• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

2. ĠSLAM UYGARLIĞI DEVRĠNDE AĠLE

2.2. Ailelerin Geçim ve YaĢam Yolları

Zeydan, Ġslam öncesi Arapların yediği yiyeceklerden bazılarının isimleri sayarak konuya giriĢ yapar. Besin çeĢitliliğin az ve sade olduğunu belirtir. Zenginlerin sofrası ile fakirlerin sofrasının farklılığına dikkat çeker. Fetihlerle birlikte geliĢmiĢ uygarlıklarla temasa geçen Müslümanların pek çok farklı gıda ile tanıĢtığına değinen müellif, Müslümanların haram yiyecekler haricinde her türlü yiyecek ve içeceği almakta beis görmediklerini ifade eder.501

Giyim-kuĢam konusuna gelince yazar Arapların giyimlerinin Cahiliye devrinde gayet sade olduğunu, gömlek, hırka, aba ve sarık gibi giyecekleri tercih ettiklerini belirtir. Bununla birlikte bazı zengin tüccar takımının Irak ve ġam modasını takip ettiğini vurgular. Ġranlılar ve Rumlarla karĢılaĢıldıktan sonra giyim ve kuĢamında ciddi değiĢimler geçirildiğine değinen Zeydan, zamanla gösteriĢli ve iĢlemeli elbiselerin giyilmeye baĢlandığını söyler. Abbasîlerde daha çok Ġran kültürünün etkili olduğunu söyleyen muharrir, giyim ve kuĢamdaki değiĢimin halife ve devlet adamlarından baĢlayarak halkın içine kadar girdiğini aktarır. ġalvar, kaftan, çorap ve çizme gibi giyim malzemelerinin tercih edildiğini, elbiselerin kokuyla zenginleĢtirildiğini, saç ve sakal boyama ile tamamlandığını anlatarak giyim-kuĢam bahsini de tamamlar.502

Zeydan çok kısa bir Ģekilde Arapların meskenlerinden de söz açar. Arapların göçer bir toplum olduğuna değinen yazar, bu sebeple daha çok çadırlarda kaldıklarını ifade eder. Yeni toprak ve Ģehirlerin fethi sonrasında Müslümanların ilk önce Ģehirlerin dıĢında geçici bir Ģekilde konaklamayı tercih ettiklerini, daha sonra ise taĢtan evler yaparak ikamet etmeye baĢladıklarını belirtir. Zamanla Müslümanların yaĢadıkları Ģehirleri mamur bir hâle getirdiklerini söyleyerek konuyu noktalar.

501

Zeydan a.g.e., 2012, II, s. 673.

502

Konunun mukaddimesinde Zeydan‟ın bu bölümü çok kısa tuttuğunu belirtmiĢtik. Yazarın araĢtırmacı kiĢiliğini düĢünerek kendisinden konuyla ilgili çok daha fazla bilgi paylaĢması beklenirdi. Birkaç detay paylaĢmıĢ olmakla birlikte diğer detaylı bilgiler paylaĢtığı konularla mukayese edilince bu mevzu hayli güdük kalmaktadır. Ġslam toplumunda ise aile geçiĢtirilemeyecek kadar önemlidir. Ġslam medeniyetinin ve kültürünün zenginliğinin temelinde yer alan aile Zeydan‟ın ele alıĢ biçiminden çok daha fazlasını bünyesinde barındırmaktadır.

Bu kısımdan itibaren aile yapısını da içine alacak Ģekilde toplum hayatını müellifin noktainazarından tahlile tâbi tutacak olursak, öncelikle, Zeydan toplumsal yapının dinamik bir durum arz ettiğini gözden kaçırmaktadır. Abbasîler devrinde üç kıtaya yayılmıĢ olan Ġslam toplumunu sadece dar bir coğrafî alan üzerinde yaĢayan halklar nezdinde değerlendirmeye tâbi tutmak sağlıklı sonuçlar vermeyecektir. Bu geniĢ coğrafyada yaĢayan halkları sırf homojen veya heterojen bir ayrıma tâbi tutmak da toplumsal yapının tabiatına aykırı bir tutum olacaktır. Ġlâveten toplumun ayrıĢtığı ve bağdaĢtığı özelliklerine vâkıf olmadan yapılacak yorum ve değerlendirmeler nakıs kalacaktır. Dolayısıyla Corci Zeydan‟ın kendisi ve eseri, Ģimdiye değin ortaya koyduğumuz değerlendirmeler neticesinde bizde mezkûr konuya vâkıf bir telif ve müellif algısı oluĢturmamıĢtır.

Bu noktada Ġslam toplumunun dinamik ve değiĢken sosyal yapısına dikkat çekmek icap eder. Çünkü Arap toplumu Cahiliye hayatı üzere iken, Ġslam‟ın zuhuruyla birlikte kısa zamanda sarsıcı değiĢimlere sahne olmuĢtur. Hz. Peygamber için Cahiliye toplumundan Asr-ı Saadet toplumu oluĢturmak değiĢimlerin en büyüğünü oluĢtururken, RaĢit Halifeler devrinde ise devrin iki büyük gücü ile karĢılaĢmanın Ġslam toplumunda ciddi tezahürleri olmuĢtur. Emevî ve Abbasî toplum yapısı, değiĢimde tekâmül geçirirken, Ġslam‟ın yayıldığı geniĢ coğrafyada ise toplumların farklı sosyal ihtiyaçları ortaya çıkmaya baĢlamıĢtır. Sıraladığımız bu değiĢimler için Filibeli Ahmet Hilmi‟nin “Bütün bu değiĢim ve geliĢmeler hiçbir tedrice tâbi olmaksızın, hiçbir geçit evresi geçirmeksizin vukua gelmiĢti”503

tespiti önemlidir. Diğer yandan değiĢimlere önderlik eden amillerden birini Ġbn Haldûn “Toplumların hallerinin ve geleneklerinin değiĢmesinin en yaygın sebebi, her neslin

gelenek ve âdetlerinin, hükümdarın âdetlerine bağlı olmasıdır”504 Ģeklinde açıklayarak sosyal değiĢimin bir baĢka boyutuna dikkati çekmektedir.

ġimdiye değin kavramlar üzerinden dile getirdiğimiz değiĢim olgusuna bazı müĢahhas örnekler getirilebilir. Örneğin, Barthold Ġran‟ın fethini “Arap istilası, Sasanî Devletini yıkmakla kalmadı aynı zamanda Ġslam‟dan önceki Ġran sınıf nizamını ve dinini ortadan kaldırdı”505 Ģeklinde değerlendirirken, Filibeli bu duruma “Son derece basit bir maiĢetle hayatlarını idame ettiren Araplar en sefih, ziynet ve alayiĢ düĢkünü olan iki komĢu milletle temas ederek, eski hâle yeni maiĢeti tercih etmiĢlerdi”506

Ģeklinde yaklaĢmıĢtır. Bu farklı bakıĢ açılarından da anlaĢılan değiĢimin mihenk taĢının değerler üzerinden farklılaĢabildiği gerçeğidir.

Toplumsal yapının dinamik yönüne dikkat çekebileceğimiz bir baĢka örnek ĢehirleĢme ve ĠslamlaĢma üzerinden verilebilir. “Emevîler dönemi Arapların göçebelikten yerleĢikliğe geçiĢ dönemiydi. Abbasîler devrinde bu göç ve yerleĢme tamamlanmıĢ Arap-Ġslam Ģehirleri meydana gelmiĢtir.”507

Üçok‟un ĢehirleĢme üzerine yaptığı bu değerlendirme Ortadoğu ve yakın coğrafyası için geçerlilik arz ederken, aynı zaman dilimlerinde ĠslamlaĢmanın devam ettiğini söylemek mümkündür. Öyle ki sahra altı Afrika‟sında Ġslam toplumlarının oluĢumu Endonezya‟nınkine benzer bir Ģekilde, Müslüman tüccarların, öğretmenlerin ve yeni yerleĢimcilerin göçleriyle yayılmaya508

devam etmiĢtir.

Hâsılı Ġslam etkisi altına aldığı geniĢ coğrafyada kültürel farklılara izin verirken kendi medeniyetini de oluĢturmaktan geri kalmamıĢtır. Devlet kurumları, hukuk ekolleri, kelam mezhepleri ve tasavvuf tarikatlarının teĢekkülü yoluyla Ġslam Ortadoğu kent ve kır toplumlarının dokusunun bir parçası hâline gelmiĢtir.509

Bir tek siyasî birliğin bulunmadığı 1100 ile 1250 yılları arasında bile Ġslam medeniyeti Endülüs‟ten Hindistan‟a ortak ĠslamlaĢmıĢ sosyal kalıp sayesinde bütünlüğünü korumuĢtur.510 504 Ġbn Haldûn, a.g.e., I, s. 60. 505 Barthold, a.g.e.,, s. 43. 506 ġehbenderzade, a.g.e., s. 302. 507 Üçok, a.g.e., s. 141. 508 Lapidus, a.g.e., I, s. 657. 509 a.g.e., I, s. 275. 510

ġimdiye değin ifade etmeye çalıĢtığımız toplumsal yapıya ve aileye dair tahliller konunun derinliğine iĢaret etmek içindir. Çünkü toplumlar tarihleriyle yaĢarlar. Sosyal yapı ise toplumun yaĢam kodlarını içeren unsurları bünyesinde taĢımasıyla kültür ve medeniyet idrakinin gövdesini oluĢturur. Bütün yönleriyle bu yaĢam kodlarını ortaya çıkarmak, tahlil ve tenkit etmek zorluğunun yansıra meĢakkatli bir meseledir. Dolayısıyla zikre konu yönleriyle bu meselenin altından kalkmak tek bir Ģahsın harcı değildir. Müellifin de meselenin altından kalkamadığı değerlendirmelerimiz neticesinde aĢikâr olarak görülmektedir.

3.ĠSLAM MEDENĠYETĠNDE SOSYAL KURUMLAR

Ġslam medeniyetinin toplumsal yapısının ayrılmaz parçalarından olan sosyal kurumlar, tezimizin son bölümünde, üçüncü alt baĢlık olarak yerini almaktadır. Lâkin bu noktadan itibaren iĢleyeceğimiz konular maalesef Zeydan‟ın kitabında yer almamaktadır. Ġslam medeniyetinin hemen hemen tüm zamanlarında ve yayıldığı bütün coğrafyada toplumun kılcal damarlarına kadar iĢleyen tasavvuf ve vakıf gibi sosyal yapının dinamik yönünü oluĢturan unsurları ele almamak Zeydan‟ın kendisi ve kitabı için en büyük eksikliklerden birini oluĢturmaktadır. Mezkûr konulara küçük bir baĢlık dahi açmamak, kendisini zaman zaman -araĢtırmacı yazar- diye tanımladığımız müellif için büyük bir kusurdur. Bu noksanlığın kasıt değil de kusur olarak addedilmesi iyi niyet temennimizdir. Bu hüsnü zannımıza rağmen Ģimdiye değin Zeydan‟ın Ġslam medeniyetinin hassas mevzularına dair yaklaĢımı bizde kusurdan ziyade kasıt ihtimalini güçlendirmektedir.

Ġlâveten müellifin kitabına İslam Medeniyeti Tarihî adını verip Osmanlı tecrübesini hiç dikkate almaması da dikkat çekici bir durumdur. Hâlbuki Osmanlı devleti Ġslam devletlerinde var olan medeniyet birikimini almıĢ, kendi bünyesinde geliĢtirmiĢ ve tekrar zirveye taĢımıĢtır. Ġlk örnekleri Peygamber Efendimiz zamanında görülen vakıf müesseseleri bu duruma verilebilecek en iyi örneklerdendir. Bu konuda son söz olarak Fazlıoğlu‟nun Ģu değerlendirmesi önemlidir. “Ġslam medeniyetine iliĢkin olumlu ve olumsuz yönleriyle Osmanlı tecrübesini dikkate almayan her teori ve değerlendirme eksik kalmaya mahkûmdur.511

XIX. yüzyılın

511

baĢlarında yaĢamıĢ olan Corci Zeydan‟ın Osmanlı medeniyet tecrübesine hiç yer vermemesi bu haklı tenkitimize sebebiyet vermiĢtir.

Özetle muharririn kasıt, kusur veya baĢka bir sebeple ele almadığı sosyal kurumlar ve Osmanlı tecrübesi bizim için geçiĢtirilemeyecek kadar önemli hususlardandır. Osmanlı medeniyet bahsini hem uzmanlık alanımız olmadığı, hem de tez konusu kitabın çerçevesinin dıĢına fazlaca taĢmamak gerektiği için yukarıdaki tenkitimizle iktifa ederek geçiyoruz. Vakıf ve tasavvuf kurumları da baĢlı baĢına bir mevzu olması hasebiyle detaylarına inmeden zikre konu kurumların Müslüman toplumların sosyal hayatına etkilerinden muhtasar bir Ģekilde bahsederek tezimizi tamamlamayı plânlıyoruz.