• Sonuç bulunamadı

2.3. Sihirden Korunma Yolları

2.3.2. Sihre Kapıldığı Düşünülerek Yapılanlar

2.3.2.2. Rukye

Sihir meselesinin karşımıza çıkardığı diğer bir kavram ise rukyedir. Rukye genel manada, hastalıkların tedavisi için kullanılmakta olan sihir içerikli formüller şeklinde yorumlanmaktadır. Bir işin husulü için tabiatüstü güce başvurmaktır. Bir nevi geleneksel tıp olarak görülmektedir.199 Eski Türkçe’de tam karşılığı olmamakla birlikte,

en yakın anlamda efsun kelimesiyle ifade edilmektedir. Rukye, şifa bulmak amacıyla okunan ayetler ve dualar olarak görülmektedir.200 Cahiliye devrinden bu yana Araplar,

rukyeyi hem müspet ve meşru, hem de menfi ve gayri meşru maksatlarla kullanmışlardır. Bu şekilde ele alındığında da rukyeyi, hem efsunlama hem de dua ile tedavi şeklinde anlamak mümkün olmaktadır. İslam öncesinden gelme bu âdetin, İslam’la birlikte ilk zamanlarda tüm Medine’de tamamen yasaklandığı bilinmektedir.201

İslam düşüncesinin sağlıklı bir şekilde oturmaya başlamasıyla, sonraki zaman diliminde ise istisnalar getirilerek uygulandığı anlaşılmaktadır. Yasaklamanın şirkten yeni çıkmış bir topluluğun Allah’tan başkasından medet umma riski için getirildiği düşünülmektedir. Zaman içerisinde inançların sağlamlaşmasıyla, Allah’ın lütfü için bazı meşru şeyleri sebepler olarak kullanmakta sakınca görülmemiş olabilir. Buradan

199 Günay, Hacı Mehmet, “Rukye” mad., ( Bkz; DİA, c.35, s. 219 )

200 Doğan, Mehmet, “rukye” mad., ( Bkz; Temel Türkçe Sözlük, Rehber Yay., Ankara, 1990)

201 Canan, İbrahim, Hadis Ansiklopedisi Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları, 3. Baskı,

karşılığı Allah’tan umularak, bilinen ve meşru ifadeler kullanılarak, ayet ve dua sözleri ile destekli rukyeye cevaz verildiği fikrine ulaşmak mümkün görülmektedir.

Rukye, daha çok şifa amacıyla okunan bir takım hususi sözleri ifade etmektedir. Daha özelinde ise sihirlenene marazını giderecek dualarda bulunmaktır. Rukyede şifanın ancak Allah’tan olduğu vurgulanmaktadır. Okunanda veya okuyucuda bir hikmet bulunmadığı dile getirilmektedir. Mümkün olduğu kadar herkesin anlayabileceği açıklıktaki kelimelerle ifade edilmesi daha doğrudur. Böyle şeylerin yapıldığı ortamın gayet normal tutulması da tavsiye edilen şeylerdendir ki insanlar Allah’tan başka bir şeyi aklına getirmesin. Olay suiistimale gayet açık olduğundan tanınan, ehli takva sahibi, güvenilir insanlardan yardım alınması gerektiği inancı ve ihtiyacı vardır. Bu tür faaliyetlerde kişilerin yalnız bırakılmaması, ırz ve namus açısından zaruri görülmektedir. Bu manada hasta olarak başvuranın da giyimiyle, takı, koku veya makyajıyla dikkat çekici olmamaya dikkat etmesi gerektiği, dile getirilen hususlardandır.

Rukye okuyanların kendilerine has yöntem ve teknikleri olabilmektedir. Ayrıca farklı ayet ve hadisleri tercih etmelerinin de mümkün olabileceği bilinmesi gerekmektedir. Bu farklılıklar bazen yöresel faktörlerden kaynaklanmaktadır. Bazen de kişinin hastalığına göre değiştiği savunulmaktadır. Bunlar incelendiğinde bir hayli teferruatının olduğu gözlemlenmiştir. Ayrıca bu kişilerin botanik bilgilerinin, birikimlerinin veya duyumlarının olduğu düşünülmektedir. Çünkü değişik karışımlar hazırlanarak, bunların hastaya sunulması çok karşılaşılan bir durumdur. Bu karışımların yenildiği, yutulduğu, suya karıştırılıp içildiği, vücuda sürüldüğü vs. versiyonları bulunmaktadır. Tabi ki bunun yanı sıra olmazsa olmazlardan biri de rukyede ayetler okumaktır. Fatiha Suresi, Bakara 1-5, 163-164, 255, 285-286 ayetleri, Ayete’l Kürsi, Ali İmran 18-19, Araf 117-119, Yunus 79-82, Taha 65-69, Mu’minun 115-118, Saffat 1-10, Ahkâf, 29-32, Rahman 33-36, Haşr 21-24, Cin 1-9 ayetleri ile İhlas Suresi, Felak Suresi ve Nas Suresi rukyede okunan Kur’an bölümlerindendir.202

Ayetlerden sonra en etkili şeyin, peygamber efendimizin sözlerinin olacağı düşüncesi bulunmaktadır. Bundan hareketle, yapılan rukyelerde Resullah (s.a.v.)’a isnat edilen hadislere sıkça yer verilmektedir. Buna göre rukyelerde kullanılmaya müsait sığınma hadisleri mevcuttur. Örneğin “Sana sıkıntı veren her şeyden, gerek nefislerin

202 Yazır, Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, c. 9, s. 6388; Ayrıca bkz; Canan, İbrahim, Hadis Ansiklopedisi

Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Hadis no: 7018; Ayrıca bkz; TDV İslam Ansiklopedisi, Ankara,

şerrinden gerekse de hasetçinin gözünden dolayı, sana Allah’ın adıyla rukye yapıyorum. Sana Allah’ın adıyla okuyorum”203 hadisi rukyede kullanılan nasslardan biridir. Ayrıca

Peygamberimizin torunlarına hitaben söylemiş olduğu; “Her türlü şeytandan, zehirli haşerattan ve nazar değdiren gözden Allah’ın tam ve mükemmel kelimelerine sığınırım”204 sözleri, rukye niteliğinde algılanmıştır. Ashaptan Osman Ebi’l-As’ın çok

ağrı çektiği, bir vakitte peygamberimizin onu ziyaret ettiği anlatılmaktadır. Resulullah (s.a.v.)’ın ona ağrıyan yerini yedi defa sağ eli ile ovalamasını, her defasında da okuması için bir dua öğrettiği rivayet edilmektedir. Rivayetin devamında ise, bu sahabenin denileni yaptığında ağrılarından kurtulduğu nakledilmektedir.205

Peygamberimize rahatsızlıklarından dolayı başvuranlar olmuştur. Kimseyi kırmamayı adet edinmiş olan Resulullah (s.a.v.)’ın, bu gibi kimseler için; “Sıkıntıyı gider ey insanların Rabbi! Şifa nasip eyle. Zira şifa veren ancak sensin. Senin şifandan başka şifa da yoktur. Geride bir hastalık bırakmayacak bir şifa ile şifa ver”206 şeklinde

dua ettiği haber verilmektedir. İbn Abbas, Peygamberimizin hummaya ve bütün ağrılara karşı; “Ulu Allah’ın adıyla, kanla kabaran her bir damardan ve ateş hararetinin şerrinden büyük Allah’a sığınırım”207 duasını öğrettiğini nakletmektedir. Tüm bu rivayetler,

duanın bir gücünün olduğu yönündeki açık deliller olarak görülmektedir. Manevi destek ve moral gücü, artık tıbbın bile kabul ettiği etkenlerden sayılmaktadır. Nitekim Peygamberimizin hasta ziyaretlerinde; “Büyük arşın Rabbi olan büyük Allah’tan sana şifa vermesini dilerim”208 gibi duaları bolca yaptığı bilinmektedir. Bunu iyi bir dilek,

içten bir yakarış veya gerçekten de tedaviye etki edecek bir unsur olarak görmenin itikadi veya akli bir sorun teşkil etmeyeceği kanaatindeyiz. Sihre karşı yapılacak rukyenin meşruiyetine; “Göz değmesi haktır”209 hadisi de delil olarak sunulmaktadır.

Bu gibi hadislerden hareket eden âlimler; Peygamberimizin isabeti ayna, yılan sokmasına ve hastalıklara karşı genelde rukyeyi, yani duayı caiz gördüğünü kabul etmektedirler.

Rukye yapma alışkanlığı ve âdeti İslam öncesine kadar dayanmaktadır. Sahabeden bazıları cahiliye devrinde, Müslüman olmadan önce rukye yapma vasfına

203 Müslim, Selam, 2186 204 Buhari, Enbiya, 3191

205 İbn Hanbel, Müsned, c. 4, s. 21

206 Buhari, Merda, 20; Nesai, Müsned, c. 3, s. 267 207 Tirmizi, Tıb, 26

208 Ebu Davud, Cenaiz, 12; Tirmizi, Tıb, 32 209 Müslim, Selam, 42; İbn Mace, Tıb, 3

sahipti. İslam gelip de onlar Müslüman olunca, peygambere bu işin hükmünü sormuşlardır. Resûlullah (s.a.v.) da onların rukye yaparken söylemiş oldukları sözleri kendisine arz etmelerini istemiştir. İçeriği uygun olmak ve şirk unsuru barındırmamak kaydıyla nazar değmesine, yılan ve akrep sokmasına rukye yapılmasına cevaz verdiği görülmüştür.210 Burada bahsi geçen rukyenin, Kur’an okumaktan ibaret olduğu

anlaşılmaktadır. Daha ötesinde herhangi gizli veya esrarengiz bir işe delalet eden bir mana taşımamaktadır. Aksi halde cevaz dairesinden çıkma söz konusu olur. İnsanlar rukyelerde sözlü ifadeler kullandıkları gibi günlük yaşayışları içerisine fiili uygulamalar da katmışlardır. Buna örnek nazar boncuğu kullanımıdır. Bu âdetin İslamiyet’ten çok önceye dayanan bir mazisinin bulunduğu, Müslümanlığa geçerken insanların farkında olmadan beraberinde getirdiği bir alışkanlık olduğu düşünülmektedir. Nitekim insanlar; kültürleri, örf ve adetleri, alışkanlıkları ile girmiş oldukları dine bilerek veya bilmeyerek etki etmektedir.

Örnek olarak sunulan nazar boncuğu, gözlerin dikkatini celbederek, gözlerinde böyle bir gücü taşıyanlara karşı önlem olarak kullanılmaktadır. Muhtemelen de birçok kullanıcı, sadece başkasından gördüğü ve alışkanlık haline geldiği için buna teveccüh etmektedir. Buna karşın araçların amaç olma riskini barındırdığından, dinimizde bu tür şeyler yasaklanmıştır. Aynı şekilde içinde Kur’an ayetleri veya dua gibi başka şeyler bulunan muskalar takmak da dinimizce hoş karşılanmamaktadır. Buna rağmen özellikle okuma yazması olmayan cahil kalmış insanların, dini bilgisi ve birikimi pek bulunmayanların, ne yapacaklarını bilmediklerinden dolayı böyle bir taşıyıcılık yaptığı düşünülmektedir. Böyle bir düşünce tarzı, öğrenmeye lüzum görmemeyi ve cahil kalmayı teşvik edebilir. Gerçek koruyucunun o cehaletle yanlış algılanabileceğinden de hareketle; bu tür asmalara, taşımalara ve sözüm ona korumalara müsaade edilmesi fikrini benimsemek pek mümkün görülmemektedir.