• Sonuç bulunamadı

2. NEFRET SÖYLEMİNE KAVRAMSAL BAKIŞ VE MEDYAYLA İLİŞKİSİ

2.3. Nefret Söyleminin Türleri

kökenlerin ya da sayıca üstün olan kültürel toplulukların, öteki olarak sınıflandırdıkları azınlık gruplarına karşı sahip oldukları iletişim seviyenin azalması ve sonlandırılması gözlemlenmektedir. Bu nedenlere ek olarak iletişim süreçlerindeki eksikliklerden dolayı oluşan nefret söyleminin dozunda seviyesi gün geçtikçe artmakta ve çatışmayı körükleyen bir gidişata yol açmaktadır (Akova & Kantar, 2020, s. 247).

Öteki kavramıyla ilgili birçok alanda tartışmalar var olmaktadır. Semantik ya da anlambilimsel olarakta adlandırılan anlambilim stratejisinde kutuplaşmış fikirler ve düşünce yapıları oluşmuştur. İç grup olarak anılmakta olan “biz” ve dış grup olarak isimlendirilen “onlar” insanların sınıflaştırılarak, kategorilere ayrıştırılması ifade edildiğinden daha yaygın olarak görülmektedir (Dijk, 2003, s. 102).

2.3.1 Siyasal Nefret Söylemi

Siyasi Partiler ve Partileşmemiş çeşitli söylemler kendilerine alan açabilmek amacıyla nefret söylemlerini sahiplene bilmekte ya da kendileri üretmektedir. Bu söylemler siyasi liderler tarafından üretilmekle basında daha rahat yer bulabilmektedir. Burada amaç gerçeğe ulaşmaktan daha çok karşı tarafı yıpratmak ve kendilerine alan açmak olduğundan bu tür haberler genellikle ötekileştirme hatta bazen ırkçılığa kadar varan söylem ve hakaretler içermektedir.

Siyasal nefret söylemi genel çerçevede siyasi parti, siyasi kuruluşlar ve siyasi şahılar üzerinden yürütülen farklı fikirler ve tutumlarla kendini ön plana çıkarmaktadır. Haber sitelerinde haberi sunan kişiler veya kullanıcılar aracılığıyla paylaşılan toplum tarafından farklı görüş olarak atfedilen görüşlerde yaygın olarak görüldüğü üzere karşılıklı hakaret içeren yorumlar da bulunulmaktadır (Taş, 2017, s. 65). Taraflar genel itibariyle karşı tarafın söylemlerini dinlemeden hakaretvari içeriklerle karşılık vermektedir. Sonuç olarak bu durum toplumda bireylerin kutuplaşmasını sağlamaktadır.

2.3.2. Kadınlara Yönelik Nefret Söylemi

İçerisinde bulunduğumuz dönem zarfında medya da kadın cinsiyetine karşı ötekileştirici bir dil kullanılmaktadır. Haberlerin söylemlerinde genel itibariyle suçu işleyen failin mesleği, inanç sistemi, yaşı ve fiziksel unsurların bahsetmezken bu duruma maruz kalan tarafın kadın olmasından mütevelli yukarıda bahsettiğimiz unsurlar haberin manşeti haline gelmektedir.

Bulunduğumuz coğrafya sınırları içerisinde ve dünya gelinde kadına yönelik fiziksel şiddeti konu alan haber sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Haberlerde iletilen enformasyonların çoğu temelde cinsiyetçi bir dil kullandığı için nefret söylemi türüne dahil olmaktadır. Sonuç olarak kullanılan nefret söylemlerinde kadınları küçük düşürücü ifadelerle aşağılamak amaç haline gelmiştir. Bu bağlamda haberlerdeki kadının konumunun ikincilleştirildiği bir söylem ortaya çıkmaktadır (Taş,2017, s. 65).

Yardım’a göre (2019) medyada kullanılan dilin kadına karşı şiddet ve kadın cinayetlerinin işleniş biçimleri okuyucuya veya izleyiciye iletirken kullanılan söylemin ağırlıklı olarak yanlış ve problemli olduğu gözlemlenmektedir. Şiddet haberleri sosyal yapı ile ilişkili ve siyasal anlamda ele alınması gerekirken bu iki unsur düşünülmeden oluşturulmaktadır (s.140). Kadınlara uygulanan şiddetin sınıfsal bir farklılığı yoktur.

Toplumun her sınıfında kadına yönelik ithamlar ve suçlamalar yer almaktadır. Bu bağlamda kadınların ister eğitimli olsun ister okumamış bireyler olsun şiddete maruz kaldığını söyleyebiliriz.

2.3.3. Etnik Kökene Dayalı ve Irkçı Nefret Söylemleri

Irkçılık bir insanın ya da insan topluluğunun inancı, etnik kökeni, giyim tarzı, ten rengi gibi bireyin kendisini diğer insan gruplarından farklı kılan özellikleri nedeniyle aşağılanması, toplumdan soyutlanması ya da alması gereken en temel haklarından mahrum bırakılmasıdır.

Dünya tarihinde büyük acılara sebep olan birinci ve özelinde ikinci dünya savaşının alt yapısında etkili olan etnisiteye dayalı ırk üstünlüğü, ikinci dünya savaşından sonra çeşitli uluslararası belgeler ile yasaklanıp kendisine yer bulmakta zorlanan ırkçı söylemler, gündelik hayatta kullanılan dil üzerinden yeni alanlar açmaya çalışmaktadır. “Sınıf ve cinsiyet eşitsizliğinde olduğu gibi, ırkçılık da içinde toplumdakiaslında tüm dünyadaki -bazı grupların diğer gruplardan-daha fazla güce sahip oldukları toplumsal eşitsizliğin karmaşık bir sistemidir” (Dijk, 2003 s. 51).

Vardal’a göre (2015) etnik kökene dayalı ve ırkçı nefret söylemleri, çoğu zaman geçmişten günümüze kadar uzanan tarihi olayları kendisine referans gösteren ve beslenen aşırı milliyetçi görüşlerden faydalanmaktadır. Ülkemizde gündem olarak en çok yer alan tartışmalardan birisi de etnik kökene dayalı bir konu olan Ermenilik ve Kürtlük, yeni medyada da sıklıkla yerini bulmaktadır. Yazılı basın organlarının oluşturduğu “biz” ve

“ötekiler” ayrımı, yeni medya mecralarında da kullanıcıların görüşleri ve yorumlarıyla interaktif bir şekilde yeniden üretilmektedir (s. 138).

Tarihsel olaylar, yaşanmışlıklar, sosyolojik olaylar nedeniyle toplumsal taban bulmakta zorlanılmayan ve çeşitli fay hatları oluşturan en önemli alan etnik kökene dayalı ayrımcılık hatta ırkçı söylem nefretleridir. “Ayrımcılığın en eski görünümlerinden biri olan ırkçılık ve yabancı düşmanlığı tarih boyunca kölecilik, etnik temizlik, soykırım, katliam, zorunlu göç ettirme, aç bırakma, tecavüz gibi farklı şiddet uygulamalarıyla birlikte günümüze kadar devam etmiştir” (Çelenk, 2010, s. 212).

2.3.4. İnanç ve Mezhep Temelli Nefret Söylemi

Bireylerin doğal çevresi kendi yaşam tarzının belirlenmesinde oldukça büyük bir öneme sahiptir. Ancak zamanla soru /sorunlara verdiği yanıtlar kişiyi farklı kültürler ve bireylerle ilişkiye sokar. Böylece ortak fikirler etrafında bir araya gelenler "biz"i oluşturur. Buradaki "biz" ortak bir kültür ve medeniyet olarak da adlandırılabilir. Ortak kültür ve medeniyete sahip olamayanlar "biz" i meydana getiremezler. Özellikle Avrupa’da aydınlanma felsefesinin ortaya çıktığı dönem ve Fransız ihtilaline kadar "biz"i oluşturan en önemli kaynak din, dinin alt grupları olarak adlandırabileceğimiz mezhepler ve sosyal hayatın verileridir. Biz "sosyal gruplar, millet vs." oluşmasında dil, din, coğrafya gibi birçok faktörün dönemlere göre değişse de önemi vardır. Mesela Osmanlı devleti de Safevi devleti de Türk olmasına rağmen farklı mezheplerden olmalarından dolayı karşı karşıya gelmiştir.

Ortak fikirler etrafında bir araya gelen grupların dünyaya ve hayata bakışları yaşam tarzlarını ortaya çıkarır. Yaşam tarzlarına uymayan inançlar bireyler ideolojiler "ötekini"

ortaya çıkarır. Toplum “öteki” olarak gördüğü bireylerin aralarında yaşamlarına izin

vermez veya yaşamlarını zorlaştırır. Bu yüzden “öteki” olarak adlandırılan bireyler kendini bulundukları çevreden zaman içerisinde uzaklaştırır.

Sözde İslamcı olarak adlandırılan bazı radikal terör örgütleri dünya genelinde yapmış oldukları eylemlerden dolayı “islamofobi”nin oluşmasına neden olur. Ülkemizde ise insanlar kimin daha fazla dindar olduğunu veya olmadığını üzerinde fikir tartışmalarında bulunmaktadır. Türkiye’de gündemden düşmeyecek şekilde İslam dini medyanın sürekli olarak sunduğu Şii-Sünni mezhep tartışması, laiklik tartışması, siyasi partilerin “gerçek dindarın kim olduğu” tartışması ve bu konuların sürekli olarak yarıştırılması gözlemlenmektedir (Taş, 2017, s. 65).

İnsanın doğduğunu andan itibaren büyüdüğü çevrede bilgi edindiği ön kabuller ve ahlaksal şablonlar vardır. Bu durum bireylerde “biz” denilen kavramı doğurmaktadır.

“Biz” kişilerin ait olduğu çevreyi ve onun zihinsel/düşünsel yapıyısını ifade etmeye yarayan bir kavram olarak karşımıza çıkmasını sağlar. Biz kavramı genel olarak bizlik betimlememize aykırı “öteki” kavramının insanın zihninde oluşmasına sebep olmaktadır.

Toplumsal ayrıştırmacılığa neden olan ötekileştirme ayrımcılığın ana kaynağı olarak görülmektedir. Bizden olmayan bireylere karşı ötekileştirici ve önyargılı bir bakış açısının oluşmasına neden olmaktadır (Koçak & Küçük, 2020, s. 276).

Benzer Belgeler