• Sonuç bulunamadı

Yazılı basında Suriyeli göçmenlere yönelik nefret söylemi: Amani Al Rahmun cinayeti örneği

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2023

Share "Yazılı basında Suriyeli göçmenlere yönelik nefret söylemi: Amani Al Rahmun cinayeti örneği"

Copied!
105
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

İSTANBUL TİCARET ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

Medya ve İletişim Sistemleri Anabilim Dalı Medya ve İletişim Sistemleri Yüksek Lisans Programı

YAZILI BASINDA SURİYELİ GÖÇMENLERE YÖNELİK NEFRET SÖYLEMİ: EMANİ AL

RAHMUN CİNAYETİ ÖRNEĞİ

Yüksek Lisans Tezi

Hazırlayan

Beyzanur Saadet Yaşaroğlu 100022737

Danışman

Dr. Öğr. Üyesi Sena Aydın

İstanbul, 2021

(2)

T.C.

İSTANBUL TİCARET ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

Medya ve İletişim Sistemleri Anabilim Dalı Medya ve İletişim Sistemleri Yüksek Lisans Programı

YAZILI BASINDA SURİYELİ GÖÇMENLERE YÖNELİK NEFRET SÖYLEMİ: EMANİ AL

RAHMUN CİNAYETİ ÖRNEĞİ

Yüksek Lisans Tezi

Hazırlayan

Beyzanur Saadet Yaşaroğlu 100022737

Danışman

Dr. Öğr. Üyesi Sena Aydın

İstanbul, 2021

(3)

İÇİNDEKİLER

RESİM LİSTESİ ... v

ÖZET ... vi

ABSTRACT ... vii

GİRİŞ ... 1

1. HABER, HABER ÜRETİMİ VE SÖYLEM ... 3

1.1 Haber Kavramı ... 3

1.2. Yazılı Basında Haber ve Toplumsal Rolü ... 4

1.2.1. Gazete, Gazetecilik ve Haber ... 7

1.3. Haber Üretim Süreci ... 14

1.3.1. Haber Üretim Sürecine Alternatif Yaklaşımlar ... 16

1.4. Söylem ... 27

2. NEFRET SÖYLEMİNE KAVRAMSAL BAKIŞ VE MEDYAYLA İLİŞKİSİ ... 31

2.1. Nefret ve Nefret Söylemi ... 31

2.2. Nefret Söyleminin Suç Olarak Kabulü ... 34

2.3. Nefret Söyleminin Türleri ... 37

2.3.3. Etnik Kökene Dayalı ve Irkçı Nefret Söylemleri ... 39

2.3.4. İnanç ve Mezhep Temelli Nefret Söylemi ... 40

2.4. Medyada Nefret Söylemi ... 41

3. EMANİ AL-RAHMUN CİNAYETİ HABERİNİN GELENEKSEL MEDYADA YER ALAN NEFRET SÖYLEMİ: YENİ AKİT, SÖZCÜ, CUMHURİYET, YENİ ŞAFAK GAZETELERİNİN ANALİZİ ... 45

3.1. Al Rahmun Cinayeti Nedir? ... 45

3.2. Araştırmanın Sınırlılıkları ... 46

3.3. Araştırmanın Evreni ve Örneklemi ... 46

(4)

3.4. Emani Al-Rahmun Cinayeti Haberinin Geleneksel Medyada Yer Alan Nefret

Söylemi: Yeni Akit, Sözcü, Cumhuriyet, Yeni Şafak Gazetelerinin Analizi ... 47

3.4.1. 7.7.2017 Tarihli Gazetelerin Söylem Analizi ... 47

3.4.2. 8.7.2017 Tarihli Gazetelerin Söylem Analizi ... 49

3.4.3. 9.7.2017 Tarihli Gazetelerin Söylem Analizi ... 61

3.4.4. 10.7.2017 Tarihli Gazetelerin Söylem Analizi ... 72

3.4.5. 13.7.2017 Tarihli Gazetelerin Söylem Analizi ... 78

3.4.6. 14.7.2017 Tarihli Gazetelerin Söylem Analizi ... 79

3.4.7. 2.12.2017 Tarihli Gazetelerin Söylem Analizi ... 80

3.4.8. 16.01.2018 Tarihli Gazetelerin Söylem Analizi ... 86

SONUÇ ... 94

KAYNAKÇA ... 95

(5)

RESİM LİSTESİ

Resim 1: 7 Temmuz 2017 Tarihli Yeni Şafak Gazetesi Haberi………...

Resim 2: 8 Temmuz 2017 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Haberi………..

Resim 3: 8 Temmuz 2017 Tarihli Sözcü Gazetesi Haberi………...

Resim 4: 8 Temmuz 2017 Tarihli Yeni Akit Gazetesi Haberi……….

Resim 5: 8 Temmuz 2017 Tarihli Yeni Akit Gazetesi Haberi………...

Resim 6: 8 Temmuz 2017 Tarihli Yeni Şafak Gazetesi Haberi………...

Resim 7: 8 Temmuz 2017 Tarihli Yeni Şafak Gazetesi Haberi………

Resim 8: 9 Temmuz 2017 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Haberi………..

Resim 9: 9 Temmuz 2017 Tarihli Sözcü Gazetesi Haberi………....

Resim 10: 9 Temmuz 2017 Tarihli Yeni Akit Gazetesi Haberi………

Resim 11: 9 Temmuz 2017 Tarihli Yeni Akit Gazetesi Haberi………

Resim 12: 9 Temmuz 2017 Tarihli Yeni Şafak Gazetesi Haberi……….

Resim 13: 9 Temmuz 2017 Tarihli Yeni Şafak Gazetesi Haberi……….

Resim 14: 10 Temmuz 2017 Tarihli Yeni Akit Gazetesi Haberi……….

Resim 15: 10 Temmuz 2017 Tarihli Yeni Akit Gazetesi Haberi……….

Resim 16: 10 Temmuz 2017 Tarihli Yeni Şafak Gazetesi Haberi………

Resim 17: 10 Temmuz 2017 Tarihli Yeni Şafak Gazetesi Haberi………

Resim 18: 13 Temmuz 2017 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Haberi………..

Resim 19: 14 Temmuz 2017 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Haberi………..

Resim 20: 02 Aralık 2017 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Haberi………....

Resim 21: 02 Aralık 2017 Tarihli Yeni Akit Gazetesi Haberi………..

Resim 22: 02 Aralık 2017 Tarihli Yeni Şafak Gazetesi Haberi……….

Resim 23: 02 Aralık 2017 Tarihli Yeni Şafak Gazetesi Haberi………

Resim 24: 16 Ocak 2018 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Haberi………

Resim 25: 16 Ocak 2018 Tarihli Sözcü Gazetesi Haberi……….

Resim 27: 16 Ocak 2018 Tarihli Yeni Şafak Gazetesi Haberi………...

Resim 28: 16 Ocak 2018 Tarihli Yeni Şafak Gazetesi Haberi……….

34 54 51 53 55 57 59 61 63 65 66 68 70 72 74 75 76 78 79 80 82 83 85 86 88 89 91

(6)

ÖZET

15 Mart 2011 tarihinde Suriye’de başlayan halk hareketinin ardından gösterilerin devlet şiddetiyle acımasızca bastırılmasının ardından yüzbinlerce kişi yaşadığı yerleri terk ederek değişik ülkelere göç etmek zorunda kaldı. Suriye’den göç etmek zorunda kalan dört milyona yakın mülteci Türkiye’ye sığındı. Doğal olarak kısa sürede böylesi büyük bir oranda yaşanan mülteci akını toplumda yeni etkiler ve tartışmaların ortaya çıkmasına da neden olmuştur. Suriyeli göçmenlere karşı farklı kesimlerin aldığı tutum ve yaklaşımlar, Türkiye’de son birkaç yıldır en hızlı yükselen kutuplaşma meselelerinden biridir. Bu çalışmada, haber medyasındaki temsillerin ve kullanılan dilin toplumsal değer ve tutumlarla ilişkisinden yola çıkılarak, yazılı basındaki Suriyeli temsilinin, nefret söylemi bağlamında, nasıl çerçevelendiğinin ortaya konulması amaçlanır. Çalışmada, Emani Al-Rahmun adında Suriyeli hamile bir kadının, 2017 yılında Sakarya’da bebeğiyle birlikte öldürülmesi olayı üzerinden bir söylem analizi yapılmıştır. Söylem analizi için, hükümet politikalarına yaklaşımları çerçevesinde iki zıt kutuptan ikişer gazete olarak Yeni Şafak, Yeni Akit, Cumhuriyet ve Sözcü gazeteleri seçilmiştir. Bu gazetelerde yapılan haber analiz çalışmasının sonucuna göre, gazetelerde Suriyelilere dair haberler temel olarak iki farklı şekilde çerçevelenmektedir. Bu yaklaşımlardan biri AK Parti hükümetinin Suriye meselesine dair söylemini takip eden, ensar ve muhacir kavramlarının merkeze konulduğu, dini terminolojiye sık referans verildiği bir çerçevelendirme biçimidir. Diğeri ise, iktidarın Suriyeli göçmenler meselesine ilişkin söylemine ve politikasına muhalif bir tutumun temel alındığı bir çerçevelendirme biçimidir. Bu çalışmada ilgili gazetelerin iktidara yaklaşım biçimlerinin ve politik duruşlarının, Suriyeli göçmenlere dair haberlerinde nasıl yansıdığı ve doğrudan etki ettiği ortaya konmuştur. Öyle ki, haberlerde yer alan ötekileştirici, ayrıştırıcı, ırkçı söylemler, yazılı basında Suriyelilere yönelik nefret söylemin kayda değer bir sorun olduğu ortaya koyar.

Anahtar kelimeler: Nefret söylemi, Irkçılık, Suriyeli göçmenler, Söylem analizi, Gazete

(7)

ABSTRACT

Hundreds of thousands of people had to leave their homeland and immigrate to other countries, following the brutal suppression of the state violence after the popular movement that started in Syria on 15 March 2011. Forced to migrate from Syrian about four million refugees fled to Turkey. Naturally, this refugee influx, which has been experienced in a short time, has caused new effects and discussions in the society. The stance and approaches taken by different sectors against Syrian immigrant is one of the fastest rising polarization issues last few years in Turkey. In this study, based on the relationship between the representations, language used in the news media and social values and attitudes it is aimed to reveal how the representation of Syrian in the print media is framed in the context of hate speech. In the study, a discourse analysis was carried out on the murder of a Syrian pregnant woman named Emani Al-Rahmun in Sakarya in 2017 with her baby. For discourse analysis, four newspapers from two opposite sides were chosen as Yeni şafak, Yeni akit, Cumhuriyet and Sözcü within the framework of their approach to government policies. According to the results of the news analysis study carried out in these newspapers, news about Syrians are basically framed in two different ways. One of these approaches is a form of framing that follows the AK Party government's discourse on the Syrian issue where the concepts of ensar and immigrant are placed at the center, and religious terminology is frequently referred. In this study, it was revealed how the approaches and political stances of the relevant newspapers to the government reflect and directly affect their news on Syrian immigrants.

Such that, the marginalizing, separating and racist discourses in the news have revealed that hate speech towards Syrians is an important problem in the print media.

Keywords: Hate speech, Racism, Syrian immigrants, Discourse analysis, Newspaper

(8)

GİRİŞ

Nefret kavramı, insanlık tarihinin en başından beri var olan bir kavramdır. Sosyal grup içerisinde yaşama alışkanlığına sahip olan insanoğlu, aileden başlayarak genişleyen aidiyet grupları oluşturmuştur. Her bir toplumsal grup kendi iç bütünlüğünü sağlayıcı değişik semboller etrafında örgütlenmiştir. Birlikteliği sağlayan semboller kimi zaman etnik, kimi zaman ise dini ve siyasi olmaktadır. Belli dini, etnik sembol ve adetler etrafında kümelenen kabileler, toplumlar, ülkeler kendi içerisinde herkesin aşina olduğu bir yaşam pratiği geliştirir. Dolayısıyla kendi içerisinde homojen bir toplumsal yapı ortaya çıkar. Bu homojenliğin bir yansıması olarak ben ve diğeri tanımlamaları yapılır.

‘Bizi’ oluşturan dinamiklerin ‘diğerlerini’ oluşturan dinamiklerden farklı olması normal bir insani durumdur. Tarihi sürece baktığımızda değişik toplumlar arasında birçok savaşın meydana geldiğine şahit oluyoruz. Kimi zaman kavimler arasında nefret ve öfkenin kalıcı hale geldiğini ve yüzyıllar süren çekişmelere yol açtığını da görüyoruz.

Nefret suçu kavramının literatürde yer edinmesi ise 1960’lı yıllara dayanmaktadır.

Genellikle belirli bir topluluğa, etnik kökene, politik görüşe, göçmenlere dair oluşturulan bu ayrımcı dil gün geçtikçe daha sert bir şekilde sürdürülmektedir. Nefret söylemi oluşumunda herhangi bir toplumda bir grubun başka bir grup insan üzerinde uyguladıkları psikolojik baskı türleri etkili olmaktadır. Bazı gruplar kendilerini ayrıcalıklı görmek eğiliminde olur genelde ve diğer insanlardan daha fazla hak ve yetki kullanma çabası içerisine girerler. Toplumsal adaletsizliğe neden olan ötekileştirme ayrımcılığın ana kaynağı olarak görülmektedir. Önyargı ve nefret dili aynı toplum içerisinde yaşayan farklı bireylere karşı ötekileştirici bir bakış açısının oluşmasına neden olmaktadır.

15 Mart 2011 tarihinde Suriye’de başlayan halk hareketinin ardından gösterilerin devlet şiddetiyle acımasızca bastırılması üzerine yüzbinlerce kişi Türkiye’ye göç etmiştir. Kısa sürede yaşanan mülteci akını toplumda yeni etkiler ve tartışmaların ortaya çıkmasına da neden olmuştur. Suriyeli göçmenlere karşı farklı kesimlerin aldığı tutum ve yaklaşımlar, Türkiye’de son birkaç yıldır en hızlı yükselen kutuplaşma meselelerinden biri haline

(9)

gelmiştir. Basın kuruluşları yayın politikalarını oluştururken dikkate aldıkları unsurların en başta gelenlerinden biri de yayın yapılan hedef kitlenin duygu ve düşünceleridir. Hedef kitlenin tarihi arka planı, sosyokültürel durumu ve refah düzeyi gibi kriterler göz önünde bulundurularak yayın politikası şekillendirilir. Burada basın ile hitap ettiği kitle arasında interaktif bir ilişkinin olduğunu görmekteyiz. Basının kitleyi yönlendirirken kitlenin hassasiyetlerini dikkate alarak yayınını onun üzerine oturtur. Bundan dolayı basın herhangi bir ülkede nabzı tutmak isteyen kişi ve gruplar için çok değerli fırsatlar sunmaktadır. Bundan dolayı siyasi partiler ve değişik etki gruplarının basını etkili bir şekilde kullanarak mesajlarını aktarma çabasında olduğunu görüyoruz.

Medyayı kamuoyunun çıkarlarını koruyan asıl güçlerden biri olarak tanımlayan liberal medya kuramına karşılık eleştirel medya teorisyenleri bu tür medyayı sınıfsal sömürünün devamında bir araç olarak görmekte ve bu tür medyayı hâkim sınıfların haksız hegemonyalarının devamı için kullandıkları bir araç olarak eleştirmektedir. Ana akım yaklaşım ve eleştirel yaklaşımlar birbirinden çok farklı bir şekilde medyayı ve kitle iletişimi ele almaktadır. Bu çalışmada, Emani Al Rahmun adında Suriyeli hamile bir kadının, 2017 yılında Sakarya’da bebeğiyle birlikte öldürülmesi olayı üzerinden bir söylem analizi yapılmıştır. Yeni Şafak, Yeni Akit, Cumhuriyet ve Sözcü gazetelerinden seçilmiş 28 adet kupür analiz edilmiştir. Bu araştırmada, yazılı basındaki Suriyeli temsilinin nefret söylemi bağlamında nasıl çerçevelendiğinin ortaya konulması amaçlanıyor.

Bu çalışma 3 temel başlık altında ele alınmıştır. Literatür kısmındaki ilk bölümde haber, haber üretimi ve söylemden bahsedilecektir. Bu tez kapsamında yazılı basında ve toplumda yazılı basının değerinin bilinmesinin gerekliliği üzerine durulacaktır. İkinci bölümde ise nefret söyleminin ne olduğu ve bireyler üzerindeki olumsuz etkileri hakkında bilgiler sunulacaktır. Çalışmanın ana kısmı olan üçüncü bölümde ise Emani Al-Rahmun cinayeti söylem analizi yöntemiyle yorumlanacak ve sunulacaktır.

Nitekim bu çalışmada ele aldığımız gazetelerin ideolojik ve söylemsel farklılıklarına rağmen bu olayda fikir birliğine vardıkları gözlemlenmiştir. Çalışma ırkçı söylemlerin bireylerin yaşantılarında oluşturduğu çıkmazları gözler önüne sermiştir.

(10)

1. HABER, HABER ÜRETİMİ VE SÖYLEM 1.1 Haber Kavramı

Arapça kökenli bir kelime olan haber kelimesi Türk Dil Kurumu’na göre (2020) olay üzerine edinilen bilgi anlamına gelmektedir. Akıl sahibi olan insan, çevresinde meydana gelen ilginç, açıklayamadığı ya da beğendiği olayları etrafındaki diğer insanlarla paylaşma ihtiyacı hisseder. Yani iletişim çift taraflı olmak şartıyla insanın temel ihtiyaçlarından biridir çünkü insan sosyal bir varlıktır. Haberin yayılması insanlığın ilk dönemlerinde sözlü iken zaman içinde haberlerin yayılma biçimi çeşitlenmiştir.

Haber kavramı zamanı geçmenden verilen, yaşanan olayın sadece bir kişi değil birçok kişiyi etkileyen hatta kitleleri etkileyen, olayı yaşayan kişi veya kişilerin idrak edebileceği olay bütünüdür. Haberler zamanı geçmiş bireyleri etkilemeyen olaylar değildir tam tersine güncel ve dinamik yapısı vardır. Haber oluşum süreci itibari ile değişkenlik gösterir yani sistematik değildir. Bir haberin, haber niteliği taşıyabilmesi için arkasında bir sorun, bir olay veya olgu bunun yanı sıra bir düşünce barındırmalıdır. Haberler, sıradan olaylardan ziyade haber niteliği olan olayların aktarılmasıdır (Budak, 2015, s.

106).

İşleniş bakımından haber, güncel ve olağandışı, alışılmadık olayların objektif ve gerçeğe yakın bir dil ile sunulur. Haber, içerik olarak her zaman tarafsız, objektif, nesnel ve söz cambazlığına yer verilmemelidir. Metinler uzun uzadıya değil kısa ve öz bir dille yazılmalıdır (Schlapp, 2002, s. 17).

Haberler tek bir tanımla sınırlandırılamaz. Bu yaklaşım, insanlar için mevcut olan geniş bilgi yelpazesini sınırlamak anlamına gelecektir. Haber, tarihi zaman içerisinde farklı anlamlar kazanmıştır. Haberlere farklı açılardan yaklaşıldığı için farklı tanımlamalarda yapılmıştır (Budak, 2015, s.104).

(11)

1.2. Yazılı Basında Haber ve Toplumsal Rolü

Güz’e göre (2012) insanlık tarihi yazının bulunmasıyla birlikte dönüm noktalarından ilkini yaşamıştır. İnsanlığın ikinci büyük dönüm noktası ise matbaanın icadı olduğu tüm bilim insanları tarafından kabul görmektedir. İnsanoğlunun yazıyı bulmasının nedenli önemli olduğu ortadır. Yazının, icat edilmeden önceki dönemleri ile karşılaştırıldığında insanlığın kaydettiği ilerleme, gelişme arasındaki büyük fark gözler önüne serilmiştir (s.

2).

Haber/bilgi aktarım aygıtlarının birçok dilde ‘basım’ kelimesiyle ifade edilmesi matbaanın kullanılmaya başlamasının ortaya çıkardığı etkiyi anlatması bakımından önemlidir. Birçok batı dilinde basın kelimesini ifade etmek üzere basma ve yayma anlamına gelen ‘press’ kelimesi kullanılmaktadır. Johannes Gutenberg’in 1450’de matbaayı icat etmesiyle başlayan süreçte insanlar arasındaki iletişim hızlanmış, haber geniş kitlelere anında ulaşabilir hale gelmiştir. “İngilizcedeki (The Presse), Fransızcadaki (La Presse), Almancadaki (Die Presse), İtalyancadaki (La Stampa), Türkçedeki (basım) kelimeleri hep baskı anlamındaki basım kelimesinin bu dillerdeki karşılıklarıdır” (İnuğur, 1982, s. 23).

Avrupa’da matbaanın gelişmesi ve gazeteciliğin bir meslek haline gelmesi ile birlikte yazılı basın diyebileceğimiz gazetecilik gelişmeye başladı. Bu dönemde toplumu yönlendirme ve zihin dünyalarını yeniden şekillendirme iddiasında bulunan burjuva ile yazılı basın arasında bir ilişki kuruldu. Bu ilişki haberin veriliş şeklini manipülatif hale getirdi.

Dolayısı ile burada haber olay değil olduktan sonra haberi yazan kişinin fikri ve ekonomik bağlantılarına göre algılana bir olguya dönüşür. Yazar olan olayı yeni bir bakış açısıyla hedef kitlesine sunar. Haberi yapan olayı yeniden kurgular. “İlk yapılan haber tanımlamaları arasında, “olan her şey haberdir”, “dün bilmediğimiz haberdir”, “insanların üzerinde konuştuğu haberdir”, “haber okuyucuların öğrenmek istedikleridir” şeklindeki tanımlar yer almıştır” (Tokgöz, 1981, s. 54).

(12)

Dedeoğlu’na göre de (2013) medya kurumlarının haberleri üretirken yoğunlaştıkları noktaları vardır. Haberi yazan gazeteci yani haberin üreticisi, haberlerin içerikleri ve ulaştırmak istedikleri okur kitlesi vardır. Haberlerin ekonomi-politik yaklaşımın yapısal etkenler üzerinde yoğunlaştığı söylenebilir (s. 29.)

Bu anlamda haber, kişisel olmaktan çok toplumsal niteliği olan bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Haberlerin sunum biçimlerinin ortaya çıkardığı etki fertlerin algısı üzerinden toplumsal alanda değişik anlayış ve yönelimlerin ortaya çıkmasına sebep olabilir. Haberler bireylerin algılarını etkilemekte ve belli davranış kalıplarına yönlendirmektedir. Bu da sonuç olarak toplumsal bir davranışa yol açmaktadır.

Dedeoğlu’na göre (2013) toplumdaki bireylerin hayatlarının bir pratiği haline gelmiş olan bilginin edinilmesi, bu bilgi yumağının bireylerin fikirlerindeki değişim süreçleri üzerindeki payı gözlenmiştir. Bu durum ile beraber oluşan etkinin kamusal bilinç oluşturulmaktadır. Kamusal söylem, kamusal eylemler çerçevesinde kitlesel nitelik gibi nedenlerden dolayı habere toplumsal çerçevede önem arz edilmektedir. Haberlerin içeriği ve iletmek istedikleri doğrudan alıcı olan kitleyi; sosyal, ekonomik, kültürel yaşamlarının şekillenmesindeki payı azımsanmayacak kadar fazla olduğu bilinmektedir (s.6).

Yazılı basının (diğer türlerde de olduğu gibi) hayatımızdaki etkisini ortaya çıkardığı gündemlerde görüyoruz. Basının gündem oluşturma kabiliyeti, toplum üzerindeki etkisinin anahtar kavramlarından biridir. Haberin seçiminden sunumuna kadar belli bir vizyon çerçevesinde sunulan haber nötr bir şey değildir.

Kitle iletişim araçları bireylerin yaşam biçimini, hayata bakış açılarını etkimektedir.

Bunu yaparken de entelektüel kişilerin uzun yıllara dayanan tecrübelerinden yararlanılmaktadır. Farklı etkileme unsurlarını toplum üzerinde başarılı bir şekilde kullanmaktadır. Tecrübenin getirmiş olduğu bu birikim içerisinde “gündem oluşturma”,

“algı yönetme” gibi alt uzmanlık alanları bulunmaktadır (Dedeoğlu, 2013, s. 23). Basın kuruluşları yayın politikalarını oluştururken dikkate aldıkları unsurlardan en başta gelenlerden biri de yayın yapılan hedef kitledir. Hedef kitlenin tarihi arka planı,

(13)

sosyokültürel durumu ve refah düzeyi gibi kriterler göz önünde bulundurularak yayın politikası şekillendirilir.

Yazılı basının algı oluşturma kabiliyeti yadsınamaz. Toplum için değişik alanlarda trendlerin belirlenmesinde, sosyal modellerin oluşturulmasında basının oynadığı role dair birçok makale kaleme alınmıştır. Bu gücün farkında olan yönetimler sürekli biçimde basın üzerinde etkili olmaya çalışmış, kontrol altında tutabilmek için tedbirler geliştirmiştir.

Yazılı basın eski çağlardan beri hükümetler tarafından düzenli olarak kontrol edilmek istenmiştir. Bunun en önemli sebeplerinden birisi de gazetelerin halkın algısını yönettiği ve biçimlendirdiği düşüncesidir. Toplumların gündemlerini oluşturanlar gazetecilerdir.

Olayları aktarmak suretiyle toplumsal gerçekliğe ayna tutan basın asıl itibariyle bir kamu görevi yürütmektedir. Toplumda meydana gelen iyi-kötü olayların aktarımı yoluyla söz konusu toplumun bir nevi röntgeni çekilmektedir. Belli bir ülkenin herhangi bir dönemine ilişkin medya taraması yaptığınızda o günün olaylarını, sosyal ve kültürel trendlerini yakalayabilirsiniz. Bu anlamda basın kamu yararına çalışır, toplum adına denetleme ve takip görevini de yerine getirir. Bu görevi yerine getirebildiği ölçüde basın modern dünyada önemli bir güç olarak öne çıkmaktadır.

Basın, uluslararası kültürel etkileşim anlamında da önemli görevler üstlenmiştir.

Herhangi bir ülkede ortaya çıkan sosyal, kültürel, ekonomik trend basın yoluyla diğer ülkelerdeki insanlar tarafından da tanınmakta ve ortaya global trendler çıkabilmektedir.

Dünyanın gitgide küçüldüğü günümüzde buna daha yakından şahit oluyoruz. Bir müzik parçası kısa zamanda dünyanın her tarafında söylenir hale gelebilmektedir.

Basın herhangi bir ülkede nabzı tutmak isteyen kişi ve gruplar için çok değerli fırsatlar sunmaktadır. Bundan dolayı siyasi partiler ve değişik etki gruplarının basını etkili bir şekilde kullanarak mesajlarını aktarma çabasında olduğunu görüyoruz. Değişik etkinliklerle ve açıklamalarla basında yer bulmaya çalışan siyasi gruplar bu yolla toplumsal tabanlarını artırmaya çalışıyorlar. Bu grupların basınla irtibat kurmak için özel

(14)

birimler oluşturduğunu görüyoruz. Bazı gruplar daha da ileri giderek kendi basın kuruluşlarını oluşturuyorlar.

Siyasetçiler ve sermaye sahipleri kitle iletişim araçlarını toplumun düşünce biçimini etkilediğinin ve insanların hayatlarında önemli bir yer tutmaya başladığını gördükleri andan itibaren bu araçları kullanmaya başladılar. Siyasal bir propaganda aracı olarak görmeye başlayan medya yapıları için haber ilgi odağı haline gelmiştir. Hükümetler, partiler kendi ideolojilerinin toplum ile paylaşmak için haberi güç kaynağı olarak kullanmaya çalışmaktadırlar. Bu tarz yaklaşımlarda bulunanlar, Haber içeriklerinin enformasyon, güvenilir ve etkili bir iletişim aracı olduğunu öne sürerler (McQuail &

Windahl, 2010, s. 110).

Yazılı basın araçları söz konusu olduğunda gazeteler geleneksel anlamda insanların en yaygın olarak kullana geldiği iletişim araçlarıdır. Dijital iletişim vasıtalarının devreye girmesinin ardından gücünü bir miktar kaybetse de gazeteler, özellikle fikir/kanaat oluşturma konusunda kitlelerin ilgisini çekmeye devam ediyor.

1.2.1. Gazete, Gazetecilik ve Haber

Yazılı basın araçları, diğer medya araçlarıyla kıyaslandığında daha doyurucu ve donanımlı içerikler sunmaktadır. Dosya haberler, röportajlar, analizler ve grafiklerle konular daha geniş çerçeveden, aynı zamanda derinlemesine ele alınır. Dergi ve gazeteler, bu özelliklerinden dolayı görsel ve işitsel medyanın zayıf kalan içeriklerindeki eksikleri tamamlamış olurlar. İletişim alanındaki tüm gelişmelere rağmen gazetelerin hala vazgeçilmez oluşunun nedenlerinde biri de budur. İçeriğin detaylı bir şekilde verilmesi, bu mecraların tipik özellikleridir (Baytar, 2013, s. 202).

Yazılı basın dendiğinde akla ilk gazete gelmektedir. Aslında geleneksel anlamda basın kavramı neredeyse gazete ile özdeşleşmiştir. Etki anlamında da gazetenin diğer yazılı basın unsurlarından açık ara ileride olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Gazeteler, haberlerini değişik görsellerle destekleyerek daha etkili ve anlaşılır kılmaktadırlar. Bu

(15)

noktadan baktığımızda gazetelerin, yorum ve analizleriyle sosyal medya ve internet medyasını da etkilediklerini hatta yönlendirdiklerini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Gazetelerin dolayısıyla gazeteciliğin insanların hayatına girişine, ilk örneğinin nerede ortaya çıktığına, hangi evrelerden geçtiğine ilişkin değişik görüşler ortaya atılmıştır.

Gazetenin bugün bildiğimiz haliyle hayatımıza girişi tabii olarak matbaanın icat edilmesinin ardından 17. Yüzyılda olmuştur. Gazete tanımının ilk defa kullanılışının tarihi 16. Yüzyıla gitmektedir. Venedik’te bir para 1536 yılında gazete olarak adlandırılmıştır (Şapolyo, 1971, s. 1).

Gazete, kitlelerin haber alma vasıtası olarak insanların çevrelerinde olan bitene dair meraklarını gidermede çok önemli işlevler üstlenmiştir. Bu anlamıyla gazeteler kitlelerin farkındalığını artırmış ve aydınlanması yolunda değerli katkılar sunmuştur. Gazetecilik bir toplumsal uğraş olarak görülür. Gazeteci kamu adına görev ifa eden kişidir. Bunun yanında gazetenin kitlelerin belli bir noktaya yönlendirilmesinde de etkili olduğunu tespit etmemiz gerekiyor.

Gazeteciler, insanlara yakın ve uzak çevrelerinde olup bitenleri doğru olarak haberleştirip sunmaktadır bir anlamda dünyayı tanımlamaya çalışmaktadır (Tokgöz, 1981, s. 4). Yazılı basının en önemli unsuru olan gazetenin hayatımıza girişinin ardından yaygınlaşması toplumlarda okuma yazma oranının artması ölçüsünde gerçekleşmiştir. Gazete okuyabilmek için okur yazar olmak şarttır. Bundan dolayı ilk zamanlar gazete okuyucusu olmak toplumsal anlamda da bir statüyü işaret etmekteydi. Devletlerin vatandaşlarının bilinçlenmesi adına başlattıkları okuma-yazma seferberlikleri gazete okuyucusunun sayısını da artırmıştır.

Gazetelerin satışlarının artmasıyla beraber dünyada dördüncü güç olarak belirmesindeki en büyük etkenlerden birisi de okuma yazma oranlarındaki artışın gerçekleşmesiyle yaşanmıştır diyebiliriz. Görsel ve işitsel medya olan televizyon ve işitsel bir kitle iletişim aracı olan radyoların kitlelerinin okuma- yazma gibi becerilerinin olasına gerek yoktu.

Gazetelere oran ile bu kitle iletişim araçlarının daha fazla izlenilmesine neden olmuştur (Tokgöz, 1981, s. 4). Dünyada eğitime önem verildikçe ve her kesimden bireylerin

(16)

okullara ve yükseköğretim kurumlarında eğitim almaya başlaması ile kişilerin gazete alımı da artmıştır. Yani nitelikli eğitim ile beraber gazetelerin tirajları artmıştır.

Gündem belirleme yaklaşımı kavramı; belirli bir sorun teşkil eden olaylar veya olguların gazete, dergi, radyo, televizyon gibi kitle iletişim araçlarına yerleştirilmesi ve bu sorunun medyadaki olup bitenleri takip etmekte olan izleyici olan kesimi, okuyucu kitlesince önemli hale getirilmesi arasındaki güçlü korelasyonu ifade eder (McCombs & Shaw, 1972, s. 176 – 177).

Gazete, haberleri belli bir düzen içerisinde sunar. Sayfalar Haber, ekonomi, kültür-sanat ve spor gibi kategorilere ayrılarak içeriğin okuyucu tarafından daha rahat fark edilmesi sağlanır. Gazeteler ve haber bültenleri tutarlı ve kolayca fark edilebilen, konu ve formatlarına göre birbirinden ayrılmış̧ bölümlerden oluşur (McQuail & Windahl, 2010, s. 115).

Gazetecilik faaliyeti özü itibariyle kamu adına yürütülen bir faaliyettir. Bir gazetecinin temel görevi etrafında gelişen olayları en doğru ve hızlı biçimde aktararak toplumun aydınlanmasına katkı sağlamaktır. Bu anlamda gazetecinin kendisini sorumlu hissettiği ilk makam toplum vicdanıdır. Gazeteci editoryal anlamda bağımsız ve idealist kişidir. Bu bakış açısının oluşmasının nedenlerinden bazıları da gazetecilik mesleğinin halk tarafından demokrasi ile bağdaştırılması ve bunun yanı sıra kamu hizmeti olarak görülmesidir (Emre Kaya, 2020, s. 286).

Gazete, dünyanın her bölgesinde yönetimler tarafından dikkate alınan ve üzerinde hesap yapılan bir unsur olmuştur. Her yönetim gazetenin etkisinden faydalanmak ve kendi politikaları doğrultusunda yönlendirmek istemiştir. Bu yapılırken, ülkedeki yönetim şekline göre adımlar atılmıştır. Diktatoryal yönetimler basını arzuladıkları gibi kullanma işini dolaysız olarak yapmış ve gazeteleri birer parti bültenine dönüştürmüşlerdir. Hiçbir muhalif sese imkân tanımamışlardır. Daha demokratik yönetimlerde ise dolaylı baskı yöntemleri kullanılarak basın etki altında tutulmaya çalışılmıştır.

Napolyon'a göre gazete “Hükümetin kararlarını destekleyen, onun istediği şekilde hareket eden matbuadır.” Rus İhtilâli'nin lideri Lenin, kendi siyasi ideolojisine

(17)

uygun başka bir tarif vermiş ve “Gazete ihtilâlin en kuvvetli silahıdır” demiştir (İnuğur, 1982, s. 23).

İletişim alanında yaşanan hiçbir gelişme gazetelerin kullanılırlığını ve önemini ortadan kaldırmamıştır. Radyo, televizyon ve dijital yayıncılığın devreye girmesine rağmen gazete, dünya ölçeğinde milyonlarca insanın vazgeçemediği bir haber kaynağı olarak hayatiyetini devam ettiriyor. Gazeteler haberleri derinlemesine veren, analitik ve sorgulayıcı düşünme biçimine fırsat tanıyan kitle iletişim araçlarıdır (Baytar, 2013, s.

202).

Gazete gün geçtikçe daha çok elit kesimin tercih ettiği bir kitle iletişim aracı haline gelmektedir. Her ne kadar yeni medya yani sosyal medya; twitter, facebook, instagram anında yayıncılık yapmış olsa da toplumda birçok kişinin nezdinde bu ağlarda doğru haberden ziyade bilgilerin çarptırıldığı düşünülmektedir.

Gazetenin etkisi orta ve uzun vadede daha kalıcıdır. Kısa vadede görsel medyanın daha popüler ve etkili olduğu görülüyor. Dolayısıyla görsel medya organlarının daha çok gündemde kaldığı ve tartışmalarda odak olduğu söylenebilir. Çünkü görsel medya çoklu seçenekleriyle cazip içerikler sunma kabiliyetine sahiptir. Bu nedenle yönetimlerin dikkatleri yazılı basından daha çok görsel basın üzerinde yoğunlaşmıştır. Görsel basına yönelik alınan karar ve düzenlemeler daha yoğundur. Bu nedenle her iki mecrada da düzenlemeler olmasına rağmen, yazılı basında sınırlamayı içeren düzenlemeler televizyona göre daha yumuşaktır (Baytar, 2013, s. 203).

Bloggerlar veya kendilerini yurttaş gazeteci olarak tanımlayan bireyler haberi duyar duymaz yayınlamalarının en büyük sebebi daha çok tıklanmak ve okunmak isteklerinden doğmaktadır. Fakat geleneksel medyada yani yazılı basın tam tersi bir süreç ilerlemektedir. Buna karşın gazetenin haber üretim süreçleri belli bir sistematik üzerinden gerçekleşmektedir. Ulaşan haberler editoryal gözle ele alınarak yayına hazır hale getirilir.

Gazete kurumsal bir yapıya sahip olduğunda okuyucu kitlesine karşı belli sorumluluklar duyar. Yayınladığı haberde olabilecek herhangi bir yalan, yanlış ve çarpıtmanın bedelini okuyucusu karşısında prestij kaybederek ödeyeceğini bildiği için çok daha özenli davranma yoluna gider. Gazete kamu ihtiyaçlarını, kamu yararına uygun bir biçimde

(18)

kamuoyuna ve yöneticilere duyuran haber aracıdır. Bu göreviyle bir kamu hizmeti yapmaktadır (İnuğur, 1982, s. 23).

Toplumsal algı oluşturma noktasında en kritik kişi olan gazeteci, görevini yerine getirirken topluma karşı sorumlu olduğunu ve bu sorumluluk duygusunun ana motivasyon kaynağı olması gerektiğini asla unutmamalıdır. Haber tamamen doğruları dolaysız direkt olarak gerçekleri okura iletir. Gazeteci haberi yazarken olası bir metin de gerçeği aktarırken 5N 1K kuralına uymalıdır (Schlapp, 2002, s. 21). Bu bilgiler tam olarak verildikten sonra haber özelliğini taşır.

Gazetecinin en önemli işlevlerinden biri de iktidarlar üzerindeki denetleme rolüdür.

Gazeteci halk adına sorular sorar, takibat yapar ve kamu yararının ortaya çıkmasını sağlar.

Toplumda rahatsızlık uyandıran konularda haberler yaparak yetkililerin dikkatini çeker.

Toplumdaki dezavantajlı grupların sesi olur. Gazeteciler bu anlamda sessizlerin sesi olarak topluma karşı sorumluluk duyarak hizmet yapar. Hiçbir gazetecinin bu bilinçten uzaklaşmamalıdır. Haber vermek yani bilgilendirmek zorundadırlar. Bu doğrudan bir hizmettir. Bu hizmet demokratik toplumlarda kamuoyu oluşumunu sağlamalıdır (Schlapp, 2002, s. 15).

1.2.1.1. Gazetecilik Etiği ve Habercilik Kuralları

Gazetecilik mesleğindeki kamuyu ilgilendirdiği için gazeteci haberleri ve enformasyonları karşısındaki okura iletirken etik kurallara uymalıdır. Etik kurallara uymasının en önemli olmasının sebeplerinden birisi de tarafsızlığa yakın bir dil kullanmasını sağlayacak olması ve ötekileştirici bir dil kullanmasını engelleyici olmasından dolayı gereklidir.

Haberi yazarken gazeteci nesnelliğini korumak zorundadır. Eğer haberde bireylerin özel hayatı kamuyu etkilemiyorsa haberdeki kişilerin özel hayatına girilmeden haber metnini yazması gerekmektedir.

(19)

Haberi, okura belli başlı konular bir tür bilgi verme eylemi, topluma kamusal olayları raporlandırma veya kişilere doğru enformasyon iletmek olarak kabul edersek, haber içeriğinin kaynağının doğru yerlerden ve gazetecinin emin olup güvendiği bu şekilde bilgiyi halka iletmesi gerektiği kabul edilen görüşlerindendir. Ajansların ve gazeteciliğin en önemli işlevi doğru bir şekilde haberi toplamak ve sunmaktadır (Tokgöz, 1981, s. 72).

Yani gazetecilik mesleği toplumundaki her kesimini etkilediği için haberi üretirken doğru bilgi ve kaynakça seçimi çok önemli. Bunun yanında habere ekstra kendinden bilgiler katmamalı ve toplumu kutuplaştırıcı, ötekileştirici bir dilden kesinlikle uzak durmalıdır.

Haberlerdeki olayın oluşumun sürecinin nerede meydana geldiğini ileten yakınlık öğeler, bireylerin nerede doğduğu, yaşadığı semt ve şehirlerle birebir doğrudan ilgilidir. Çünkü insanlar yaşadıkları coğrafyaların yakınlarında neler olup bittiğini fazlası ile merak etmektedirler. Bireyler aynı zamanda çevrelerindeki yaşanılan olaylardan haber almak, bilgi edinmek isterler. Haber içeriğinde bulunan olayların nerede meydana geldiği ile yaşanan olaylarla ilgili yakınlık unsuru, kitlelerin başka değiş ile okurun haberi değerlendirmesinde belirleyici bir rol olarak görülmektedir (Budak, 2015, s. 111).

Arslan’a göre (2004) iletişim, alıcı ile gönderici arasında gerçekleşmekte olan bir ilişkiler bütündür. Bu ilişkiler öncelikle karşılıklı olma esasına dayandırılmakta olduğu için, konuya bir toplumsal etkileşim olayı olarak da nitelendirilebilir. Bu sebepten dolayı medyanın toplum üzerinde oluşturduğu etkiler incelenirken hem göndericinin hem de alıcının özellikleri dikkate alınması gerekmektedir (s. 3). Haberi yazan gazeteci yani gönderici, alıcı olan okurun gündemini belirlemede önemli rol almaktadır. Bireyler medya kuruluşlarından edindikleri enformasyonları benimserler ve bu şekilde hayatlarına yerleştirirler.

Medya kuruluşları ile toplum arasında çok katmanlı ve değişik etkenlerin var olduğu karmaşık bir sistem vardır. Medyanın toplum üzerindeki etkileri, bu etkilerle paralellik gösteren tepkilerin dereceleri ve şiddetleri bilirkişiler tarafından analiz edilmektedir.

Göndericinin alıcıya iletmek istediği herhangi bir konuda kitlenin yaşı, cinsiyeti, sosyal ekonomik yaşantısı önemli rol oynamaktadır. Kitle iletişim araçlarında yayınlanan her haber toplumu etkilemekte olup yanlış haber ise kaosa neden olmaktadır.

(20)

Haberleri iletme görevi üstlenmekte olan ve gazetecilik yapma niteliklerini barındıran kitle haberleşme araçları, topluma ister siyasal olaylar sunsun isterse ekonomik olgular iletsin ya toplumu ilgilendiren sanatsal olaylar bunun yanı sıra bilimsel güncel bilgileri iletmek olsun bunların hepsi ile çeşitli bir bağlantı sistemi kurarak kitlelere yani okuyucuya sunarlar. Zaman içerisinde bu ilettikleri enformasyonları topluma iletirken olayların ve olguların eleştirel yaklaşımla veya uyuşumcu bir şekilde bu değerlerin yerleşmesine olanak sağlarlar (Tokgöz, 1981, s. 12).

Gazeteciler haberlerin içerik ve manşetlerini yazarken doğru ve toplumda oluşturabilecekleri ırkçı, ötekileştirici dil üslubundan ve nefret söylemlerinden uzak durmalıdır. Haberleri kurgulayan gazeteci manşeti oluştururken, “biz ve onlar” gibi sınıflandırmalardan kaçınmalıdır. Herhangi bir cinsiyetçi ve azınlıkları rencide edici söylemde bulunmamalıdır.

Haberler toplumu ilgilendiren olaylar bütünüdür. Topluma mâl edilen olaylar kamusal alana girmektedir. Gazeteci bu tarz konularda tarafsızlığını korumalıdır. Damlapınar’a göre (2007) medya yayın kuruluşları, genel itibariyle yönetimi toplum adına gözetip, denetleyen ve halkın sorunlarını, görüşlerini üst mercilere aktaran, kamusal hizmet işlevi gören bir kurumsal yapıya sahiptir (s. 129).

Haberleri yazarken tarafsız ve objektif oluşması etik kurallar açısından önem arz etmektedir. Haberi ele alan gazeteci, habere katabileceği yorum ve düşüncelerini sınırlı alanda kullanabilir. Haberi yazarken okuyucu kitlesini göz önünde bulundurmalıyız ve hakkında haber ürettiklerimiz için yazmamalıyız görüşü yaygındır. Gazetecilik hatır için yapılan bir meslek değildir (Schlapp, 2002, s.17).

Gazeteciliğin bir meslek grubu olarak kabul edilmesiyle beraber medya; yasama, yürütme, yargıdan sonra gelen güç olarak görülmüştür. Haber, siyasi partiler ile toplum arasında bir doyumlayıcı bir uzam haline gelmiştir. Yani siyasi partiler haberi toplum ile kurabilecekleri bir köprü olarak görmüşlerdir. Habercilik, haber metinlerinde kullanılan yazım teknikleri, doğru haber kaynağına ulaşma noktasında gösterilen titiz çalışma, haber türlerinin ayrışmasıyla beraber daha profesyonel bir meslek dalı haline gelmiş (Taş, 2010,

(21)

Gazetecinin en önemli işlevlerinden birisi de kitlelere gerçek haberleri iletmektir. Toplum kamusal olayları yorumlarken ve hüküm verirken haberleri temel kaynak olarak almaktadır. Kitle iletişim araçları bireyler ve gazeteciler tarafında da doğru haber verme işlevleri birçok kişi tarafından sürekli olarak eleştirilmektedir (Tokgöz, 1981, s. 9).

Kaynağı kesin olmayan bir haberin metne dökülmesi doğru değildir zira haberin zaman ve mekân sınırlılığı bulunmaktadır. Gazeteci haberi aldığı kaynaktan kesinlikle emin olmalıdır çünkü bu durum gazetecinin mesleğine olan vazifesini yerine getirdiği anlamına gelmektedir. Bunun harici durumlarda haberi okura ileten gazeteciler manipülasyon ve dezenformasyon yapmak ile suçlanır (Budak, 2015, s. 107).

1.3. Haber Üretim Süreci

Günümüzde haber iletişim araçlarının birleştirici unsuru olmakla beraber olayların toplumun mevcut değer ve normlarının bireylere öğretilmesi süreci ile eğitim ve kültürel faaliyetleriyle doğru orantıda ilerler. Bu özelliği ile toplumdaki kutuplaşmaları en aza indirgemeye yardım olur (Savaş, 2006, s. 2).

Haber ajanslarında haber yazım içeriklerinde nesnelliği koruyabilmek için standart olarak kullanılan 5 N + 1 K; (ne, nerede, ne zaman, nasıl, neden ve kim) kuralının temellini Harold D. Lasswell tarafından oluşturulmuştur. Amerikalı siyaset bilimci Harold D.

Lasswell, 1948 yılında ait bir makalesinde iletişim dünyasındaki birçok kişiye kılavuzluk eden iletişim modelinden şöyle bahsetti: Bir iletişim eylemi en kolay şekilde şu sorular yanıtlanarak açıklanabilir: Kim? Nerede? Hangi Kanal ile? Kime? Ne gibi bir etki ile?

(McQuail & Windahl, 2010, s. 27) Zaman ilerledikçe Lasswell’in modelini basit bulan araştırmacılar ihtiyaçlara göre bu modeli revize etmişlerdir. Hatta bu iletişim modeli siyasal propaganda analizlerinde kullanılmıştır ve çok fazla eleştirilmiştir.

Haber kaynakları sadece okurlarına günlük olayları iletmezler bunun yanı sıra okur kitlelerinin gündemlerini de oluştururlar. Bu sebeplerden ötürü haberin toplum nazarındaki değeri ile etkinin doğru orantı taşıyabildiğini söyleyebiliriz. Haberin

(22)

toplumda yayılma düzeyine göre oluşturacağı etkinin şiddeti daha fazla gözle görülür hale gelmektedir (Yurdakul, 2018, s. 72).

Haberler kulaktan duyma şekilde yazılmazlar. Her haberin toplumda yarattığı bir etkileşim durumu bulunmaktadır. Gazeteciliğin ilk dönemlerinde oturmuş bir kuralı bulunmamaktaydı. İlerleyen süreçte meslek grubu haline gelen gazeteciliğin belli başlı kuralları oturtturulmaya başlandı. Etik ilkeler ve kuruluşlar kuruldukça haberin değeri de artmaya ve değişmeye başladı. On dokuzuncu yüzyılın ilk yarısında gazetecilik tarihi çalışmaları için önem arz eden olaylar yaşanmıştır. Bunlar birisi de tabloid yani ticari gazetelerin gelişimi ile habercilik ilkeleri ve normlarının şekillenmesi adına ilk adımların atılmış olmasıdır. Gazetecilik okullarının ve meslek örgütlerinin kuruluşu yirminci yüzyıla tekabül etmektedir (Taş, 2010, s. 4).

Haber verme durumu kamusal bir olay olarak ele aldığımızda, gazetecilik için kullanılan araçların gün içerisinde yapmış olduğu çalışma durumu ve çalıştırılma biçimini üst merciler gözden geçirmeleri gerekmektedir. Konuyu daha farklı olarak ele alırsak eğer kişinin bireysel tutumunu gösteren gazetecilik psikolojisi ile bunları etkileyen kurumlardaki gazetecilere karşı baskılar gözden geçirilmesi gerekmektedir (Tokgöz, 1981, s. 10).

Medya kuruluşlarının kendilerine özgü ideolojileri var olmaktadır. Gazeteci haberi kurgularken ve manşetleri oluştururken kendi düşüncelerinden ziyade üst mercilerinde görüşleri bağlamında haber üretmektedir. Bu bağlamda gazetecilerin üzerlerinde birçok sorumluluk bulunmaktadır. Bunlardan en büyüğü halkı doğru bir şekilde bilgilendirme sorumluluğudur.

Haberler önceleri editörlerin elinden geçer; haberdeki doğru bilgiler, yanlış bilgiler bunun yanı sıra imla hataları düzenlenir. Gazetenin basılması içinde bir gün beklenilmesi gerekirdi fakat internet hızı geliştikçe haberdeki bilgilerin süzgeçten geçirildiği evreler ortadan kalkmaya başlandı. İnternetin gelişmesi ve hızlı habercilik ile beraber habere hızlı ulaşılmaya fakat doğru olmayan bilgi kirlilikleri de oluşmaya başlandı. Bu gelişmelerle beraber geleneksel medyanın ortadan kalkabileceğini düşünmem bir kitle

(23)

ortaya çıktı. Fakat bir grup insan hala geleneksel yayın organlarının doğru haber ya da gerçekliğine daha fazla inanmaktadır.

20. yüzyılın sonu 21. Yüzyılın başında internet sisteminin gelişmesiyle ve sosyal medyanın hızlı bir şekilde ivme atlaması ile beraber birçok insanda kitap, dergi, gazetelerin yani basılı olan ürünlerinin sonunun gelindiği fikrine kapılanlar oldu. Fakat teknolojinin gelişmiş olması geleneksel medya ve diğer basılı ürünlerin sonuna gelindiği anlamına gelmez bu yayın organları teknolojiyi benimseyerek yollarına devam etmektedirler. Günümüzde merak edilen unsurlardan birisi de haber üretimi araçlarından hangisini toplumun güvenilir buluyor olmasıdır. Toplumun hangi kitle iletişim araçlarını da haber almada daha çok benimsedikleri de merak edilenler ve araştırılan konular arasındadır (Nazlı, 2019, s. 984).

Haberi yazan gazeteci olay örgülerini haber niteliği taşıyabilecek şekilde sunabilmesi için, kendi tecrübelerine göre olay ve olgular arasında bir seçim yaparken kendi bakış açısı doğrultusunda asıl çerçeveyi oluşturmaya çalışır. Normal olarak da olay örgüsünün ardında varolan gerçek durumlar üzerinde anlamlandırmalara yönelmektedir. Gerçek durumlar ve haber üretimi aşamasındaki bağlantıyı gazeteci, olayı ve olayın aslına gerektiği ölçüde sadık kalarak okuyucusuna sunması gerektiğini göz önünde bulundurmalıdır (Tokgöz, 1981, s. 53-54).

1.3.1. Haber Üretim Sürecine Alternatif Yaklaşımlar

Basının niteliği, gücü ve kitlelerle ilişkisi üzerine değişik yaklaşımlar ortaya konmuştur.

Bu yaklaşımlarda değişik ekoller, basına yönelik yaklaşımlarını ortaya koyarak argümanlarını geliştirmişlerdir. Basının yönlendirme gücü karşısında kişi ve toplumların nasıl bir tutum takındığına ya da takınması gerektiğine dair tartışmalar da yapılmıştır. Bu tartışmalarda kişi ve kitlelerin olası kötü niyetli yayınlar karşısında nasıl tavır alması gerektiği üzerine de görüşler ortaya konmuştur. Bu anlamda devletlerin gerekli tedbirleri alarak vatandaşlarını manipülasyonlara karşı koruması gerektiğine vurgu yapanlar olduğu kişilerin özgür iradeleriyle bunu başarabileceklerine inananlar da var.

(24)

1.3.1.1. Liberal Çoğulcu Yaklaşımlar

Avrupa’da aydınlanma çağında ortaya çıkan akımlardan birisi olan liberalizm bireyin özgürlüğü ve bireysel özgürlükler üzerine kurulmuştur. Terimsel olarak liberalizm, insanın doğuştan yaşama, çalışma, inanma, örgütlenme, mülkiyet edinme hakkı gibi sahip olduğu dokunulmaz haklarının var olduğuna inanır. Bu özgürlük ortamı ancak serbest piyasa koşulları içerisinde yaşama olanağı bulur.

Amerika Birleşik Devletleri’nde ortaya çıkmış olan ve Amerika’nın siyasi ve sosyal özelliklerini de bünyesinde barındırmakta olan ve ana akım, geleneksel, çoğulcu, davranışçı, tutucu gibi birçok isimle de anılmakta olan liberal kuramlar, kitle iletişim tarihinde oldukça önemli yer tutar (Sever, 1998, s. 44-45).

Bir dönem Türkiye’ye de de bulunan ve hazırladığı raporu milli eğitim bakanlığına vererek ülkemizin eğitim politikalarında etkili olan Chicago Üniversitesi'nin önemli eğitim bilimcilerinden John Dewey ve George H. Mead, R. E. Park ve Michigan Üniversitesi’nden Charles Cooley liberal demokratik yaklaşımın kurucuları oldular. Bu liberal demokratik entelektüeller, iletişimin ülkelerinde ve dünyada gelişmesinde öncülük ettiler. Demokrasinin daha geniş alanlara yayılmasının, demokratik hakların daha geniş kitleler tarafından kullanılmasında etkili olacağını ümit ettiler (Erdoğan & Alemdar, 2010, s. 94). Bazı araştırmacılara göre John Dewey’in yukarıda belirttiğimiz raporunun köy enstitüsünün kuruluşunda doğrudan etkili olduğu iddia etmektedir.

Felsefi liberalizmin kurucularından kabul edilen Jhon Lock, bireyin sahip olduğu hakların kutsal olduğunu ve toplumsal sözleşmeye göre de devletlerin dahi bu hakları ihlal etmemesi gerektiğini söyler. Jhon Lock, aklın tek kılavuz olduğunu ve bunun önündeki diğer engellerden kurtulunması gerektiğini söyleyerek liberalizmin ve rasyonel pedagojinin öncülerinden olmuştur. Lock, fikirleriyle doğal hukuk doktrinini savunarak dünya tarihinde önemli sonuçlar doğuran İngiliz, Amerikan ve Fransız devrimlerinin felsefi alt yapısını oluşturulmasında oldukça önemli bir yer tutar.

Chicago Okulu’na mensup aydınlara göre demokrasi ancak tartışmaların ve sorunların

(25)

demokrasiyi geliştirici rolünü oynar. Özgür basın, demokrasinin anahtarıdır. Ana akım iletişimden ziyade kolektif davranışa odaklanmaktadır. Bunun toplumsal düzen ve düzensizlik üzerindeki etkisiyle ilgilenir. “Bunu yaparken de demokrasinin gelişmesi için ve kamusal alanın açık tartışmayla işlemesi için kitle iletişimini gerekli görürler”

(Erdoğan & Alemdar, 2010, s. 93-94).

İnsanın özgürlüklerini yaşama ve koruma alanında en önemli unsurlardan birisi de bu haklara yapılan saldırıları deşifre eden, bu hakların korunması için toplumsal bir bilinç sağlayan basındır. Bu nedenle basın yasama yürütme ve yargının yanında dördüncü güç olup bunlarda meydana gelen yanlışları halka ilettiğinden dolayı önemli bir görevi yerine getirmektedir. Bu denli önemli olan basın, haberin doğruluğu için kendi içinde de çeşitli otokontrollere sahip olmak zorundadır. Bu otokontrol araçlarından birisi de haberin içinde yeterli bilginin olmasını sağlayan 5N1K formülüdür. 5N1K ile kısaltılan Ne?

Nerede? Ne Zaman? Nasıl? Neden? ve Kim? Sorularına verilecek cevaplar haberin standardizasyon açısından önemlidir.

Liberal gelenek içerisinde öne çıkan son dönem çalışmalardan olan "Gündem Oluşturma", "Suskunluk Sarmalı", "Bilgi açığı", ve "Medyaya Bağımlılık"

modelleri üzerinde duran kuramcılar, eleştirel medya kuramcıları ile kimi ortak noktalara değinmektedir. Her ne kadar bu dört yaklaşım, liberal kuramların ürünü de olsa, medyayı belli yönlerden eleştirmektedir ve eleştirel perspektife bir yakın- laşma söz konusudur (Sever, 1998, s. 51).

Ana akım yaklaşımcılar, gelişmekte olan kitle iletişim araçlarının ticarileştirilmesini görmemezlikten gelerek toplumda oluşmaya başlayan eşitsizlikleri ve güç ilişkilerini, toplumsal olgu veya olay bağlamından kopararak değerlendirmektedir. Yeni iletişim teknolojilerini enformasyon-demokrasi, sosyal medya mecraları, demokrasi ve kamusal olan çerçevesinde açıklanmaktadır (Topbaş & Doğan, 2016, s. 132).

1940’ların başında Lasswell’ın iletişime katmış olduğu kitle iletişim kavramının üzerinde yapılmakta olan araştırmalar genel olarak iki kuram çatısı altında incelenmektedir. Bu birbirine zıt iki karşıt yaklaşımlar; günümüzdeki iletişim kavramının ve kitle iletişiminin tanımlanmasında temel oluşturmuştur. Entelektüel ve bilim alanında çalışan

(26)

araştırmacıların gelişmesini sağladıkları bu iki yaklaşım; liberal ve eleştirel kuramı oluşturmuşlardır. Bilim insanlarının oluşturdukları bu iki önemli kavram yani liberalizm ve eleştirel yaklaşımlar literatüre kazandırmışlardır (Yurdakul, 2018, s.65).

Amerika Birleşik Devletleri’nde yerleşmiş ve kökleşmiş olan liberalizm ve kapitalist ekonomi üzerinde müdahale olmuştur. Bireylerin ticari girişim özgürlüğüne verilen önemden dolayı bu müdahaleler, daha fazla rekabeti düzenleme amacı taşımaktadır (Baytar, 2013, s.153). Liberal akıma göre bütün fikirlere verilen özgürlük bir rekabet oluşturacak böylece gerçek ortaya çıkma zeminin bulacaktır. Fikirler için özgürlük balığın yaşadığı suya benzemesi gibidir de diyebiliriz.

Tutum kavramı; bireyin karşılaştığı olay, durum ve olgulara karşı vereceği düşünülen tepkilerdir. Tutumun oluşmasında birçok faktör vardır. Bunlar; bireyin deneyimleri, çevresindeki arkadaş ortamı, yetiştiği aile, deneyimleri ve tecrübeleridir. Liberal kuramcılar, sosyal psikoloji disiplininden etkilenerek tutum kavramını ele almışlardır.

Ana akım yaklaşımcılar, tutum kavramı ile bireylerin toplumda göstermiş oldukları davranışları analizden soyutlamışlardır. Medyanın toplum ve birey üzerinde işlemsel olarak ölçülen bir birim olan tutumlar, analitik bir çerçeve olarak görülmüştür (Sever, 1998, s. 46).

Baytar’a göre (2013) kapitalizm ve marksizme göre şekillenen günümüzdeki medya sistemleri basının ekonomik yönünü önemli ölçüde etkilemektedir. Ülkeden ülkeye farklılık gösteren müdahale biçimi ve medya ekonomisi o toplumun siyasal sistemine göre farklılık göstermektedir (s. 151).

Ana akım yaklaşım ve eleştirel yaklaşımlar birbirinden çok farklı bir şekilde medyayı ve kitle iletişimi ele almaktadır. Bu bağlamda liberal yaklaşımı savunan entelektüeller, gelişmiş olan internet sistemini ve sosyal medya mecralarını, toplumsal ve siyasal alanda yarattığı etkileri, avantajlarını savunmaktadır. Topluma kazandırılan avantajlar; katılım, etkileşim, kamusal alan oluşturma, demokratikleşme gibi olguların ön planda olduğu gözlenmektedir. Marksist yaklaşımın savunduğu eleştirel kuram ise iletişim ağlarının aşırı derecede ticarileştirilmesi, kamusal alanın sanallaşması, etkileşimlerin tek tip hale

(27)

gelmesini, devlet tarafından denetim ve gözetim toplumunun oluşturulması gibi konuları ele almaktadır (Topbaş & Doğan, 2016, s. 142).

Liberalizmin var olduğu toplumlarda medyanın meşrutiyet alanı, devletin karşısında olup kamunun sesi olmayı, kâr amacı gütmek yerine kamu yararını öncelikli tutmayı ve topluma objektif bilgi sunmayı amaçlamıştır. Bireylerin, demokratik kararlarında piyasa ve devletin manipülatif etkilerini saf dışı bırakan, gerçek bilgileri sunmayı öncelemektedir. Bu işlemler nesnel ve bilimsel bilgi sunma işlevlerine dayanmaktadır (Taş, 2010, s. 3).

Ana akım veya başka bir değişle liberal yaklaşım iletişim ve kitle iletişimi iletileri göndericiye aktarma süreci olarak analiz etmektedir. Bu yaklaşımın üzerinde durduğu meseleler daha çok, gönderici olan tarafın ve alıcı olan bireylerin nasıl kodlama yaptığı ve kod açtığı, aktarıcıların iletişim mecralarını ve araçlarını nasıl kullandığıyla ilgilidir.

“Liberal görüşte etkililik ve doğruluk vazgeçilmez kavramlardır. İletişim, bir kişinin diğerinin davranış ya da zihinsel durumunu etkileme süreci olarak görülmektedir”

(Yurdakul, 2018, s. 66).

Günümüz medyasında gazeteci, haberi üreten taraftır ve haber bir meta haline gelmiştir.

Bu durumdan dolayı haber tüketilen bir metadır. Hızlıca tüketilir ve gelir geçer bir eğlence aracıdır. Liberal kamu etiğine anlayışa göre gazetecinin toplumu eğitici bir görevi vardır. Fakat bu durum zaman içerisinde bu rolün normatif kavrayışta da zayıfladığı anlamına gelmektedir. Gazeteci toplumun elit tarafını temsil etmektedir. En önemli rollerinden birisi de toplumun neyi bilip neyi bilmemesi gerektiği ile başka bir anlamda neyin basın tarafından kamusallaştırılması gerektiğiyle ilgili kuralcı bir tutumda olması, gazetecilerin olması gerekirken pazar yetkililerinin elindedir (Taş, 2010, s. 10).

Liberal yaklaşımcılar tarafından benimsenmiş olan ana akımın, halk tarafından kurum olarak özümsenmiş medyanın toplumsal gerçekliği, yaşanmakta olan olayları aktarırken haberde hiçbir yorum yapmadan, nesnel bir şekilde, aynanın yansıttığı gibi bilgileri aktarması gerekir. Medya kuruluşları genel çıkarlara hizmet ettiği varsayılır. Bu sebepten dolayı kamusal çıkarları sahiplenen bir bekçi ve bunun yanı sıra ‘Dördüncü Güç’ olarak adlandırılmaktadır (Kaya & Çakmur, 2012, s. 519-520).

(28)

Ana akım iletişim çalışmalarının kökeninde yer alan liberal burjuva çoğulcu ideolojisinin bireyci yaklaşımına göre bireyler kendi doğrularını, çıkarlarını bilmekte; iletişim ise bireyler arasındaki sembolik değişim ve etkileşim süreci olarak değerlendirilmektedir (Yaylagül, 2008, s. 38).

Çoğulcu yaklaşıma göre, basının ana görevi bilgilendirmek ve eğlendirmektir. Bununla birlikte herhangi bir konuda gerçeğin ortaya çıkarılmasını sağlamak ve toplum adına hükümeti denetlemek basının ana görevleri arasındadır. Çoğulcu yaklaşım mali gücü olan kişilerin yayın hakkına sahip olması gerektiği fikrini öne sürerler ve medyanın denetiminin toplum tarafından doğal olarak yapılabileceğini dile getirirler. Bu denetimin yetersiz kaldığı durumlarda yargı yoluna başvurulması gerektiğini savunurlar (Yüksel, 2012, s. 40).

Çoğulcu anlayışa göre internet ve sosyal medya mecraları kamusal bir alan oluşturarak toplumu demokratik bir halka çevirmeyi umut etmektedir. Değişimci yaklaşımcılara göre Sosyal medya mecraları tekelleşmiştir. Bundan dolayı da interneti demokratik bir alan değil de tekelci güçlerin yönettiğini iddia etmektedir (Topbaş & Doğan, 2016, s. 126).

Hükümetlerin ülkelerinde uygulamakta oldukları ideolojiler farklılık göstermektedir.

Buna göre;

Sosyal-merkezci model, Marksist felsefenin egemen olduğu eski SSCB, Küba ve Çin gibi ülkelerde uygulanmıştır. Devlete dayalı girişimciliğin ve merkezi planlamanın egemen olduğu bu ülkelerde, medya işçi sınıfının haklarını savunacak bir olarak görülmektedir. Ancak eski Sovyetler Birliği'nin yıkılmasından sonra kurulan Rusya ve devlet kapitalizminin uygulandığı Çin'de artık kapitalist ilkelerin uygulanmaya başlandığı ve medya sektörünün ekonomik anlamda palazlandığı görülmektedir (Baytar, 2013, s. 151).

Türkiye’de serbest piyasa ekonomisine geçiş neo-liberal ekonomik düzenin etkisi ile olmuştur. Dünya’da çapında 1970’ler de görülen fakat Türkiye’de ise 1980’de başlayan bu yeni süreçte devletler, üretici ve yatırımcı güç olarak medya sektörüne girmek yerine

(29)

düzenleyici ve denetleyici güç olarak piyasaya müdahale etmektedir (Baytar, 2013, s.

153).

Liberal yaklaşımcılar, bireyin sosyal mecralarda demokratik bir şekilde kendilerini ifade edebileceğini savunmuşlardır. Fakat eleştirel kuramcılar, medyanın ticarileştirilerek bir pazar haline geldiğini ve tekelleştiğini savunmaktadır. Değişimci yaklaşımcılara göre toplumun medya tarafından gündem oluşturduğunu iddia etmektedir. Liberalist gelenek savaş sonrası uygulamalarında, Medyanın kitleler üzerindeki sınırlı etkileri görüşünden vazgeçmiştir. Marksist geleneğin de güçlü basın etkisi tezinden vazgeçtiğini görmekteyiz.

Bu açılan konuyu ele aldığımız takdirde, bu iki gelenekte uzlaşmaya gidildiği gözlenmektir (Yavuz, 2015, s. 36).

1.3.1.2. Eleştirel Yaklaşımlar

Eleştirel kuramcılar, marksist ekolden etkilendiği için kapitalizmden etkilenen liberal, ana akım habercilik yaklaşımı için yaptığı eleştiriler ile kendisini temellendirmektedir.

Marx’ a göre kitle iletişim, ticari bir pazar haline geldiği için sermaye sahipleri tarafından tekelleştirilmiştir. “Değişimci yaklaşım olarak da bilinen eleştirel yaklaşım, adından da anlaşılacağı gibi liberal kuramlara bir eleştiri olarak ortaya çıkmıştır” (Sever, 1998, s. 47).

Frankfurt Okulu’nun kuramsal yaklaşımı, okulun temsilcisi olarak bilinen kişilere göre, Marksizm’den, Neo- Marksizm’e, Marksist etkiye ve Habermas’da olduğu gibi, Marksizm’i reddetmeye kadar değişir. Frankfurt Okulu’nun Max Horkhei- mer, Theodor Adorno ve Walter Benjamin, gibi aydınları kitle iletişimini analiz- lerinde, Karl Kraus, Bücher ve Tönnies’in siyasal ekonomi yaklaşımlarından et- kilenmişlerdir (Erdoğan & Alemdar, 2010, s. 272).

Marksistlere göre liberal basın büyük sermaye sahiplerinin fikirlerini, dünyaya bakış açılarını geniş kitlelere kabul ettirerek sermaye sınıfının emek sömürüsünü gizlemekte ve fikirlerini kabul edilebilir hale getirmektedir. Ana akım bu haliyle sömürüye karşı oluşabilecek muhalefeti engellemekte buna karşılık reklam benzeri fonlar ile doğrudan ya da dolaylı olarak sermaye tarafından beslenmektedir. Eleştirel kuramcıların asıl

(30)

görevlerinin basın yoluyla emek sömürüsünü ve bunu yapmakta olan sermaye sınıfını deşifre edilmesini sağlamaktır.

McQuail & Windahl göre (2010) kitle iletişimin tek yönlü etkisini azımsamakta olan liberal yaklaşımcılara rağmen 1970 ve 1980’lerde eleştirel kuramcılar güçlerini arttırmışlardır. Yazılı, görsel ve işitsel medya iletişim aralarının yalnızca sosyal etkinin tarafsız enformasyon kanalları olmadığı, ekonomik gücü olan sermaye sahipleri ve siyasal gücü olanların avantajlarını artırdığı yolundaki algılamayı kuvvetlendirdi (s. 23).

Latincede ekmek, ekilebilir hale getirmek anlamına gelen colere kökünden gelen Kültür kelimesi milletlerin tarihi ve toplumsal gelişimleri sürecinde oluşan ve aktarım yoluyla nesilden nesile gelişerek gelen birikime denir. Kültür, milletlerin davranışları, anlayışları, yaşam biçimlerini anlamamızda en önemli unsurdur. Bu açıdan baktığımızda toplumların verdiği refleksler kültürel bakış açıları ile paraleldir.

Avrupa’da meydana gelen ekonomik değişimler ve sanayi inkılabı ile birlikte sinema, eğlen müzik ve benzeri sanat kollarında kitle kültürü dediğimiz ve sermayedar güçlerin toplumu şekillendirmekte kullandıkları kavram ortaya çıkmıştır. Eleştirel kuramcılara göre kitle kültürü ezilen halkın gerçek ihtiyaçlarına karşılık veremediği halde, basın dahil olmak üzere birçok kanal ile halka benimsetilmekte ve toplum sermayenin istediği şekilde biçimlendirilmektedir. Basın, kamuoyunun ihtiyaçlarını değil üretileni tüketmeyi empoze ettiğinden olumsuz bir işleve sahiptir. Kitle iletişimi özellikle geleneksel kültürden daha az etkilenen gençler ve çocuklar üzerinde etkilidir. Basının “Dördüncü Güç” olması burada ortaya çıkmaktadır.

Marksizm’den etkilenerek kültür endüstrisi kavramını geliştiren Frankfurt okuluna mensup Horkheimer ve Adorno’ya göre kültür bir endüstri haline getirilmiş olduğundan kültür ürünleri de metalaştırılmıştır. Eleştirel kuramcılara göre kültür endüstrisi toplum bireylerini propaganda yoluyla pasivize ederek bireylerin ve toplumların bilinçlerini kontrol ederek istedikleri şekilde yönlendirebilirler ancak bu kontrol/hegemonya, kullanılan araçlar nedeniyle farkına varılamadan hatta kitleler tarafından içselleştirilen bir şekilde yapılır.

(31)

Horkheimer ve Adorno kitle kültürü kavramını reddettiler ve kültür endüstrisi kavramını kullandılar, çünkü kültür endüstrisi, örneğin kitle iletişiminin bir iş/ticaret olduğunu ve ekonomik ve siyasal güçlüler tarafından ve güçlülerin çıkarı için kültür propagandası yaptığını açıkça ima eder. Kültür endüstrisi kavramını kapitalist sistemi sürdüren ticari gereklilikler ve kitle halinde üretilen kültürün endüstrileşme sürecini anlatmak için kullanmışlardır (Erdoğan & Alemdar, 2010, s. 275).

İngiltere ve Kıta Avrupasındaki ortaya çıkmış olan yeni araştırma perspektifi, eleştirel/

değişimci yaklaşım araştırmacılar tarafından geliştirilmektedir. Bu yaklaşım liberal yaklaşımcıların aksine medya, iletişim ve toplumsal iktidar arasındaki ilişkiyi incelemektedir (Sever, 1998, s. 48).

Liberal /ana akım medya ve değişimci/ eleştirel akım arasında 1940’larda başlayan yöndeşme çabası, 1970’lerin ortasından itibaren hız kazanmıştır. Çoğulcu yaklaşım bir başka değişle ana akım meyda ve radikal akım çalışmaları farklı zaman ve zeminlerde tartışılmıştır (Yavuz, 2015, s. 25).

Marx’ a göre egemen olan ideoloji toplumu yöneten iktidarın sunmuş olduğu ideolojidir.

Gücü elinde bulunduran egemen ideoloji kitleleri yönlendirmekte ve toplumun dünyevi bakış açılarını etkilemektedir. “Eğer yönetici sınıfın ideolojisi belli bir dönemin egemen ideolojisi ise, sözgelimi, o dönemde burjuva ideolojisi egemense, bu ideoloji yönetilen bireyler tarafından kolayca anlaşılamayacaktır” (Devran, 2010, s. 20).

Eleştirel yaklaşıma göre haber bir anlatı türüdür yani bir tasarımdır. Bu nedenle bütün anlatım türlerine benzer ve haberin içeriği haberi yazan kişinin etkilendiği faktörlere göre belirlenir. Haberi hazırlayan kişi çeşitli ideoloji, dünya görüşlerinden etkilenerek haberin içeriğini belirler. Bu genellikle hâkim ideoloji ya da hâkim güçlerdir. Bu yönlendirici haberlerin hazırlanması bir yanılgı ya da basit bir taraf tutma değildir. Egemen ideolojinin amacı toplumu kendi amaçları doğrultusunda yönlendirmektir.

Marx'a göre insan zaman içerisinde değişir; kendini geliştirmek ile beraber kendini dönüştürür. İnsan bu yönüyle tarihin bir ürünü haline gelmiştir. İnsan kendi tarihini kendi

(32)

oluşturur ve kendi kendisinin ürünü haline gelir. Fakat insan kendi tarihini oluştururken seçtiği koşullar değil de varolan koşullar altında yapar (Erdoğan & Alemdar, 2010, s.194).

Radikal / eleştirel yaklaşıma ait düşünce biçimini savunan entelektüel araştırmacılara göre, insanların aynı görüşte olmaları, etki araştırmaları ve kitlesel kontrolün devam edebilmesi için uygulanmaktadır. Toplumsal düzen aynı zamanda toplumsal, siyasal ve hukuksal düzenin güçlenmesi gerektiğini düşünmektedir. Var olana verili sınıf, iktidar ve otorite düzenlemelerine eklemlenmiştir (Yavuz, 2015, s. 28).

Horkheimer ve Adorno’nun yazmış olduğu “aydınlanmanın diyalektiği” adlı kitaptaki anlayışına göre, bireylerin aydınlanması gereklidir fakat bu durum imkansızdır.

“Gereklidir, çünkü insanlık aksi takdirde kendini mahvetmeye ve özgürlüksüzlüğe doğru gitmeye devam edecektir. İmkansızdır, çünkü aydınlanma ancak rasyonel insan faaliyetiyle elde edilebilir ve rasyonelliğin kendisi problemin kaynağıdır” (Erdoğan &

Alemdar, 2010, s. 275).

Tekelci olarak nitelendirilmekte olan kapitalist sistemin toplumsal ve kültürel özellikler içerisinde kültüre karşı olma değerini yitirdi. Bununla beraber kültür, tekelci kapitalizmin bir parçası oldu. Sanatın eleştirel değeri sermayenin kendini üretmesi için bir araç düzeyine indirgendi (Erdoğan & Alemdar, 2010, s. 274).

Basının öncelikle yapmayı amaçladığı durum kişileri toplumsallaştırmadır. Medyanın, bireylere yönelik erken yaşlarda toplumun değer yargılarına uygun duruma getirme sürecinde önemli bir etkisi olduğu tüm kesimler tarafından kabul edilen bir görüştür. Bu durum yalnızca yaş skalası küçük olan insanlar için geçerli değildir. Medya ideolojileri, her yaştan insanı etkilemekte ve özellikle de yaş grubu küçük olan bireyler üzerinde etkisi gözlemlenebilmektedir (Arslan, 2004, s. 9). Eleştirel yaklaşıma göre haber/basın hegemonik bir mücadele alanıdır. Toplumu yönlendirmek isteyen çeşitli gruplar basın üzerinden mücadelelerini yapmaya devam ederler. Toplum sermaye sınıfı tarafından yönlendirilmektedir. Bu yüzden de toplumun emeği sömürülmektedir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Diğer bir ifade ile çalışanlar etkileşimsel adaleti (bilgisel ve kişilerarası adalet) olumsuz olarak hissettiklerinde, kızgınlık ve korku duyguları harekete geçmekte ve

Yeni Dönem Türk Sinemasında Din (2015 Yılı Sonrasında Çekilen Filmlerde Dini Sinema Örneklerinin İncelenmesi)... NECMETTİN ERBAKAN ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler

Demir eksikliği anemisinde MCV( ortalama eritrosit hacmi) hastalığın erken dönemlerinde normaldir. Hastalık ilerledikçe çevresel kan yaymasında hipokromi ve mikrositoz

Physical education is an activity system that teaches how to move organs in a methodical manner by ensuring the bodily and structural development; how joints and muscles

My day starts early. and go jogging for half an hour before breakfast. Then I catch the school bus. My lessons begin at 9 a.m. We have compulsory subjects until the lunch break at

- The aim of the lesson is to help learners to find necessary information about the list of the things that some one needs for a party. -Students will be able to memorize the

Dolayısıyla Hisaralan travertenlerini oluşturan jeotermal sistem, Neotektonik dönemde, özellikle Batı Anadolu’da etkin olan Simav fayı ile ilişkili olarak

Even though we recorded ⬎2,000 tick bite cases (this study) and 46 conÞrmed CCHF cases with two deaths in Amasya province in 2008 (Com 2008, Amasya Department of Health), there is