• Sonuç bulunamadı

2.4. İslam Dini’nin Sihre Bakışı

2.4.3. Kelamcıların Sihre Bakışı

Sihir olayında, Allah’tan başka birine veya bir şeye yönelme, dolayısıyla şirk unsuları bulunmaktadır. Sihir işlerinin İslam’da tamamen yasak olduğu ve haram kılındığı nasslarla sabittir. Taberi sihrin mahiyeti ile ilgili ihtilafları ele alırken; hile olduğunu düşünenler, hakikat olarak görenler ve bunu göz değmesi şeklinde yorumlayanlar olmak üzere üç gruba ayırdığı bir tasniflendirme yapmıştır.308

Zemahşeri’ye göre sihir, sanat haline getirilmiş bir temvihtir. Bu sanatın incelikleri ve sanatkârlarının da bazı marifetleri tabii ki vardır.309 Bakıllani, sihrin iki türünün

olduğundan bahsetmektedir. Buna göre biri hayal ve göz boyamadan ibaret olan sihirdir. Bu tamamen sahte ve uydurma bir iştir. Aslı ve etkisi yoktur. Diğer türde ise, bir hakikati bulunan sihir zikredilmektedir. Nitekim etkisinin de açık ve net olarak görüldüğü bir sihrin varlığını inkâr etmemek gerektiğini vurgulamaktadır.310 Gazali,

sihrin yıldızlara bakılmak suretiyle, bir takım hesaplar yapılarak gerçekleştirildiği fikrindedir. Bu işlerde şeytana yaklaştıran, küfür ve isyan içeren sözlerin kullanıldığını da ifade etmektedir.311 İbn Haldun sihirbazları üç kısımda ele almaktadır. Buna göre ilk

kısımdaki sihirbazlar; hiçbir araç, alet veya edevattan yardım almaksızın, kendi gayret ve himmetleriyle tesirde bulunabilirler. İkincilerde feleklerin mizaç ve yaratılışlarından yardım alarak tılsımlar hazırlama söz konusudur. İbn Haldun, bunların da özellikle insan ruhu üzerinde etkilerinin olduğunu aktarmaktadır. Üçüncü ve son başlıkta ise, bireylerin hayal gücünü harekete geçiren, arzu veya korkularından beslenen, insanları vehimlerin ve hayallerin etkisinde bırakarak onları istediği yöne sürükleyen sihirbazlar vardır. İbn Haldun Mısır ve Hindistan’da gördüğü sihir olaylarını bu neviden

307 Bebek, Adil, “Ana Kaynaklara Göre Sihir”, Kur’an Mesajı İlmi Araştırmalar Dergisi, Temmuz 1998,

sayı: 9, s. 61–64

308 Taberi, Camiu’l-Beyan, c. 1, s. 643–644

309 Zemahşeri, Keşşaf, c. 1, s. 85–86 Temvih: Hile, Haksız bir şeyi haklıymış gibi göstermedir. (Bkz.

“temvih” mad., nedemek.org)

310 Bakıllâni, Kitabu’l-Beyan, s. 100–101

311 Gazali, Ebû Hamid Muhammed b. Muhammed, İhyau Ulumi’d-Din, trc. Ahmed Serdaroğlu, Bedir

değerlendirmektedir. Bu kategoridekilerin, göz boyamaktan ve aldatmadan ibaret olduklarını düşünmektedir.312

Kelamcıların genelinde, sihrin gerçekliği meselesine şüphe ile yaklaşıldığı anlaşılmaktadır. Onlara göre sihir, bir bilgi vasıtası ve olağanüstü işler için bir araç olamaz.313 Ehli Sünnet âlimlerinin çoğunluğuna göre duyu organlarını yanıltma, aldatma, nesnelerin tabiatlarını ve şekillerini değiştirebilme gibi işler, sihir ile mümkün görülmektedir.314 Mutezile ise sihrin hakikatinin bulunmadığını, sadece bir aldatma ve

kandırmadan ibaret olduğunu savunmaktadır.315 “Onların yaptıkları sadece bir büyücü

hilesidir”316 ayetini delil olarak sunmaktadırlar. Ulemanın büyük bir kısmı, Kur’an’ın

zemmetmesi sebebiyle sihrin kötü ve haram oluşu yönüne vurgu yapmışlardır. Razi ve Alûsî gibi bazı âlimler ise, bazı durumlarda sihir öğrenmenin faydalı olduğunu söylemişlerdir. Örneğin sihri silah gibi kullanan bir düşmana karşı cevap verebilmek için onların yaptığı şeyin sırlarını öğrenmek ve çözmek gereklidir. Kurtubi, sihrin bedenlerde acı ve marazlar hâsıl edebileceğini düşünmektedir. Ona göre sihir, hile ile bir şeyi örterek farklı bir şeymiş gibi göstermektir.317 İbn Teymiyye, sihirle uğraşmanın

batıl olduğunu söylemekte ve sihirbazların yalanlarını eserinde nakletmektir.318 İbn

Kayyım, bazı kimselerin nefeslerini bir ok misali kullanabildiklerini savunmaktadır. Felak Suresi’nde bahsedilen üfürükçüleri buna delil olarak sunmaktadır. Buna göre kendini yetiştirmiş bir sihirbaz, meshurun vücuduyla doğrudan ilişki kurmadan, düğümlere üfleyerek onu bağlayabilir. Sihirli kelimeler söyleyerek, kötü cinler vasıtasıyla karşıdakine istediklerini yaptırabilir.319

Sihrin gerçek olduğunu savunanların, bazı delilleri kullanarak iddialarını ispat etme yoluna gittiklerini görmekteyiz. Bunlara göre sihir, bir realite olmasaydı İslam’da yasaklanmaz ve yapana da bir ceza verilmesi gerekmezdi. Karı kocanın arasını bozma işinin320, sihrin etkisi ve gerçekliği olmadan nasıl mümkün olabileceğini, soru olarak

muhataplarına yöneltmektedirler. Başka bir örnek olarak Felak Suresi’nde düğümlere üfleyen sihirbazların şerrinden, Allah’ın sakındırması vardır. Hakikati olmayan bir

312 İbn Haldun, Mukaddime, çev.: Zakir Kadiri Ugan, İstanbul, 1989, c. 3, s. 3-4 313 Albayrak, Halis, Kur’an’da İnsan-Gayb İlişkisi, İstanbul, 1993, s. 84

314 Bakillani, Ebu Bekir Muhammed b. Tayyib, Kitabu’l-Beyan Ani’l-Fark Beyne’l-Mucizat ve’l-

Keramat, Olağanüstü Olaylar ve Arasındaki Farklar, Çev.: Adil Bebek, İstanbul, 1998, s. 100–102

315 Özarslan, Selim, Günümüz İnanç Problemleri, s. 71 316 Taha, 20/ 69

317 Kurtubi, el-Cami li Ahkâmi’l-Kur’an, c. 2, s. 42–46 318 İbn Teymiyye, Mecmuu’l-Fetevâ, c. 1, s. 266 319 İbn Kayyım, Zâdü’l-Meâd, c. 4, s. 11 320 Bakara, 2/ 102

şeyden istiaze istenmesi makul görülmemektedir. Ayrıca hadislerde Hz. Peygambere sihir yapıldığından bahsedilmektedir. Tarihin en eski devirlerinden bu yana, insanlığın bu mesele ile iç içe olduğu ve bunun da sihrin var olmasından kaynaklandığı vurgusu yapılmaktadır. Tüm bunlardan hareketle bahsi geçen ulema, sihirdeki gerçeklik ve etki edebilme özelliğini benimsemektedir.321

Sihrin hakikatini kabul etmeyenler322 sihrin bir tesirinin de olmadığını iddia etmektedir. Onlar da görüşlerini destekleyici akli ve nakli deliller ileri sürmektedir. Bunlara göre, Taha ve Araf surelerinde bahsi geçen sihir, sadece tahyil ve göz boyamadan ibarettir. Zaten bizzat ayetin devamında323, bu gibi işlerle uğraşanların iflah

olmayacağı ve başarı elde edemeyecekleri bildirilmektedir. Cessas, Bakara Suresi’nin 102. ayetindeki eşler arasının açılmasını; sihre inanan kâfir olur, bundan dolayı da nikâhı düşer, doğal olarak ayrılmış olurlar şeklinde yorumlamaktadır.324 Muhammet

Abduh, akli olarak sihrin bir gerçekliğinin olmasının, sihir ile mucizenin birbirine karışması anlamına geleceğini söylemektedir. O zaman da mucizenin, peygamberliğin bir delili olma vasfı ortadan kalkmaktadır.325 Ayrıca sihirbazlık iddiasında bulunanların

yaptıkları şeyler tecrübe ile denenecek olsa, bunların çeşitli oyunlardan müteşekkil numaralar oldukları ortaya çıkacaktır. Sihrin bir hakikati ve etkisi olsaydı, bu işlerle uğraşanların da bundan nasiplenmesi beklenirdi. Bu kişilerin zenginlik ve refah içerisinde yaşayarak güç ve iktidarı ellerinde bulundurması gözlemlenmeliydi. Ancak geçmişten günümüze kadarki süreçte böyle bir durum söz konusu olmamıştır. Başkalarının hizmetinde veya menfaat peşinde koşan zavallılar topluluğundan başka müşahede edilen bir gerçeklik yoktur.