• Sonuç bulunamadı

2. GENEL BİLGİLER

2.6. ÜREGENİTAL SİSTEMİN RADYOGRAFİK MUAYENESİ

2.6.2. Radyografi

Organizmanın gözle görülemeyen kısımlarının, x-ışınları kullanılarak fotografik materyal üzerine görüntülenmesi işlemine radyografi, üzerine görüntü kaydedilen filme ise radyogram veya röntgenogram denir. Tanısal radyolojide kullanılan, özel olarak yapılmış filmlere radyografi filmi denir. Radyografi, incelenmek istenilen vücut bölümünden x-ışınları geçirilerek, röntgen filmi üzerinde görüntü oluşturma esasına dayanır.

X-ışınları; çok kısa dalga boylu, yüksek frekanslı ve enerjili ışınlardır. Bu ışınlar, tungsten bir hedefin elektronlar tarafından bombardımanıyla oluşur. Görüntü;

x-ışınlarının filme ulaşmadan önce geçtiği yapıların yoğunlaştırılmış bir resmidir.

Radyografi; üç boyutlu cisimlerin, yoğunluk ve şekillerine göre oluşan iki boyutlu bir görüntüdür.

Organizmada ekstremite gibi kemik ihtiva eden kısımlar, radyografik olarak kolayca görüntülenebildiği halde (direkt radyografi), karın boşluğunda bulunan ve benzer yoğunluktaki yumuşak dokulardan oluşan; özefagus, mide, barsaklar, karaciğer, böbrek gibi organlar film üzerinde yeterli kontrast oluşturmadığı için direkt olarak incelemeleri yetersiz kalır. Bu nedenle bu gibi organlarda kontrast madde ile yapay dansite oluşturularak, çevredeki benzer yapıdaki organlardan farklı görünmeleri sağlanır (kontrast radyografi).

Radyografik incelemelerde her zaman için 2 yönlü film alınmalıdır. Bu şekilde üç boyutlu yapı hakkında fikir yürütülebilir (1).

2.6.2.1. Direkt Radyografi

Bu işlem, hayvana kontrast madde verilmeden gerçekleştirilir. Direkt radyografi;

indirekt grafide kullanılacak olan x-ışını dozunun ayarlanması açısından da önemlidir.

Direkt radyografi böbreklerin görülebilirliği, retroperitoneal yağ doku ile ilişkilidir.

Zayıf olan hayvanlarda bu yağın az olması böbreklerin görülmesini zorlaştırır.

Retroperitoneal yağın azlığı ve abdominal boşlukta sıvı bulunması gibi durumlar, normal kontrastı bozarak böbreklerin görülebilirliğini sınırlandırır.

Direkt grafide; böbreklerin büyüklüğü, şekli ve abdominal boşluktaki pozisyonu hakkında bilgi edinilebilir. Üriner sistemde taş olup olmadığı, direkt radyografide daha sağlıklı değerlendirilebilir. İndirekt grafide sisteme verilen pozitif kontrast madde, taşı gölgeleyebilir (1).

Teknik olarak üstte 11. ve 12. kosta, altta siymfizis pubis görülmelidir. İyi hazırlanmış bir hastanın direkt grafisinde böbrek kenarları ve psoas adalesinin kenarları net olarak seçilmelidir. Direkt grafide psoas gölgelerinin silinmesi inflamataur bir olayı düşündürür. Normalde iki böbreğin uzun ekseni arasındaki açı dar açı olmalıdır. Eksen farklılığı böbrek anomalilerini akla getirir. Böbrek kenarlarının düzensizliği ise böbrek tümör veya kistlerini akla getirmelidir (3).

Böbrek direkt radyografilerinin netliği, sindirim kanalındaki gıda maddelerine ve perirenal yağ miktarına bağlıdır. Böbreklerin radyolojik görünümü, hayvanın duruş

şekilleri ile değişir. Hasta yan yatırıldığında üstte kalan böbrek uzun ekseni üzerinde döner, böbrek hilus’una ait çentik görülür. İki yönlü lateral görünüm, her iki böbreğinde ideal görünümü ortaya çıkartmak açısından tavsiye edilir. Solunum sırasında ki diyafram hareketleri böbreklerin pozisyonunda bir değişikliğe neden olur. Lateral görünümlerinde genellikle böbrekler birbirlerinin üzerine binmiş gibi görünür, sol böbreğin ön ucu sağ böbreğin arka ucunu örter. Sağ tarafına yatmış olan hastalar da, sağ böbrek öne doğru yeri değişmiş olabilir. Böbreklerin birbirlerine süperpozisyonları, hayvan sağ yana yatmasından dolayı azdır. Yalnızca bir taraflı lateral görüntü alınacaksa sağ tarafa yatırma tercih edilmelidir. Pozisyon kedilerde değişkendir.

Retroperitoneal hastalıklar sonucunda, böbreklerin ana hattında kayıp olabilir (7).

2.6.2.2. İndirekt Radyografi

İndirekt grafide organizmaya çeşitli yollarla kontrast madde verilir. Böylece böbreklerin görülebilirliği arttırılarak patolojinin saptanması kolaylaştırılır. Bunun için çeşitli teknikler mevcuttur.

2.6.2.2.1. Pnömoperitonografi

Direkt radyografide böbreklerin seçilemediği durumlarda ve böbrek sınırlarının görülebilirliğini arttırmak için uygulanır. Pneumoperitografide; negatif kontrast maddeler kullanılır. Bunlar; NO2 ve CO2 (nitroz oksit ve oda havası)’dir.

2.6.2.2.2. İntravenöz Pyelografi (İVP)-Ekskretör Ürografi (EÜ)

İntravenöz pyelografi (İVP), ekskretör ürografi (EÜ) olarak da bilinir (1). Direkt röntgen de böbreklerin yalnızca sınırlı bir görünümünü vermesi nedeniyle detaylı çalışmaların çoğunda sıklıkla kontrastlı radyografi kullanılır. Direk radyografi için hasta hazırlanır. Hasta dehidre olmamalıdır. İdrar kesesi boşaltılmalı, bu şekilde mümkün olabildiğince diürezis’i başlatılmalıdır. Derin anestezi veya genel anestezi, eğer hastanın durumuna kontraendike değilse yapılan işlemi kolaylaştırır (7).

Üriner sistemin temel tanı yöntemi olan bu teknikte intravönöz (iv) olarak; suda eriyen iodinize kontrast maddelerin böbrekler yolu ile damar sisteminden toplanması, konsantre edilmesi ve atılması aşamalarında görüntülenmesi sağlanır.

Endikasyonları; Hematüri, böbrek travması, renal sancı gibi durumlardır. Enjekte edilen kontrast maddenin renal konsantrasyonu ve ekskresyonu; böbrek, üreter ve idrar kesesinin direkt radyografilerindeki görüntüleri ile kıyaslandığında bu yapıların

görülebilirliklerinin arttığı izlenir. Bunun nedeni; kontrast artışından kaynaklanır.

Şekillenen kontrast artışı; sayılan yapıların büyüklüğü, şekli pozisyonu ve intrarenal yapıların değerlendirilmesinde kolaylık sağlar.

İntravenöz yolla verilen opak madde, glomerüllerden süzülür. Glomerül filtrattaki opak maddenin konsantrasyonu, plazmadaki konsantrasyonu ile doğru orantılıdır.

Dehidrasyonla bir ilişkisi yoktur. Distal tubuluslardaki suyun geri emilimi, antidiüretik hormona bağlıdır. Dehidrasyonda, bu hormonun salgılanması ve dolayısıyla geri emilimi artar; idrardaki opak maddenin konsantrasyonu yükselerek kalisiyel sistem daha opak görülür. Çok yüksek dozda verilen opak madde, diüretik gibi davranarak, tersine olarak idrardaki opak madde konsantrasyonunun azalmasına neden olur.

Ürografinin Kontrendikasyonları;

EÜ, böbrek fonksiyonlarının değerlendirilmesinde çok duyarlı bir yöntem değildir.

Normal hayvanlarda bile her iki böbrek pelvisinin doluş hızı farklı olabilir. %50 fonksiyon kaybına sahip olan böbrekler normal ürogram verebilir. Bu tekniğin diğer yetersiz olduğu durum renal hastalıkların prognozunun belirlenmesidir. EÜ, böbrek ve pelvisteki opasifikasyonların gösterilmesi, neoplazmların tanınması, yer değiştirme ya da böbrek fonksiyonlarının tamamen ortadan kalktığı durumlarda kullanılır. Üremide kullanılması kontraendikedir (1).

Kontrast madde çeşitli şekillerde hazır olarak ticari preparatlar şeklinde mevcuttur.

Genellikle iyonik elementler, mesela sodyum iothalamate ya da sodyum diatrizoate kullanılır. Eğer bu elementlere karşı korkulan bir reaksiyon varsa, iyonsuz preparatlar mesela iopomidol ya da iohexol kullanılmalıdır. Bu noniyonik elementler, eğer üremik hastada şiddetli dehidrasyon yoksa verilebilir. Perivasküler enjeksiyon çevre dokuların kabuklaşıp dökülmesine neden olabilir. Tavsiye edilen doz seviyesinin üzerine

çıkıldığında, muhtemelen üremik hastalarda beklenilen opaklaşma artışı genellikle olmaz. Ender olarak enjeksiyonları takiben gelişen reaksiyonlarda, bununla beraber hızlı enjeksiyonlardan sonra, bazen kusma meydana gelir. Antianafilaktik ilaçlar kullanılabilir. Direkt radyografik incelemeler kontrast madde kullanılmadan önce yapılabilir. İntravenöz ürografiden önceki pneumocystography (hava verildikten sonra mesanenin röntgenle muayenesi), üreterlerin dış hatlarını anlaşılır şekilde belirlemeye yardım eder. İntravenöz ürografi haricinde özelleşmiş muayeneler kullanılabilir. Bazen çalışmalardan sonraki normal kontrast kullanımı idrar tahlil sonuçlarını etkileyebilir.

Düşük volum–hızlı infüzyon’da, hayvan kasetin üzerine sırt üstü yattıktan sonra, az bir dozdaki kontrast madde periferal ven’in içine hızlıca verilir. Önerilen doz, kilograma 850 mg, maksimum doz 35 g’ı geçmemelidir (7).

Hasta bir gece öncesinden hazırlandıktan sonra, intarvenöz olarak kontrast madde enjekte edilir. 5, 15 ve 30. dakikalarda film çekilir. Gerektiğinde 60, 90, 120 dakikalarda hatta 12 saat sonra bile film alınmalıdır (3, 7).

Yüksek volüm-yavaş infüzyon olarak bilinen, damlama şeklindeki metod ise bazen kullanılır. Özellikle ektopik üreter şikayetler’inde uygulanır. Kontrast madde, kilograma 1200 mg, %5’lik tuz solüsyonuyla eşit oranda karıştırılır. Bu doz 35 g iyodu geçmemelidir. Bu doz 10–15 dakikalık periyodun üzerinde intravenöz olarak verilir.

İnfüzyonun sonunda lateral ve ventradorsal radyografi yapılır ve bir kompresyon aleti tatbik edilir. 10 dakika sonra ileri radyografi yapılır ve eğer böbrek fonksiyonları normal görünüyorsa kompresyon bandı serbest bırakılır. Kompresyon kaldırıldıktan sonra, üreterlerin son kısımlarının oblik görüntüleri ortaya konabilir. Bu metod, hızlı infüzyon metodundan daha iyi görüntüleme verir ve daha az sayıda radyografi gerektirir, fakat daha uzun bir zamana ihtiyaç vardır (7).

EÜ’de kontrast madde, üriner sistemde fizyolojik olarak ilerlediğinde 4 faz izlenir.

Bunlar;

1. Arteriogram: Bu faz renal arteriyel akımı gösterir ve oldukça kısadır. Kontrast maddenin enjeksiyonundan hemen sonra çekilen grafilerde saptanır (1).

2. Nefrogram: Kontrast maddenin böbrek paranşiminden geçerek renal tubullerde birikmesi fazıdır. Renal paranşimin değerlendirildiği fazdır.

3. Piyelogram: Kontrast maddenin toplayıcı sistemden geçtiği faz’dır.

4. Sistogram: EÜ’de final fazdır ve ekskrete edilen kontrast madde idrar kesesinde birikir. Keseye ait bozuklukların belirlenmesinde yararlanılır (1, 3).

Ürografide her iki böbrek eş zamanlı olarak fonksiyona iştirak eder. Obstrüktif üropatilerde fonksiyonda gecikme olur. Obstrüksiyon varlığında geç filmler çekilerek böbrek fonksiyonu hakkında fikir sahibi olunabilir. Mesane opak madde ile dolduktan sonra hastaya miksiyon yaptırılıp miksiyon sonu film çekilir ve böylece rezidü idrar kalıp kalmadığı anlaşılır (3).

Benzer Belgeler