarak gelen hocalar benim hocalarımdı. Kurucu olarak

108

akıllarında kalan bir öğrenci olduğum için beni davet ettiler. Bakanlığa teklifte bulundular. Ben Trabzon‟da hocalık yaparken Eğitim Enstitüsünde hocalığa davet edilerek, bakanlık tarafından atanarak geldim. O zaman oralar üniversite gibi kariyeri olan bir kurum değildi onun için kabul ettim. Öğretim görevlisi olarak atandım ve eğitime baĢladım. Fakat öğretim ve eğitim dediğimiz Ģey öğrenilip biten bir Ģey değil hala süren bir Ģey ve “Tam resim yapmayı öğrendim ki Ģimdi ölüyorum “ diyor değerli bir sanatçımız. Bu demektir ki; öğrenme sonsuz bir Ģey. Sanatta öyle…

Ġnsan eğer düĢememek için yürüyor ve koĢuyorsa o çizgileri, basamakları geçmek zorunda ve ben de kariyer yapmaya baĢladım. Türkiye çok önemli dönemler yaĢadı, çok zor günler yaĢadı. O dönemlerde politikadan dolayı sadece ben değil birçok eğitimci çok zorluklar yaĢadı. Zor günler yaĢadı. Mesela beni Enstitüden ortaokula tayin ettiler. Ama ben gitmedim tabi. Çünkü Akademiden davet almıĢtım ve orayı seçmiĢtim. Bununla birlikte ister istemez kariyer baĢladı.

 Bildiğim kadarıyla yakın bir sürece kadar IĢık Üniversitesinde Eğitimci

kimliğinizle bulunuyordunuz. Hala devam ediyor musunuz ders vermeye? Biraz Eğitimci kimliğinizden bahsedebilir misini?

Güzel Sanatlar Akademisi, Mimar Sinan Üniversitesi dönemlerinden sonra benim çok önemli Öğretim Üyesi olarak görev yaptığım yerlerin baĢında Yeditepe Üniversitesi geliyor. Yeditepe Üniversitesinin kurucu dekanlığını yaptım ve o dönemde daha yeni vakıf üniversiteleri oluĢuyordu ve Güzel Sanatlar Fakültesi kurmak, orayı yönetmek benim çok önemli projelerimden biridir. Ondan sonra bu müzenin yapımı sırasıyla geldi. Yine bugün Türkiye‟de olan Güzel Sanatlar Lisesinin projesini ben hazırladım. O proje, çok önemli bir proje hatta benim yaptığım en önemli proje olduğunu düĢünüyorum. Sonra IĢık Üniversitesinde Kurucu Dekanlık yaptım Bu okullar Ģu anda Türkiye‟ de önemli, önde gelen kurumlardan oldu. Onda benim de emeğim var tabi.

 Bunlarla birlikte Türkiye’de Sanat Eğitiminde ilk defa Bilgisayar tabanlı

öğretim sistemine geçiĢte sizin de emeğiniz var değil mi?

Evet, Ġlk defa Mimar Sinan Üniversitesinde, bilgisayarla grafik eğitimini baĢlatan kiĢi benim. Çünkü çağın imkânları içerisinde, grafikte yüzlerce çeĢit alfabenin

109

olduğu bir bilgisayar ortamında istediğiniz alfabeyi yan yana getirip, istediğiniz yazıyı yazıp, istediğiniz kompozisyonu yapabilir hale geldiniz. O dönemlerde IBM çok önemliydi. Onun çok önemli bir konfigürasyonu vardı. Biz onu okula kazandırdık, hibe ettik. Onar onar öğrenci aldığımız, on öğrenciden oluĢan atölye kurduk. Ve ilk defa bilgisayarla grafik eğitimi orda baĢladı diyebilirim.

 Yeni nesil çok daha farklı koĢulları tadarak, yaĢayarak geliyor. Özellikle

sanatçı olma yolunda adım atanlara önerileriniz neler olur?

Ben sanat eğitiminin kurallarıyla yapılması ve iyi bir sanat eğitimi programıyla gençlerin yetiĢmesini istiyorum. Bu olmazsa olmazı sanat eğitiminin. Çünkü sanat eğitimi uygulamaya dayalı bir eğitimdir. Ġnsanların gözle algıladıklarını beyin ve düĢünce yapısı içerisinde beyin, el melekesi koordinasyonu sistemini geliĢtiren bir eğitim olarak görüyorum. Yani siz düĢünüyorsanız ama çizemiyorsanız orada bir eksiklik var. O zaman demek ki vücudun, gözün, sinir sisteminin, beynin, elin eğitilmesi lazım. Bütün bunların koordineli hale gelmesiyle ancak sanat oluĢuyor. Ġster boyutlu bir eser mesela heykel yapın, ister sıradan bir çizgiyi çizin onu yapmak için insanın kendini eğitmesi lazım. DüĢünceleri geliĢmiĢ çok insan var fakat sanat eseri oluĢtururken beceremedikleri bazı Ģeyler oluyor. Burada eksiklik bu söylediklerimin eksik olmasından kaynaklanıyor. Ġyi bir eğitim çok önem taĢıyor. Ondan sonra düĢünce ve yaratıcılık dediğimiz Ģey baĢlıyor. Çok önemli bir Ģey daha var. O da sanatçının kendisi olması. Yani siz, bir resim yapıyorsunuz Picasso‟ya benziyor, bir resim yapıyorsunuz baĢka bir sanatçınınkine benziyor. Resminize ne kadar güzel Picasso‟ya benziyor dedikleri zaman o siz değilsiniz Picasso‟dur. Süleyman Saim ĠĢte Süleyman Saim dedikleri zaman oluyor. Yoksa olmuyor. Bu çok önemli. Çünkü bir dönem akademide batıya yönelik Türk sanat tarihi diye eğitim yapılıyordu. Sanatın batıdan geldiği söyleniyor. Belki öyledir belki değil.

Günün birinde Paris‟e bir sergi götürüyorlar. Nurullah Berk, sergi komiseri. Sergi açılıyor ve çok rağbet görüyor. Birçok kiĢi sergiyi geziyor. O sırada bir Fransız eleĢtirmen sergi komiserini soruyor. Nurullah Berk, o zaman çok önemli bir konumda. Akademide hoca, Fransızcayı çok akıcı konuĢuyor. EleĢtirmen, Nurullah Berk‟e “ Türk sanatı nerde sergileniyor?” diye soruyor. Nurullah Berk, salondaki resimleri göstererek; iĢte bu resimler, Türk resimleridir diyor. Salondaki resimler

110

ise Bedri Rahmi, Elif Naci, Nurullah Berk, Sabri Berkel gibi sanatçılara ait olan resimler. EleĢtirmen, Ģöyle bir göz gezdirdikten sonra ama bu eserlerin bir kısmı Van Gogh, bir kısmı Picasso, bir kısmı baĢka sanatçılar… Peki, Türk sanatı nerede? diye soruyor. ĠĢte, biz atölye kurduğumuz zaman bu insanların çoğu benim atölyeme gelip baskılar yaptılar. Bu müzenin kuruluĢunda onların da çok emeği var. Bu Çamlıca sanat evinde baĢlayan bir serüvendi ve devamı geldi. Bu da proje olarak ayrıca önem arz etmektedir. YaĢanan bu olay bizim atölyemizde aĢağı yukarı birkaç sene devamlı konuĢuldu, tartıĢıldı. Ama ben bu süreçte keĢfimi yapmıĢtım. Kendime özgü ve kültürle iç içe olacaktım. Anadolu uygarlıkları benim çıkıĢ yolum olacaktı. Bu ülkedeki yaĢanan uygarlıkların hepsi beni ilgilendiriyordu. Bunu takip eden senelerde de diğer sanatçılar da çıkıĢ yolu buldu. Mesela, Bedri Rahmi‟nin Anadolu kilimleri, Nurullah Berk‟in padiĢah resimleri gibi. Yani sanatçının kendisi olması dediğim Ģey tam olarak bu.

Resim 127. Süleyman Saim Tekcan‟ın Atölyesi, Aralık 2014, IMOGA, İstanbul

 Bu çalıĢmaları yaparken sanatçıların kültürel öğeleri de kendi süzgeçlerinden

geçirip yansıtması önem arz ediyor.

Tabi ki öyle. Çünkü insanlar etkileniyor. Etkilendiğiniz Ģeyin, içinde yaĢadığınız toprakların ürünü olması lazım. Sanatın çok önemli unsurlarından biri iĢte bu. Yani kültür veya özümsenmiĢ kültür. Sadece kendi kültürümüzde demeyelim. Belki özümsenmiĢ bir kültür ve orada kendini var etmek dediğimiz Ģey. Örneğin; Picasso

111

Afrika kültüründen etkileniyor. Matisse, odalık olarak adlandırdığımız Anadolu kültüründen etkileniyor. Van Gogh Japon ve Çin sanatından etkileniyor. Etkileniyorlar ama iĢin sonunda bu eser bu sanatçıya aittir diyebiliyorsunuz.

 IMOGA’dan bahsedecek olursak neler söylersiniz? Halkın, sanat

öğrencilerinin ilgi düzeyleri, müzenin özellikleri konusunda.

IMOGA ( Istanbul Museum of Graphic Arts) ismi, benimde içinde olduğum uluslararası bir jüride tespit ettiğimiz bir isimdir. Ġstanbul da kurulacak, grafik sanatlarına ev sahipliği edecek ve de uluslararası bir isim olacak. Böyle bir isim arayıĢı bizi IMOGA ismine vardırdı. Burası Türk sanatında çağdaĢ sanat müzesi olarak, bina olarak inĢa edilen ilk binadır Cumhuriyet tarihinde. Daha öncesinde Osman Hamdi Beyin kurduğu Arkeoloji müzesi var. Bunların dıĢında geri kalan bütün binalar eski binaların restoresi ile yapılmıĢ yerlerdir. Ama Grafik Sanatlar Müzesi olarak Türkiye‟de kurulan ilk müzedir burası. Benim grafikle çok yakın ilgim olmasından bunun dıĢında dünya grafiğini bilmemden, Türkiye‟deki grafik eğitimine çok uzun yıllar hizmet etmemden gelen bir istekle, bu araziyi aldığım gün bu müzeyi kurmaya karar verdim. Bu bina, kırk yıl öncesinden alınmıĢ bir arsa üzerine yaklaĢık on yıl önce inĢa edildi ve Grafik Sanatlar Müzesi yapıldı. Ben bütün dünyadaki Grafik Sanatlar Müzelerini gezdim. Tüm müze yöneticilerinin söylediği Ģey, en iyi müzenin burası olduğu yönünde. Bu da benim Ģansım. Hem Türk sanatının, hem dünyanın çok önemli sanatçılarının eserlerinin bulunduğu bir müze ve baĢka hiçbir yerde mevcut değil. Aktif çalıĢmalar zaman zaman work shop‟lar yapılıyor. Buradaki misafirhanemizde kalıyorlar. Burası canlı bir organizmadır diyebiliriz. En önemli tarafı da kendi kendini yaĢatabilen bir müzedir diyebiliriz. Bizim ülkemizde bugüne kadar ne hükümetler, ne genel yönetimler, ne de zenginler bu tür müze kuruluĢları için ekonomik destek yapmadılar. Burası da kendi kendine yaĢıyor.

Türkiye‟deki insanlar müze alıĢkanlığı olan insanlar değil. Ama buna rağmen