• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

1.3. RaĢit Halifeler Devri

Corci Zeydan neredeyse hiç bahsetmediği Asr-ı Saadet devri siyasî yapılanmasını yüzeysel bir Ģekilde ifade ettikten sonra RaĢit Halifeler devrini ele alır. Zeydan‟ın kitabının tamamında görülen düzensizlik ve dağınıklık bu bölümde de karĢımıza çıkmaktadır. Bu devri farklı ciltlerde ele alarak hem düzensiz bir görüntü ortaya koymuĢ, hem de araya aldığı farklı baĢlıklarla konuyu dağıtmıĢtır. Zeydan‟ın bu dönem hakkındaki düĢüncelerini tahlil ve tenkit ederken mümkün mertebe kronolojik gitmeye özen gösterip konuyu bir bütün halinde arz etmeye çalıĢacağız.

195

ġiblî, a.g.e., 1973, I, s. 411.

196 Hodgson, a.g.e., I, s. 134. 197 Cabirî, a.g.e., s. 195.

Yazar konuya Peygamberimizin vefatından sonraki hilâfet tartıĢmalarından baĢlar. Tarihî gerçeklere uygun bir Ģekilde hilâfet tartıĢmalarını özetledikten sonra Hz. Ebû Bekir döneminin önemli olaylarından zekât vermekten imtina edenlere karĢı halifenin tavrını ve peygamberlik iddasında bulunanlara karĢı mücadelesini özetler.199

Daha sonra kaleme aldığı ciltlerin birinde ise Hz. Ebû Bekir‟in faziletlerinden bahsederek bu döneme noktayı koyar.200

Kronolojik sırayı bozmadan Hz. Ömer devrine geçen müellif, bu dönemdeki Ġslam‟ın yayılmasından bahseder. Halifenin hızla geliĢen fetihlerle ilgili temkinli yaklaĢımını da ele alan yazar bu dönemde sahâbîlerin Medine dıĢına çıkmasına izin verilmeyiĢinden de söz eder. Hz. Ömer‟in valileriyle münasebetlerini de konuya ekleyen yazar Hz. Ebû Bekir‟le benzer bir Ģekilde Hz. Ömer‟in faziletleriyle bu dönemi de sonlandırır.

Zeydan Hz. Osman‟ın dönemini, Ģehit edilmesi ve fitne olayı Ģeklinde ele almıĢtır. Detaya girmeyen yazar Hz. Osman akrabalarına düĢkünlüğünü ve yumuĢak huylu olmasının201

altını çizer. Ġlk iki halifeye göre onun zengin bir insan olduğunun, devrinde de zengin sahâbîlerin sayısının arttığının vurgusunu yapar. Döneminde artan karıĢıklıkların ardından Ģehit edildiğini sözlerine ekler.

Müellif, RaĢit Halifeler‟in sonuncusu Hz. Ali‟nin hilâfetinden de muhtasar bir Ģekilde söz eder. Sıffîn ve Cemel savaĢları, Muâviye ile mücadelesi ve ardından gelen Tahkîm olayı rivayetlere uygun bir Ģekilde anlatılır. Son olarak Hz. Ali‟nin faziletlerinden bahseden Zeydan, Hz. Ali döneminde insanların değiĢtiğinden niyetlerin bozulduğunu ve bundan ötürü Hz. Ali‟nin hilâfetinin uzun ve etkin olamadığını belirtir.

RaĢit Halifeler‟i tek tek anlattıktan sonra Zeydan, dönemin siyaseti ve halifeler hakkında kısa bir değerlendirmede bulunur. Zeydan “RaĢit Halifeler‟in devletleri zühd, takva, salah ve diyanet üzerine kurulmuĢ, hakkaniyet ve adalet ile desteklenmiĢ bir hükümet idi”202

diyerek hakkaniyetli bir değerlendirmede bulunur. Ancak bu sistemin diğer dönemlerde uygulanamayacağını ileri sürerek adeta RaĢit 199 Zeydan, a.g.e., 2012, I, s. 99. 200 a.g.e., II, s. 258. 201 a.g.e., I, s. 120. 202 a.g.e., I, s. 127.

Halifeler devrini o döneme hapseder. “RaĢit Halifelerin yönetim anlayıĢı ve uygulamaları kendine özgü bir sistem ve tamamen dinî sadakat üzerine kurulmuĢ bir hilâfetten ibaretti. Dolayısıyla takip ettikleri siyaset o devrin dıĢında uygulanması mümkün ve uygun olmayan bir tarzdı,” 203

der.

Zeydan‟ın bu düĢünceleri RaĢit Halifeler devrinin dünya siyaset tarihinde uygulanmıĢ mümtaz ve ideal bir devir olduğunun kabulüdür. O kadar ki bu siyasetin bir daha uygulama zemininin oluĢmayacağı aczi ve itirafında bulunmuĢtur.

Corci Zeydan RaĢit Halifeler devri siyasetini ele alırken bazı konulara da değinmiĢtir. Arap birliği, Arap toplumu, Arapların yayılıĢı gibi baĢlıklar altında bazı asabiyetci ve kısır yaklaĢımlarda bulunmuĢtur. Bunun yanında Ġslam fütuhatı ile ilgili kafasının karıĢık olduğu gözlemlenmektedir. Kimi yerde objektif bir yaklaĢım sergilerken, kimi yerde ilk söyledikleriyle çeliĢen ifadeler kullanmaktadır.

Zeydan Ġslamiyet‟in Arapları birleĢtiren bir bağ olduğunu, Irak ve ġam fetihlerinde bölge halkının kabilecilik duygularıyla Müslüman Araplara yardım ettiğini, Hz. Ömer‟in bazı icraatlarının Arap birliğini koruma amaçlı yürüttüğünü düĢünmektedir. Her ne kadar satır aralarında Ġslamiyet‟in kazandırdığı ruhtan, Ġslamî devirle birlikte din uğruna takva ve cihadın öne çıktığından bahsetse de “Hz. Ömer hilâfeti boyunca Arapları birleĢtirmek ve kabileler arasındaki bağları güçlendirmek için gayret sarf etmiĢtir,”204

de diyebilmiĢtir.

Corci Zeydan‟a kitabın geneli için yöneltilen eleĢtirilerden birisi de gazetecilik refleksiyle anlık konu ve plân değiĢikliğine gitmesi olduğunu daha önce belirtmiĢtik. Bu anlık değiĢimlerin Zeydan‟ın aynı konu üzerinde birbirine zıt iki farklı değerlendirme yapması gibi çeliĢkiler ortaya çıkardığını görmek mümkündür. Siyasî ve idarî yapılanmaya giriĢ yaparken yazarın Ģunları söylediğini görüyoruz. “Gayr-ı Müslim halkın Hz. Ömer zamanından Emevîlerin yıkılıĢına kadar karĢılaĢtıkları çeĢitli baskı ve horlamalar hakkında uzun bir bölüm ayırdık.”205

Daha sonra Hz. Ömer‟in faziletlerini sayarken müellifi aynı konu üzerinde farklı Ģeyler söylerken buluyoruz. “Hz. Ömer‟in tüm halka karĢı adalet dolu tavrı, gayr-ı

203 a.g.e., II, s. 264. 204 a.g.e., II, s. 264. 205 a.g.e., II, s. 206.

Müslimlere bile hilm ve merhamet ile davranması sonucu, halk ile aralarında kuvvetli bir bağ oluĢmuĢtu.”206

Zeydan‟ın tenkit edilmesi gereken bir baĢka yaklaĢımı Hz. Ömer‟in Müslümanlara ziraatı yasakladığı hususundadır. Bu konuyu kitabın farklı bölümlerinde birkaç kez tekrarlayan yazar yasağın gerekçesini ilgili bölümde değil, çok daha sonra yapmıĢtır. Dolayısıyla yazar yasağın gerekçesini gizleyerek okuyucunun zihninde farklı bir algının oluĢmasına zemin hazırlamıĢtır.

Corci Zeydan‟ın benzer çeliĢki ve yaklaĢımları kitabın tamamında görülebilir. Zeydan‟ın Ġslam hukukuna, toprak sistemine, Müslümanların zimmîlere karĢı tutumuna, kölelik, mevalî ve benzeri uygulamalarının bilgisine hâkim olmadan uygulamaların zahirine bakarak veya özel uygulanmıĢ hükümlerden yola çıkarak ortaya koyduğu değerlendirmeleri noksan değerlendirmeler olup Zeydan‟ın objektif ve tarafsız davranamadığının neticelerindendir. Örneğin Hz. Ömer‟in toprağın iĢlenmesi, boĢ bırakılmaması207

ile ilgili pek çok mektup ve tavsiyesi varken, halifenin tarımı Müslümanlara, cihattan geri kalmamaları sebebiyle yasaklamasını kuru bir bilgi olarak, diğer rivayetlere yer vermeden sunmak okuyucuyu doğru bilgilendirmemektir.

Yine tarihî kaynaklarda Hz. Ali‟nin halife seçilmesinde Medine halkı ve ashabın çoğunun bîatı varken208

Zeydan‟ın bu rivayetlere hiç değinmeden “Hz. Ali‟nin hilâfete seçimi sahâbînin büyüklerinden birçoğunun görüĢüne aykırıydı”209 diyerek konuyu dar bir bakıĢ açısıyla değerlendirmesi yazarın objektif davranmadığı konulardan bir diğeridir.

Zeydan‟ın bu bölümde çeliĢkili ve dar bir bakıĢ açısıyla değerlendirdiği hususlardan sonuncusu, Ġslam fütuhatına yaklaĢımıdır. Yazarın Ġslam fetihlerine bakıĢ açısını ilk olarak Bedir savaĢında görmüĢtük. Lâkin bu defa Zeydan‟ı Ġslam‟ın ilk yıllarında yapılan fetihlerin değerlendirmesi gayet hakkaniyetli bir Ģekilde ifade ederken buluyoruz. Zeydan fetihler konusunda “Müslümanların kendilerine asıl

206 a.g.e., II, s. 260. 207

Belâzürî, a.g.e., ss. 380, 546

208 Ġbn Kesîr, a.g.e., VII, ss. 225-226; yıldız, hakkı dursun, D.G.B.Ġ.T., Ġstanbul, 1986, II, s. 224; Clot,

Andre, Harun Reşit ve Abbasîler Dönemi, Ġstanbul, 2007, s. 3.

cesaret ve kuvvet verenin Ġslam olduğuna inandıklarını, onların sadece Allah‟ın adını ve kelimesini yüceltmek uğruna ülkeleri ele geçirdiklerine inandıklarını”210 belirtmektedir.

Buradan çıkardığımız sonuç müellifin Müslümanların hangi gaye ile fetihler gerçekleĢtirdiğini doğru bir Ģekilde ifade ettiğidir. Fakat fetihleri kolaylaĢtıran sebepleri açıklarken müellif tekrar ilk görüĢüne döner ve “Ele geçirmek istedikleri Ģehre yağmalamak üzere –kimi kez asıl amaçları fetihte olmazdı- önce aralarından bir grup gönderirlerdi”211

diyerek çeliĢkilerine bir yenisini ekler.

Ġslam fütuhatının hedefleri meselesi tahlile tabi aslî meselemiz değildir. Maksadımız müellifin düĢtüğü çeliĢkiyi ortaya koymaktır. Yazarın mezkûr yaklaĢımı bilerek benimsediğini söyleyemesek bile, meseleyi derli toplu bir Ģekilde ortaya koyamadığını söylemek icap eder. Zeydan‟ın bu yaklaĢımı eline geçen her rivayette farklı bir tavır sergilediği intibaını bizde uyandırmaktadır. Ġslam fütuhatına yaklaĢımda T. Arnold‟ın Ģu sözleri, müellifin çeliĢkilerine cevabî bir nitelik taĢımaktadır. Ġslamiyet‟in ilk hâkimiyet devrelerinde tebaaya teĢmil edilen inanç hürriyetine bakıldığında, Ġslam kılıcının Müslüman olmada bir amil olduğu hakkında genel olarak cari olan nazariyenin hiç de kabul edilemeyeceği açıktır.”212

Hâsılı RaĢit Halifeler devri siyasî yapısını Zeydan‟ın ele alıĢ biçimine baktığımızda, yazarın daha çok tali meselelerle uğraĢtığını görüyoruz. Ġslam devletini kuran Peygamberimiz‟den sonra, takip ettikleri siyasetle Ġslam tarihi kronolojisinde “Hulafâ-i RaĢidîn” olarak isimlendirilerek yekdiğerlerinden ayrılan dört halifenin siyaseti hakkında kapsamlı bilgiler edinemiyoruz. Ġslam tarihinin en önemli iki devresi Asr-ı Saadet ve RaĢit Halifeler devrine yönelik bu görmezlikten gelen tavır Ġslam medeniyeti tarihinin sadece maddi unsurlarıyla ele alındığının önemli delillerindendir. Bu durum da Ġslam medeniyetinin oluĢumuna seküler yaklaĢımın en bariz örnekliğini teĢkil etmektedir.

210

a.g.e., I, s. 101.

211 a.g.e., I, s. 108. 212 Arnold, a.g.e., s. 116.