• Sonuç bulunamadı

3. BÖLÜM: YAPAY ZEKANIN OLANAKLILIĞINA DAİR FELSEFİ İTİRAZLAR

3.3 BİLİNCİN ZOR PROBLEMİ

3.3.1 Zor Problem

kendisine sunulduğu bir insanınki gibi qualia uzayı olup olmadığını ancak sistemin rapor ettikleriyle ölçme ve değerlendirme imkanımız olacaktır.

kişiye özel yanına deneyimin fenomenal yönü denmektedir. Fenomenal deneyimi oluşturan zihinsel temsiller ise deneyimleyenin qualiasını oluşturur. Bir deneyimin qualiası, deneyimi deneyimleyen için deneyimleyen olmanın nasıl bir şey olduğunu da ifade eder. Qualia duyusal algılar (renkler, sesler, kokular, sıcak, soğuk gibi duyumlar), deneyimleyenin vücuduna ait hisleri (açlık, tokluk, susuzluk, ağrı) ve deneyimlenen duyguları (sevgi, nefret, öfke, korku) içerir. (Dennett, 2011, s: 55) Chalmers, fenomenal deneyimlerimizin, sahip olduğumuz qualia uzayının hayatımıza anlam katan bir özellik olduğunu belirtir. Ancak fenomenal deneyimlerimizin beynimizin fiziksel özellikleriyle bağlantılı olsa bile beynin fiziksel özelliklerinden yola çıkarak anlaşılamayacağını savunur. Fenomenal deneyimlerin beynin fiziksel süreçleriyle alakalı olduğu benimsenmiş bir düşüncedir, beyin süreçlerimiz fenomenal deneyimlerimizi yaratır. Zor problemin çözümü fiziksel süreçler ve bilinç arasındaki ilişkiyi, öznel deneyimin bu süreçlere neden ve nasıl eşlik ettiğinin açıklamasını içermelidir. (Chalmers, 1995, s: 202)

Chalmers, fenomenal deneyimleri açıklamaya çalışan tüm girişimlerin sınıflandırmasını yapmıştır. Chalmers’ın sınıflandırmasında ilk ayrım indirgemeci ve indirgemeci olmayan yaklaşımlar arasındadır. Genel olarak indirgemeci yaklaşımlar, zihnin beynin fiziksel yapısının bir sonucu olduğunu savunurken, indirgemeci olmayan yaklaşımlar zihnin fiziksel dünyadan ayrı ontolojik bir yapı olduğunu savunmaktadırlar.

Chalmers, ilk olarak beyin zihin özdeşliğine karşı olan üç argümanı -açıklayıcı boşluk, tasarlanabilirlik ve bilgi argümanlarını- inceler. İndirgemeci yaklaşımlar, indirgemeci olmayan yaklaşımları destekleyen bu argümanların hepsine bir açıklama getirmek zorundadır. (Chalmers, 2003, s: 4)

Açıklayıcı boşluk argümanı: İndirgemeci yaklaşımlara karşı çıkan argümanlardan ilki, açıklayıcı boşluk argümandır. 1983 yılında Levine tarafından öne sürülen bu argümanın temelini davranışsal ve bilişsel fonksiyonlar gibi fiziksel süreçlerle açıklanabilen bilincin kolay problemlerini anlamanın bilincin yapısını anlamak ve zor problemi çözmek için yeterli olmadığı düşüncesi oluşturur. (Levine, 1983, s: 360) Levine, Kripke’nin materyalizme karşı öne sürdüğü kartezyen argümanın iki ana iddiasından yola çıkarak, Kripke’nin metafiziksel argümanlarını epistemolojik argümanlara çevirmeyi hedeflemiştir. Levine, bu yöntemle qualianın fiziksel yaklaşımlarla açıklandığı taktirde bu açıklamaların fenomenal deneyimin doğasını tanımlamayacağını göstermiştir. Fiziksel açıklamanın fenomenal deneyimi tam açıklayamıyor olmasını ise “açıklayıcı boşluk” olarak tanımlamıştır.

Kripke’nin iki ana iddiasından ilki katı tasarıma (bir niteliğin tüm olası dünyalarda aynı şeyi göstermesi) sahip tüm özdeşlik önermelerinin çift yönlü doğru olmasının ancak ve ancak bu önermelerin tüm olası dünyalarda doğru olmasıyla mümkün olduğudur.

İkinci iddiası ise fizyolojik önermelerin yanlış olduğunu düşünmenin mümkün olduğudur. Levine, fizyolojik özdeşlik önermelerinin yanlış olduğunu düşünmenin mümkün olduğunu belirlemek için bir yöntemin olmadığını ancak bu önermenin fenomenal deneyimleri açıklamak adına ciddi bir epistemolojik boşluk yarattığını belirtir. (Levine, 1983, s: 355)

Levine, iki fiziksel özdeşlik argümanı tanımlar : 1- Acı X nöronunun ateşlenmesidir. 2- Isı moleküllerin hareketidir. Isının molekül hareketlerinden bağımsız tanımlanabileceği olası dünyalar yoktur. Ancak ısının hissi olan sıcaklığın aynı olmadığı olası dünyalar vardır. Levine sıcaklık ve ısının farklı olduğunu ve ısının her zaman moleküllerin hareketi olup, sıcaklığın moleküllerin hareketleri aracılığıyla tanımlanabileceğini ancak aynı mantığın acıya uyarlanamayacağını çünkü hem acı hissinin hem de acı deneyiminin acı olarak tanımlandığına dikkat çeker. Zihinsel durumlar, beynin fiziksel durumlarından daha çok beynin işlevsel durumları olarak tanımlandığında da fenomenal durumların açıklamasına bir katkı yapmaz. Acı bir f durumunda olmak olarak tanımlanırsa, f durumunun acıya özdeş olmadığı bir dünyanın mümkün olup olmadığı sorgulanmalıdır. (Levine, 1983, s: 355) Levine, bu noktada Block’un Çin deneyini öne sürer. Block, her Çinlinin bir nöronu temsil ettiği bir düzenekte, beynin acı esnasındaki aktivasyon durumunu Çinlilere taklit ettirdiğimizde Çin’in ülke olarak acı çekiyor olduğunu düşünmenin mantıksız olduğunu belirtmiştir. (Levine, 1983, s: 356) Levine, X nöronunun ateşlenmesiyle ya da acıyı oluşturan f durumunda acıdan sakınmak için gerekli olan işlevsel tepkileri görebileceğimizi, X nöronun ateşlenmesi ve beynin f durumunda olması ile acı deneyimi arasında bir korelasyonda olabileceğini ancak acı deneyimiyle bağlantılı X nöronunun ateşlenmesinin veya f durumunda olmanın fenomenal acı deneyiminin nasıl bir deneyim olduğunun bilgisini içermediğini belirtmiştir. Dolayısıyla acının fiziksel açıklaması ile acı hissinin fenomenal deneyimi arasında epistemolojik bir açıklama boşluğu vardır. Bir acı deneyimin tüm nöronal korelasyonlarını bilsek bile bu korelasyonlar acı deneyimi hissinin nasıl bir his olduğunu açıklayamayacaktır.

(Levine, 1983, s: 360)

Chalmers, açıklayıcı argümandan yola çıkarak, fiziksel olanın sistemin yapısını ve işlevini açıkladığını, sistemin yapısını ve işlevini açıklamanın bilinci açıklamak için

yeterli olmadığını, dolayısıyla bilincin fiziksel bir açıklaması olmadığını belirtir.

(Chalmers, 2003, s: 5)

Tasarlanabilirlik argümanı : Tasarlanabilirlik argümanının ilk çıkış noktası, Descartes’ın hayvanların bir otomat olduğunu, insan davranışlarının da aynı şekilde fiziksel olarak açıklanabildiğini öne sürmüş olmasıdır. On dokuzuncu yüzyılda bilimsel düşüncenin ağırlık kazanmasıyla, her fiziksel tepkinin fiziksel bir nedeni olduğu ve fiziksel dünyanın nedensellik ilkelerine uyduğu görüşü ağırlık kazanmıştır. Fiziksel dünyada nedensellik ilişkileri geçerliyse bilincin bir işlevi olmadığı, hatta bilincin beynin işlevinin bir yan ürünü olduğu düşüncesi Huxley tarafından ortaya atılmıştır.

Huxley, tüm fiziksel olanın, insan davranışları da dahil olmak üzere nedensellik yasalarına uyduğunu, bilincin etkisiz bir yan ürün olduğunu savunmuştur. (Dennett, 2011, s: 468) Huxley’in düşüncesinin bir başka yorumu eğer bilincin bir işlevi yoksa fiziksel olarak bilinçli insanlarla aynı davranışları sergileyen ama bilinçten yoksun zombilerin varlığının mümkün olduğudur.

Chalmers, tasarlanabilirlik argümanını kendi önermeleriyle ifade ederek, zombilerin düşünülebilir olduğunu, zombiler düşünülebilir ise zombilerin varlığının metafiziksel olarak mümkün olduğunu, eğer zombiler metafiziksel olarak mümkün ise bilincin fiziksel olmadığını belirtir. (Chalmers, 2003, s: 6)

Bilgi argümanı : Bilgi argümanı bir insan herhangi bir fenomenal bir deneyimle ilgili tüm fiziksel durumları bilse bile, eğer söz konusu fenomenal durumları deneyimlememiş ise bu fenomenal deneyimle ilgili bazı durumların bilgisine ulaşamayacağını savunur.

1982 yılında Jackson, fiziksel durumların bilgisinin fenomenal durumların deneyimlenerek elde edilen bilgisini kapsamadığını gösteren bir düşünce deneyi tasarlamıştır. Bu deneyde Mary çok başarılı bir bilim insanıdır, ancak siyah beyaz bir odadaki siyah beyaz bir televizyondan dünyayı incelemeye mahkum edilmiştir. Mary görmenin fizyolojisi üstüne uzmanlaşmıştır ve renklerle ilgili tüm fiziksel bilgiyi bilmektedir. Mary siyah beyaz odasından çıkarılıp, ilk kez renkleri gördüğünde, renklerin fenomenolojik bilgisini elde ettiğinde kuşkusuz renklerle ilgili yeni bir bilgi edinmektedir. Jackson, bu durumda fiziksel bilginin tüm bilgiyi kapsamadığını, fiziksel bilgi ile fenomenal deneyimin bilgisi arasında fark olduğunu, fenomenal bilginin, fiziksel bilgiden türetilemeyeceğini belirtir. (Jackson, 1982, s: 291-294)

Chalmers, bilgi argümanını önermelerle ifade eder; Mary, renkler hakkında tüm fiziksel bilgiye sahiptir. Mary renklerle ilgili tüm bilgiye sahip değildir dolaysıyla fiziksel bilgi tüm gerçekliği kapsamaz. Bu önermelerin diğer bir ifadesi ise fenomenal hakikatlerin fiziksel hakikatlerden türetilemediği dolayısıyla bilincin fiziksel hakikatlerden farklı bir olgu olduğudur. (Chalmers, 2003, s: 7)