• Sonuç bulunamadı

1. HABER, HABER ÜRETİMİ VE SÖYLEM

1.4. Söylem

Kişilerin zihinsel ve fikri üretimlerinin oturduğu ana düzlem, birçok dinamiğin kesişimi olan söylemdir. Söylem, belli bir bağlam içerisinde bilincin ve çevre şartlarının dille kurduğu etkileşimin bir ürünü olarak var olur. İnsan bilinci içine doğduğu toplumsal şartlar ve barındırdığı temel duygu kümelerinin yaşadığı pratikten de etkilenerek bir reaksiyon ortaya koyar. Bir odak noktasında toplanan reaksiyon hayatı anlamaya ve pratiği şekillendirmeye dönük bir söylem olarak somutlaşır. “Söylem, kültürel, ideolojik alanlar dışında ekonomik, politik alanlarla da ilintili bir alandır ve tüm alanların kendilerini, anlamlandırdıkları, yeniden-anlamlandırdıkları, ifade ettikleri ve toplumsalla ilintilendikleri alandır” (Çoban, 2003, s. 245).

Söylemin taşıyıcı unsuru dildir. Buradaki geniş anlamıyla hem sözel anlatı biçimine

kendini hissettiren bir dildir. Söylem, kişisel ve toplumsal ilişkilerde etkili bir belirleyendir. Kişisel ve toplumsal süreçlerin iç içe etkileşiminden doğan ve bu süreçleri etkileyen kompleks bir kimliğe sahiptir. Söylemin taşıyıcısı olan dil din, etnik aidiyet, ideoloji gibi çevre şartlarıyla kuşatılmış ve sınırlandırılmış bir kimlik taşır.

Toplumlardaki çeşitlilik arttıkça söylemin giriftliği de artar (Fairclough, 2003, s.158).

Dil, toplumlar halinde yaşayan insan için vazgeçilmez bir gereksinimdir. İnsanların karşılıklı olarak birbirini anlamaları, hayatlarına dair kararlar almaları, bilgi ve birikimlerini karşılıklı olarak paylaşabilmeleri dilin sağladığı imkanlarla olabilmektedir.

Bu noktadan baktığımızda tarihi tecrübenin nesiller arasında aktarılmasında, tarihsel ve kimliksel bilincin oluşması ve gelişmesinde dilin işlevinin hayati olduğunu görüyoruz.

Bilimsel gelişmelerin ortaya çıkmasında ve insanlar arasında paylaşılmasında da dil temel rol sahibidir (Oskay, 2010, s. 312).

Dil, insan için gerektiğinde bir kenara bırakılabilecek ikinci bir unsur değildir. Çünkü o insanın temel bir ihtiyacını karşılamak üzere doğmuştur. Yukarıda da belirtildiği üzere toplumsal bir varlık olan insan etrafıyla ilişkisini dil yordamıyla kurar. İnsanlar arası iletişimin bir aracı olan dil aslında toplumun ortak malı ve değeridir. Dilin kişiye sunduğu imkanlar aslında toplumun sunduğu imkanlardır ve bu anlamda kişisel bilinci dolaysız olarak etkiler. Dil toplumsal değerleri üretir ve ortaklaştırır (Çoban, 2003, s.246).

Dil ideolojiden soyutlanabilir bir şey değildir. Çünkü yukarıda da izah edilmeye çalışıldığı gibi toplumsal ortak değer olan dil hem etkileme hem de etkilenme özelliğine sahiptir. Değişik dini, ekonomik, siyasal ve kültürel öbekleşmelerin yüklemelerine açık kimliğiyle dil hiçbir zaman nötr bir karakter arz etmez. Bu anlamda farklı motivasyonlarla örgütlenmiş yapıların kullandıkları dili kendi söylemleri doğrultusunda revize ettikleri görülür. Toplumdaki güç paylaşımı ve bunun değişik alanlarda ortaya çıkardığı sinerji, etkileşim ve kavgaların dil üzerinden yapıldığını ve dili yapılandırdığını görüyoruz.

Söylem, belli bir anlamı sistematize eder, geliştirir kitlelerin anlayacağı formatta sunar.

“Michel Pècheux, söylemin anlamı oluşturma mekanizmasını iki temel kavramla açıklar:

Söylemsel formasyon ve söylemsel süreç. Söylemsel formasyon, bir toplumsal formasyon içinde söylenebilecek olan ve söylenmesi gerekeni belirleyen yapıdır.

Söylemsel süreç ise, dilsel öğeler arasında hareketliliği tanımlar” (Karaduman, 2017, s.

34).

Toplumlarda ortaya çıkan, gelişen söylemler karşılıklı mücadele ve rekabetin yaşanmasına neden olabilmekte, kimi durumlarda çatışmalara yol açmaktadır. Bu rekabet ortamında her bir tarafın geliştirdiği söylem edebiyattan medyaya kadar değişik araçlarla görünürlük kazanır (Devran, 2010, s. 13).

Bu anlamda söylem sahipleri için dil kullanımı hayati bir önem taşımaktadır. Çünkü kitlelerin etkilenmesinde ve karşıtların ikna edilmesinde söylemi inşa eden dilin yapısı ve sunduğu imkanlar çok önemlidir. Anlamın billurlaşması ve zihinlerde daha net imgelere dönüşmesi ancak dil ile olabilir. Dolayısı ile dil için, zihinsel üretimin hammaddesidir denebilir. Söylem sahipleri kullandıkları sözcüklerden vurgulamalarına kadar birçok imkanı kullanarak muhataplarının zihinlerini şekillendirmeyi en azından değişiklikler yapmayı hedeflerler. “Birey dil edimi ile yaşantısını kavramsallaştırarak, bilişsel alanlarını oluşturur ve sürekli yeniden yapılanma süreci içinde olan işlemler zinciri olarak söylemi geliştirir” (Karaduman, 2017, s. 35).

Herhangi bir toplumsal ortamda üretilen metinler o toplumun dinamiklerinden ve hakim söylemlerden bağımsız olarak anlaşılamaz ve düşünülemez. Söylem metni kurar metin de söylemi daha da pekiştirir. Topluma vaziyet eden egemen söylem kendini her türlü üründe bir şekilde hissettirir (İnal, 1996, s. 97).

Söylem ideoloji ilişkisi konusunda farklı yaklaşımlar olduğu görülmektedir. Bir yaklaşıma göre ideoloji, bir grup tarafından kullanılan sembolik ve belli bir amaca yönelik söylemdir. Bir diğer yaklaşıma göre ideoloji, politik ve sosyal temelli çerçeve olgular olarak kabul ediliyor (Devran, 2010, s. 16).

Söylem bir dini, kültürel, etnik veya sosyal bir temele oturduğu için belli bir güce sahiptir.

Oturduğu taban söylemin gücünü ve etkisini önemli oranda belirler. Söylemin arkasındaki destek kimi zaman finansal bir destektir, kimi zaman politik bir destek kimi zaman da kitlesel bir destek. Söylem güç ilişkisi aslında birbirini besleyen bir ilişkidir

Taşıdığı mesaj ve sembolik işaretlerle haber de aslında bir söylem olarak okunabilir.

Haberi sunuluş biçimi, kelimelerin seçimi ve öncelediği unsurları ile nötr bir anlatım değil, aksine belli bir söylemi ulaştırma kaygısı içeren bir anlatımdır. Çünkü haber üretildiği ortamdan soyutlanarak okunabilecek salt bir metin değildir. Okunan metin üretildiği ortamın kodlarıyla sarmalanmıştır (İnal, 1996, s. 23).

Haberin söylemsel niteliği ile ilgili tartışmalar aslında medyanın toplumsal yapısı, işlevi ve ilişkileri ile ilgili tartışmalardır. Bu husus sıkça tartışılan bir husustur. Birçok yaklaşımda haberin söylem olarak algılanmasının temel sebeplerinde biri onun belli toplumsal ve kültürel yapılar içerisinde tarihselci bir yaklaşımla ele alınmasındandır. Bu yaklaşıma göre haber asla içinde doğduğu çevre şartlarından bağlantısız olarak değerlendirilemez. Haber kavramı kelimelerin yalın anlamlarının ötesinde bir etkileşim alanına sahiptir (Karaduman, 2017, s. 43).

Daha sonra yapısalcı ve post yapısalcı söylemin gelişmesiyle habere yaklaşımda temelli değişiklikler olmuştur. Bu yaklaşım habere eleştirel bir boyut katmıştır. Ancak bu yaklaşım sahipleri eleştirel yaklaşım anlamında ortak bir yaklaşıma varabilmiş değillerdir (İnal, 1996, s. 26).

Söylem kelime ve cümlelerle ifade edilir ancak sadece onlarla sınırlı kalmaz. Sözcükler ve kavramlar daha derin ve zenginleşmiş anlam katmanları kazanır. Cümleler, kelimelerin ifade ettiği anlam kümesinin de ötesine geçerek yeni ve daha geniş alana yansır. Çünkü söylem sözcükleri spesifik bir hedef etrafında örgütler ve o hedef doğrultusunda anlamlara büründürür (Dijk, 2003, s. 58).

2. NEFRET SÖYLEMİNE KAVRAMSAL BAKIŞ VE MEDYAYLA

Benzer Belgeler