• Sonuç bulunamadı

Rauf Bey’in Saltanatın Kaldırılması ile İlgili Düşünceleri

III. BÖLÜM TBMM DÖNEMİNDE RAUF BEY

3.5. Rauf Bey’in Başbakanlık Görevi

3.5.4. Rauf Bey’in Saltanatın Kaldırılması ile İlgili Düşünceleri

Mudanya Mütarekesinin akdinden sonra savaş durumundan kalıcı olarak çıkılması için barış anlaşması yapılması gerekiyordu. İtilaf Devletleri Lozan’da barış yapılması için hem İstanbul Hükümeti’nden hem de TBMM’den delege gönderilmesini istemişti. Sadrazam Tevfik Paşa da bunu TBMM’ye; kendileri konferansa katılmazlarsa Âlem-i İslam’ın gözünde yıkılmaya mahkûm olacaklarını, TBMM katılmazsa cihanın beklediği barışı akim bırakacağını belirten bir telgrafla bildirdi359. Mustafa Kemal Paşa zaten fiili olarak İstanbul Hükümeti’nin bir anlamı kalmadığını düşünüyordu. Bu ikilem karşısında da saltanat makamının kaldırılmasının şart olduğu düşüncesine varmıştı.

Mustafa Kemal Paşa saltanatın kaldırılması için öncelikle meclisteki oturumlarda söz alarak bu konuda yardımcı olmaları adına Rauf Bey ve Kazım Karabekir Paşa’yı meclisteki odasına davet etmiştir. Keçiören’de Rauf Bey ile toplandıklarında Mustafa Kemal Paşa Rauf Bey’e, saltanat ve hilafet ile ilgili düşüncesini sormuştu. Rauf Bey de saltanat ve hilafetle ilgili düşüncesini şöyle dile getirmişti:

Ben, saltanat ve hilafet makamına vicdanımla ve duygularımla bağlıyım. Çünkü babam padişahın ekmeği ve nimetiyle yetişmiş, Osmanlı Devleti’nin ileri gelen devlet adamları arasına girmiştir. Benim de kanımda o nimetin zerreleri vardır. Ben nankör değilim ve olmam padişaha bağlılık borcumdur, halifeye bağlılığım ise terbiyem gereğidir… Bizde milleti ve kamuoyunu elde tutmak güçtür. Bunu ancak herkesin erişemeyeceği kadar yüksek görülmeye alışılmış bir makam sağlayabilir. O da saltanat ve hilafet makamıdır. Bu makamı ortadan kaldırıp yerine başka nitelikte bir makam getirmeye çalışmak felakete ve büyük acılara yol açar. Bu da asla doğru olamaz.”360

Mustafa Kemal Paşa, bu görüşme aralarında olmamış gibi Rauf Bey’e; Hilafet ve saltanatı birbirinden ayırarak saltanatın kaldırılacağını, bunun doğru olduğu konusunda kürsüden bir konuşma yapmasını istemiştir. Bu teklif karşısında Rauf Bey ne düşündüğünü bile söylemeden boyun eğmişti. Kazım Karabekir Paşa’ya gelince ona da aynı şekilde konuşmasını rica etmiştir361.

358 Hakimiyet-i Milliye, 12 Teşrin-i Evvel/Ekim 1338, s.1, nu:622

359 TBMM ZC, 30 Teşrin-i Evvel/Ekim 1338/1922, Devre:1, c.XXIV, İçtima:3, s.291

360 Atatürk, Nutuk, s.464

97

Kazım Karabekir Paşa anılarında bu olaya dair: “Mustafa Kemal Paşa’nın kendisini odasına çağırdığını, Orada Doktor Rıza Nur Bey’in de olduğunu, konu ile ilgili düşüncesini sorduğunu, Saltanatın kaldırılması ile hilafetin Al-i Osman’da bırakılması kararınızın Meclis-i Ali’ye teklifi zamanıdır dediğini, Mustafa Kemal Paşa’nın da Rıza Nur Bey’e, O takriri yaz dediğini belirtmiştir. Akabinde Kazım Paşa’ya da şöyle demişti; Kürsüden padişah hükümeti hakkında şiddetli beyanda bulunmanı fakat hilafetin Al-i Osman’da bırakılması fikrini izhar etmemeni rica ederim. Rıza Nur Bey bütün esasları havi bir takrir hazırlıyor. Bende pekiyi paşam dedim, çıktım...362 diye görüşünü belirtmiştir

Rauf Bey de anılarında, saltanat ile ilgili düşüncesinden ve Mustafa Kemal Paşa ile görüşmesinden bahsetmeyerek; “Mustafa Kemal Paşa, İbrahim Süreyya Bey, Ali Fethi Bey, Ali Fuat Bey, Kazım Karabekir Paşalarla diğer seksen kadar arkadaş Dr. Rıza Nur Bey’in hazırladığı şu teklifi imzalayarak meclise sunduk”363 diye belirtmiştir.

30 Ekim 1922’de Meclise sunulan takrirle ilgili Kazım Karabekir Paşa söz alarak; İstanbul Hükümeti’nin Âlem-i İslam’da bir karşılığının kalmadığını, muharebelerde gazi olanların şehit olanların yakınlarının bu adamlara tel’in ettiklerini, bu zulümleri yanlarına bırakmayıp, onların bir hiç olduğunun Âlem-i İslam’a gösterilmesi gerektiğini ifade etmiştir364.

Rauf Bey’de Mustafa Kemal Paşa’ya belirttiği saltanata olan bağlılığının tersine, eleştirilerini daha çok İstanbul Hükümeti üzerine yapmış ve “Teşkilat-ı Esasiye kanunu ile egemenliğin padişahtan alınıp millete verildiğini, o zamandan beri Osmanlı’nın yıkılmış olup yerine TBMM’nin kaim olduğunu, İstanbul’da bulunan hükümetin zıl-ı zail(kaybolmuş gölge) haline geldiğini”365 söyleyerek artık TBMM’nin bu duruma cevap vermesini istemiştir. Yapılan Meclis oylamasında yeterli çoğunluk sağlanamayınca, oylama 1 Kasım 1922 tarihli oturuma bırakılmıştı.

1 Kasım 1922 tarihli meclis oturumunda ise tarihi bir gün yaşanmıştır. Bu oturumda Mustafa Kemal Paşa uzunca bir konuşma yaparak, Peygamberimizin doğumunun bugüne denk gelmesini hayırlı bir tesadüf olarak gördüğünü, Peygamberimizin doğumundan

362 Kazım Karabekir, Paşaların Kavgası, Emre Yayınları, Nisan,2005, s.92

363 Orbay, Siyasi Hatıralarım, c.II, s.106, Kandemir, Rauf Orbay, s.89

364 TBMM ZC, 30 Teşrin-i Evvel/Ekim 1338/1922, Devre:1, c.XXIV, İçtima:3, s.280

98

vefatına kadar olan hayatını ve vefatıyla birlikte yerine halife olacak birinin seçilmesinin bahis mevzu olduğunu, bunun da hemen olmadığını uzunca müzakerelerden sonra olduğunu anlatmıştır. Yerine seçilecek kişinin de tayin ve seçim ile olduğunu, halifeliğin Osmanlılara kadar tarihçesini anlatarak hilafet ve saltanatın şuan ki düştüğü fecaate göre takrire karar vermelerini talep etmiştir366.

Netice de meclis oturumundaki müzakerelerden sonra oylama yapılıp, ittifakla kabul edilen takrir ile ve şiddetli alkışlar eşliğinde, “Türkiye halkı İstanbul’daki şekl-i Hükümeti ebediyen tarihe müntakil addederek367 1 Kasım 1922’de Saltanatı kaldırmıştır.

Burdur Mebusu İsmail Suphi Bey, milletin saltanatına tes’iden bugünün milli bayram olarak kabul edilmesini teklif etmiş, Rauf Bey’de bu teklife katılarak “Peygamberimizin veladetlerine tesadüf etmekle Âlem-i İslam müşerreftir. Aynı zamanda TBBM ki hakiki millete istinad ediyor, onun da bihakkın istiklalinin teyit edildiği gündür. Bu ikisi hürmetine bu gece ve yarının bayram kabul edilmesini teklif ediyorum”368 demiştir. Müzakerelerde bir iki defa konuşan Rauf Bey bu günün bayram olarak kutlanmasını talep etmişti. Ancak Rauf Bey bu tutumuyla Mustafa Kemal Paşa’ya bahsettiği eski inanç ve görüşlerini değiştirmiş miydi? Yoksa bu görüşlerinde esasen samimi değil miydi? Hatıralarında bu minvalde bahsettiği kesin bir düşünce olmamakla birlikte bu iki noktayı birbirinden ayırmak, herhangi biri hakkında kesin bir yargıya varmak da güçtür369. Saltanat kaldırıldıktan sonra koltuğunu kaybeden Padişah Vahdettin hürriyet ve can güvenliği endişesiyle memleketi terk etmiştir. Refet paşa Rauf Bey’e gönderdiği telgrafta “Vahdettin Efendi bu gece saraydan gaybubet eylemiştir”370 diye belirtirken; 17 Kasım 1922 tarihli İngiliz Generali Harington’dan Refet Paşa’ya gelen telgrafta ise “Zat-ı Şahane kendisini İngiltere’nin himayesi altına vaz’ederek bir İngiliz Harp Sefinesiyle İstanbul’dan ayrılmıştır.

371 Beyanının yazması işin aslını göstermiştir. Rauf Bey’in meclis oturumunda okuduğu bu telgraflar mebuslar arasında şaşkınlığa neden olmuştu. Akabinde yaptığı beyanatla “Vahdettin’in İslam âleminin halifesi sıfatıyla İngilizlere âr-ı firarâr-ı irtikab etmesi yani uhdesine mevdu olan vazifeyi terk ile düşman tarafâr-ına firar

366 TBMM ZC, 1 Teşrin-i Sani/Kasım 1338/1922, Devre:1, c.XXIV, İçtima:3, s.305

367 Hakimiyet-i Milliye, 2 Teşrin-i Sani/Kasım 1338/1922, s.1, nu:650

368 TBMM ZC, 1 Teşrin-i Sani/Kasım 1338/1922, s.315

369 Atatürk, Nutuk, s.465

370 Orbay, Siyasi Hatıralarım, c.II, s.112

99

etmesi, hilafetin mevkiinin münhal olduğunu yeni bir halifenin intihab edilmesinin gerektiğini

372 belirtmiştir.

Yıllardır güvenilip saygı duyulan Padişah Vahdettin’in memleketi terk etmesi basında ve yurtta şok etkisi yaratmıştı. Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi haberi manşetten şöyle vermiştir: “Vahdettin En Son Melanetini de Gösterdi Hilafet Makamından Firar ile İngilizlerin Kucağına Atılmak Hıyanetini de İrtikâp Etti”373 diyerek padişahın firarını eleştirmiş ve yerine gelen halife olarak Abdülmecit Efendi’nin intihabı haberini vermiştir. Vahdettin’in firarının İstanbul’a olan tesirini de şöyle yazmıştır: “Vahdettin’in İstanbul dan firar etmesi ahaliyi fevkalade müteessir etti. Bütün matbuat bu mesele ile meşguldür. Dost Avrupa Devletleri dahi bu firarı kınamıştır. Firar halka ve memlekete yapılmış ihanet olarak görülmüştür”374.