• Sonuç bulunamadı

4. DEĞİŞİM ve DÖNÜŞÜM İSTEĞİ

4.2 Psikolojik Maske: Persona

İnsanın dönüşüm isteğini daha iyi anlatabilmek için; personadan bahsetmek daha doğru olacaktır. Persona kavramını, psikolojiye Carl Gustav Jung sokmuştur. Jung’un bu kavramını aktarmadan önce kişiliği oluşturan diğer kavramları kısaca ele almak gerekmektedir.

Jung, kişiliğin tümüne psişe adını verir. “…Psişe, bilinçli yada bilinçdışı tüm

duygu, düşünce ve davranışları içerir. İnsanın fiziksel ve toplumsal çevresine uyum göstermesini sağlar.”16Jung’ a göre psişe, birbiriyle etkileşimde olan fakat bağımsız şekilde çalışan sistemlerden meydana gelir. Bu sistemleri bilinç, kişisel bilinçdışı ve toplumsal bilinçdışı olarak adlandırır.

Bilinç, belki de doğum öncesinden yaşamın ilk dönemine kadar farkında olunan ve tanınan zihin parçasıdır. Jung’ un düşünme, hissetme, duyu ve sezgi diye adlandırdığı zihin işlevlerinin kullanımıyla bilinç alanı gelişir. Bunların kullanımında eşit davranmayan çocuk, seçici olmaya başlayarak temel karakter yapısını oluşturur. Bu sürece bireyselleşme denilir ve bilinç alanı ile bireyselleşme bir arada rol oynar. Bireyselleşme süreci de Jung’ un ego adını verdiği diğer bir kavramı oluşturur.

Ego, bahsedilen bilinç düzeyindeki algılardan, anılardan ve duygulardan oluşur. Günlük hayatımızda belki de farkında olmadığımız birçok ruhsal olayın bilinç düzeyine gelmesinde süzgeç rolü oynar.

Yaşanılan hiçbir şey psişe içinde yok olmaz ve belli bir yerde depolanır. Buna bilinçdışı denir. Egoya komşu olan bilinçdışı, bilinç düzeyinde ego tarafından bastırılmış yada hiç bilince ulaşamamış yaşantıların tümüdür.

Kişisel bilindışı yaşadıklarımızın tümünü oluştururken, kolektif bilinçdışı ise hiçbir zaman insanın bilincinde yaşanmamıştır.

                                                                                                               

“ Kolektif bilinçdışı, Jung’ un birincil imgeler diye adlandırdığı gizil

imgeler topluluğundan oluşur. Bu imgeler psişenin ilk gelişim aşamasını oluşturur ve insanın atalarından aktarılırlar. Yalnız insanlık tarihinin değil, insan öncesi evriminde ürünüdürler. Bu ırksal imgeler insanın, vaktiyle atalarının geliştirmiş olduğu davranışlara benzerlik göstermesine neden olan eğilimler ve gizil güçlerdir. Örneğin, bir insanın yılandan yada karanlıktan korkması için yılanla karşılaşmış yada karanlıkta kalmış olması gerekmez. Yılandan yada karanlıktan korkma eğilimleri, atalarımızın kuşaklar boyu yaşantıları sonucu bize aktarılmış ve beyin dokumuza işlenmiştir. Bir başka deyişle kolektif bilinçdışının evrimi, tarih boyunca insan bedeninin geçirmiş olduğu evrimle özdeş biçimde açıklanabilir. Zihnin işlevlerinin organı beyin olduğuna göre kolektif bilinçdışının oluşumu da beynin evrimine doğrudan bağlıdır.”17

Jung’ un kolektif bilinçdışının içeriğini arketipler oluşturur.

“Arketipler, bir insanın geçmiş yaşantılarının ürünü olan bellek

imgeleri gibi canlı görüntüler değildir. Örneğin, anne arketipi bir kadının ya da bir annenin fotoğrafı değildir. Eğer bir benzetme yapmak gerekirse, banyo edilmesi gereken negatif filmleri andırırlar. Gerçek dünyada bir karşılığı bulunduğunda, bu belirsiz imgeler canlı ya da cansız varlıklara dönüşürler.”18

Jung arketiplerden bazılarına özel bir önem verir. Çünkü bu arketiplerin kişiliğin oluşumunda önemli bir yeri olduğunu düşünür. Bunlar; “anima ve animus, gölge, ben ve persona”dır.

“Jung, insanın kendi cinsiyetini temsil eden ve kendi cinsinden kişilerle

ilişkisini etkileyen arketipe gölge adını vermiştir.”19 Bu arketip belki de en güçlü olandır. İnsan hayvani dürtülerle yaşayan kimi zaman da bu dürtülere                                                                                                                

17 A.g.e., s.165 18 A.g.e., s.166 19 A.g.e., s.169

başvuran bir varlıkdır. Persona gölgeyi dizginleme görevi üstlenir. Fakat gölge ısrarcıdır ve bu evcilleşme sürecinde baskın çıkmaya çalışır.

“Kişiliği örgütleyen öğe ben kolektif bilinçdışının merkez arketipidir.

Diğer arketiplerin bilinçdışından bilinç düzeyine çıkış şeklini düzenler ve örgütler. Bir insan kendisini bir bütün olarak uyum içinde hissedebildiği an, ben görevimi iyi yapıyorum demektedir. Her insanın amacı kendini gerçekleştirebilmektir. İnsanın kendini gerçekleştirebilmesi için önce kendini tanıması gerekir. Jung’a göre ben arketipi, yaşamın amacı ve bireyleşmiş olmanın gerçek anlamıdır. Bilinçsizlikten bilinçli döneme geçildiğinde ben kişilik üzerinde söz sahibi olmaya başlar.”20

“Anima arketipi erkek psişesinin kadın yönü, animus arketipi ise kadın

psişesinin erkek yönüdür. Jung’ a göre insan, karşıt cinse ait niteliklere de sahiptir. Kadın ve erkek her iki cinse ait hormonlar salgılamalarının yanı sıra psikolojik anlamda bazı tutum ve duyguları da birbirlerinden edinmişlerdir.”21

Konumuz açısından önemli bir yere sahip olan arketip; Personadır.

“Persona sözcüğü, tiyatro oyuncularının çeşitli roller canlandırırken

taktıkları maske anlamına gelir. Analitik psikolojide bu sözcük, insanın kendisi olmayan bir karakteri yaşaması anlamına gelir. Bir başka deyişle, persona toplumun onayını sağlamak amacıyla insanın dış dünyaya karşı taktığı maske ya da takındığı kimliktir.”22

Persona aslında egoyu bastırmak için yarattığı bir maskedir. Bu maskeleri bilinçli veya bilinçdışı olarak kendimizi kamufle etmek veya çevremizdekileri etkilemek amacıyla takınırız. Bir anlamda egonun korunmasız haline karşı                                                                                                                

20 Nurdan Özgür, Şükriye Köçer, “Carl Gustav Jung”

http://dergi.aktiffelsefe.org/index.php?option=com_content&view=article&id=74:nurdan- oezguer-uekriye-koecer&catid=19:68&Itemid=27 (12.02.2013)

21Engin Gençtan, Psikanaliz ve Sonrası, s.168 22 A.g.e., s.166

kalkan gibidir. Fakat bunun yanında kişiyle çok fazla özdeşleşen personanın bir kenara atılması oldukça zorlaşır. Kişinin kendini çok kaptırdığı rolü, ego ile özdeşleştiği zaman kişi kendisine yabancılaşır. Bu durumda az gelişen kişiliğinin diğer yanlarıyla gerilim halinde olur. Jung, bu duruma şişme demektedir. Persona hayatımızı sürdürmek için zorunludur. Çevremizdekilerle iletişimde olmamızda, başarıya ulaşmada, uyumlu bireyler olmamızda etkilidir.

Jung’un kişilik kavramını ve kişiliği oluşturan temellerini kısaca ele aldığımızda, bireyselleşmedeki değişimlerin beden ve yüz üzerinde olabileceğini söyleyebiliriz. Yüz, değişim, dönüşüm isteğinin ve gereksinimlerinin aracısı haline gelir. Birey bulunduğu çevreden farklılığını göstermek arzusunu, kişisel gelişimiyle beraber bedeni üzerinde de uygular.

Dışarıya takınmış olduğumuz personayı desteklemek amacıyla kimi yollara başvururuz. Toplumun idealize edilen güzellik anlayışına uyum sağlayan bireyler bu doğrultuda kendisini şekillendirir. Bu şekillenme bazen makyaj, bazen dövme veya kostüm olarak karşımıza çıkar.