• Sonuç bulunamadı

Etik, Profesyonelleşme ve Objektiflik

Pieper’e göre, “her meslek az ya da çok belirgin olan kendi meslek ahlakını ya da ait olduğu zümrenin ahlakını üretir; normları, bu mesleği seçen ve meslek olarak yürüteni bağlar” (1999, s. 19). Meslek grubu ahlakları, genel ahlaki ilke ışığında “mesleğinde olabildiğince iyi olabilme ilkesine” dayanır. Meslek ya da zümre onuru, meslek etiğinin alanlarına özgü kurallara sıkı sıkıya bağlıdır ve bunları çiğneyen yalnızca kendi prestijine değil, mesleğe de zarar verir (s. 39-40).

Gazeteciliğin nasıl yapılacağına ilişkin yol ve yöntemlerin, etik ilkelerin ve haber üretim sürecinde dikkate alınan değerlerin ne olduğunu ve nasıl belirlendiğini anlayabilmek için basının tarihsel gelişimine bakmak faydalı olacaktır. “Basının ticari bir girişim olarak piyasa koşulları içinde üretim yapmaya başlaması ile gazeteciliğin meslek etiğine dair ilkelerinin de gelişmeye başladığını dikkate aldığımızda bunların tarihselliği görünür olur” (İnal, 2010, s. 42).

Basının 19. yüzyılda ticari bir dönüşüm geçirmesi, 20. yüzyılın başında gazetecilik okullarının ve meslek örgütlerinin kurulması, basının dördüncü güç olarak tanımlanması, haber toplama ve yazım tekniklerindeki ilerleme, haber türlerinin ortaya çıkması ve haberciliğin uzmanlık gerektiren bir “meslek” sayılması ile, “objektiflik, tarafsızlık, kamu yararı, birey haklarına saygı” gibi temel öğeleri barındıran bir habercilik

etiği ortaya çıkmıştır. Ancak habercilerden basın pratiklerinde beklenen etik davranışlar salt haberci bireylere indirgenemeyecek düzeyde; medya endüstrilerindeki sahiplik, siyaset ve toplumun değer yargılarıyla da bağlantılıdır. “Medya etiği, farklı toplumsal aktörlerin çatışmalı çıkar, beklenti ve değerlerinin buluştuğu karmaşık bir alandır” (Taş, 2010, s. 4-5 ve 21).

İngiltere ve ABD’deki “tabloidleşme eğilimleri” 20. yüzyılın ortalarında basının yalnızca özgürlüklere değil, aynı zamanda sorumluluklara da sahip olması gerektiği düşüncesini gündeme getirmiştir. Basının bu sorumlulukları profesyonellik ve objektiflik ile yerine getirebileceği yönündeki anlayış ortaya çıkmış, gazetecilik etiğini oluşturan ilke ve normlar basının toplumsal bir kurum olarak geçirdiği dönüşüm içinde şekillenmiştir.

İletişim alanında 1980 sonrasında ortaya çıkan ticarileşme, gazeteciliğin toplumsal sorumluğu ve profesyonelliğin gerekleri konularını gündeme getirmiştir (Taş, 2012, s. 12, 15).

Liberal basın anlayışının, “basına yönelik en büyük tehdidin devletten geleceği”

yönündeki endişesine dikkati çeken İnal, bu anlayışın “pazar ilişkileri içinde örgütlenen medya çıkarlarını tartışma dışında bıraktığını” vurgular. İnal’a göre, habercilik etiği bu çıkarların üstünü örter; basın kuruluşlarının “özerk ve özgür” olmalarının hangi medya politikaları çerçevesinde mümkün olabileceğini işaret eder (2010, s. 37). İnal’ın tarif ettiği, sınırları medya politikalarınca belirlenen özerklik ve özgürlük; kendini basın kuruluşlarında gazeteci bireyin özgürlüğü ile meşrulaştırma yolunu seçmiştir. “Artık, medya alanının düzeni hem devletten hem de ticari çıkarlardan kendini sakınması gereken özerk gazeteci üzerinden sağlanmaya çalışılır. Bu nedenle etik iddiası kendi kendini denetleyen, sahibinden bağımsız gazeteci tezi üzerine kurulur” (İlic, 2014, s. 25).

Gazetecilik, “halk için ilginç olan, halkı ilgilendiren haberleri ve olayları toplama, yazma ve bildirmeyle ilgili bir meslek” olarak nitelenir (Mutlu, 2017, s. 121).

“Profesyonel” de, “bir işi kazanç sağlamak amacıyla yapan kimse, bir konuda ustalaşmış,

uzmanlaşmış” anlamına gelir (Profesyonel, t.y.). Basın mensuplarının

“profesyonelleşmesi” ise, ustalaşmak anlamının çok ötesinde; iletişim alanında içinde birçok tartışmayı barındıran bir konudur.

Profesyonel habercilik norm ve değerlerinin haber üretim sürecinde basın pratiklerine bir çerçeve oluşturduğu yönünde görüşler olsa da gazeteciliğin profesyonelleşmesinin “gazeteciliği piyasa koşullarına adapte etme ve gazeteciliğin siyasal niteliğini reddetme sürecinin bir parçası olduğunu” ileri sürenler de vardır (Taş, 2012, s. 121,129). Basının geçirdiği yapısal dönüşüm içinde “profesyonelliğin yalnızca mesleki bir ilke olarak değil, bir piyasa değeri ve işletmecilik esası olarak öne sürüldüğüne” dikkati çeken Taş, “medya etiği kavramıyla ifade edilen mesleki kodların bu profesyonelleşmenin kilit bir ayağı olduğunu vurgular (2012, s. 169-170).

Toktaş da 285 gazeteci ile yaptığı anketin sonuçlarını içeren makalesinde, Türkiye’deki medya endüstrisinde 1980’li yıllarla birlikte yaşanan yapısal değişimin ardından “gazeteciliğin zanaat olmaktan uzaklaşarak profesyonelleştiğine” değinir.

Medyadaki sahiplik yapısının değişmesi ile kontrol ve denetim mekanizmalarının artması sonucu gazeteciliğin eleştirellikten ve yaratıcılıktan uzaklaştığına dikkati çeken Toktaş,

“profesyonelleşen gazetecilik mesleğinin grup çıkarları ve iktidar/güç odakları ile bağlantılı, toplumsal sorumluluktan yoksun, yabancılaşmış ve uzmanlaşmış bir gazetecilik anlayışına dönüştüğünü” savunur (2010, s. 147).

Basın meslek ilkeleri ve pratikleri içinde küresel çapta en bilinir olgulardan biri de objektifliktir. 19. yüzyılda basında ticari çıkarların ön plana çıkması gazetelerin özerkliğinin sorgulanmasına, objektifliğe duyulan gereksinimin gündeme gelmesine yol açmıştır. “Yorum içeren, dramatik sunumlara yer veren, teorik spekülasyona dayalı, görüş odaklı ve okuyucuyu harekete geçirici nitelikteki haberler objektifliğe aykırıdır”

(Taş, 2012, s. 80). “Objektif haber verme anlayışı, olguları vurgulayan bir haber yazma şekli olarak 1860’lardan sonra ABD’de günlük kullanıma girmiştir.” Objektiflik, bir

konuyu farklı yönleriyle sunarken denge ve tarafsızlığı gözetmeyi, kesinliğe ve hakikate uymayı, haberi tüm yönleriyle ele almayı, tutum ve yoruma olabildiğince yer vermeyerek sadece olguları aktarmayı, yanlı olma ve hınç alma amacı gütmemeyi içerir (Tokgöz, 2017, s. 424,428).

Lippmann, haberlerin kapsamlı ve derin çalışmalardan yoksun olarak kalıp yargılara, standartlaşmış formlara ve rutine dayandığını, muhabirler ve dış koşullarca sınırlandırıldığını vurgulayarak, hakikat ile haberin aynı olmadığının altını çizer.

“Haberin işlevi bir olayı işaret etmektir, hakikatin işlevi ise saklı olgulara ışık tutmak, onların birbiriyle olan bağlantılarını kurmak ve insanların eyleme geçebileceği bir gerçeğin resmini yapmaktır” (Lippmann, 1965, s. 226). Haberin hakikati olduğu gibi yansıtamayacağı; haber aktarılırken gazetecinin kendi izlenimlerinin kaçınılmaz olarak habere nüfuz edeceği ihtimali de objektiflik tartışmalarında göz önünde tutulmalıdır. Öte yandan, neyin haber olacağı, haber yazıldıktan sonra yayınlanıp yayınlanmayacağı gibi süreçlerde “eşik bekçisi” diye kavramsallaştırılan “haberin belirleyenleri” vardır. “Eşik bekçileri, haber üretim sürecinin ilk aşamasında karar alan insanlardır. Haber kanalının eşiğinde yer alan bu insanlar, eşiği aşacak ve kanal aracılığıyla izleyiciye ulaşacak olan kendilerine haber olmak üzere gelen olayların seçimini yaparlar” (Yaylagül, 2013, s.83).

Schudson, eşik bekçisi teriminin sosyal psikolog Kurt Lewin tarafından ortaya atıldığını daha sonra birçok sosyal bilimci tarafından bu terimin gazeteciliğe de uyarlandığını belirtir. David Manning White’ın bir gazete editörünün hangi haberlerin yayınlanacağına ve hangilerinin yayınlanmayacağına ilişkin kararları üzerine yaptığı çalışmada editörün, kararlarında teknik ve profesyonel nedenlerin yanı sıra dünya görüşünün de etkili olduğunu kabul ettiğini hatırlatır. Schudson, haberlerin sadece olanı aktarmak olmadığını, önce “etten ve kemikten” bir gazeteci tarafından yazıldığına, daha sonra da bu haberin yayınlanıp yayınlanmayacağına bir eşik bekçisi tarafından karar verildiğine dikkati çeker ve haberin ne kadar öznel ne kadar yayınlayanların deneyimleri ve tutumlarından izler

taşıdığının ortada olduğunu vurgular (1997, s.8-9). Eşik bekçiliği kavramı “haber seçimini sadece eşik bekçilerinin belirlediğini ima eder”, “haber akışının sürekli ve demokratik bir şekilde aktığını, yayın ilkeleri doğrultusunda bekçinin seçme işleminde bulunduğunu belirtir (Yaylagül, 2013, s. 84). Ancak haberin ortaya çıkma sürecinde ilk andan itibaren medya kuruluşlarının mülkiyet ve örgütsel yapıları ile devlet ve diğer sermaye gruplarıyla ilişkileri gibi başka birçok dış faktör doğrudan ya da dolaylı olarak varlığını gösterir. Yani sadece eşik bekçilerinin kişisel deneyim, izlenim ya da önyargıları değil, kurumsal, politik ya da ekonomik birçok etken devrededir. Schudson’a göre, eşik bekçisi teriminin işaret ettiği metafor daha önceden hazırlanmış olan haberin yayınlanıp yayınlanmayacağına yönelik kararı, bürokratik bir olguyu bireye yükler ve dolaylı olarak kurumsal önyargıları bireysel bir öznellik olarak sunar. Ancak haber seçilen bir şey değil, inşa edilen bir şeydir (1997, s. 9).

Objektifliğin, “temel ilke” olarak ABD’de resmen yer aldığı ilk çerçeveler 1923’te Amerikan Haber Editörleri Birliği (ASNE) ve 1926’da Sigma Delta Chi’nin (Profesyonel Gazeteciler Cemiyeti) meslek kodları olmuştur. ASNE’nin “Gazetecilik İlkeleri” adlı bildirisinde mesleğin tüm temelleri objektif habere dayandırılırken, Sigma Delta Chi’nin bildirisinde objektiflik, doğruluktan sonra ikinci sırada yer almaktadır. İngiltere’de ise, Ulusal Gazeteciler Sendikası (NUJ) 1936 yılında gazetecilik etiği ilkelerini ilk kez ortaya koymuştur. Buna göre gazetecinin davranış kodlarının başında “yüksek profesyonel ve etik standartları korumak” ilk sırada yer alır (Taş, 2012, s. 80).